hesabın var mı? giriş yap

  • a) ders çalışmaktan kafasını kaldıramamış insandır.
    b) millettin saçma sapan kur yapma şekline bakıp, boşver lan ne uğraşıcam bunlarla, demiş insandır.
    c) hele bir üniversiteye gideyim de, sevgili falan da yaparız yea, şimdi bulsam birini nasılda üniversite zamanı bitecek, ne gerek var, diye düşünmüş insandır.

  • vakti geldi de, geçiyor bile..
    sözlük seviyesi yerlerde mâlum. kayda değer birşeyler okumak gerçekten zor. şu anki haliyle sözlük; yapımcılığını rahmetli osman yağmurdereli'nin yaptığı bir televizyon dizisini andırıyor. hatırlarsınız, ''macera devam ediyor'' diye başlayan dizilerin, 10 bölüm geçmeden ''kahkaha devam ediyor'' diye sunulduğu günleri.

    kutsal bilgi kaynağı'mızı da, el birliğiyle komikli bakınız verme yarışması'na çevirdik ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz.
    debe'ye girme aşkına, sözlüğün içine sıçıyoruz ve bundan keyif alıyoruz. bunun en büyük sebebi de, günden güne kalitesi ve seviyesi düşen debe listesi.

    bundan 4-5 yıl önce, facebook'taki caps sayfalarında yapılırdı buna benzer birşey. üyeler, sayfa admini bir paylaşım yapsın diye hazırda beklerler ve 'ilk yorum' yazabilmek için yarışırlardı. o sayfalardan hiçbir farkımız kalmadı. biri bir başlık açsında, hemen altına bakınız verip debe'ye girelim diye bekliyoruz.

    ''yetmiyor''

    arkadaşımızın hesabından nick'lerden meslek tahmini yapmak başlığı silinsin diye başlık sıçıyor, hemen altına #57548479 diyoruz. neden? çünkü debe'ye girmemiz gerekiyor.

    olmadı mı?

    karadeniz müziğinde yarım bırakma samimiyetsizliği başlığı açıp ortalıyoruz, ve goool. #57578807
    neden? çünkü güzel espri bu.

    henüz yeni bir yazar sayılırım. saçma çay efsaneleri reklamınız olmasa, daha uzun yıllar çaylak olarak kalacaktım belki de kimbilir. bu yüzden bana düşmez bunları söylemek.

    sırf debe listesi'ni okumak için sözlüğe giren yüzbinlerce kullanıcı vardır ve bu çok büyük bir kazanç kapısıdır eminim. ancak bu hızla kirlenmeye devam edeceksek, onay sırasındaki binlerce çaylağı bekletmenin hiçbir mantığı yok. daha çok paraysa olay, alın hepsini içeri.
    daha çok dürümse, koyverin gitsin..

    önerim; bir süreliğine de olsa debe listesinin kaldırılması. kaliteli entryleri, geçen haftanın en beğenilenleri istatistiğinden de takip edebiliriz.
    şimdilik sadece biraz temizlenmeye ve bilgi kaynağımızı kutsamaya ihtiyacımız var hepsi bu.

    haa yok iyi böyle diyorsanız, eksi hemen altta, solda.

  • (bkz: kan benim damar benim)

    debe edit: daha mantıklı bir entryle bu listeye girmeyi ben de isterdim tabii. siz yine de kadın bedenini kullanıp çağdaşlaşmayı yalnızca maddi boyut üzerinde gelir elde etmek olarak algılayan bir zihniyetin ürünü olan bu programları izlemeyin, izlettirmeyin efendim.

  • ben sana yürümeyi öğrettim,
    ve sen ilk adımında beni terkettin.

    ( bir anne evladına söylüyordu bunu sanırım,söyleyeni bilerek dinlemek çok acıttı.)

  • hamaset nedir?
    işte tam olarak budur.
    plajlarımıza cesetleriniz vurduğu için özür dilemene gerek yok yavrum.

    o plajlarda, çakal sürüsü gibi toplanıp, nargile çeke çeke, bağıra çağıra, gözlerinizle ve fotoğraf çektiğiniz kameralarınızla kadınlarımızı rahatsız etmeyin yeter.

    bir de bu mağdur ayaklarını bırakın. kimse salak değil. mağdur ile yüzsüzü birbirinden ayırabiliyoruz.

