hesabın var mı? giriş yap

  • sene.. eski. 4-5 yaslarindayim.

    arkadaslarim cikolatali gofret yiyor. ben yemezdim oyle seyler, bize almazdi bizimkiler. ulasamadigin seye bir zaman sonra sevkin de gidiyor.

    cikolatalar, kekler, dondurmalar yiyor arkadaslarim. teklif de etmezlerdi paylasmayi, soramazdim da. oyle, onlar yerdi, ben de acikinca salcali ekmek almaya eve giderdim.

    bir gun arkadasim gene cikolatali gofret yiyor, bana minik bir parca kopardi verdi. yemem falan dedim, ama verdi gene de. agzima bir attim...

    arkadaslar, yemin ederim nerdeyse aglayacaktim. bir sey bu kadar mi guzel olabilir ya. bak hala o hissi yasiyorum. agzimda cennet vardi sanki ya. gozlerim doldu, damagimda dagildi.. yalandim kaldim, arkadasima dondugumde coktan bitirmisti. kabini yere atti cikolatanin, sonra annesi cagirdi gitti.

    ben hemen kostum, arkadasin yere attigi cikolata kabini aldim. onu duz bir zemine koyup ellerimle guzelce utuledim. of yesyeni gibi bir cikolata kabim olmustu. yazilarini falan denk getirdim. bana bu kadar mutluluk veren bir seyin hatirasinin bu kadar kolay kaybolmasina izin veremezdim. guzelce katladim, arka cebime soktum.

    ne zaman yeni pantolon giysem, annemden gizlice o pantolondan digerine aktariyordum. uzun sure bu boyle gecti. yanimda baya bi tasidim o cikolata kagidini.

    bir gun annemle yuruyoruz, yerde bi kagit para buldum. anne para dedim. aldi annem, aklim paraya da yetmiyor ama yerimde kipir kipirim. paramiz var mk.

    kekeleye korka, bakkalin ordan gecerken anneme anne bana cikolata alalim mi dedim. bakti yan soyle, olur dedi. bakkala girdik, ne istiyorsun diye sordu annem. hemen cebimden fisek gibi utulenmis cikolata kagidini cikardim, bundan dedim.

    annem once bir sok oldu, ama aldi cikolatayi. ben o cikolatayi minik minik gunlerce yedim; agzima aci tadi geldiginde, bozuldugunda yarisi bile bitmemisti.

    o cikolatanin utulu kagidi hala annemlerin evde bir sandigin icindedir, atmadilarsa...

  • arkadaşlar ben maçtaydım.

    bıçak fırlatılması gibi bir durum yok.

    bıçağı çeken bizzat bursaspor'lu josue.

    ibreti alem için maç iptal edilip, finale fenerbahçe çıkartılmalı.

  • bir çok ünlü oyuncunun bir araya geldiği filmler genelde çok başarılı bulunmuyor. çünkü oyuncularda eş dostla takılmaya gelmiş de abi şöyle bir rol var iki dakika görünsen demişler gibi bir hava oluyor. açıkçası don't look up'ın konusuna bakınca da benzer bir his uyandı bende. zaten biliyorsunuz hollywood tayfa ödül konuşmalarında sık sık dünyada yaşanan olayları eleştirir. bu nedenle hazır fırsatı gelmiş hem bi görüşmüş oluruz hem de filmin söylemi müsait sağa sola laf atarız demişler de filme başlamışlar gibi duruyor. şimdi filmin söylemleri ne kadar iyi oyuncu kadrosu işi ne kadar ciddiye almış bir bakalım.

    --- spoiler ---

    filmin ilk 20 dakikasına baktığınızda aslında bir kararsızlık görülüyor. çünkü filmin girişi aşırı ciddi ve jennifer lawrance'ın karakterinin söylediği rap şarkıdan, geçişlerde kullandıkları jazz partisyonlarına kadar bu ciddi havayı dağıtmaya çalışıyorlarmış gibi bir izlenim uyanıyor insanda. izleyici de haliyle absürt olayların yaşandığı bir durum komedisi bekliyor. ancak filmin gidişatı bu şekilde değil. film evet bazı absürt karakterlere ve diyaloglara sahip ancak eleştirisini daha ciddi bir zeminden yapmayı tercih ediyor. bu noktayı yakalayıp filme de bu gözle bakmaya başladığınızda o başlardaki tutarsızlık ortadan kalkıyor. yine de filmin izleyiciyi en azından başlarda yanlış yönlendirdiğini bunun da teknik bir kusur olduğunu söylemek mümkün.

    filme daha ciddi şekilde bakmaya başladığınızda ise gerçekten kütür kütür eleştiri olduğunu fark ediyorsunuz. her ne kadar araya ortalama insan eleştirisi eklense de bunun üzerine çok gitmiyorlar. çünkü işte bu tip insanları biz zaten biliyoruz ve film saçma sapan akımların peşine düşüp kendine zarar veren ya da aptal saptal instagram fenomenlerinden falan bahsetse insanlara üstten bakan kibirli bir yapıya sahip olacaktı. ayrıca bu tür insanları eleştirmek kolay çünkü herkes yapabiliyor. sanatta eleştiri yapacaksanız işin hakkını vermek için otorite figürlerine sallamanız gerekiyor ki ciddiye alınabilin. filmin yaptığı da tam olarak bu aslında.

