ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
bacaklarını açmasan olmaz mıydı
-
sapık bir hakimin beyanatı.
neyse ki olay kanada'da gerçekleşmiş ve bu hakim göklere çıkarılmak yerine meslekten men edilmiştir.
türkiye'de kendisi gibi onlarcası cb önünde olmayan cübbe düğmesini iliklemekte.
ali dal
-
yüreği kocaman, fransa'da sıvacılık yapan ali dal kardeşimizdir... mangal gibi yüreği vardır...
eşiyle pazarda alışveriş yaparken, haince kahpece şerefsizce arkasından kafasına kurşun sıkılan rahmetli şehit nejdet aydoğdu kardeşimizin doğmamış bebeğine hediye etmiş evini...
vatanı bölmeye çalışanlar umarım ders alırlar diyeceğim ama boşa konuşmuş olurum...
umarım bu dünya'da olmasa bile öbür dünya'da çekersiniz cezanızı
[http://www.dha.com.tr/…begine-bagisladi_806139.html http://www.dha.com.tr/…begine-bagisladi_806139.html]
(bkz: ali dal)
edit : videosu da varmış bağış anının. sana tekrar helal olsun ali kardeşim,ali abi'm
[http://youtu.be/fqf5aj5p9se http://youtu.be/fqf5aj5p9se]
yalnızlara tavsiyeler
-
tek odanın peteğini açıp, ötekileri kısın...
yumurta haşlama süreleri
-
yumurta dolaptan yeni çıkmış olmak koşuluyla -kaynamaya başlayana kadar ortanın biraz üstünde ancak kaynama başladıktan sonra hafif orta ateşe getirmek şartıyla ve diğer değişkenler sabitken- su kaynamaya başladıktan sonra, elde edilmek istenen kıvam için haşlama süreleri aşağıdaki gibidir:
rafadan: 2 dakika (120 saniye)
kayısı: 3,8 dakika (228 saniye)
katı: en az 5 dakika
dipnot: süreler suyun kaynamaya başlamasından itibarendir.
dipnot 2: yumurta kaynayan sudan çıkarıldıktan sonra, birkaç saniye musluktan akan soğuk suya tutulmalıdır. aksi takdirde, yumurta oda sıcaklığında kendi ısısından dolayı katılaşmaya devam edebilmektedir.
tarsus'taki esrarengiz kazı
-
kazı alanına sızmayı başardım. bulunan büy
emil michel cioran
-
yazarın "umutsuzluğun doruklarında" adlı kitabından, okurken dikkatimi çeken ve not aldığım bazı bölümleri türkçe'ye çevirmeye devam ediyorum.
"en derin ve en hakiki ölüm, yalnızlık içinde vuku bulan ölümdür; o an geldiğinde, ışık bile ölüme ait bir öze dönüşür. öyle anlar gelecek ki, hayattan, aşktan, gülümsemelerden, dostlardan ve hatta ölümden bile kopacaksın. işte o zaman, dünyanın anlamsızlığının ve kendi hiçliğinin ötesinde bir şey olup olmadığını kendine soracaksın."
(s. 6-7)
"ölmek istediğiniz anlarda bile, bunu üstü örtülü bir pişmanlıkla arzularsınız. ölmek istiyorum ve ölmek istediğim için üzgünüm. bu, kendilerini boşluğa bırakanların yaşadığı türden bir duygudur. en ahlaksız duygu ise ölüm duygusudur. ölümle ilgili olan sapıkça saplantılarından dolayı uyuyamayan insanların olduğunu bir düşünün! kendim ve bu dünya hakkında hiçbir şey bilmemeyi ne çok isterdim!"
(s. 17)
"eğer tamamen dürüst olsaydım, kendi kendime şu soruyu sorardım: yaşamaya neden devam ettiğimi bilmiyorum ve buna karşın yaşamakta neden bu kadar diretiyorum? bu sorunun cevabı muhtemelen, hayatın içindeki irrasyonel özün ortada herhangi bir neden yokken onu korumasında yatıyor. peki ya yaşamak için yalnızca saçma nedenler mevcutsa? bu nedenler bizi hâlâ yaşamak için motive etmeye devam edebilirler mi? bu dünya, bir inanç ya da bir fikir uğrunda tek bir kurban bile vermeye değmez. selametimiz ve aydınlanmamız uğrunda kendilerini feda edip ölenlere karşın, bugün ne derece mutluyuz? selamet mi? aydınlanma mı? benim mutluluğum için birisi canını feda etseydi, ben bundan dolayı daha da fazla mutsuz olurdum. çünkü, hayatımı bir mezarlık üzerine inşa etmek istemiyorum."
