hesabın var mı? giriş yap

  • -noldu?
    -akıldan kalmışım
    -hadi ya
    -oysa namaz, oruç falan hep beş
    -e hiç mi yok aklın senin ki?
    -var da kullanmamışım öyle dediler
    -istersen bi allah'la konuş?

  • moritanya'da erkeklerin zayıf çelimsiz kadın yerine dolgun kadın tercihlerinin getirisi olarak kız çocuklarının kilo almalarını sağlamak amaçlı her gün kusana kadar deve sütü ve öğütülmüş mısırla beslenmeleri yöntemine verilen ad.böylece kız daha dolgun göründüğü için daha çok tercih edilecek hem de ailenin varlıklı bir aile olduğu ortaya konmuş olacak.yemek yemenin zevke değil işkenceye döndüğü bu yöntemi reddeden kız çocuklarının ayakları tahtadan yapılmış mengene ile sıkıştırılarak kusana kadar deve sütü içiriliyor.en kötü tarafı bu yöntemin birçok kadının şeker hastası ya da kalp krizi geçirmesine bile sebep olması.sınır tanımayan haberler belgeselini izlerken haberdar olduğum bu yöntemi seyirciye daha iyi aktarabilmek için ilginç bir deney yapmışlar.belgeselde sunucu moritanya'da çölde yaşayan aileye üç gün misafir olup bu yöntemle beslenerek 55 kilo ile başladığı bu deneyimi üçüncü günün sonunda 59 kilo ile tamamladığı gösteriliyor.bu yönteme daha fazla dayanamayan sunucu tıpkı kızlar gibi zaman zaman kusmak zorunda kaldı böyle de mide bulandırıcı bir uygulama.

  • adamın biri her gece rüyasında istanbul' dan adana'ya bir kamyon dolusu mal çekiyormuş, sabah kalkınca da direksiyon sallamaktan her tarafı ağrıyormuş bu her gece devam ediyormuş. sabah kalkınca çok yorgun düşüyormuş.

    bir gün, bir psikoloğa gitmeye karar vermiş derdini psikoloğa anlatmış.

    psikolog:

    - yarın gece adana'ya giderken ankara'da yol üzeri bir park var ben seni gece yarısı tam 00: da orda bekleyeceğim, kamyonu bana verir kurtulursun. demiş.

    adam:

    - tamam, demiş. ama kapıdan çıkarken içinden "hadi len" demiş ve gece rüyasında oraya gitmemiş ama yine her gece rüyasında adana'ya kamyonla mal çekmeye devam ediyormuş. bir gece yine kamyon kullanırken tesadüfen gece 00 da psikoloğun beklediği yere gelmiş ve acaba orda mı, beni bekliyor mu diye merak edip bakmış psikolog orada, vermiş kamyonu ve kurtulmuş. bir daha rüya görmemiş ...

    aradan uzun zaman geçmiş. bir gün adam yolda yürürken bir arkadaşıyla karşılaşmış, oturmuşlar bir yerde, çay kahve sohbet derken, arkadaşı

    -yahu demiş, benim bir sorunum var. gece rüyamda üç tane güzel kızla beraber oluyorum sabaha kalkınca yorgunluktan ölüyorum, ilk zamanlar güzeldi ama artık çok yoruluyorum

    öyle ki eşimi bile ihmal ediyorum, demiş.

    adam:

    - ben bir psikolog tanıyorum ona git ,o senin sorununu çözer ,demiş.

    psikoloğun adını adresini vermiş ve ayrılmışlar. iki arkadaş bir müddet sonra tekrar görüşmüşler

    adam arkadaşına sormuş;

    - ne oldu gittin mi dediğim psikoloğa?

    arkadaşı;

    — evet gittim. adam;

    — ee ne oldu?

    arkadaşı;

    - üç kızı aldı, namussuz psikolog bana bir kamyon verdi her gece adana'ya bir kamyon dolusu mal çekiyorum.

    debe editi: (bkz: erdoğan istifa)

  • 2002 dünya kupasından kısa bir süre sonra... marmara üniversitesi iletişim fakültesi'nde düzenlenen medya okur yazarlığı konferansına katıldı şenol güneş. üstelik davetli falan da değildi. davetlilerden biriyle telefonda konuşurken "aaa çok yakınlardayım, ben de geleyim" deyip gelmiş. konuklar arasında gazanfer bilge'den tutun da mehmet demirkol'a, yok yok. programda olmamasına karşın koskoca şenol güneş gelmiş diye ona da söz verdiler. salon inliyor. boru mu; adam türkiye'yi dünya üçüncüsü yapmış. kürsüye çıktı ve konuşmasına şöyle başladı:
    "bir konuşma hazırlayamadım kusura bakmayın. buraya gelmem tamamen tesadüf. gerçi burada bulunan spor basınının değerli temsilcilerine göre benim her yaptığım tesadüf..."

