hesabın var mı? giriş yap

  • burhan altıntop'un fight club' a yaptığı göndermelerle yarmış, olayı bitirmiş dizi.

    --- spoiler ---

    burhan altıntop: naber concon? nassın gülüm? nooldu beni bulamadın mı? nhahhah ha! ara tara tırım tırıs yok nhahhhaah...
    karşı balkondaki komşu: nerde oturuyosun lan sen? ismin ne senin?
    ba: beni bulamazsın gulüm, ben aslında yoğum.
    kbk: ne diyosun sen ya?
    ba: ben aslında yaşamıyorum, ben senin süper egonum. anladın mı? egoist.
    kbk: hasta mısın sen ya?
    ba: ben aslında yoğum. bence sen ruh hastasısın, şizofrensin. kendi hayalindeki yarattığın bir kahramanla kavga ediyosun. bimediğin tanımadığın bir adamla, hayalindeki adamla muabbet ediyosun. ben aslında yooğğum. yooğğuum.

    --- spoiler ---

    yıllar sonra gelen edit: izlemek için

  • simdi dusunuyorum, bugun galatasaray'in gosterdigi tepkiyi; ayni olay fenerbahce'nin basina gelse neler hissederdim, ne yapilirdi diye; ve nedense hakkaten bu saygi duydugum ve takdir ettigim durusu sergilemeyecegimizi neredeyse adim gibi biliyorum. kuvvetle muhtemel teknik heyeti kovmak dursun -bogdan tanjevic'e neler yapti sabredildi, bu mu sonu olurdu allah sakina?- , aziz yildirim yuksek ihtimalle cikip "hazirlik macinda ceza da cekmek neymis?" gibilerinden birseyler soylerdi. iste o zaman is adami ile spor adami ayriligi yine yeni yeniden ortaya cikardi.

    velhasil resmi sitesindeki aciklamasi ile olsun, verdigi tepkiyle olsun, gosterdigi durus ve sifir taviz ile olsun saygiyi hakeden asirlik bir camiadir, rakiplerin guzellerindendir.

    (bkz: rakibe sempati duyulan nadir anlar)

    edit : ey kendi takimini dunyanin en yuce insan sanan, rakibinin yaptigi dogrulari bile inkar eden, fanatik olmayanlar kendilernden saymayan, kendi dusuncelerini paylasmayan tum fanatikler ! hepinize kafam girsin ! kafam orda kalsin, bacagim girsin ! zira siz ancak tribun agzindan anlarsiniz. sizin gibiler yuzunden spordan sogudum amina koyim...

  • yıllarca takıntılı derecede beynimi işgal etmiş konulardan biri. evrendeki her şey gibi hayal gücü de, insan zihni de bileşiktir, maddedir. bu konunun yetkili abisi david hume idir.

    zihin, evrenin tasarımını aşamaz çünkü kendisi tasarımdır, adeta evrensel sabit gibi. hayal ettiği her şey izlenimlerinin bileşkesi olacaktır. beyin gördüğü ile aynıdır. (bkz: #76009932) uzaylıların hep insan suretinde hayal edilmesi buna iyi örnektir. daha iyi bir örnek ise tanrıların daima suret ve kişilik olarak insanlara benzemesi, bunun zamanla "tanrı insanı kendi suretinde yarattı"ya dönmesi ve tanrı kavramının ilk olarak baba izleniminden ortaya çıkması ve de cennet tasvirleri. bu ilham, esinlenme vb. kelimelerle dilde zaten yer bulmuştur ama fiziksel nedenleri pek düşünülmez. insanlık tarihindeki zihinsel aktarım, "şeylerin" dönüşümü görünenden çok daha sert, sığ ve basittir, bu nedenle farkettikçe acı verici olabilir.

    yaratmak eylemi ise oksimoron durumdur. baştan hatalıdır. bilinçli tanrının bir şey yaratması için önce yaratmak eylemini yaratması gerekiyor. paradoksa düşüyor. tanrı kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi gibi. duyuların/izlenimlerin dışında bilgi edinebilen bir beyne sahip olsaydın tüm evrenin bilgisini bir anda edinebilirdin, ama yine edineceğin bilgi bu evrenin bilgisi olduğundan farklı bir şey olmazdı. aslında acayip farklı bir şey olurdu ama maddesel özgünlük boyutunda olmazdı... bu noktada "hiçbir şey yaratılmamıştır" altında toplanan savları incelemek üzere yola çıkıyoruz.

    ayrıca bu konuyla ilişkili diğer konular:
    determinizm ve özgür irade paradoksu
    kolektif bilinçaltı
    nebuch - fikrin sahibi`

    ed: imla

  • birimizin özgürlüğünün bittiği yerde ötekininki başlar. bunu anlar buna uygun hareket edersek bu gibi problemler de azalacaktır.
    deniz kenarı değil herhangi bir yerde avrupalı turistin çocuğu ile bizim milletin çocuğu arasındaki farkı 1 dakikada anlıyorsun. düzgün bir aile terbiyesi, başkalarına saygı, başkalarının ve kendinin sınırlarını bilerek yetişen çocuklar nedense hiç de etrafı rahatsız etmeyen, kendi halinde takılan çocuklar oluyor. gel gelelim bizim milletin yetiştirdiği çocukları aşırı şımarık, ortamdaki tek çocuk oymuş gibi davranan, genellikle terbiye sınırlarını pek bilmeyen çocuklar oluyor.
    mesela bizim burada bir komşunun torunu var. bahçeye oynamaya çıkıyorlar. bahçe dediğim apartmanın bahçesi. çocuk sürekli en son ses, aşağıdan en üst kata bağırıyor anası babası da asla ikaz ermiyor. biz kaç defa uyardık da işte biraz uyarmaya başladılar. şimdi bu çocuktan duyulan rahatsız değil, ailesinin terbiye veremesininin doğurduğu bir problemden
    oluşan rahatsızlıktır. ben evden çalışan biri olarak bahçede oynayan çocuğa belli bir noktadan sonra katlanmak zorunda değilim.
    plajdakii çocuk mevzusu da aynı. kimse çocuktan çocuktan rahatsız olmuyor. rahatsız olunan şey etrafa rahatsız veren çocuklarını asla uyarmayan ebeveynler. öyle çocuk yetiştirirsen işte bunlar yetişkin olduklarında birer maganda olarak ortaya çıkıyorlar.
    bu belli sınırlar koymadan yetiştirme modasının sonu gerçekten sıkıntılı. asla sınırlarını bilmeyen çocuklar yetişiyor bunlar "hayırın" ne olduğunu bilmiyor ve ileride karısı sevgilisi reddedince aile içi şiddet doğuyor. e kaynağı yetiştirme tarzı işte.