hesabın var mı? giriş yap

  • halkın hukuka güvenini kayıpla, nasılsa hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmayacak, yapılsa da bir iki saatte serbest bırakılıp belki de kadını öldürmek için gidecek adama, dünya gözüyle cezasını vermesidir.

    bir hukukçu olarak elleriniz ayaklarınız dert görmesin demekten kendimi alamadım.

  • şimdi izledim ben de. ulan ne acayip ya.

    bir iki gün sonra doğum yapacağını söylediğin hamile eşin evde. sen gece gezmesindesin.
    gidiyorsun adamın birinin karısına sarkıntılık yapıyorsun.
    adam sana tepki gösterince kafa atıp burnunu kırıyorsun.
    karısına sarkıntılık yapıp, burnunu kırdığın adamı gittiği hastanede de rahat bırakmayıp senin karın olduğunu bilmiyordum al bu silahı vur beni diyorsun.
    orada da kavga çıkarıp silahını ateşliyorsun ve hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gidiyorsun.

    yani bütün bunları ben yapsam şimdi haklı olarak hapisteydim. arda turan ise oturmuş instagram başında adamlık kasıyor.

  • ömür tüketen bir durumdur, iki taraf da kendi kaypaklığının farkında olduğundan karşı tarafı üzmek istememektedir. iki taraf da kendinden emin değildir. amaaan boşver yormayalım kafaları denilir, gidişata bırakılır. hayatının insanını arayan umutsuz insanlarda daha sık görülen durumdur. karşıdaki hayatınızın insanı değildir o yüzden hiçbir zaman ona evet diyemezsiniz ama bu hayatınızın insanı olacak it oğlu it hala karşınıza çıkmamıştır ve iyi vakit geçirdiğiniz bir adet karşı cinsten arkadaşınız mevcuttur. sonra bir bakmışsınız arkadaşlığın bir üstü sevgililiğin bir altı durumundasınız. zaten ben çok çok iyi anlaşan farklı cinsiyetteki insanların arkadaş kalabilme ihtimalini sıfıra yakın bulmuşumdur hep. en azından taraflardan biri aşık olur diğeri istemez arkadaşlık yine bok olur. günlük yaşamda sıklıkla rastlanır. yapacak bir şey yoktur, kasmamak lazımdır.

  • 1680 yılında etiler yoktu, diyerek başlanması gereken soru. etiler, adını etibank'ın yaptırdığı konut kooperatifinden alır. etibank da cumhuriyet sonrası açılan ve selçuklu öncesi anadolu medeniyetlerini (sümer, hitit*, akad*) isim olarak benimseyen bir bankadır. etiler'in olduğu bölge 18. yüzyıla kadar ormanlık araziydi. kışın kurt inerdi. bölgeden bir arazi 18 yüzyıl sonlarında kaptanı deryaya tahsis edilince levend* adını aldı. bugünkü levent mahallesinin kurulması ise 1950lere kadar bekleyecekti*.

    eyüp ise bizans döneminden beri bir yerleşmeydi, sahabelerden eyüp el ensari ve ordusunun 7. yüzyıl sonunda kapılarına dayanıp bozguna uğradığı konstantiniyye surlarında yer alan bir bizans toprağıydı. 15. yüzyılda konstantiniyye osmanlılar tarafından alındıktan sonra fatih sultan mehmed, ilk kuşatmayı yapan eyüp el ensari'nin mezarını aratmaya başladı. kuşatmayı yapan müslümanlar, surların dışındaki bir manastır mezarlığının dışına gömülmüşlerdi. akşemseddin rüyaya yatıp mezarın yerini tesbit edince burası türbe yapıldı, ve üzerine görkemli bir cami yaptırıldı. cami son haline gelene kadar epey elden geçmiştir. eyüp uzunca bir süre şehir dışında bir köy, mezarlık ve ruhani mekan olarak kaldı.(tarîh-i sultan süleyman, nakkaş osman, 1580*)

    1680 yılında muhtemelen eyüp'ten, konstantiniyye'den gelirken bindiğiniz atla haliç kıyısına kadar gidip, kayıkla karşıya geçip, galata'dan yukarı ormanın içine doğru da eşrafın "delü mü sikdü acep?" bakışları arasında at üstünde gidebilirdiniz.

  • tanesine 20 lira verdiği tasarruflu ampulü yeni evine takacak olan kiracıdır. 10 ampül olduğunu düşünürsek 200 lira temiz para, hele ki ev taşıyan adama... bu adama laf diyenlere bir de lafım var; aldığın buzdolabını da bırak git o zaman it.