  • böyle bir cortlatmaya ben de maruz kalmıştım. ne kadar "harun bunları giymez" desem de dinletemedim ailenin kadınlarına. illa o saten pijama takımıyla o deri terlikler alındı. al işte adam giymiyor pijamayı, yatakta kayıyormuş, bir yere tutunması gerekiyormuş dönerken. zaten evin içinde aborjin gibi yalınayak dolaşıyor, "deri terlik ney lan" dedi bana. terlik...isme bak. ter lik. kendime yabancılaşıyorum üst üste 5 defa terlik dersem.

  • ameliyatlı çene bağlıyken elbette sadece missüt alabilmek için bakkala girilip eldeki kağıda "çilekli missüt" yazılmasına cevaben bakkalin kağıda "çilekli yok muzlu var" yazması.

  • hakkında upuzun bir gözlem entrysi yazacağım güzel bir şehir.

    internette pandemi kaynaklı çok farklı bilgiler olduğu için şu anda en güncel gidiş dönüş bilgilerini yazarak başlamak istiyorum:

    1. uçak biletleri. uçak bilet fiyatları çok değişiyor, gidiş dönüşü pegasus'la 400 küsüre alan da gördüm, 2500'e alan da. burada zaman, şans, pek çok faktör var. kiev'e ankara'dan doğrudan gidiş-dönüş var, bu da bir yol olabilir. (debe sonrası izmir'den kiev'e uçuş konulduğu da söylendi. :)
    2. kalacak yer. biz gittiğimizde kalacak yerden taviz vermek istemedik ve iki kişi kabaca 4 gün 1500'e yakın bir miktarda kaldık. ancak aynı kalma süresini paylaşımlı odada şehir merkezinde 200 küsüre getirenlerle de karşılaştık. burada da konforunuzdan ne kadar taviz verebildiğiniz, öncelikleriniz önemli.
    3. vize yok.
    4. pasaport ya da kimlikle girilebiliyor, ayrıca bir ücret ödemenize gerek yok. detayına aşağıda gireceğim.
    5. ukrayna covid için sağlık sigortası ve 30.000euro değerinde standart sigorta istiyor. bunu visitukraine sitesinden yaptırabiliyorsunuz. 4-5 gün kalınca ortalama 80 küsür tl gibi bir fiyata geliyor kişi başı.
    6. ukrayna ve türkiye, gidiş dönüşte herhangi bir karantina uygulamasında bulunmuyor. ancak ukrayna'ya girişte son 72 saatte yapılmış bir negatif pcr testine ihtiyacınız var. dönüşte ise türkiye'nin şartları şu: 2 aşı olduysanız ve ikinci aşıdan sonra 14 gün geçtiyse direkt girebiliyorsunuz. 2 aşı oldunuz ve ikinci aşının üzerinden 14 gün geçmediyse son 72 saatte yapılmış negatif pcr ya da son 48 saatte yapılmış hızlı antigen testi gerekli. tek aşı olduysanız da aynı şekilde pcr/antigen istiyor. pcr veya antigen test fiyatları türkiye'deki gibi sabit değil, ancak ortalamada türkiye ile aynı fiyata denk geliyor. kabaca 200-300 tl arasına testi yaptırabiliyorsunuz.
    7. ukrayna para birimi grivna. aldığınız her şeyi üçe bölerek türk lirası değerine ulaşıyorsunuz ortalama olarak.
    8. havalimanından şehrin en merkezi yerine ulaşım için biz uber kullandık. 98 grivna ediyor. birlikte aynı uçakla geldiğiniz insanlara sorarsanız 4 kişi binebileceğiniz bir uber ile çok rahat merkeze gelebilirsiniz. biz bu şekilde 10 küsür liraya çok hızlı bir şekilde merkeze gelmiş olduk.
    9. şehir merkezi ve havalimanı aşırı yakın. zaten şehirde 5 gün geçirip uber'i saymazsak hiç toplu taşıma kullanmadan vakit geçirebiliyorsunuz. her gün ortalama 17 bin adım attık biz ve her köşesini sokak sokak dolaştık.