  • zorunlu üst edit: iş bu entry 29.01.2020 tarihinde yazılmış olup o zamanın fiyatlarına göre yorumlanmıştır. son dönemde artan telefon fiyatları nedeniyle aşağıdaki modellerden bazıları fiyat/performans telefonu olma özelliğini yitirmiştir. güncel listemiz #116283268 budur.

    redmi note 8 pro

    2000 tl gibi bir fiyata 6 gb ram 64 gb hafıza guzel bir ekran ve mediatek'in aşağı yukarı snapdragon 845 veya 730 işlemcisi ayarında bir işlemcisine sahip oluyorsunuz. günlük kullanımda her türlü işinizi halledecebilecek bir telefon.

    realme 5 pro

    son zamanlarda türkiye'de de dikkatleri üstüne çeken realme markası oppo'nun alt markasıdır. her ne kadar ayrıldı dense de en fazla xiaomi'den ayrılan redmi kadar ayrılmıştır kendisi. keza hala aynı color os tabanını kullanmakta. bu markanın da araştırdığım kadarıyla en f/p telefonu budur. sony imx 586 sensöre sahip bi kere. acayip güzel bir sensör bu. xiaomi mi 9'da bu sensörü kullanmıştı ve çok güzel sonuçlar elde etmişti. işlemci tarafında ise snapdragon 712 var. yine günlük kullanımda -üst düzey grafikli oyunlar hariç- her işinizi görecektir. (en azından 2 3 sene daha) az kalsın unutuyordum bu telefonun fiyatı da şaka gibi 1600-1700tl civarlarında.

    meizu 16th

    meizu gerçekten bugüne kadar gördüğüm en şık telefonları üreten marka. ne çentik ne pop-up kamera kullanmadan en ince çerçeveleri yapıyorlar telefonlarına. bunun canlı örneklerinden biri de bu telefon. fiyat olarak 2300-2500tl civarında olan bu telefonda snapdragon 845 işlemci var. 6 gb ram var hiç de fena olmayan bir kamerası ve idare eder seviyede bir arayüzü var. tek dişe dokunur sıkıntısı android güncellemesi almayacak olması. yani şuan yanlış hatırlamıyorsam android 8.0 oreo sürümüyle çalışıyor. bu sürümle piyasaya çıktı ve bu sürümle ömrünü sonlandıracaktır.

    samsung a50

    her ne kadar listedeki diğer telefonlar kadar f/p oranı iyi bir telefon diyemesem de yine 2100-2300tl civarında olsun, markası samsung olsun, ama fiyat performans telefonu olsun diyenler için biçilmiş kaftan bu telefon. o güzel amoled ekranı için bile alınır. ram 6gb işlemci de exynos 9610. yani realme 5 pro'daki snapdragon 712 işlemciyle benzer sonuçlar elde edecek bir performans sergiler bu telefon.

    xiaomi mi 9t

    son zamanlara damgasını vuran bu telefon benim gözümde hem tasarım olarak hem f/p olarak en iyi telefonlardan biridir. diğerlerindeki eksiklikler gibi keskin eksikleri yoktur. her şeyden dengeli koymuşlar bu telefona. 6 gb ram snapdragon 730 işlemci ile akıcı miui arayüzü ve süper amoled ekranıyla amiral gemisi premium bir telefon kullanıyormuş hissiyatı yaratıyor. tam ekran keyfi gerçekten çok güzel bir his. sinir bozucu çentikleri moda yapanların zaten allah bin belasını versin.

