hesabın var mı? giriş yap

  • doğru bir cümle.
    daha ne yapabilir ki size akp hükümeti? öz vatandaşına yapmadığı her tür kıyağı size yaptı, çok doğru söylüyorsun; size daha ne yapabilir ki?

  • adam on numara konuşmuş. hiç üstelememiş. baya da centilmen davranmış. ama anasını sattığım kezbanı ünlü olmak için mesajları ifşalamış. helal lan czn gözüme girdin.

  • - merhaba, bo...
    + ay, tamam biliyoruz bora'sın sen.
    - bu arada bo...
    + baydın ama bora. anladık, tamam.
    - yav, ne bora'sı. mehmet'im ben. boka basmışsın. gezinip durma her yere bulaştırdın.

  • nötronun tarafsız,ağırbaşlı,babavari tavrı;elektronun hiperaktifliği ve yaramazlığı gözönünde bulundurulduğunda elementer yapının annesi olduğu düşünülen parçacık.nasıl ki bir çocuk umarsızca top tepmek,sokaklarda sürtmek ister lakin annesi onu eve bağlar,evde dirlik ve düzeni sağlar,na işte bu proton parçacığı da elektronu belli bir yörüngede tutar ve atomu atom yapar.şüphesiz,her elektron enerji kazandıkça çekirdekten uzaklaşarak bir başka orbitalde yerini alacaktır,protonun gücü belli bir yere kadardır.enerji üstüne enerji kazanıp en son orbitalden de fırlayıp giden elektron bir başka atomun bir orbitaline yerleşerek kararlı hale gelir.işte bu ikinci atomun protonu da eştir,karıdır,zevcedir.kimi elektron kararlı bir şekilde o protona bağlı kalarak hayatına devam ederken kimisi de kovalent bag aracılığıyla bir başka atoma daha sarkıntılık edip ordaki protonun da gönlünü çalar,bu durumda bağ oluşturulan atomun protonu da metres olarak adlandırılabilir.atom dünyasında kimbilir ne entrikalar yaşanmaktadır.

  • (bkz: fıstık)
    bizimki pek eve uğramazdı.
    uğradığında da elinde siyah poşet içinde 4-5 tane bira, 2 paket uzun samsun olurdu.
    bazen o siyah poşetin içinde fıstık olurdu.

    kapıdan sallana sallana, elinde poşet ağır alkol ve sigara kokusu ile girdiğinde, elindeki torbaya kitlenirdik.

    aslında elinde torbayla gelmesi bir bakıma iyiye işaretti. torbasız gelse, annemin elinde günlük kazancı vs varsa döverek alacak ve kumara gidecek demekti.

    siyah torbayla geldiyse, en azından tv'nin karşısında yere oturacak, çakmağıyla efes tombulu açacak, önüne kül tablasını koyacak, yanına uzun samsun paketleri ve en sonda da fıstık torbasını koyacak demekti.

    pek az yemek yerdi. zaten çöp gibi bir adamdı. bünye olarak zayıf ama psikopatlıkta ağır bir abiydi kendisi.

    bazen annem siniyle akşam yemeğinde yediklerimizden önüne koyar, sofra bezinin üstüne dizlerini kırıp, eğilerek höpürdete höpürdete yalap şap yerdi.
    asla bitmezdi o tabaktaki yemeklerin hepsi.
    mutlaka biraya da yer kalması gerekirdi.

    yemesi içmesi bitince yine yerde koltuğun kenarına yaslanır, yüzü tv'ye dönük sigarasını yakar, birasını açardı.

    genelde ilk bira bittikten sonra bizle biraz sohbete başlardı. sohbet dediysem dersler nasıl falan filan değil. genelde kendini anlatırdı.
    bazen de annem laf atardı "ee naptın" bugün falan gibi.
    sanki birkaç gündür evde yokmuş gibi değil de, sürekli bizleymiş sanki bozuk bir aile düzenimiz yokmuş sanki varı yoğu kumarda, meyhanede, birahane yememiş gibi.

    benim gözüm ise fıstıklarda olurdu. bazen şeffaf yumurta poşeti gibi poşetlerin içerisinde, bazen de kese kağıdında gelirdi o fıstıklar.

    bense en çok kese kağıdında gelenleri severdim. çünkü kese kağıdında geldiyse, o fıstıklar sıcaktır demekti.

    kül tablasının yanındaki fıstıklara uzanır, içlerinden alabildiğim kadar alır, kenara çekilirdim. görmezden gelirdi. sonra annem alır kardeşime falan uzatırdı.
    kardeşim genelde istemezdi.
    bense hemen çabucak yiyip fıstıklar bitmeden bir kez daha avuçlama derdinde olurdum.
    ikinci kez seğirtip de, biraz fazla alırsam, "höst len meze bu" derdi.
    kendine kadar alırdı çünkü.
    "az al az", "yavaş ye lan boğulacan" derdi. işte o zaman yediğim bütün fıstıklar boğazımda kalır, gözlerim buğulanır, kendimi zor tutardım.
    keyfi yerindeyse de hiç ses etmezdi.