  • afyon'da "kudret" adlı yerel gazeteyi çıkarmakta olan cüneyt mollaoğlu, 1950 yılının mayıs ayında bir trene binerek eskişehir'e doğru yola çıkar... cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir trenin kompartımanında, cüneyt bey'in yanına kütahya garı'nda bir kız çocuğu oturur. cüneyt bey cebinden gazetesini çıkarır, okumaya başlar; kız çocuğunun gözü de gazete sayfalarındadır.. akrabası sinirlenerek dirseğiyle dürter, "evladım ayıptır başkasının gazetesi okunmaz, yapma etme.." ama çocuk gazeteyi okumaya devam eder, üstelik bununla da kalmaz, cüneyt bey'e dönüp "siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar..
    çocuğa refakat eden akrabası çok bozulur bu duruma, kızın kulağına eğilip, "sen ne terbiyesiz bir kızsın, tanımadığın bir adamın gazetesi alınır mı?" der. konuşulanları duyan cüneyt bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve ardından "okumayı seviyor musun?" diye sorar. tarlalar arasından akıp giden trende bir sohbet başlar, gazeteci ve kız çocuğu arasında..
    cüneyt bey anlar ki yol arkadaşı, okumayı çok seven, kitaplara ilgi duyan bir çocuktur. sohbet esnasında çocuk ona masallar yazdığını söyler, bu daha da hoşuna gider cüneyt bey'in. "peki," der, "yazdığın masallardan birini bana gönderir misin? eğer uygun görürsem gazetede basarım. ama masalını mutlaka daktiloyla yazıp göndermen gerekir."
    bu sözler çok heyecanlandırır kız çocuğunu, masalının bir gazetede basıldığı düşüncesi günlerce süsler hayallerini.. ama daktilo, ulaşılması zor bir araçtır o günlerde; her yerde bulunmaz, ancak devlet dairelerinde, okullarda vardır. kız çocuğu, "nereden, nasıl daktilo bulacağım?" diye düşünürken bir gün kütahya'da, adliye önünde çalışmakta olan arzuhalcileri görür. arzuhalciler, okuma yazma bilmeyen insanların devlet dairelerindeki işlerine dilekçe yazan, daktiloyla geçinen emekçi insanlardır. küçük kız arzuhalcilerin yanına gider ve "benim bir masalım var, el yazısı, onu size getirsem bana daktiloda yazar mısınız?" diye sorar. "tamam," der arzuhalci, "ama 2 lira alırım."
    2 lira o zaman büyük bir para, hele ki bir çocuk için.. ama kararlıdır kız çocuğu; haftalar boyunca harçlıklarını saklar, almak istediği karamelaları, bisküvileri yemez, içmek istediği gazozları içmez ve o parayı biriktirip yazdığı hikâyeyi arzuhalciye daktilo ettirerek gazeteye gönderir. yayımlanan ilk öyküsü budur.. ki yıllar sonra bu ülkenin çocuk edebiyatının en ünlü, en saygın ismi olacaktır. o kız çocuğunun adı, çok sevilen kitaplarının kapağında "gülten dayıoğlu" yazmaktadır..
    gülten dayıoğlu, "kudret" gazetesinde yayımlanan ilk öyküsünü kaybeder. gazeteye başvurup arşivinden öyküsünü bulmak ister ancak gazete binasının yandığını öğrenir. ne gariptir ki dayıoğlu, gazetede yayımlanan ilk öyküsünde bir baca temizleyicisini anlatmıştır.
    gülten dayıoğlu ailesiyle beraber istanbul'a gelir ve ortaokula başlar. türkçe öğretmeni onun edebiyata olan ilgisini kısa sürede keşfeder. bir gün, türkçe dersindeyken müfettiş gelir sınıfa. öğretmen ders anlatırken müfettiş, gülten dayıoğlu'nun yanına oturur. ders bittiğinde, sınıftaki çocuklar teneffüse çıkarken, öğretmen gülten dayıoğlu'nu müfettişle tanıştırmak için durdurur. "biliyor musunuz müfettiş bey, bu çocuk edebiyatla çok ilgili ve inanıyorum ki ileride çok büyük bir yazar olacak."
    müfettiş, çocuğa bakar ve şöyle söyler: "madem edebiyatı bu kadar seviyor, o zaman bu çocuğu kütüphanede görevlendirelim."
    gülten dayıoğlu o müfettiş sayesinde kütüphanede görevlendirilir ve raflardaki kitapları tek tek okumaya başlar. o gün derse giren müfettiş, reşat nuri güntekin'dir...

    sunay akın

  • lisede ve üniversitede cuma namazı kaçırmazdım. ta ki hutbede ak parti siyaseti ile paralel cümleler ve gündemle ilgili hutbeler dinleyene kadar. o gün bugündür gitmiyorum belki 7-8 sene oldu gitmeyeli belki daha fazla. unuttum bile en son ne zaman gittiğimi

    edit: ne kadar 10 iq lu insan var şu hayatta. birsürü özelden hakaret eden insan var. size ne olm size ne? isteyen gider isteyen gitmez