ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kedi denilen hayvanın aslında evcil olmaması
-
kedi insanoğluna layık olduğu muameleyi yapan hayvandır. istisnalar kaideyi bozmaz
sktch.in'de çizilen ekşi sözlük nick'leri
-
şüphesiz ki bunlardan bazıları çizime daha bir müsaittir;
http://sketchtoy.com/#1045608
kısa yoldan görmek isteyenler için; görsel
edit:
(bkz: geceye bir resim bırak/#80508480)
(bkz: 14 şubat sevgililer günü/#119538852)
(bkz: ekşi sözlük 22 yaşında/#119580688)
(bkz: sevgilisi olmayanların uyumadan önce düşündükleri/#123194469)
bayramda kapıya gelen çocuklar
-
ilk 2 bayramda kimse kapımı çalıp şeker istememişti. bu duruma istanbul’da geçirdiğim 4 yılın sonunda alışmak zorunda kalmıştım ama yeni taşındığım bu semtte diğer semtlere göre ‘eski bayramlar’ geleneğinin çok daha az olduğunu bilmek içimdeki heyecanın sönmesine yetmiyordu. tüm bayramı evde geçirdiğim halde kapıma kimse gelmemişti. gerçi önceki 8 bayramdan acı bir biçimde tecrübe edinmiştim alınan şekerlerin kullanılamayacağını. benim de şekerle aram pek yoktu. bu yüzden artık şeker almayı da bırakmıştım.
sonraki bayram da aynı şekilde yalnız geçmişti. ist.da komşuluk ilişkisi gibi bir kavram yok. hele bekarları/öğrencileri kimse komşu olarak bile görmüyor. bu çok umrumda değildi aslında benim için önemli olan çocukluğumdaki bayramları hatırlatan ve bayramı bayram yapan şeker toplama ritüeliydi.
bir sonraki bayram(oturduğum semtteki 3. bayram) kapı çalındı. diafonda “kim o?” soruma verilen “bayramınız kutlu olsun” cevabıyla içime neşe dolmuş ve tek basışta sorunsuz açılıyor olmasına rağmen garantiye almak için defalarca otomatiğin düğmesine basmış ve kapıya dikilmiştim. çocuk kapıya gelip “bayramınız kutlu olsun” deyince evde artık şeker almayı bıraktığım için şeker olmadığını hatırlamış ama bu fırsatı kaçırmamak için çocuğa para vermiştim. sanırım bu ikimize de mutlu etmeye yetmişti.
bir sonraki bayram yine ve sadece o çocuk geldi. bu defa tedbirliydim, şeker almıştım. ondan başka kimsenin şeker toplamaya gelmeyeceğini bildiğim için tüm şekerleri ona verdim. çocuk 3. yıl yanında 6 yaşlarında (sanırım) kardeşini de getirmişti. bu, mutluluğumun iki katına çıkmasını sağlamıştı.
şimdi oturduğum semtteki 7. yılıma giriyorum. bugün geleceğinden hiç şüphem yok. dün gece marketten şekerlerini aldım ve bekliyorum çocuk. bu defa adını da öğrenmek istiyorum. artık senden “çocuk” diye bahsetmek istemiyorum!
edit: çocuk tekrar geldi mi diye soranlar oldu. evet! çocuk geldi. ama büyünün bozulmasından korktuğum için adını sormadım. sonraki yılda da yurtdışına taşındım. benim için o hep "çocuk" olarak kalacak.
rte'nin öğrenci yurdunda sahur yapması
-
lan bari insanları sahurda rahat bırak be
edit: embressong nickli çaylak arkadaşımızın attığı mesajı aynen aktarıyorum
iyi akşamlar, ben cumhurbaşkanının gittiği öğrenci yurdunda kalıyorum. çaylak oldugumdan başlığa yazamadım.öğrenci twitine cevap vererek gitti deniyor, öğrenci twiti 1 de atıyor.
fakat saat 10 gibi hazılıklar yapılıyordu görevliler resmi kıyafetlerini giyip teftiş yapıyordu.
izmaritler toplatıldı teras temizletildi,masalara çatal bıçak konuldu ama medyaya öğrenci twitine cevap vererek gitti olarak geçildi.
bilinmesini istedim,sen de yazabilirsin istersen başlık sahibine de söyleyebilirsin.