    10. lviv, polonya sınırına çok yakın. 15 temmuz sonrasında türkiye'den kaçan pek çok türk lviv'i kullanarak polonya'ya kaçmış, bu sebeple lviv'e girişte ukrayna'ya ilk gelişiniz ise sorgulanıyorsunuz. ukrayna'ya ilk girişiniz değilse veya yeşil pasaportluysanız direkt geçiyorsunuz. burada daha önce bilmem kaç kere schengen almış olmanız, iş ya da turistik amaçla fark etmeksizin, bir önem arz etmiyor.
    11. lviv pasaport kontrolünde uzun bir sıra oluyor, herkes tek tek ya da arkadaş grubuyla geldiyse grup olarak sorguya alınıyor. burada çok saçma sapan sorular da sorulabiliyor: ukrayna'ya neden geldiniz, nerede kalacaksınız, geri dönüş biletlerinizi ödediniz mi? yanınızda ne kadar para var (bunu göstermeniz de isteniyor). türkiye'de nerede yaşıyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz? nerede doğdunuz? birlikte geldiğiniz arkadaşlarınızla olan ilişkiniz nedir? ukrayna'da tanıdık kimseniz var mı? iş için geldiyseniz işin detayları nedir? sorular sorulunca bitti mi, hayır bitmedi. ardından dışarı alınıyorsunuz biraz bekletildikten sonra tekrar çağrılıyorsunuz ve parmak izi veriyorsunuz ve fotoğrafınız çekiliyor. bildiğiniz sorgu şeklinde, insanı yavaşlıkları yüzünden çileden çıkartan ikinci sınıf bir uygulama bu. tüm bunların yanında kiev'e girişin çok daha kolay olduğunu da çok yakın arkadaşlarımdan duydum.
    12. ardından pasaport kontrolüne tekrar alınıyorsunuz ve sağlık sigortası ve pcr sonucunuzu gösterek içeri giriyorsunuz.
    13. başta da söylediğim gibi lviv'de her yere yürüyebilirsiniz. zaten şehirde bir gün geçirdikten sonra her yerin aynı yere çıktığını göreceksiniz. opera ve rynok meydanı sizin en baz yeriniz oluyor. bu iki yere göre her yere gidebilirsiniz.
    14. lviv'de maalesef aşırı etkileyici bir yemek kültürü yok. vejateryen ya da vegansanız, ya da yurtdışında dini sebeplerden (helal/kosher) et yemeği tercih etmiyorsanız seçenekleriniz daha da azalıyor. ne yiyorsunuz hemen söyleyelim: bolca kruvasan (lviv croisssants), pizza/makarna/salata çeşitleri (celantano), isterseniz türk'lerin sürekli takıldığı birkaç yer (antalya restaurant/sultan mangal/food and good -şu anda tadilatta-). lviv'de krepçiler de var. bunların dışında sağlıklı kahvaltı alternatifi için cheese bakery'yi mutlaka öneririm, madame croque, smoothie, bowl'lar ya da avokado yumurta gibi seçenekleri yiyebilirsiniz.
    15. gezilecek yerler internette fazlasıyla var, detayına girmiyorum.
    16. her yerde çok fazla türk var, ukrayna'da türkçe anlaşma ihtimaliniz ingilizce anlaşma ihtimalinizden daha yüksek çünkü kimse ingilizce bilmiyor. gerçekten kimse bilmiyor ve bu anlamda anlaşmak için çok fazla çaba gösteren de olmuyor. :)
    17. komik bir şey: şehrin her yerinde hotapyc tabelaları görüyorduk ve bu ne olabilir diye epeyce araştırmıştık. kendi aramızda bir goygoy malzemesi haline bile gelmişti ki, noter olduğunu öğrendik. şehirdeki noter sayısı, market sayısından daha fazla.
    18. aşırı su içen biriyseniz yurtdışında damak tadınıza uygun su bulmak her zaman problem olduğu için hayat kurtaran bir bilgi vereyim: türkiye'deki suya en yakın su, adı ortalama şöyle bir şey olan su: mopwuhcb bir şey bir şey. beyaz kapaklı, üzerinde kırmızı harflerle yazıyor. bu su çok iyi. bunu bulamazsanız bon aqua'nın açık mavi kapaklı karbonatsız suyundan alabilirsiniz. suyun görseli şöyle: https://www.ids-borjomi.com/…sortiment715x324en.jpg

