ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ders çalışırken verilen ara
-
"iki sey sonsuzdur, ders calisirken verilen ara ve evren. ikincisinden o kadar emin degilim."
ta leukippos-gomuldugu ders notlari arasindan. 2015.
%4 artı 4'ün %8 olmadığı gerçeği
-
doğru bir önermedir.
100 lira maaş alan bir kişiye yılbaşında yüzde 8 zam yapılırsa maaşı 108 liraya çıkar. 12 ayda eline toplamda 1296 lira geçer.
yüzde 4+4 zam yapılınca ise 6 ay 104 lira maaş aldıktan sonra diğer 6 ay 108,16 lira maaş alır. 12 ayda eline 1272,96 lira geçer.
yani yüzde 4+4 zam yüzde 8 zam değildir. tam olarak yüzde 6,08'e denk gelir.
yüzde 4+4 zam yaptık demeleri ise hükümetin tepki azaltmak için rakamları şişirmeye çalışmasından başka bir şey değildir.
sözlük yazarlarının çocuklarına düşündüğü isimler
-
adıyaman. okan bayülgen istanbul koydu. ilham verdi bana. adı yaman olsun bari.
siz almancısınız 100 euro verin diyen taksici
-
bu taksicilik değil yalnız. anlatıldığı gibiyse yapılan gasp, hürriyeti tahdit, adam yaralama, yapan da haydut.
edit: meth uyardı sağolsun, sadece bunlar değil. mala zarar verme, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve hakaret de var. tck'da geçen tüm suçları işlemiş adam resmen.
depresyon kırıcı olarak anne
-
insan zaman zaman varoluşsal bunaltılar yaşayabilen bi' varlık. varoluşsal bunaltılar yaşıyor, o hâlde var.
entelektüel insan darlandığı zaman kaygısal devinimlerin izdüşümsel yansıması başlığına 85 paragraf entry girer, "rastlantısal varoluşu bilincim kabul etmiyor" deyip konu üzerine makale falan okur, gider kendine yeni fularlar alır. peki ben ne yaparım? buzdolabını açıp aval aval bakarım, yarım limona üzülürüm, böyle varoluşsal bunaltılar yaşamama şaşırır, nihilisttim* lan ben niye varolmanın bunalımını yaşıyorum ki, yoksa kendimi tanımıyor muyum diye daha da bunalıma girerim, halıda yatarım, tavanı izlerim. izlerdim daha doğrusu.
bekârlık sultanlıktır, yalnız yaşamak imparatorluktur temalı yaşamıma annem bayram ziyaretine geldi. içim daraldıkça evin içinde dolaşıyorum. "evin içinde niye manyak gibi dolaşıyorsun?" diyor. halıda falan oturuyorum, "yavrum mis gibi koltuk var kalksana yerden." diyor. en sonunda dışarı çıkıp hava almaya karar verdim. hava dışarıdan bedavaya alınabilen katma değerli bi'şey. ezkaza dışarıdan bi'şey lazım mı diyecek oldum ve evden elime tutuşturulan ince bi' dostoyevski romanı uzunluğundaki alışveriş listesiyle çıktım. yazarı annem. yakında tüm kitapçılarda rafları süsleyecek. neyse. benim varoluşsal bunaltılarım sonucu eve yeşil sebze girdi yıllar sonra. benim varoluşsal bunaltım en azından bi' işe yarıyor.