özetle gelmesi önceden bekleniyordu twitle alakası yok gelmesinin
herkesin o ortamda olması komik olmuş ama kanıtlayabilirim orda olduğumu video fotoğraf çektim konuşmasını canlı dinledim.
her öpüşmede bulaşan 80 milyon bakteri
-
vucudumuzda bulunan toplam bakteri sayisinin milyonda birine tekabul eder.
bu yuzden pratikte hepimiz bokuz.
anne ve babanın 23 gün boyunca sokağa çıkamaması
-
başlığın tam hali "anne ve babanın 23 gün boyunca nusaybin'de sokağa çıkamaması" şeklinde olacaktı ama malum karakter sınırı.
öncelikle, başlığı nasıl bir şekilde açacağımı bilemedim. anlam karmaşası yaratmış olabilirim. bunun için herkesten özür dilerim.
umarım kimsenin anlamak zorunda kalmayacağı bir durum olarak kalır. umarım bunu anlamak zorunda kalmazsınız. umarım bu acıyı yaşamazsınız.
23 koca gün!
mardin valiliği tarafından nusaybin’de uygulanan sokağa çıkma yasağı 23. gününe girdi. bu süre zarfında anne ve babam evden çıkamadı. 23 gündür her allah'ın günü arayıp iyi olup olmadıklarını öğrenmeye çalışmaktan yoruldum. 23 gündür eve stokladıkları yiyeceklerle karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. bu sabah konuştum annemle, iyiymiş. yemekleri varmış yeterince. komşumuz şehir dışına göç etti. tavuklarını anneme bırakmış. "her gün 2-3 yumurta çıkıyor kahvaltıda onları yiyoruz" diyor bana.
bizimkiler şehir dışına çıkamadı. fakiriz biz evet. sadece bir evimiz var. hayatları boyunca yaptıkları tek birikim o ev. yalan olmasın babamın bir de arabası var.
annem kapatıyor telefonu sonra. annemle uzun konuşmayı sevmem. çünkü telefonda sürekli ağlıyor. dayanamıyorum sözlük. dayanamıyorum annemin ağlamasına. babamı arıyorum. "baba nasılsın?" diyorum.
iyiyim oğlum, paran var mı?
var babacım, siz nasılsınız? işyeri ne durumda. (23 gündür kapalı ulan. ne soruyorsun?)
...
sonra o da kapatıyor. oturuyorum masaya birkaç sigara yakıyorum. ciğerim yanıyor. yapamıyorum.
lütfen yeter artık. savaşınız yerin dibine batsın. benim için savaşıyorsanız, savaşmayın. istemiyorum savaş falan.
çocukluğumun geçtiği sokaklar hendeklerle dolu. ilk aşkımın elinden tuttuğum yollarda el yapımı patlayıcılar var. yaşadığımız evlerde insanlar ölüyor. bir asker geliyor nusaybin'e. daha önce hiç görmediği sokaklarda canını veriyor... atanamadı diye sırf parasız kalmamak için polis olan bir abi ölüyor.
neden? ne için? kimin için?
edit: kardeş olmadığımızı ve inşallah ölmemiz gerektiğini söyleyen insanlar var. üzülerek okuyorum. orda polis abi yazmıştım halbuki. o da insan. ona üzüldüğümü nasıl göstereyim sana, göstersem de nasıl anlayacaksın ki zaten. annem ve babam 50 yaşında insanlar. siyasetle ne işleri olur? olsalar da ölmek zorunda değil mi? pisliksiniz.
nusaybin'de kalan herkes terörist değil mi? anne ve babam da öyle. tekrar söylüyorum. umarım bu durumu anlamak zorunda kalmazsınız.
kuş gibi özgür olmak
-
şairlerin en romantik hayallerinden biri bu. hep kuşlar kadar özgür olmak isterler. bu aynı zamanda şairlerin gerçek dünyadan ne kadar kopuk olduğunun da kanıtı. kuşlar daha özgür falan değil çünkü.