(s. 33)
"hakiki itiraflar, yalnızca gözyaşları ile yazılan itiraflardır. oysa, benim gözyaşlarım dünyaları boğardı, ve içimdeki bir ateş gibi onları küllere çevirirdi."
(s. 48)
kitabın rumence aslı: pe culmile disperarii - emil michel cioran
ingilizce baskısı: on the heights of despair - the university of chicago - ilinca zarifopol-johnston
kitabın "on the heights of despair" başlıklı ingilizce edisyonundan, elimden geldiğince dikkat ederek türkçe'ye çevirdim. bu kitaptan, daha önce çevirdiğim bir başka bölümü de şu entryde bulabilirsiniz: (bkz: #68620823)
23.11.2017 güncellemesi: bloguma, bu entrye ek olarak yeni çeviriler ekledim. en güncel haline şu linkten ulaşabilirsiniz. iyi okumalar.
melo'nun bilic'in topallığıyla dalga geçmesi
-
olcay'ın gol attıktan sonra elleriyle kalp işareti yaparak rakip teknik direktörün kalp hastalığıyla dalga geçmesini görmezden gelenleri ortaya çıkarmıştır.
bir anda kendini 1996 yılında bulmak
-
akşama ferhunde hanımlar var. çelik saçlarını sallıyor. bir de kızlar niye tişörtlerini kot pantolonlarının içine koyuyorlar?
az önce geçen arabada çalan şarkı yayaye coco jumbo muydu? her çocuğun evinde de mario var canım. ayrıca o ekose gömleklerden ben de istiyorum.
lc waikiki diye bir mağaza var. bayağı kaliteli şeyler satıyor, cıvıl cıvıl, egzotik. oradan alabiliriz.
skandal yangın söndürme görüntüleri
29 mayıs 2018 peugeot rezaleti
-
rezalet gibi rezalettir. arac almayi dusunuyordum peugeot'yu elemis oldum. tesekkurler.
edit: basligin altinda cikan peugeot reklami da trajikomik olmus.
edit2: @montianacoain bana özel mesajla ulaştı ve bahri kayaoğlu isimli gazetecinin bu konuya zamanında değindiğini belirtti. o dönem üretilen peugeot'larda üretim hatasından dolayı bu yanmalar gerçekleşiyormuş. kazanılan hukuki süreç sonunda peugeot aracı hasar gören vatandaşların araçlarını değiştirip sıfır araç vermiş:
konuyla ilgili makaleler:
http://www.internethaber.com/…uretildi-1212723y.htm
http://www.internethaber.com/…na-devam-1212726y.htm
http://www.internethaber.com/…-cekiyor-1212762y.htm
http://www.internethaber.com/…tu-haber-1212840y.htm
başıma bir iş gelmeyecekse atatürk'ü sevmiyorum
-
polislerden dayak yemiş bu sözü söyleyen hanımefendi.
şimdi ben bir noktaya takıldım. olay hiç hoş değil tabii dayak, şiddet falan ama...
hanımefendi olaydan sonra cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuş. cumhuriyet... savcılık... cumhuriyet...
hani humeyni süperdi ablacım? hani atatürk'ü sevmiyordun? ne işin var senin cumhuriyetle; savcılık, mahkeme falan gibi hukuk devleti kurumlarıyla he? sevdiğin humeyni'nin ülkesinde aha da aynen böyle davranıyorlar insanlara, özellikle kadınlara. kimsenin de gıkı çıkmıyor, çıkamıyor. ne çabuk mızıktın da cumhuriyete mahkemeye falan sığındın bi onu de hele bakayım. bayılıyorsan humeyni'ye, sen de yediğin dayağı sineye çek otur bir köşede. ha polisten dayak yiyip de hakkını hukuk marifetiyle arama şansına sahipsen bu ülkede, kullanıyorsan bu hakkını, bunun atatürk sayesinde, cumhuriyet sayesinde olduğunu unutma.
işine gelince sev, işine gelince sevme. olmaz öyle.
saldıray abi
-
-yav necla seninle de uzun zamandir sevi$medik...
