hesabın var mı? giriş yap

  • ailecek 20 günlüğüne tatile çıkacağımız bir günde internet sifremizi istemeden verdigimiz komşumuz annemi kapıda yakalayıp oğlunun ödevleri olduğunu interneti kapatmamasını rica ediyor. iyi kalpli annem ne olur ne olmaz diye modemi komple söküp komşuya veriyor. komşumuz da bir sevinçle annemi yolcu ediyor. annem ise yaptığı bu iyiliği bize ballandıra ballandıra anlatırken ben ve abim gülmekten yerlere yatıyorduk.

    bence en güzel ve kesin çözüm budur.

  • yeni tanıştığı güven patlaması yaşayan yarışmacıya "sen" diye hitap eden acun ılıcalı'nın, yarışmacıya "yeni tanışılan birine 'siz' diye hitap edilir, sana bunu öğretememişler galiba. bir davranış bozukluğu var sende." diye ayar vermeye çalıştığı program. al birini vur ötekine. yarışmacı kovulmayı haketti, orası ayrı.

    ah keşke biz de acun ılıcalı'yı kovabilsek bu şekilde.

  • ya yazmayayım yazmayayım diyorum da ...

    ulan, ''anadolu'nun kızı'' diye tekrar edip duruyor şarkıda, fotoğraflara bakıyorum ankara'nın ötesinde çekilmiş bir tane fotoğraf yok. çanakkale'de, anıtkabir'de vs. hepsi.

    hayır, emine ülker tarhan'ı anadolu kızı olmamakla suçlamıyorum, çünkü şu yüzyılda anadolu kızı olabilmesi için evvela ataerkil düzene boyun eğmiş, törelere adetlere biat ederek hayatını sürdüren evinin kadını çocuklarının anası olmaktan öte toplumsal bir rolü olmayan bir kadın olması gerekir.

    ama neydi sayın tarhan'ın chp'ye karşı argümanı, ''değerlerden vazgeçtiniz, cumhuriyet'e ihanet ettiniz, altı ok bu değil''.

    ee ablam ? ne ayak ? anadolu'yu düşürmüyorsun ağzından ama ? parti kurunca mı anladın, türkiye'nin 'her kesiminden' ve büyük çoğunluğu olan 'anadolu'dan oy alman gerektiğini.

    cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında partinin çalışmalarını baltalarken de aklına gelseydi keşke bunlar.

  • ne zaman bir yerde görsem, tasarımla ortadirek arasında gittikçe büyümeye devam eden boşluğa lanet ediyorum. tasarımlar güzelleştikçe, bizden hızla uzaklaşıyorlar. çünkü daha önemli vatandaşlık görevlerim var. geçmediğim köprünün parasını ödemek gibi, bayburt'a kütahya'ya havaalanı yaptırmak gibi, kalyon'a, cengiz'e ihalaler kazandırmak gibi... bunun için de vergi cennetindeki hurilerden biri olarak, daha fazla vergi ödeyip ne zaman yolda kalacağı belli olmayan bir arabaya binmek zorundayım.

    xc90'la da ilişkimiz bu şekilde. tam diyorum bu ay 1000 tl arttırdım böyle giderse, 1000 ay sonra 116. doğumgünü hediyesi olarak kendime bir tane alırım, binmesem de olur evin salonuna çeker iki lafın belini kırarım ama olmuyor. vergi tanrıları boş durmuyor. biriktirdiğim her tl'yi anında vasıfsız hale getiriveriyorlar.

    hal böyle olunca da, üretim bandından çıkmış bir üründen çok, sonsuz güçteki bir kudret tarafından tasarlanmış bir cennet dekoruna benzeyen xc90'a binmek de hava boşluğunda yok olup giden bir düşünce olarak kalıyor. bari her parası olana satmasalar. toefl, kpss falan sorsalar.