öncelikle bu kuşların çoğu bir sürünün parçası. sürünün başı nereye gidiyorsa oraya gidiyorlar. "ben sürüyü bırakıyorum beyler" diyeni yok. her sene aynı yoldan aynı yere göç eder, her kış eski yerlerine geri dönerler. insanlar gibi ekmek için vapuru kaçırmamaya çalışırlar.
hepsinin hayali aynı: uygun bir eş bulup çocuk ve yuva sahibi olmak.
ifade özgürlüğü desen onda da "çipetpetpet - tii şak şak şak vociya" dışında bir şey bilmezler. aynı kalıpları tekrarlarlar. parklarda yatıp kalkarlar.
bizim şairlerimiz de bu vasat sefil yaşama özenir. niye? zannederler ki bir çift kanadın olunca özgür oluyorsun. olmuyorsun. tam tersine açık hedef oluyorsun. futbol maçına sevinen taraftar ıskalasa, avcı ıskalamıyor. o ıskalasa havai fişekler ıskalamıyor. açık hedef gibi geziyorsun havada.
özgür olmadığın gibi sosyal güvencen de yok. en iyi yemek sultanahmet parkında olunca oradan bir adım ileri gidesin gelmez. ya sonraki öğünü kaçırırsan?
ben söyleyeyim, şairin derdi özgür olmak falan değil. adam şöyle arada bir havada süzülmek, güzel manzara görmek istiyor. rahat batmış anlayacağın. onda bile soğuk algınlığı geçireceğini, üşüteceğini öngöremiyor. kuşla konuşabilse anlaşabilse kuş ikna eder onu aslında. "yok abi iş değil gerçekten. yakaladığın simit çırptığın kanada değmiyor" der. ama bu iletişimsizlik ve şairlerin gözlediklerini mutlak gerçek zannetme sıkıntılarından dolayı bu metafor ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelecek, kaçış yok.
"ne istiyorsun düzgün anlat" desen onu da sanatına yakıştıramaz. illa kafa karıştıracak mınakodumun şairi.
(bkz: şiir/@ssg)
ay dünya'nın uydusudur
-
"jupiter onun kulu ve elcisidir..." seklinde devam edesi olan onerme.
chris cornell
-
oha lan sözlük. ekşi sözlük sol frame de gördüğüm bir şey hiç bu kadar koymamıştı lan. arabayı çektim kenara sadece ekrana bakıyorum şu anda.
ben bu abiyi ilk rock'n coke'da görmüştüm. sonra azar azar dinledim. ta ki londra'ya gidene kadar... benim için okula giderken, okuldan çıkıp işe giderken , dünya tarihinin en iyi rock müzik albümlerinden birisidir audioslave, hep o çalıyordu.
sonra bir gün, dünya turunu sitesinden takip ederken, bir baktım london paladium'a akustik söylemeye geliyor. koştura koştura gidip en önlerden bilet almıştım. sonra belki de hayatımda müziği bu kadar ruhuma işleyen başka bir gün olmadı.
2012'de türkiye'ye döndüğümden beri hep takip ediyorum: acaba ne zaman gelecek istanbul'a diye...
ve bugün ölüm haberini alıyorum. hakikaten gençliğimin kale direklerinden birisi yakılmış gibi hissediyorum.
edit: never more than 2 drinks away from crying
marketler kırtasiye malzemesi satmasın
-
et de satmasın marketler. kasapta bulunan her şeyi satıyorlar
galatasaray'ın 7 haftalık maç fikstürü
-
kendi verdiği puanları toplamayı bilmeyen tinercileri göz önüne sermiş fikstür.
hiç boşuna düzeltme kardeşim screenshot aldım.
az için şu mereti.