  • bu gaspçılardan, sapıklardan kendini korumak için biber gazı taşıyorsun, polis el koyuyor. yasakmış. böyle olayları görüp duydukça bisturisiz, çakısız sokağa çıkamaz oldum. onlar el koysun, ben yenisini alırım. ki bir gece vakti ara sokakta ufacık bisturi sayesinde artık tacizden mi tecavüzden mi ölümden mi kurtulmuşluğum var, adamın elini parçaladığım için gerisini yaşamadığımdan bilemeyeceğim. başka bir vakit de sustalının şak sesinden korkup depar atan piçin tekinden kurtulmuştum kaçmasa bıçaklardım ama normal gündüz saatinde de mi elimde baltayla mı gezeyim ne yapayım, bu ne biçim ülke? hayır bir de saldırgana kesici delici aletle karşılık verdiğinde ''orantısız güç'' bilmem ne geyiğine, cezayı sana veriyorlar. ulan benim etim ne budum ne? hayvan gibi adamla bilek güreşi mi yapayım yani bu mudur orantılısı?

    hanımlar alın çakınızı yanınıza. özellikle kendinizi güvende hissetmediğiniz yerlerden geçerken, montun ceketin cebinde elinizde hazır bekletin. olur ya saldırıya uğrarsanız, soğukkanlılığınızı koruyabilirseniz eğer adamın dış bacak, kol, karın boşluğu gibi yerlerine saplayın çekin. o acıyla kıpırdayamaz zaten biraz. hemen kaçıyorsunuz. beklemeyin. çakınız büyük olmasın. beş-altı santimetrelik olanı yeterli. yaratık ölür mölür başınıza kalır sonra kıymetlenir, insan yerine koyup size ceza keserler.

    edit: kalçanın riski ve olası mahkeme durumunda cezası daha azmış.
    ayrıca şu da var, böyle bir insan zannetmiyorum ki gidip sizden şikayetçi olsun. ama diyelim ki şikayetçi oldu. birincisi sizi nasıl bulacaklar? ikincisi haydi kamera falan vardı, oradan buldular. adamın ne bok yemeye çalıştığı da ortada olacak zaten. ceza alınsa dahi paraya çevrilme ihtimali yüksekmiş, bana öyle bi bilgi geldi. ve şahsen tecavüze falan uğramaktansa ya da ölmektense mahkemelerde uğraşmayı tercih ederim.

  • iki haftadan fazladır uğraştığım, sonunda çözümsüzlükten buraya taşımak zorunda kaldığım enfes rezalet. buraya yazıyorum ki, vestel televizyonunuz varsa çocuğunuz veya evcil hayvanınızla aynı odada açık halde asla bırakmayın.

    şuraya bir edit gelsin: firmadan kutlu bey tarafıma ulaştı. geçmiş olsun dilekleriyle cihazımdaki sorunu ciddiye aldıklarını, benimle hemfikir olduklarını, benim cihazım nezdinde münferit bir olay olduğunu ve ev yanma noktasına gitmediğimiz için şanslı olduğumuzu ilettiler. kendileriyle gün içerisinde tekrar iletişim halinde olacağız, onları da editle ekleyeceğim.

    yeni edit zamanı: kutlu bey tekrardan iletişime geçip tarafıma muadil bir televizyon yollayacaklarını söyleyip model bilgisi iletti. firmanın risk biriminin de yaşadığım ile gelip televizyonumu inceleyeceklerini iletti. aynı zamanda yeniden bir sorun yaşamam durumunda direkt kendisine ulaşmam için iletişim bilgilerini verdi. şu an için gelişmeler bu şekilde. olumlu olumsuz görüş bildiren herkese teşekkür ederim. durumu sonuçlandırdığımızda tekrar bilgi vereceğim.

    keşke sözlüğe vs. erişimi olmayan normal vatandaş da sorunlarını çağrı merkeziyle çözebilse. keşke ben de böyle sansasyonel bir başlık açmak zorunda kalmasaydım. umarım bundan sonra sorunlar daha kolay çözülebilir.

    --- edit bitti ---

    üç yıl önce alındığı günden beri yerinden kıpırdamadan aynı sehpanın üzerinde duran 49ub8300 model televizyonumun ekranında çıkan belli belirsiz yeşil yatay bir çizgiyle başladı her şey. aynı gün içerisinde git gide kötüleşti, ertesi gün de bir yanık kokusuyla beraber çizginin başladığı yerde siyah bir nokta oluştu. bu da son hali. bu aşamaları özellikle ekledim ki panelde darbeye bağlı herhangi bir hasar olmadığı görülsün.

    tam çizginin hizasında televizyonun dış yüzeyi içerideki aşırı ısı yüzünden eridi.

