hesabın var mı? giriş yap

  • şaşırtıcı değildir.

    özgürlük, insan hakkı, aydınlanma, demokrasi, seçme-seçilme hakkı, laiklik gibi kavramların anayurdu avrupa'dır.

    faşizm, nasyonal sosyalizm, toplama kampları, ırkçılık, köle ticareti, sömürgecilik gibi kavramlar da aynı yerden çıkmıştır.

    o halde avrupa'yı sadece ilk gruptakilerle özdeşleştirmek yanlıştır. sadece ikinciyi de düşünmek hatadır.

    polonya'da o masaya gelip zorla oturan arkadaşlar, ikinci gruba dahil hepsi bu.

  • 2014'te bir memur maaşı 2000 lira yoktu. insanlar o paraya 1 ay geçiniyordu. bölüm başına 2450 lira para, aylık 10 bin liraya yakın para ediyor. bugüne uyarlarsak ayda 35-40 bin lira para.

    bu da az bir para değil bence..

  • bu durumda "anne are you ok?"* diye sorulursa kendisiyle verimli bir şekilde iletişim kurulabilir.

  • cem yılmaz, cmylmz diamond elite platinum plus adlı son stand up gösterisinde bu karşılaştırmayı bizzat yapmış.

    harfi harfine olmasa da akılda kaldığı kadarıyla aktarmaya çalışırsam şöyle;
    "... ata bursa'da büyümüş, üniversiteyi istanbul'da okumuş, genç yaşından itibaren benden çok daha fazla yer görmüş, farklı farklı illerde yaşamış, daha çok insan tanımış, gözlemlemiş ve çözmüş, halkın içinden gelmiş ve halkın içinde olan bir adam. benden çok daha fazla anısı var. tespitlerini ve esprilerini bu birikiminden çıkarıyor. 'eyva eyva be ya' diye aldı yürüdü bir sürü film yaptı. ben istanbul sarıyer'de* doğdum büyüdüm, istanbul'da okudum, çevrem belliydi ve hep o çevrede yaşadım, dışına çıkmadım hiç. sadece karadeniz'de bir yere film çekmeye gitmiştim o kadar..." ... gibi bir açıklama yaptıktan sonra bölge insanıyla ilgili birkaç espri ve şive taklidiyle bağladı mevzuyu.

    özetle "konfor alanı" muhabbetine değindi. konfor alanından çıkmayan, hayatı boyunca sadece konforlu alanlarda dolanan bir insanın kendi rahatını düşünmesi aslında akıllıca gibi görünüyor, ancak bu rahatlık her zaman ultra süper çıkış plus bir başarı grafiğini garantilemiyor ne yazık ki. cem yılmaz da bunu biliyor ve aksini iddia etmiyor zaten. cmylmz diamond elite platinum plus başlığında on yüz milyon sözlükçünün yaza yaza bitiremediği eleştirileri, cem yılmaz özeleştiri şeklinde şovuna güzelce serpiştiriyor. hatta hayat boyu konfor alanında yaşamış olmasıyla tatlı tatlı övünerek yapıyor bunu, övünürken sözlerini değil mimiklerini kullanıyor.

    özeleştiri zekice bir taktik. gerçekçi özeleştiri yapabilen insan, dışardan gelen eleştirilerden olumlu ya da olumsuz yönde zerre etkilenmez. şaşırmaz, alınmaz, bozulmaz, "aa bak ben bunu hiç düşünememiştim dur hemen düzelteyim, kendimi geliştireyim" falan demez, anca malzeme olarak kullanır, tespit ve espri çıkarır. cem yılmaz'ın "çok da ş'apmayan" tavrı bundan kaynaklanıyor. ata demirer'in kendi kilosu üstünden yaptığı fiks espriler de bu taktiğe dayanıyor.