çok iyi bir insan olduğu düşünülen ünlüler
-
yazılmamasina şaşırdım (bkz: şener şen)
zorlasam da bu adamı kötü olarak düşünemiyorum ben.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: az kalsın kuzenime tecavüz edecektim piçler
1. malum yaz geldi, bunların yazlıkta kalıyoruz yine geçen gün abisi falan da yok evde. oturduk film izledik, tavla falan oynadık, yemek yedik işte. saat geç oldu ben yatayım artık dedim. dur ben sana şort vereyim dedi, iyi ver dedim. aldım şortu içeride giymeye gidiyodum tam dur ya burda değiştir nolacak sanki yabancı mıyım sen de dedi. şaşırdım amk. iyi dedim, çıkartım pantolonu boxerla kaldım. bu gördü tabi malı sırıtıyor falan amk birden avuçlayıverdi benimkini. şok oldum lan. ardından dudaklarıma yapıştı amk. bi tokat koydum buna dedim mehmet napıyosun lan kuzeniz biz amk. gitti koltukla bayağı ağladı falan. salak mıdır nedir amk tövbe tövbe.
coca-cola'nın tersten yazılışı
-
tersi "muhammed yok, mekke yok" ise düzü "muhammed var, mekke var" demektir. o zaman bu mantıkla tüm mümin'lerin kasa kasa coca cola içmesi gerekir...
(bkz: cevab veremedi)
toktar aubakirov
-
aslında uzaya çıkan ilk türk alper gezenavcı değil, toktar ebubekirov'dur. peki toktar ebubekirov (aubakirov) kimdir?
kazakistan'ın ve türk dünyasının ilk uzaya çıkan kahramanı toktar aubakirov, 27 temmuz 1946'da kazakistan'ın karkaralinsk şehrinde doğdu.
asker bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen aubakirov, pilotluk hayaliyle yaşadı ve bu hayalini gerçekleştirmek için çok çalıştı.
1971 yılında orenburg yüksek askeri havacılık okulu'nu bitirdikten sonra, çeşitli savaş uçaklarıyla uçtu ve birçok test pilotluğu görevi gerçekleştirdi.
1985 yılında yuri gagarin kozmonotluk eğitim merkezi'ne seçildi ve yoğun eğitimler aldı.
2 ekim 1991 tarihinde soyuz tm-13 uzay aracıyla mir uzay istasyonuna gitti.
bu yolculukla beraber kazakistan ve türk dünyasının uzaya çıkan ilk insan oldu.
8 gün boyunca uzayda kalan aubakirov, bilimsel deneyler gerçekleştirmiş ve mir istasyonunun bakım çalışmalarına katılmıştır.
10 ekim 1992 tarihinde soyuz tm-13 uzay aracıyla dünya'ya döndü. uzay aracı fırlatıldığında kazakistan sscb'ye bağlı iken, uzay aracı üsse indiğinde kazakistan bağımsız bir devlet olmuştu.
uzay sonrası kariyerinde, kazakistan ulusal havacılık ve uzay ajansı'nın genel müdürlüğü görevini yürüttü ve kazakistan parlamentosu'na seçildi.
emekli olduktan sonra da uzay bilimi ve teknolojisi alanında danışmanlık yapmaya devam etti. şu anda 77 yaşındadır.
toktar aubakirov, kazakistan ve türk dünyası için gurur kaynağı olan bir bilim insanı ve kahraman olarak kabul edilmektedir. uzay araştırmalarına yaptığı katkılar ve ulusal gururu temsil etmesi nedeniyle kendisine kazakistan halk kahramanı ve sovyetler birliği kahramanı unvanları verilmiştir.
aubakirov'un uzay macerası, kazakistan'ın uzay bilimi alanındaki çalışmalarına öncülük etmiş ve gençlere ilham kaynağı olmuştur.
https://en.wikipedia.org/wiki/toktar_aubakirov