hesabın var mı? giriş yap

  • zengin olmak sanırım. ya da ortalamanın üstünde olmak, yoksa hiç fakir ve evli olmayan birine rastlamadım. bi de yakışıklı olmak falan da olabilir, çirkin ve bekar birine de rastlamadım.

    25 yaşında evlenmiş, fakir ve çirkin biri olarak eyyorlamam bu gadardır.

  • az once gokhan zan in programdaki haykirislarindan sonra, koordinasyon sorununun halledildigini soyleyen kisidir. aradan 10 dakika bile gecmemistir. tiksiniyorum. senin gibi aydini olan ulkeden ne beklenir ki.
    seni celal sengor ve fatih altayli cig cig yesin insallah bugun arsiz adam

  • bugün biten montpellier - dijon maçı sonrası;

    meded - 1191632 - 15.10.2011 21:41:32
    oha yaaa son macım 4.6 gol dedık 7 oldu hay ben bole sansın gokten sıbel kekıllı yagsa bıze murat kekıllı duser amk gıdım ıcım barıı

  • 170 bin için ben bir bölüm değil bir ömür oynuyorum lan. rol yapmıyorum hem de her şey gerçek.

  • official adının "the matrix: resurrections" olarak gözüktüğü ilk trailer'ı bir grup şanslı kişiye gösterilmiş:

    --- spoiler ---

    - neil patrick harris'in canlandırdığı karakter (sanırım terapist) neo ile konuşmaktadır.
    - sahnede san francisco'nun, yakın gelecekteki bir hali resmedilmektedir.
    - neo, 1999 yılındaki ilk filmde olduğu gibi, tekdüze bir dünyada sıkışmış durumdadır, etrafındakilere anlam verememektedir.
    - "ben deli miyim?" diye sorar neo.
    - "biz burada bu kelimeyi kullanmıyoruz" diye cevaplar neil patrick harris'in canlandırdığı karakter.
    - neo, trinity ile bir kafede karşılaşır.
    - trinity, neo'ya "daha önce karşılaştık mı?" diye sorar.
    - bir lavaboya dökülen mavi haplar görülürken, arkada jefferson airplane'den"white rabbit" çalmaktadır.
    - neo aynada kendine bakarken yaşlı bir adama dönüşür.
    - genç morpheus, neo'ya kırmızı bir hap uzatır ve "uçmanın zamanı geldi" der.
    - bir matrix filminden bekleneceği üzere, bir çok aksiyon, havaya uçma, karate ve akrobasi izlenir.
    - "directed by lana wachhowski" ve "22 aralıkta vizyonda" ibareleri belirir.

    --- spoiler ---

  • (bkz: fener ol) kampanyasının gerçek adıdır. böyle olsa daha samimi olurdu en azından.

    milyon dolarlık futbolcuların depolarını fullemek için hazır mısınız?

  • bülent kayabaş'ın anılarından...

    'pendik tiyatrosu' adlı bir girişimde bulunmuştuk genç arkadaşlarla beraber. 1967'de, kemal'le ilk kez orada tanışıp samimi olduk.
    paramız yoktu beş kuruşsuz dönemlerimizdi. geceleri yemek yedikten sonra, parasızlıktan çay bahçesine filan da gidemiyoruz. sabahı bekliyoruz fırınlar açılsın diye. fırından ekmek alıyoruz. o zamanlar ortalık o kadar sakin ki; manav domatesini biberini yerinde bırakıp gidiyor geceleri. biz de o domateslerden alıp tuza banarak yiyoruz. öyle geçiyor günler.
    provalar oldu, oyunlar başladı derken biz hâlâ, devamlı domates alıyoruz aynı tezgâhtan; ama bayağı alıyoruz yani. "alıyoruz" dediğim, düpedüz çalıyoruz! yıllar sonra o kemal sunal, ben bülent kayabaş olduktan sonra, bu anıyı anlattık birbirimize. çok güldük, hüzünlendik, derken düştük kemal'le pendik yollarına, domateslerini çaldığımız o adamı bulmaya. bulduk da. tabii bu arada bayağı ünlü olmuşuz artık.
    "vaaay!" dedi adam, "ne arıyorsunuz siz burada?"
    "yahu mehmet amca" dedik, "biz böyle böyle, aşağı yukarı iki günde bir senin kasalarından domatesleri çalar, tuza banar yerdik."
    adam durdu durdu, bir ağlamaya başladı ki sorma. "ne oldu amca?" dedik. "siz," dedi. "nasıl bana söylemezsiniz? siz bana neden gelmezsiniz? ben size ne domatesi, her gün yemek verirdim!" diye ağlıyor. biz ağlıyoruz, adam ağlıyor.

    o zamanki insanların değeri, havanın, suyun, deniz kenarının tadı, her şey bir başkaydı. beş kuruşsuz da olsak, başka hiçbir sorun aklımızda yer etmezdi o dönemlerde.