    henüz televizyonu alalı üç yıl olmamıştı, bu arada öğrendim ki vestel televizyonları vestel mağazasından alırsanız üç yıl, benim gibi internetten alırsanız iki yıl garantisi var.

    neyse dedik sonuçta bariz bir üretim hatası var televizyonda. çağrı merkezindeki arkadaşlar son derece düzgün bir üslupla sorunumdan duydukları kaygıları belirtip yaşadığım şehirdeki yetkili servise durumu iletti.

    yaşadığım şehirdeki tek yetkili servis denen ahırda çalışanlar sağolsunlar yalan söylediğim ithamında da bulundular, son derece ters bir tavırla da karşı karşıya kaldım. geleceklerini söyledikleri günden üç gün sonra gelebildiler. bu arada iyi niyetle üç yıllık garantiden faydalanabileceksem bile o şansım elimden alınmış oldu zira faturam 11 eylül 2017 tarihli.

    8075187612 numaralı çağrı kaydım üzerine gelen arkadaşlar benim yanık kokusu, görüntü kaybı ve televizyonun erimesi şikayetlerimle aynı bulguları tespit ettiklerini elimde bulunan servis fişinde de teyit ettiler. televizyonun garantisi bittiği için hiçbir şey yapamayacaklarını belirtip panelin ücretini talep ettiler. vermeyeceğimi
    zira televizyonumda bir üretim hatası olduğunu söylediğimde de 60 tl servis ücretini alıp gittiler.

    aynı evde bir adet 12 yıllık lg plazma, bir tane 9 yıllık samsung lcd, bir adet de 8 yıllık lg lcd tv ilk günkü gibi çalışırken, yerli ve milli olmakla gurur duyan bu firmanın televizyonu en ufak bir dış etmene maruz kalmadan üç yılda durduğu yerde içten yanıp eridi. bak normal bozulma da değil, dümdüz panel hatası değil, eridi.

    bundan sonraki bir hafta da günaşırı çağrı merkezini aramakla geçti. çağrı merkezindeki arkadaşlar sorunumu tekrar duyduklarında son derece kaygılı bir ses tonuyla derhal ilgililere ileteceklerini söylüyor, kliketa kliketa diye umut sarıkaya efektiyle bilgisayarlarına bir şeyler not ediyorlardı. neyse ki oyalandığımı anlayacak kadar muhatap oldum çağrı merkezleriyle bugüne kadar.

    sonuç olarak anladım ki vestel televizyonların birkaç yıl içinde yanarak bozulması firma içinde normal karşılanıyor.

    baştaki mesajımı tekrar vereyim; benimle aynı hataya düşüp vestel marka bir televizyon aldıysanız, çocuğunuz veya evcil hayvanınızla aynı odada çalışır halde asla bırakmayın. zira yangın çıkarması an meselesi.

  • kendisini ilk defa yalan dünya'daki orçun rolüyle izlerken gevşek, itici ve ağzına ıslak odunla vurulası bir karakteri çok iyi canlandırdığını düşünüp yetenekli bir oyuncu sanmıştım. meğer herif rol yapmıyormuş, zaten kendi kişiliği gereği dayak manyağı yapana kadar dövülesi insan tipi varmış..

  • minority report'un ana teması özgür irade ve determinizm arasındaki klasik felsefi tartışmadır. filmin olayına kısaca değinecek olursak; 2054 yılında suçların önlenmesi için "precrime" adında bir program kullanılıyor. precrime, yakın gelecekte işlenecek olan suçları (bilhassa cinayetleri) kahinler aracılığıyla önceden gösteren ve onları engelleme fırsatı sunan bir program. üç tane kahini aracılığıyla bu işlevini sürdürüyor. saha operasyonlarının başında ise "şef" lakaplı, başarılı komiser john anderton (tom cruise) var. bir gün adalet bakanlığından danny witwer'ın (colin farrell) precrime'ı denetime gelmesiyle beraber esas hikaye başlar ve sinema tarihinin en muhteşem bilim kurgularından birinde derin bir felsefi yolculuğa başlarsınız.