    "ata demirer gazinosu" adlı son şovuna bakılırsa ata demirer yıllara yenilmemiş görünüyor. çoluk çocuk derdi yok. gençken zayıf olup da yaşlandıkça kilo almış ve değişmiş biri değil. her gösterisinde çocukluktan beri kilolu oluşunu anlatır ve espri malzemesi yapar zaten. hayata dair gerçeklerden biri de şudur; ergenliğinde, gençliğinde karşı cinsten ilgi, pohpoh, müsamaha görmemiş ve dolayısıyla buna alışmamış kişiler yaşlandıklarında yoksunluk hissetmez ve negatif ruhsal değişim yaşamaz. ata demirer'de de bu stabilite hissediliyor. adamın modunda hiç değişiklik yok. metin akpınar üstadı da anarak onun yaptığını yapıyor ve sahnede sesiyle, müzik bilgisiyle yardırıyor.
    metin akpınar da devekuşu kabare'de yeri gelince bir şarkı patlatır ve seyirciyi ayağa kaldırırdı. "alo galaksi taksi araba yok" dedikten sonra çaayelinden öteyee diye başlardı mesela... ata demirer de bu taktiği daha büyük bir destekle, arkaya taşkın sabah orkestrasını alarak uygulamış, çok da iyi etmiş. üç bej saat iyi eğlendirdi be ya...

    edit: cem yılmaz'ın doğup büyüdüğü semt sarıyer değil samatya imiş. düzeltme için mesaj butoncuğumu yeşillendiren yazarlara teşekkür ederim.

  • soğuk su kullanılarak kahve demleme yöntemlerinden biridir. diğeri ise (bkz: cold drip/@ridefort)dir. ikisi demleme methodu olarak tamamen farklıdır. konuyu anlatmaya, cold drip başlığına yazmış olduğum entryimden bir alıntı yaparak başlamak isterim;

    öncelikle şu sorunun cevabı aranmalı. neden soğuk su ile kahve demliyoruz? çünkü sıcak su, öğütülmüş kahve çekirdeğinin içindeki asitleri ve yağları çözüp ortaya çıkartırken, soğuk su asitlerin ve yağların çıkışına izin vermez. yani demleme sonucunda elde edilecek kahve düşük asiditeli bir kahve olur. karşımıza bir soru daha çıktı. neden düşük asiditeli kahve gerekiyor? çünkü yüksek asidite kahvenin tadını bozan bir şeydir. zaten belirli asiditeye sahip kahve soğudukça asiditesi artar ve tadı içilmez hale gelir. eğer 1-2 saat bekleyip oda sıcaklığına gelmiş bir kahve içildiyse, o yüksek asiditenin kahveye ne kadar kötü bir tat verdiği oldukça rahat anlaşılır. bu kötü tat oluşmadan kahveyi soğuk bir şekilde tüketilebilmesi için soğuk demleme yöntemleri geliştirilmiş. çok da güzel olmuş. bu ön bilgiden sonra artık bu demleme nedir, nasıl yapılır kısmına geçilebilir.

    cold brew mantık olarak french press ile demlemeye benzer. yani kullanılan method sadece steepingdir. uzun süre soğuk suyun içerisinde, kahve çekirdeklerinin demlenmesi sağlanır.

    cold brew yapmaya olanak sağlayan birçok alet vardır. toddy, filtron, oxo, bod gibi. görünümlerinden başka hiçbir farkları yok. birbirlerinin tıpa tıp aynıları. tek özellikleri işi biraz daha kolaylaştırmaları. elbette bu kolay demleme işlemi custom bir şekilde evde de yapılabilir. bu, yazının sonlarına doğru değinilecektir.

    bu basit ama etkili demleme yönteminin detaylarına bakıldığında 4 unsur sonuçta çıkacak kahveyi etkiler.

    ilki öğütme kalınlığı. kullanılması gereken kalınlık extra coarsedur. benzetmek gerekirse aşağı yukarı karabiber tanesi iriliğinde bir kalınlıktır. bu öğütme kalınlığı bir de (bkz: cowboy coffee/@ridefort) yapılırken kullanılır. sık karşılaşılan bir kalınlık olmamakla beraber çoğu öğütücü de bu kadar kalın öğütemez. bu yüzden imkanlar coarse öğütmeye el veriyorsa, demleme süresi kısaltılarak dengelenmeye çalışılmalıdır. fakat çok sağlıklı bir sonuç vermeyeceğini söylemem gerekir*.

    ikincisi kahve/su oranı. 1:8 veya 1:9 oranları en idealleri. fazla kahve tadı çok fazla bitter, azı çok fazla seyrek hale getirebiliyor.