    ancak eleştiri konusunda biraz geriye düştüklerini söylemek de mümkün. eskiden bir kitap yazılıyormuş ya da bir film çekiliyormuş ve insanlar bu yapıtlara yöneldiğinde farklı bir bakış açısı görebiliyormuş. sinemada yine dramalarda bu geçerli hala. özellikle bağımsız yapımları ya da sanat filmlerini izlediğinizde hayatla ilgili daha önce fark etmediğiniz bir detayı görmeniz olası. fakat büyük bütçeli yapımlar bu özelliklerini kaybetti gibi. çünkü bu filmlerde ne olacağına sinema endüstrisi kurulduğundan beri stüdyo yöneticilerinin katıldığı toplantılarda falan karar veriliyordu. şimdi de bu durum devam ediyor ve sürece dahil olan çok fazla insan var. haliyle bulduğunuz fikir çok farklı bir şeyse bu her yapılan görüşmede biraz daha törpüleniyor. 2000'lere kadar da bir şekilde idare ettiler ama artık internetin yaygınlaşmasıyla hollywood bu refleksini kaybetmiş oldu. çünkü sosyal medyada yapılan saçmalıklar ve insanların bilinçsizleşmesi konusunda bir film yapacaksınız ve örnek toplamaya başladınız diyelim. filmi yayınlamanız nereden baksanız 1 yıl. siz bunu yapana kadar reddit'te falan insanlar konuyu derinlemesine incelemiş yapılacak en süper esprileri yapmış, konuyu çoktan unutmuş olurlar. bu nedenle 12 ay gibi bir süreçte bile sizin söyleyeceğiniz her şey aşırı demode olacaktır.

    don't look up'ın başına gelen de biraz bu aslında. filmin ana eleştirisi bilinçsiz ve şovenist amerikan başkanı ve kar için dünyayı riske atan, insanlardan uzak duran ceo üzerinden ilerliyor. ancak internette trump hakkında yüzlerce binlerce şey söylendi zaten. bunların büyük bir çoğunluğu aşırı yüzeysel olsa da çok az yorumda insanın ufkunu açacak şeyler vardı.

    aynı şekilde bu ceo tiplemesi de sıkça eleştirildi ve mizah konusu yapıldı. jeff bezos'tan mark zuckerberg'e, elon musk'tan steve jobs'a kadar herkes eleştirildi, psikolojik tahlilleri yapıldı ve dalgası geçildi. şu an mesela amerika'da olsanız, bir teknoloji şirketi kursanız ve gerçekten de socially awkward bir insan olsanız yandınız. çünkü sizi bu isimleri taklit ediyor olmakla suçlayacaklar. gerçekte nasıl bir insan olduğunuz pek önemli olmayacak.

    ayrıca insanlar bu şirketlerin hükümetler üstünde güce sahip olduğunu biliyor artık. o eski hayranlık bitti ve bu şirketlerin sadık müşterilerine adeta bir tarikat üyesi gözüyle de bakılmaya başlandı zaten. bu nedenle filmin getirdiği medya, politika ve iş dünyası eleştirisi her ne kadar gerçekle tutarlı olsa da olaya yeni bir bakış açısı getiriyor mu derseniz hayır derim.

    bir de en başta konuşmuştuk. böyle yapımlarda oyuncular pek kendilerini zorlamıyor. bu nedenle filmde pek çok başarılı ve ödüllü oyuncu olsa da ortaya konan karakterler karikatür gibi. bir tek leo abi çok farklı yine. çünkü kendisi gördüğüm işini en ciddiye alan insan olabilir şu dünyada. yani bir filmde arkadan geçiyor olsa bile eminim yönetmene canlandıracağı karakterin mesleğini, ailesini falan sorar. ha diyeceksiniz ki amma abarttın daniel day lewis, joaquin phoenix falan işini ciddiye almıyor mu şimdi. onlar da alıyor tabi ki ama onlar zaten çok zorlu ve ciddi projelerde çalışıyorlar hep. leo ise herkes kendini saldığında bile karakterine çok emek veriyor. bu da takdire şayan bir özellik bence.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak don't look up başlarda bi ufak hata yapsa da zamanla bunu toparlıyor ve sonlara doğru aşırı ciddi ve dramatik bir hale bürünüyor. kendinizi o sonda yenen yemek masasında buluyorsunuz bir anda. ve acaba bir takım absürt anları atsalar da filmi komple ciddi yapsalar çok daha güzel olur muydu acaba diye düşünmeden edemiyorsunuz.

  • iq seviyesi oda derecesi ile yarışacak düzeyde mühendistir.

    aynen kanka, almanya'da mercedes gibi bir dünya devinin ar-ge çalışanı mühendistin; tasarımı italyan, motoru alman, bilmem hangi parçası çin olan yerli ve milli otomobil için geri döndün.

    biz de geri zekalıyız yedik bunu.

    edit : aktroll saldırısına ugramamak icin nickini gizli tutmamı isteyen bir arkadaşın mesajini buraya copy paste yapıyorum.