    --- spoiler ---

    girişte de bahsi geçtiği üzere; filmin odak noktası olan precrime, olası cinayetleri önceden görüyor ve insan eliyle buna müdahale etme hakkı tanıyor. böylelikle cinayetler ve suçlar büyük oranda azaltılıyor. danny witwer'ın programı ziyaret etmesiyle konu özelindeki tartışmalar başlıyor. witwer, "... ama hiç suç işlememiş şahısları tutukluyoruz." dediği anda, "ama işleyecekler. kahinler geleceği görür ve hiç yanılmazlar." cevabını alır ve ardından witwer şu cevabı verir: "ama eğer engellersen o gelecek değildir." akabinde bunun bir paradoks olup olmadığını sorar.

    john anderton ise bunu kabul ediyor ve elindeki topu witwer'a doğru yuvarlıyor. witwer topu yere düşmeden tutuyor. anderton ise ona topu neden yakaladığını soruyor. witwer, "düşecekti." cevabını veriyor. anderton'un "emin misin?" sorusuna witwer "evet." diyor ve anderton buna cevaben, "ama düşmedi. onu yakaladın." diyor ve "onu engellemek, meydana geleceği gerçeğini değiştirmez." diyerek sözlerini tamamlıyor.

    bütün bir film bu tema üzerinden ilerliyor ve filmdeki esas olay sayılan anderton'ın tanımadığı bir insanı öldüreceği kehanetinin ortaya çıkmasıyla bu tartışma iyice alevleniyor, tansiyon tavan yapıyor. gerçekten programın dediği gibi bu cinayet gerçekleşecek mi, yoksa anderton seçme şansına sahip mi?

    "tanımadığım bir insanı neden öldüreyim ki?" özgüveniyle olay yerine (otel odası) giden anderton hiç ummadığı bir şeyle karşılaşıyor. çocuğunu kaçıran adamı buluyor. fotoğraflara baktığı sırada agatha'ya, "sen haklıydın, azınlık raporu diye bir şey yok. alternatif bir geleceğim yok, bu adamı öldüreceğim." diyor. daha sonra program tarafından öldüreceği söylenen leo crow içeri geliyor. anderton, crow'la bir müddet boğuşuyor ve sonrasında silahını adama doğrultuyor. tıpkı kahinin gösterdiği gibi. aynı açı, aynı mekan, aynı zaman. bu sahnede gerilim epey bir artıyor. zira eylemlerimizde özgür olup olmadığımız sorusunun cevabı belki de bu sahnede gizliydi. o esnada agatha bir köşede gözleri dolmuş bir şekilde anderton'a, "seçebilirsin." diyor. cinayetin geri sayımı durduğu esnada anderton tetiği çekmiyor. nefes nefese kalmış bir tonla, "sessiz kalma hakkına sahipsin. söyleyeceklerin veya yapacakların mahkemede aleyhine kullanılabilir." şeklindeki klasik polis cümlesini söylüyor.

    özgür irademiz varmış demek, değil mi? ancak burada bitmiyor bu iş. olayların düğümü burada çözülürken bir hırgür çıkıyor ve anderton bir şekilde adamı öldürüyor. aynı zamanda değil belki, ama gerçekleşiyor. ve bu noktada kafamız yine karışıyor. seçme şansı var mıydı, yok muydu? güya öldürmemeyi seçmişti ve öldürmemişti. adamı tutuklayacaktı ancak hikayenin sonunda öldürmüş oldu. bu sahnenin sonunda, "nereye kaçarsan kaç, ne yaparsan yap, kaderin senin gerçeğindir. değiştiremezsin." yorumu baskın geliyor.

    bu kafa karışıklıklarıyla filmin sonlarına doğru yaklaşırken son bir kehanet daha gerçekleşiyor: precrime direktörü lamar burgess'ın, john anderton'ı öldüreceği kehaneti. nitekim ikili en sonda yalnız başına karşı karşıya geliyorlar. anderton, burgess'ın bütün kirli geçmişini ortaya çıkarmış ve onun sistemini büyük bir çıkmaza sokmuştu. aynı zamanda burgess'ı da büyük bir dilemmayla baş başa bırakmıştı. ya anderton'ı öldürmeyecek ancak precrime programı bitecekti ya da anderton'ı öldürecek ve hapse girecekti ancak program devam edecekti. anderton burada burgess'a ne yapacağını soruyor. buna ek olarak ise özgür iradenin var olduğunu ve seçilebilir olduğunu söylüyor. tıpkı kendisinin seçtiği gibi. agatha'nın kendisine söylediği şeyi aynen lamar burgess'a söylüyor: "seçebilirsin." lamar ise, "evet, seçebilirim ve seçtim. affet beni john." diyor ve kendini öldürüyor.

    olay örgüsünün dışında filme dair tartışma konuları da var. onlardan birisi; felsefe profesörü michael huemer'a göre, kişinin minority report'u varsa eylemlerinde özgür olma şansına sahip olduğu. sözgelimi filmin başında aldatılan ve tutuklanan potansiyel katil howard marks, bu konuda hiçbir şey yapamazdı. kaderine boyun eğmek zorundaydı. öte yandan anderton için de bir minority report olmadığından geleceğini ancak ve ancak kahinlerin vizyonlarına erişerek değiştirebilirdi.