  • çünkü bir boktan haberiniz olmuyordu ve hiçbir şey bilmemenin getirdiği bir mutluluk vardır. ecnebiler buna ignorance is bliss demişler.

    yaşlı insanlardan çokça duyarsınız "millet kudurdu, kafayı yedi, ahir zamandayız" gibi şeyleri. ama insanlar kudurmadı, insanlar hep kuduruktu, sadece senin bu kudurukluklardan haberin yoktu.

    ---
    burada bir çizik çekip bana atılan taşlara dair birkaç şey söylemek isterim.

    öncelikle internet sen onu nasıl kullanırsan öyledir. ama sen berkecan'ın profil fotoğrafına bakmak için kullanıyorsan internet ondan ibaret demek değildir. interneti iyiye kullanmak da kötüye kullanmak da kişinin tercihidir.

    ikinci mesele, kast ettiğim şey bilimsel bilgi, ve ingilizce söz ile anlatmak istediğim de saf bir cehalet değildi. söylemek istediğim şey dünyada olup bitenlerden daha olaylar olurken sansürsüz şekilde haberimiz olmasıydı.

    devam etmeden evvel bir parantez açıp, internet üzerinden erişebildiğiniz bilimsel bilginin de bütün bir ömür öğrenebileceğinizden daha fazla olduğunu söyleyeyim. insanlığın edindiği bilginin bilmem şu kadarı sadece internette diyerek erişebileceğiniz şeyleri küçümsemek en hafif tabirle gülünç olur. mesela bugün harvard'da bir hocaya mail atıp üzerinde çalıştığı şey hakkında çok ilgili olduğunu söyleyip direkt onun ağzından o konu hakkında bir şeyler öğrenme imkanın bile var. yani ne bileyim bu şeyler nasıl basit veya küçümsenebilir oluyor sizler için, hayret gerçekten. devam edelim...

    söylemek istediğim şey dünyada olup bitenlerden daha olaylar olurken sansürsüz şekilde haberimiz olmasıydı.

    samsun'da bir insanın pompalı tüfekle kendi kafasını uçurduğunu 90lı yıllarda anahaber bülteninde belki 30-40 saniyelik bir başlık altında duyar ve "ah be, vah be" diyip geçebilirdiniz. veya yeni zelanda'da bir delinin bir camiye girip oyun oynar gibi insanları taradığını, evet haber bülteninde belki 2 dakikalık bir haberle bir muhabirin anlatımıyla dinlerdiniz. ve bunların çok da bir önemi olmazdı, çünkü haberin size ulaşma şekli sizi sarsacak şekilde değil.

    ama şimdi o adamın yere saçılan beyin parçalarını hiçbir sansür olmadan görerek alıyorsun o haberi. o delinin insanları tararken gerçekten de oyun oynar gibi hissettiğini bizzat onun kafasındaki kamera sayesinde hissederek özümsüyorsun o katliamı. bunlar çok ağır, psikolojik olarak yaralayıcı şeyler, ve geleneksel medyanın sana istese bile sunamayacağı kadar gerçek şeyler. işte seni mutsuz eden bu saf gerçeklik. içinde yaşadığın balonun patlaması seni dehşete düşüren.

    bunun yanında, bugün esra erol'da, müge anlı'da izlediğin insanlar var ya, onlar işte 90lı yıllarda da vardılar, 1800lü yıllarda da, 1700lerde de... sadece artık yaptıkları iğrençlikleri öğrenmek daha basit bir hâl aldı.

    6 yaşında bir çocuğu evlendirip yıllarca istismar etseler, internet yokken, çocuk bunu normal hayat sanardı. çünkü başkalarının hayatı nasıl çocuk ne bilsin? ve senin o çocuktan hiçbir zaman haberin olmazdı. hatta belki televizyonu açınca "çocuk evliliklerinin sayısı düşmeye devam ediyor" diye habere bile denk gelir, içini rahatlatırdın.