    19. roshen'in (yerli ülker gibi) gofretleri güzel.
    20. lviv handmade chocolate da güzel.
    21. coffee manufactury abartılmış bir kahveci. latte'leri standartta şuruplu geliyor.
    22. hat olarak turkcell'in grup şirketi lifecell var ukrayna'da ancak çekim kalitesi aşırı iyi değil. vodafone daha iyi olabilir.
    23. hava bu mevsimde çok sıcak ancak istanbul'dansa ankara'ya daha yakın bir sıcak. terletmiyor ya da burnunuzun içini dahi kurutmuyor ancak sürekli bir susama hali var.
    24. kızları çok güzel, erkekleri gerçekten çok özgüvensizlermiş gibi hissettiriyor. bu bana çok ilginç gelmişti, kadınlar ne kadar güzelse erkekler bir o kadar özensiz ve duruşları bile “zayıf”.
    25. sdv coffee'de tarçınlı ve poppy seed'li çörek mutlaka ama mutlaka yenilmeli ve hatta bana da getirilmeli. :) google maps: https://goo.gl/maps/hgsi7vkhu8kdemio6
    26. son olarak gelir düzeyinin düşük olduğunu çok hissediyorsunuz. en merkezi ve en lüks denilen yerlerde bile bize göre “lüks”ün orada olmadığını anlıyorsunuz. dünyaca ünlü giyim mağazalarını göremiyorsunuz avm'ler hariç, oradakiler de gerçekten “pahalı” diyebileceğiniz gibi değil. giyim daha çok yerel markalar, ikinci el ve outlet şeklinde gidiyor. çoğu yerde ünlü markaların taklitleri var, insanlar da bu şekilde giyiyor. türk bir marka olarak tüm hafta boyunca sadece ramsey ve lcwaikiki'yi gördüm ve buna çok şaşırdım. daha çok türk marka olur diye düşünmüştüm nedense ancak tutan bir pazar olmadığını düşündürdü.
    27. yukarıdakilerle birlikte şehirde bir “gösteriş” kültürü olmadığını da çok hissettim. yine gelir seviyesi kaynaklıdır diye düşünüyorum. yine de ilginç bir şekilde adım başı apple satan/tamir eden yerler var.
    28. şehirde genel bir ikinci dünya savaşı enerjisi hakim. komik gelecek ama tarih mimaride o kadar korunmuş ki sokaklardaki modern giyimli insanları oraya yakıştıramıyorsunuz. direkt film çekilebilir devasa bir set gibi. piyanist'i tekrar çekmek için sadece birkaç kostüme ihtiyacınız var ve bu farklı hissettiriyor. arada çok eski zamanlardan kalmış askeri kamyonlar da görüyorsunuz ve iyice o moda giriyorsunuz…

    edit: debe sonrası şöyle bir mesaj geldi, hemen ekliyorum:

    “yerel yemekleri ucuz yollu tatmak için 'puzata hata', içmek için 'sarhoş vişne' yi de eklemelisiniz bence. gece kulübü olarak da malevich” :)

  • bugünkü linkedın olayıyla ismini duydum. kimmiş bu firma kurucusu bacımız diye bir bakayım dedim. ınstagram'da 1.3 milyon takipçisi var ama beğeni ortalaması sadece 100, video izlenme ortalaması ise 25.000 civarında. bu şu demek oluyor. takipçilerinin en fazla %1'i organik. diğerleri parayla satın alınmış bot hesaplar ile çekilişle gelmiş ilgisiz kişiler. sosyal medyada bu kadar kendini gösteren kişilerin samimiyet ölçüsü olarak benim baktığım yegane kriter bu. kendisine samimiyetler dilerim. bu kadar takipçi kasmana gerek yok. az olsun öz olsun. daha çok kişiye ulaşırsın.