şu sahte paraları anlamak için kullanılan mor ışığı üzerime tutsalar üzerimde 55 puntoyla "benim ne işim var bu hayatta" yazar vaziyette sokaklarda boş boş dolaşmak istiyordum. evin bayram kalabalığından uzaklaşır biraz da sokakların kalabalığına üzülürüm diye umuyordum. sonra da kendimi "aman en azından sokaktaki insanlar çevirip kaç para kazanıyorsun, ne zaman evleneceksin, ev almıyor musun ev al kendine bi' tane" diye insanı darlamıyorlar diye avutmayı düşünüyordum. ama cebimde sokaktaki varlığımın izin kâğıdı olan alışveriş listesi vardı, direkt markete gittim.
markette ürünü tüketip ambalajı kasadan geçirmek isteyen bi' adamın sebep olduğu ufak çaplı krizin ortasına düştüm. adam hansel ve gretel'deki gibi yürüdüğü yollara kırıntılar bıraka bıraka gezmiş tüm marketi. yolunu kaybetmekten korktuysa demek. bi' de alamancı bi' aile vardı. türkçe bildiği hâlde konuşmayan bi' kadın yüzünden kasada sıra oldu. kasiyerin gözlerinde magmayı gördüm. bayram günü bu beyinsizlerle uğraşan market personeline bakınca hayattaki varlığımı sorgulayışım biraz olsun azaldı. sonrasında kasiyerin 25,90 lütfen lafına kafasını gömdüğü telefondan kaldırıp cevap vermesi 15 dakika süren bi' ergen yüzünden insanlığa olan inancım tazelendi. gelecek kuşaklar da en az bizim kadar mal oluyor, çok fazla kuşak çatışması yaşamayacağız diye sevindim.
eve dönerken aldığım orduluk erzaklarla dolu poşetler parmaklarımdaki kan dolaşımını kesti, kangren olma tehlikesiyle hızlı hızlı yürürken varoluşumun sancısı tamamen geçti. teşekkürler anne. iyi ki varsın.
az bilinen görgü kuralları
-
iban numarası ekran görüntüsü olarak atılmaz.
türkiye'nin en güzel enstrümantal parçası
-
gerçekten birçok güzel parça var, yazılan birçok örneğe katılamadan edemedim. zira enstrümantal müzik pop(üler) kültürün güdümünde olmadığı için, ne idüğü belirsiz piyasa tipler enstrümantala bulaşmıyor, biz de böylece, gerçekten müzik yapma derdinde olan müzisyenlerden çıkan eserleri dinleyebiliyoruz.
yalnız yine de "kendi adıma" şunu diyebilirim. ne yavuz çetin'den dünya, ne melih kibar'dan sucu çocuk, ne mercan dede'den huxi, ne erkan oğur'dan ağırlama, ne ezginin günlüğü'den bahçedeki sandal, ne tuluyhan uğurlu'dan istanbul, ne fahir atakoğlu'dan denizlere', ne gevende'den nem, ne serdar öztop'tan sükut, ne incesaz'dan hisar, ne metin kemal kahraman'dan ferfecir, ne yansımalar'dan sonbahar, ne yeni türkü'den açıl doğu açıl, ne cahit berkay'dan devlerin aşkı, ne efkan şeşen'den çarşambayı sel aldı, ne taksim trio'dan belalım, ne de şu an aklıma gelmeyen diğerleri. bunların hepsi birbirinden başarılı olsa da, bence türkiye'nin en güzel, en bize has enstrümantal müziğini yapmış olan adam barış manço'dur:
40. yıl
deney yaparken anneannenin gazabına uğrayan çocuk
-
şu coğrafyadaki bir diğer allahümmesalli vs bilim olayı. allahümmesalli yine kazanmıştır.
tüpü tek başına dış kapıdan mutfağa alan kız
-
bunu yaparken sol omzunda da 19 litrelik damacana taşıyorsa evleneceğim kızdır.
not: bıyık konusuna değinmiyorum, bazılarına yakışıyor.
not 2: bademse olmaz ama.
yenisi çıkmayan mükemmel oyunlar
-
(bkz: medieval 2 total war)
not: kimse "total war attila var ama" demesin, kalbini kırarım.
edit: noktalama.
ünlü biriyle ilişki yaşamış sözlük yazarları
-
erkan can'la dandik bi pastanede sigara içtim.
adamla sadece fotoğraf çekilelim istedim.
"gel şurada bi yerde çay içelim" dedi.
kral adam.