    öte yandan kişinin kendini hukuk nezdinde savunma hakkının bile olmadığı bir karanlık dünya ile karşı karşıyayız. kahinlerin aktardığı görüntüler aracılığıyla insanlar yargılanıyor ve direkt mahkum ediliyorlar. kahinler olayı aktardığında anderton bunu izleyen yargıçlara bir dizi prosedürden bahsediyor ve görüntüleri izleyen yargıçlar da mevzubahis kişiyi "suçlu" buluyorlar.

    bir başka konu ise reklam mevzusu. kişiselleştirilmiş reklamların kamuya açık paylaşıldığında "özel yaşamın gizliliği" mevzusunun anında alt üst olacağı gerçeği. aynı zamanda bu reklamların son derece soğuk, donuk ve samimiyetsiz olması da mide bulandırıcı. bunun için gelecekte bir distopyaya bile ihtiyaç yok. mesela bugün bir kez bile alışveriş yaptığım firmaların mail hesabıma attıkları ve artık "taciz" diyebileceğim maillerini engellemekle uğraşıyorum. gelecekte bu meselenin filmde de olduğu gibi korkunç boyutlara gelmesi ise kaçınılmaz gibi duruyor.

    böyle bir gelecekte precrime gibi oluşumların düzeni sağlayacağını, sükuneti koruyacağını düşünmek de film özelinde eleştiriliyor. bunun mutluluktan ve huzurdan ziyade stres, baskı, endişe ve korku getirdiği çıkarımını yapabiliriz. zira filmdeki sakin sona bakarsanız anderton çifti sadece yağmurun görüldüğü huzurlu bir dış manzaraya bakıyor. kahinler de izole, cennet gibi bir çiftlikte kitap okuyorlar. hepsinin ortak noktası, teknolojik gözetimden ve medyadan uzak durmaları.

    --- spoiler ---

    filmin alt metni öylesine dolu ki sayfalarca anlatılabilir, üzerine saatlerce tartışmalar yapılabilir. böylesine değerli bir hazineyi bize bahşeden steven spielberg'e bir teşekkürü borç biliyor, bu başyapıtı da başucu köşemize koyuyoruz.

  • zaman ayırıp okursanız bana hak vereceğinizi düşündüğüm rezalettir.

    28.04.2022 tarihinde nissan yetkili bayisi avcılar görkem'den 2022 model (yeni kasa) nissan qashqai araç satın aldım. araç platinum premium paket yani en dolusuydu (dolu paketi özellikle belirttim çünkü entrynin devamında bu husus anlam ifade edecek). satın aldığım tarihte aracın kredi kampanyalı fiyatı 881.000 tl idi (peşin 850 bin tl gibi bir fiyata alınabiliyordu galiba) şu an araç yaklaşık 1.3 milyon tl (tüm araç fiyatları ne yazık ki böyle benlik bir durum değil yani, yapacak bir şey yok)

    kasım 2022'de araçta çeşitli sorunlar çıkmaya başladı: araç ilk çalışmalarda geç çalışıyordu, çalıştırma tuşuna belki 5 belki 10 kez basınca anca çalışıyordu tamamen random yani. daha sonra klima sıcak motor havası üflemeye başladı. multimedya ekranı ve sistemi bir anda gitti ve bir daha gelmedi. son olarak otonom sürüşte kullanılan direksiyon sistemi hata verdi. 21.11.2022 tarihinde bu şikâyetlerle aracı satın aldığım avcılar görkem'e başvurdum. yetkili servis tarafından “multimedya ekranının değişmesi gerektiği, yurtdışından tedarikinin 1 ay süreceği, araçta başkaca herhangi bir sorun olmadığı” ifade edilerek yedek parça beklemek üzere araç tarafıma aynı gün içerisinde teslim edildi. belirteyim multimedya ekranı olmadan araç boş paketten daha da boş hale geliyor.