    şimdi buradan da internetin manipülasyona daha açık olduğu mevzusuna geliyoruz. evet daha açık ancak yine ilk söylediğim şeye geliyoruz: manipülasyona gelip gelmemek senin seçimin. internet okuryazarlığı diye bir kavram var, ve internette bunun eğitimleri de var. kendini eğitip doğru bilgiye ulaşmak sana kalmış. daily testicle kaynağından okuduğun yılanların ayakları var haberine inanmadan evvel güvenilir kaynaklara başvurmak senin elinde.
    https://youtu.be/0hxmym4k6w0

    yani özetle, internetle olayları daha olurken en gerçek haliyle görme olanağına kavuştuk. ve her an bir yerlerde bir çirkinlik vuku buluyor. önceden, sen bu çirkinliklerin ana haberde gösterilmesine izin verilen ya da gösterilmeye değer bulunan çok küçük bir fraksiyonundan haberdar olabiliyordun. bu da sana, dünyada olup biten kötülüklerin az olduğu ilizyonu sağlıyordu.

    tabi şöyle bir şey var, bunu akşam bana yazanlardan biriyle konuşurken söylemiştim. insanlara farkındalık mı yoksa mutluluk mu diye sorsak çoğunluk mutluluğu tercih ederdi. çünkü değişim için harekete geçmeye imkanın olmadığında ya da değişim için yapabileceğin hiçbir şey olmadığında farkındalık bir lütuf değil lanet gibidir. bu durumdaysan internetin herhangi bir mecrası sana yoğun bir depresyon pompalar, dizi izlemek bile zorlaşır, dizide fakirlikten kırılan kadın senin hayalini kurup üç yıl biriktirdiğin parayla alamadığın o eski arabayı 500 dolara alır sen kafayı yersin. o diziye ulaşma imkanın olmasa ne bileceksin ikinci el bir arabanın bir yerlerde sadece 500 dolara alınabildiğini.

    ama internet kötü insanlar ya da olaylar yaratmıyor, sadece var olduğundan haberdar olmadıklarını fark etme olanağı sağlıyor. bu da işte ignorance is bliss diyerek özetlemeye çalıştığım durumdu. burada ignorance'ı dümdüz cehalet olarak değil bir bilmeme, farkında olmama hali olarak alıyorum yani.

    mesela sözlük kullanmayın, sosyal medya kullanmayın, haber sitelerini engelleyin. interneti sadece aklınıza takılan şeylerin yanıtlarını alabildiğiniz bir araç gibi kullanın. sadece show haber veya star tv, veya daha da mutlu olmak isterseniz ahaber izleyin, hayattaki tek haber kaynağınız bunlar olsun. insanlarla mesajlaşmayın, sadece arayıp konuşun. garanti ediyorum o özlemini çektiğiniz zamanlardaki gibi mutlu olacaksınız.

    suçlu internet miymiş yoksa olan bitenden haberdar olmak mı? artık size bırakıyorum.

  • yaşlanmanın ve sınırlı ömrümüzün en temel sebebi. daha bilimsel olmak gerekirse hücre bölünmesi durana kadar normal bir hücre populasyonunun bölünme sayısını ifade eden bilimsel terim. türkçe’ye pek de değişmeden hayflick sınırı/limiti olarak geçmiştir.

    deneysel veriler, telomerlerin her hücre bölünmesinde bir miktar kısaldığını ve belli bir kısalığa geldiğinde ise hücre bölünmesinin durduğunu göstermiştir. bölünmenin durması ise hücre yaşlanması ve ölümüyle sonuçlanmaktadır.

    hayflick limitinin isim babası amerikalı bir anatomist olan leonard hayflick’tir. insan fetal hücreleriyle yaptığı çalışmada, kültüre edilen hücrelerin en fazla 60 defa bölündüğünü bu sayıdan sonra ise bölünmenin durduğunu göstermiştir. her sağlıklı insan hücresi için geçerli olan hayflick limiti, sadece kanser hücrelerinde görülmez. ondan sebep kanser hücreleri, kaynak ve konakçı bulduğu müddetçe bölünmeye devam ederler.