-ama saldiray abi ben evlendim
-insan bi haber verir necla. yav necla senin bi bacin vardi.
evlenmek için 15 bilezik 1 set isteyen kız
-
eflak, boğdan ve 12 adaları istemeyi unutmuştur.
#direngeziparkı tesettürlü kardeşlerimiz
-
haram olan içikiyi kullanmamalarına rağmen, içki içenleri destekleyen zihniyet. başkalarının yaşam tarzlarını desteklemekteler. helal olsun.
voldemort vs umbridge
-
en nefret edilen kişi olma konusunda dolores umbridge'in kazanacağı versustur.
kendisi, harry potter evreninin en nefret edilen karakteridir. bu büyük bir başarı. lord voldemort gibi "saf kötülükten" yapılmış bir karakter varken serinin en nefret edileni olmak o kadar küçümsenecek bir şey değil.
nasıl oluyor da voldemort'u geride bırakıyor diyeceksiniz. voldemort, hayatlarımızda görebileceğimiz bir karakter değil. onda iyi olan hiçbir şey yok. ona istediğini vermezseniz sizi öldüreceğini bilirsiniz. verdiğiniz takdirde de sizi öldürebileceğini bilirsiniz. eşref saatinde değildir, canı birini öldürmek istemiştir ve o anda da karşısında sizi bulmuştur. allah rahmet eylesin, ne diyebiliriz ki?
ancak anahtar kelime bu: bilirsiniz. voldemort gibi kötü bir karakterin size kötülük yapacağının farkındasınızdır. oysa dolores umbridge gibi karakterler bizim günlük hayatta her yerde karşılaşabileceğimiz, ne beklememiz gerektiğinden emin olamadığımız, gücü eline alması gereken son kişilerdir.
tüm çocukluğunu, hayatını insanlardan nefret ederek geçirmiş ama asla bu nefretini dışa vuracak fırsatı bulamamış, en nihayetinde üst düzey bir makama gelerek yetkilerle donatılmış o kişiyi tanıdınız mı? nefretini kusmak için makamının arkasına gizlenip yetkisini keyfî olarak kullanan o ezik kişiyi?
işte umbridge bu. voldemort, bir makamın ya da yetkinin arkasına sığınmıyor. kendi gücünü kullanarak etrafında müritler toplayan ve yükselen bir büyücü. umbridge ise sihir bakanlığı'ndaki pozisyonunu nefretini kusmak için kullanıyor. aslında size yardım etmesi gereken, daha da önemlisi size hizmet etmesi için o makama getirilen kişi bu yetkisini size eziyet etmek için kullanıyor. voldemort'un size "hizmet etme" zorunluluğu yok, bir bakanlık görevlisi olarak umbridge'in temel görevi bu.
bu iklininin yöntem olarak da ciddi farkları var. voldemort zaman kaybetmiyor, çoğunlukla öldürüp geçiyor. güçten düşüşü harry potter sayesinde oldu, bir bebek hayatını kaydırdı. buna rağmen temel amacı ona işkence etmek değil, onu öldürmekti. karşı karşıya geldikleri anların çoğunda harry'nin üstüne avada kadavra savurdu. diğer ölümlerde de böyle, genellikle öldürme odaklı biri. umbridge ise kurbanlarına en orijinal işkenceleri planlıyor. o ceza kalemi kendi icadı. manyak kadın öğrencilere işkence edebilmek için oturup kalem icat etmiş. bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de kurbanının karşısına geçip kurbağa suratıyla gülümsüyor.
voldemort, ondan sadece kötülük beklemeniz gerektiğini bildiğiniz, kurtulmak için ya savaşmanız ya da kaçmanız gereken hayatın ötesinde bir karakter iken umbridge bizzat hayatın içinden bir karakterdir. bu hayatta çok büyük bir istisna yoksa voldemort gibi biriyle karşılaşmazsınız ama muhtemelen herkesin kendi kişisel umbridge'i vardır. oturduğu koltuğu kendi kibrini tatmin etmek ve nefretini kusmak için kullanan, size hizmet etmesi gereken ancak eziyet eden, sırf o makamda olduğu için etrafındakileri ayakta bekletmeyi seven ya da hor gören birileriyle mutlaka karşılaşmışsınızdır.
bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama voldemort, umbridge'den daha şerefli bir karakter.