    üçüncüsü suyun sıcaklığı. bu demleme yönteminde direkt olarak buz kullanımı çok doğru bir hareket olmayacaktır. oda sıcaklığında su kullanılıp oda içerisinde demleme işlemi gerçekleştirilebileceği gibi buz dolabına da konulabilir. buz dolabı içerisine koymanın daha iyi sonuç verdiği düşüncesindeyim.

    son olarak demleme süresi. çok farklı düşünceler olsa da* 12-24 saatin en uygun olduğunu düşünüyorum. burada karar verilmesi gereken şey sonuçta çıkacak kahvenin ne kadar konsantre olması istendiğidir.

    eğer uygun bir öğütücü var ise evde yapması çok keyifli olacaktır. işin en sıkıcı kısmı kahveyi süzme işlemi. piyasada satılan aletlerin de tek görevi süzme işlemini basitleştirmesi. french press bu konuda fazlasıyla işe yarıyor fakat onların da boyutları oldukça yetersiz. bu yüzden büyük kavanozlar kullanılması daha mantıklı. kavanozda demlenen kahveyi içime hazır hale getirmek için 2-3 aşamada süzme işlemi gerçekleştirmek gerekiyor. öncelikle bir elekten iri kahve taneleri süzülmelidir. bunun ardından bir kağıt filtre kullanılması gerekiyor. aksi takdirde içeride kalan ince taneler bekledikçe kahvenin tadını bozacaktır. kalın oluşundan kaynaklı en uygun kağıt filtre chemex filtresidir. genelde bir kere süzmek yeterli geliyor. v60 filtresi kullanılırsa 2 kere süzülmesi daha iyi sonuç verecektir.

    tat olarak cold dripten belirgin bir farkı vardır. cold brew ile çok daha konsantre ve keskin bir kahve elde ediliyor. bunun yanında oldukça da kolay içimlidir. ayrıca 2 haftaya kadar buzdolabında saklanabilir. her türlü içecekte kullanılabilir. hatta şanti sifonu yardımı ile (bkz: nitro coffee/@ridefort) bile yapılabilir. son yıllarda iyice popülerleşen cold brew, benim için yazların vazgeçilmez içeceği haline gelmiştir.

    afiyet olsun!

  • insanı ağlatma potansiyeli olan cömertlik.

    bugün arkadaşlarla geziyoruz mağazanın tekine girdik maaşının iki katı borcu olan elinde nakit tek kuruşu kalmadan kredi kartıyla öbür ayı görecek bir arkadaşım eline biri yeşil biri krem rengi iki kazak hangisi güzel dedi ben olsam krem rengini alırdım dedim. tamam ben ikisini de alıyorum dedi. ödedi, çıktık. sonra ''sana ilk maaşımla hediye alamadım küçük de olsa kabul et krem rengi olanı sana aldım.'' dedi. ulan ne duygulandım anlatılmaz. benim gözler dolup dolup geliyor.
    ah be kızım sen zaten zar zor geçiniyorsun benim işim yok çulsuzum senin işin var çulsuzsun ama yine de beni mutlu etmek için yüzümde bir gülümseme görebilmek için bir şeyler yapmaya çalışıyorsun...

    hep diyorum hep diyeceğim iyi insanlar da olmasa bu hayat çekilmez.

  • adam demiş ki konuşulması gerekenler varken konuşulmaması gerekenler konuşuluyor. ekonomi demiş, destek demiş aşı demiş maç neden var dememiş bunlar varken o anlamsız demiş. adam demiş. adam gibi adam demiş. bunlar her konu değil. hepimizi ilgilendiren konular. marketten çıkınca ulan ne aldık da bu kadar tuttu demiyor muyuz? aşı var mı aşı oşdun mu? iptal edilen kararın iptali çıktı çok iyi yürütülen süreçte. kapanın deyince oluyor mu? bunlar uzmanlık gerektiren konular mı? gökhan yapma böyle imamoğlu mu yavaş mı diye düşünürken bir de özoğuz mu diye düşüneceğiz. bir de şu meşhur z kuşağı hikayesi var. anne babasını mı dinler athena gökhan'ı mı? vur be. sen vur.

  • konuşmasını şuan izliyorum ve yazmak için yarıda kestim. hayatımda gördüğüm en yürekli insanlardan biri. helal olsun.