    birkaç gün içerisinde tüm sorunların aynen devam ettiğini gördüm ve sorunları video ve görsel
    olarak kayıt altına aldım ve bunları görkem ile paylaştım. bu süreçte aracı ihtiyaç nedeniyle kullanmaya devam ettim. 09.01.2023 tarihinde araç bu sefer hiç çalışmadı. aracı çekici ile tekrar görkem'e gönderdim. yapılan incelemede bu sefer “multimedya ekranının hala tedarik edilmediği, marş motoru soketinde sorun olduğu ve sorunun düzeltildiği, araçta başkaca bir sorun olmadığı” ifade edilerek araç tarafıma teslim edilmeye çalışıldı. talebim üzerine servis personeli ile test sürüşü yaptık ve klima arızası ile otonom sürüşte kullanılan direksiyon yardımı hatasının aynen devam ettiğini tespit ettik. teknik elaman “haklısınız ben onlara değil şunlara bakmıştım” gibi gerekçeler sundu. yani görkem tarafından şikâyetlerim detaylı incelenmemiş ve geçiştirilmişti. görkem tarafından söz konusu sorunların da multimedya ekranı arızası ile ilişkili olabileceği ifade edildi. gel gelelim multimedya ekranının tedariki aradan geçen 2,5 aylık sürede hala sağlanmıyor. nissan türkiye ile de iletişime geçtim ama ne zaman tedarik sağlanacağına ilişkin kendileri yeterli cevap dahi verilmiyor. kaldı ki çıkış noktasından şimdi çıksa bile bana ulaşması en az 1 ay sürer diye düşünüyorum. görkem'de benim gibi multimedya ekranı bekleyen 5 6 kişi olduğu söylendi bir ara.

    son servis ziyaretinde araç serviste 1 hafta falan kadar kaldı bu süreçte muadil araç olarak kiralık dacia duster verildi. sonra aracı yine teslim almak durumunda kaldım çünkü yurtdışına çıkarken de kullanıyorum aracı. eşimin ailesi batı trakya'da yaşayan türklerden olduğu için araçla yurtdışına sık çıkıyorum. bilen bilir arabayla yurtdışına çıkmak için yeşil sigorta yapılır ve ancak kendi aracını yurtdışına çıkarabilirsin. ben de bu araca yıllık sigorta yapmıştım. yarıyıl tatili için çocuklarımı yunanistan'a bırakmak için araca ihtiyacım vardı.

    son olarak bugün aracın sol arka lastiğinin basıncı düşünce lastikçiye gittik. sıfır aldığım araca fotoğraf görsel
    ve görsel
    de görüleceği üzere bizim bilgimiz dışında bir aşamada yama yapılmış. belirteyim araç benden ve servisten başka hiç kimsede kalmadı. neyse tamir ettirdik. sonrasında hem görkem'i hem de nissan türkiye'yi aradım. kesinlikle böyle bir işlem yaptırmamış olmama rağmen “sizin kullanımınız sonra sonrası olmuş da olabilir” dediler. bazılarınız bu konuda haklılar diyecek ama benim böyle bir şey yapabileceğimi ima etmeleri bile beni çok rahatsız etti.

    sonuç olarak, aman sorun çıkmasın diye bayiden aldığımız sıfır aracın sorunlarıyla boğuşuyoruz. ek olarak ailemin güvenliğini tehdit edebilecek hususların da olduğunu gördük. yüksek donanım almak için kendimi mali olarak zorladım ama elimde kliması doğru dürüst çalışmayan, radyosu dahi olmayan bir araç var şu an. aracı kullandığım dönemim üçte biri bu şekilde geçti bile.

    edit 1: aynı sorunu yaşayanlar çok herhalde link açıkçası nissan güvendiğim markaydı, ancak başıma gelenlerden sonra nissan'a olan güvenim sarsıldı. bu kadar köklü ve güvenilir bir markanın itibarının bu şekilde zedelenmesi, garanti ve servis sürecinin ortada kusurlu ve ayıplı bir mal varken bu şekilde olması üzücü.
    edit 2: soranlar oldu son durum nedir diye. nisan sonu gibi çağırdılar yedek parça geldi diye. bir hafta içerisinde takıldı. daha sonrasında herhangi bir problem kalmadı. şu an da herhangi bir sorun yok.