    şimdi düşünüyorum da, deli gibi çerez sevmemin, hatta yemekleri hızlı hızlı yemenin, içki içerken mezeyi bol bol hatta bazen açmış gibi çalakaşık yememin altında da acaba bunlar mı yatıyor?

    hep böyle kasvetli ortam da olmazdı. bazen neşeli olurdu, eğer o gün kumarda falan kazanmışsa, yada çok nadir kumara gitmeyip direkt eve geldiyse, gün içerisinde hoşuna giden bir şey yaşadıysa.

    ama o siyah torba hep elinde gelirdi. ve biz de beklerdik acaba bize ne getirdi diye. torbanın içine kitlenir kalırdı gözlerimiz.
    ama tarife genelde hep aynıydı 4 bira, 2 paket uzun samsun. bazen fıstık, bazen de tavuk..

    çikolata olsun isterdik, dondurma olsun isterdik her çocuk gibi.
    alamayacağından değil çünkü işin kötüsü ne biliyor musunuz?
    bu adamın işi buydu.
    kantini vardı.
    başkalarına çikolata, gofret, sandviç satıyor ama eve gelirken çocuklarına bir parça çikolata getirmek yerine kendine bira ve sigara almayı ihmal etmiyordu.

    hep derim.
    17 yaşımdan 21 yaşıma kadar küs ve kavgalı, 21 yaşımdan 23 yaşıma kadar ise bir baba oğuldan ziyade, onun için bir suç ortağı bir arkadaştım.
    ben 23 yaşımdayken de öldü zaten.

    yine hep derim ki;
    ......ve ben babamı yaşattığı tüm kötü anılara rağmen öldüğünde affetmiştim.
    sonra ben baba oldum ve baba olunca anladım ki, evlat bambaşkaymış.
    şimdi iş yerimde, çocuklarımsız bir doğum günü pastası bile yesem boğazımda kalır.

    o yüzden baba olduktan sonra, babama olan affediciliğim yerini çok daha büyük bir kızgınlığa bıraktı...

  • çoğu kişide olduğuna inanmak istediğim korku çeşidi. bende de mevcut tabii ki. eğer en önde duruyorsam sarı çizginin gerisinde yanlamasına durup ağırlığımı içeri doğru veriyorum ki itilme kakılma gibi bir durum olursa dengemi kaybetmeyeyim.

    hafif şizofrenlik iyidir hem, aklı dinç tutar.

  • içilebilir nitelikteki herhangi bir suya karbondioksit * eklendiğinde soda yapmış oluruz. yani musluk suyuna da co2 eklersek bundan da soda elde etmiş oluruz. maden suyu ise yerin en derin katmanlarından çıkar ve çıktığı yerin jeolojik özelliklerini taşır ve magmadan aldıkları karbondioksit gazının basıncıyla yeryüzüne çıkarlar. yeryüzüne çıkarken geçtikleri yolda mineraller de alırlar yani mineralce yüksektir ama sodada mineral yoktur. ikisi de mideyi rahatlatma özelliği taşır ama sodanın bundan başka işlevi yoktur oysa maden suyu aynı zamanda doğal bir mineral deposudur.
    maden suyuna ruhsat sağlık bakanlığından alınır , sodanın ruhsatını ise tarım bakanlığı verir.
    bir de şöyle bir laf söylemişler ki aslında bu kısaca özetliyor: "maden suyu bir ihtiyaç , soda ise bir tercihtir"

  • hollanda nedcar tesislerinden volvo bandında üretilen bu nedenle birçok parçası volvo ile uyumlu olan harika araçtır. gdi 1.8 motorlusu tutulmayan calismalar 2000 yılında kasa değişikliği yapmıştır. motoruna gerçekten de ustaları ölümsüz derler. kolay kolay bozulmaz. parçası pahalıdır. ancak aksaray'da her parçasını bulmak mümkündür. kronik sorunu cam düğmeleri ve kalorifer mazgallarının bozulmasıdır. yakıt tasarrufu açısından başarılıdır. 100hp gücün hakkını verir. piyasada 13 bin liradan 25 bin liraya kadar bulunabilir. biniciler için harika bir d sınıfı araçtır. liftback kasalar muhteşemdir. bu kasa ile ev bile taşırsınız üstelik çok spor görünür. aldıktan sonra 1000 lira masraf yapın tertemiz binin...