hesabın var mı? giriş yap

  • gebeliğin 20. haftasından sonra başlayan, ödem, hipertansiyon ve proteinüri ile karakterize klinik tablo.

    minimum kriterler şöyle:

    kb>140/90 (20. haftadan sonra), proteinüri 300 mg/gün veya dipstikte +1 pozitif değer veya spot idrarda 0.3 mikrogramdan fazla protein saptanması.

    akut durumda, hidralazin, labetalol ve nifedipin ilk olarak tercih ediliyor. kronik durumda ise ilk olarak metildopa, clonidine, oxprenolol, labetalol, atenolol sonraki aşamada ise hidralazin, prazosin ve nifedipin kullanılmakta.

    eğer kan basıncı kontrol edilemez ve bulgular kötüleşmeye başlar ise preeklampsinin tek tedavisi doğumdur. doğumla semptomlar dramatik şekilde düzelir. kan basıncı kontrolünde bir diğer husus 120/80 değerinin altındaki bir değere düşmemektir. bu değerin altında rölatif hipotansiyon durumu ortaya çıkar. bu duruma nörolojik belirtiler ve konvülziyon eşlik ederse (bkz: eklampsi) ortaya çıkar ve daha ağır bir tablodur. tek tedavisi doğumdur.

    edit: 400. entryimin güzel bir bilgilendirme yazısı olmasını istedim.

  • hababam sınıfını inanılmaz bir şekilde gaza getiren andır. nasıl bir utanmaysa plan proje temel olmadan, harcı kumu çimentoyu pek hesaba katmadan okul inşaa eder sınıf. inşaat sektöründe çığır açar.

  • kaybetmek istemediğim değerlerden biri benim için bayram. "dini bayram" olarak nitelendirip geçiştirmek değil benimki. bunu yaşayan bir kültür olarak görmek daha çok. dinsel bir törenden çok daha ötesi. beni az çok tanıyanlar ne demek istediğimi çoktan anlamışlardır.

    bayram benim için bayram namazıyla başlar. sabah erkenden kalkar, günlük kıyafetlerimi giyer ve namaza giderim. yılda 2 kez olduğundan ve camiye gitmek alışkanlığım olmadığından dolayı ekseriyetle yanlış kılarım o namazı da. (bkz: bayram namazı/@g man) çıkışta mahalle esnafından beni tanıyanlar -ki onlar da yaşadığım yere göre nispeten orijinal bir tipte olduğumdan bilirler beni- ile bayramlaşır yoluma devam ederim.

    bayram namazı haricinde her bayram rutin olarak yaptığım şeyler ise, her namazdan sonra babaannem ve annem için birer buket çiçek almak, mahalledeki börekçiden kıymalı pide alarak önce babaanneye sonra eve börek bırakmak. basit şeyler aslında; fakat yapmaktan aldığım zevk gerçekten çok büyük. o böreğin tadı sanki bayramda daha da başka oluyor. bir de kahvaltıyı yalnızca buna benzer günlerde edebilen biri olarak keyifle içiyorum normalde yüzüne bile bakmayacağım çayı.

    bunun yanı sıra bayram sabahı mutlaka evde barış manço şarkıları dinleyip çocukluğumu yâd ederim. param olsa da olmasa da en azından o hafta aldığım -çorap bile olsa- yeni kıyafetleri giyer evde otururum. genelde takım elbiseyi tercih etsem de arada casual da takılmıyor değilim hani. gelen giden pek olmaz bizim evet; fakat yine de yeni kıyafetlerle barış manço şarkılarıyla, doldurduğum şeker kutusunda çocukların gelmesini -ki son yıllarda onlar da gelmez oldu- beklemek benim için vazgeçilmez.

    herkese iyi bayramlar ey sözlük ahalisi.

    edit:

    ha unutmadan:

    http://www.youtube.com/watch?v=pi8cudz7jam

  • eh yani normal çıkarımdır. ateist nasıl mutlu olsun ki? hele de türkiye gibi müslümanların kendi inançlarını her gün dayatmaya çalıştığı, ateistleri hedef gösterdiği, sokakta rahat rahat ateist öldürmekten bahsettikleri, hepsini geçtim devletin başına çöreklenip ateistin verdiği vergilerle zorla din dersi öğretip her köşe başına cami dikip bir de üstüne çalıp çırpıp kendi ceplerini doldurduğu, ateistim dediğinde karşısındaki müslümanın nefret dolu bakışlarına hedef olduğu bir ülkede nasıl mutlu olsun ateist? müslüman adam ateiste hayatı zindan etmek için dünyaya gelmiş gibi davranmasa, dinini evinin duvarları içinde tutabilse zaten bu ülkede pek çok kişi mutlu olur, müslümanlar dahil.

  • kazanan çiftçinin bizim ekşicilerden daha akıllı olduğunu gösteren olay.

    adam maksimum ikramiyenin 500 000 tl olduğunu düşünmüş de iki kupon oynamış.

    bizimkiler daha haberi okuyup anlamaktan aciz.

    vaheyy.

    kuponu bunlar oynasa kalıbımı basarım 4 tl basarlardı paranın yarısı boşa giderdi lan.

    banko yani.

  • yıllar önce vejeteryanken, vejeteryan pide içi hazırlayıp pide yaptırıyordum arada. bir gün pideyi yerken normalden daha lezzetli olduğunu fark ettim. bi baktım kıyma var içinde. meğersem pideci kendince iyilik yapıp “yoksul galiba bunlar” deyip kıyma koymuş biraz.

  • hoca derste başka birşeylerle ilgilenilmesinden, uyunulmasından vs nefret eden ve hemen dersten atan bir tiptir. bir gün en arka sırada uyuyan iki kişiyi yakalar. normalde o anlarda kükreyen ve bir üniversite hocasına yakışmayacak davranışlarda bulunan hoca öğrencilere sakince yaklaşır ve:

    - arkadaşlar sınıfı terk ediyorsunuz
    - off...

    -yaklaşık 30 saniye sonra-

    - arkadaşım duymadın heralde dışarı çıkıyorsunuz dedim
    - hocam kalkamıyorum
    - sebep?
    - ayağım uyuşmuş..!*

    eleman nasıl uyumuşsa artık kısmi felç geçirecek kadar kendinden geçmiş.

  • tam kelimeleri hatırlayamıyorum. önünden tempolu yürüyüşle geçilen bir marketin dışarı yerleştirilmiş sebze kasaları arasında alışverişe gelmiş ilkokulun ilk sınıflarında olması gereken pek efendi, büyümüş de küçülmüş bir bey. üniversite çağlarında olması gereken başka bir efendi genç de market görevlisi. aralarındaki diyalog kendi karanlığıma gömülmüş giderken yakaladı ve gülümsetti beni:

    küçük bey: biliyorsunuz, eğer yeterli olmazsa beni tekrar markete gönderecekler.

    görevli genç: o yönden haklısınız tabii ama sanırım bu kadarı yeterlidir aileniz için.

    şu nezaketin birazını hayatımıza yedirebilseydik bu diyalog belki böyle şaşırtıcı ve gülümsetici olmayacaktı. akşam akşam zamanda yolculuk yapmış gibi hissetmeyecektim.

  • şüphesiz dünyanın en mal insanları tarafından yönetilen ülkedir. adamların becerebildiği tek şey, halktan alınan korkunç orandaki vergileri ayakkabı kutularına doldurabilmek.