    --- spoiler ---

    bu arkadaşın xing denilen portaldaki profiline baktım. tuhaf bir kaç bilgi var. hala mercedeste çalışıyor gözüküyor. belki aktualize etmemiş olabilir.
    mercedesteki rolü bölüm müdürü asistanı ki powerpoint ve excel sunumu hazırlama dışında pek teknik derinliği olmayan bir bölüm. tüm mercedes tecrübesi 3-4 yıl olan biri. fatih ve yusuf ile kurduğu firma niocycle togg dan ihale almış.

    bateri teknolojisi çok geniş laboratuvar ve donanım gerektirir. yeni mezun 3 mühendisi katbekat aşar bu iş. togg için umutluydum ama işleri böyle çocuklar yürütüyorsa bu araba yürümez yürüse de yolda kalır.

    en ilginç olan şey de stuttgart bölgesinde bir diyanet camisinin gençlik kolları başkanı ki burdan nasıl bir bağlantısı olduğu anlaşılmakta.
    --- spoiler ---

  • ev, araba, çocuk, eş, ohaaa .

    otuz yaşımı düşünüyorum da ev sahibi kirayı almaya geldiğinde ayakkabımın altındaki deliği göstermiştim. kadın üzülerek gidip 1 saat sonra 100 mark getirmişti bana, kocası vermiş "gitsin güzel bir bot alsın kendine" diye. ayakkabım bile yoktu lan.

    şimdi hepsi var, ayakkabıları da alsın diye yerden tavana kocaman ayakkabılığımız bile var. ama o 100 markı koşa koşa evinden alıp gelen ev sahibim yok artık. o kadın ayakkabımın altındaki deliği kapatmaya çalışıyordu, şimdi her yanınızdaki deliği açmaya ve bu açıkları bulmaya ve daha da ötesi bu açıkları daha üstteki başlara sergilemeye can atan iş arkadaşlarım var. ve bu açık peşindeki iş ortamının yarattığı garip aura sana iş araba ev olarak dönüyor (eş ve çocuğu sokmayalım bu dünyaya)

    bundan dolayıdır ki, ne kadar kaçabilirsen o kadar mutlusun. ama eninde sonunda insan yakalanıyor. çünkü diğeri de çıkmaz yol haline geliyor.

  • gelişmiş hiçbir ülkenin tekstille işi yoktur ama en iyi giyim markaları da onlarındır. tüm enerjilerini sanayi ve teknolojiye ayırıp donlarını sana biçtirip diktirirler.
    sana da derler ki "tekstil ülkesisin be koçum."
    sırtına gelişmekte olan ülke etiketi de vururlar ki havandan geçilmez!

    para kiminse marka da onundur. patron kimse etiketini o vurur. süleyman kimse mühür ondadır.
    bu nedenlerle marka çıkmaz bizden.

    "türkler taş ve moloz taşımakta çok iyi" diyen kanadalı maden şirketi bile uyandırmadı birçoğumuzu.
    adamlar altınımızı çalıp doğamızı bok etti. ameleliğini de bize yaptırdı.
    akıl sahiplerine bu örnek yeter de artar.

  • hayal etsenize. türkiye'nin gururu olarak bir basketbolcu nba yolunu tutuyor. büyük umutlarla bütün ülke arkasında.

    tarihin en iyi basketbolcularından biri, belki zirvede olan lebron james'in takım arkadaşı oluyorsun. adam benim çaylağım diye seni bağrına basıyor. bütün rüzgar arkanda.

    milli takıma gelip, yeni jenerasyonun lideri oluyorsun. abd maçında 0/2 serbest atış atıp, ardından tatum'a üçlükte faul yaparak tarihimizin en büyük maçlarından birini kazanma fırsatını teptiriyorsun. bütün takımın emeği yok oluyor. herkes olur, gençtir deyip arkanda.

    cleveland geri dönüp bütün gücünle çalışmak gerekiyor. lebron ayrılmış, yeniden yapılanan takım ana ve rol oyuncuları arıyor. sen de en büyük adaysın. acunla vakit geçirmeler, özel hayatını basketbol önüne koyup magazinsel haberlerle her yerdesin. yine tutunamadın.

    bugün geldin, takımın lideri olman gerekti. hatalarından ders çıkarıp, milli ruhu yaşatman beklendi. iyi oynamana gerek yok. mirsad ruhunu yansıtsan yeter. ne mi yaptın? aynı hatayı yapıp 0/2 serbest atış atıp, üzerine topu kenardan rakibe hediye ettin. yine bütün takımın emeği yok oldu. bu kadar insanın hevesi kursağında kaldı, üzüntüden kahroldu.

    hiç mi utanma duygusu olmaz bir insanda, kameralara çıkıp konuşacak yüz bulamaz insan. şimdi tatil süren uzadı, sevgili eşinle güzel bir tatil yapmak hakkın.

    yazacak çok şey var da, yazıklar olsun.