hesabın var mı? giriş yap

  • ağır ceza mahkemesi önündeyiz başkanın sanığa son sorusu

    -niye kaçtın üç yıldır
    -(şiveyle) guran çarpsın aha bu gaç dedi ben de gaçtım (beni göstermekte)
    başkan bana döndü
    -sayın başkan sanık kendi yordamınca haklarını ve olup olacakları sordu ben de hukuki kanaate istinaden yakalarlarsa hiç kurtuluşun yok tutuklanırsın dedim ( üye hakim yüzüne dosyayı kaldırmış gülmekten krize girecek )
    başkan
    -avukatın doğru söylemiş, yaz kızım sanığın tutuklanmasına...

  • kimse siginmaciyi geri gonderin istemiyor. ama siginmaciysa, devlet olarak kontrolunu yap, kamplarda tut, yemek ver, saglik hizmeti sun, hijyen kosullarini sagla vs.

    peki sen ne yapiyorsun devlet olarak?
    daha sayilarini dahi bilmiyorsun,
    sokaklarda dilenmelerine gozyumuyorsun,
    universitelere sinavsiz alinmalarini garanti ediyorsun,
    sigortasiz calistirilarak somurulmelerine gozyumuyorsun... vs.

    sana devlet denmez, mafyalasmis sistemin ortagi denir.

  • doğru kişi diye bir şeyin olmadığını ve günümüzde herkesin her şeye katlandığını, evlilerin hepsinin mutsuz olduğunu fark eden insan dolayısıyla hiç evlenmeyecekmiş gibi hissediyor. kötü bir duygu değildir, evli olup mutsuz olmak mı yoksa hiç evlenmeyecekmiş gibi hissetmek mi deseler kuşkusuz hiç evlenmeyecek gibi hissetmeyi seçerim

  • forveti burak yılmaz olan takımın taraftarlarının, ofsayttan ustaca kurtulan forvet görünce devrelerinin yanmasını sağlayan maç..

  • 60'lı ve 70'li yıllara ait yeşilçam avantur filmlerinin olmazsa olmaz sahnelerinde yer alan kötü adamların daire şeklinde dizilip jonu belli bir sistem dahilinde gerek kısa, gerek uzun paslarla birbirine gönderip tek yumrukla dövme geleneği. jön ayağa kalkamayacak hale gelip yere yıkıldığında herkes gider sarı bıyıklı kötü karakter geri döner jön ün karın boşluğuna bir tekme atar ve yüzüne tükürür sahne biter.

  • patti smith. ona bakınca, yıldızlara bakıyor insan. onda okuduğu her kelime, iyi bir cadının, hazırladığı bir iksire eklenen bir başka ot oluyor. ya da kurbağa bacağı. büyülüyor. büyülü bir kadın çünkü o. şair bir rock yıldızı. beyaz tenli bir kızılderili.
    robert mapplethorpe. dünyayı onun gördüğü gibi görmek, bir çoğumuzun, bugünün koşuşturmacası bol dünyasında ne yazık ki çok zor. estetik, ironi ve güzelliği, vizöründen bir kez bakarak yakalayabilen nadir insanlardan. di’li geçmiş zaman da ona hiç yakışmıyor üstelik. çünkü, zamanı hapsedebildiği kareleri var.
    işte çoluk çocuk da, patti smith’in, ünlü fotoğrafçı robert mapplethorpe’nin ardından yazdığı 2. kitap. saf bir aşkı anlatıyor. içerilerinin en güzel yerlerinde sakladıkları, sarmaladıkları sanatı dışa vurma çabasını. onca yokluğun, hastalığın ve soğuk gecelerin eşliğinde, altmışlar yetmişleri kucaklarken, biz okuyucuyu da bir kez daha büyülüyor smith’in kelimeleri.
    günümüze gelip de, bankacı yanımı da giyivermişim takım elbiselerimle birlikte. parfümüm en çok para kokuyor. 2011’in bu soğuk ama güneşli zamanlarında, işe yetişmek adına koşarken sabah olduğunda, elimde, çantamda, yakınımda, en çok da aklımda bu kitap olunca, insan daha güçlü hissediyor.
    bir döneme tanık olmak çünkü. bir dönem insanların hiçbir şeyleri yokken bu kadar özgür hissetmesi, bana umut veriyor. neye dair olduğunu keşfedemesem de, büyülü kelimelerle mutlu oluyor insan bu kitap sayesinde.

  • 1952’nin aralik ayinin ilk haftasinda londra'da yasanan ve binlerce kisinin olumune neden olan hava kirliligine verilen isim. literature the killer fog olarak gecmistir. bahsi gecen yilda londra’da oturanlar ısınmak icin her zamankinden daha fazla miktarda komur yakmisti. yine ayni donemde elektrikli tramvaylar kaldirilmis, yerine benzin ve mazotla calisan binlerce otobus alinmisti. butun bunlara ruzgar akisinin azligi da eklenince ciddi bir hava kirliligi meydana geldi. sehrin ustunu dumanlı sis bulutu kapladi ve bir haftadan fazla kaldi. yuksek ozon seviyesi kalp atislarında duzensizliklere sebep oldu; nefes alma guclugu yuzunden pek cok kisi hastanelere basvurdu. ilk gun 135 olan olu sayisi ikinci gun 500’e cikti. ve uc hafta boyunca gunluk olu sayisi 200 kisinin altina dusmedi. ingiliz hukumeti baslangicta olumlerin kirlilik yuzunden meydana geldiğini kabul etmek istemedi; ancak halkin baskisi ve bilimsel delillerin ortaya cikmasi sonucu hava kirliligi konusunda ciddi onlemler almak zorunda kaldi. bu olay tum dunyanin hava kirliligine bakis acisini degistirdi. o gune kadar insanlar hava kirliligi ile oyle ya da boyle yasamaya alismis ve kabullenmisti. fakat bu olay ile birlikte havayi kirleten endustriyel kuruluslara bircok sinirlamalar getirildi. konu ile ilgili detayli bilgi ve resimlere http://www.npr.org/…es/features/feature_873954.html adresinden ulasilabilir.

  • • pazar sabahları bakkala gidip taze ekmek ve kahvaltılık bir şeyler alırdı. yanında da mutlaka bir dünya eki olan gazeteler.. kahvaltıdan sonra tüm günümüz gazeteleri okumakla geçerdi diyebilirim.

    • birlikte çalıştığı firmalardan getirdiği ürünler. örneğin; kutu kutu yumuşak şeker, sakız, kıyafet, ajanda, kalem vs.

    meyve. annem pazardan alışveriş yapardı babam ise pazara gidemediği için manavdan. bu nedenle babamın aldığı meyveler daha gösterişli olurdu.

    kestane. kışın en sevdiğimiz faaliyetlerden biriydi. kestaneler hemen ocağa atılır, sonrasında yere sofra bezi serer etrafında oturup yerdik.

    nur içinde yatsın.

  • çok daha iyisinden kasıt maddiyat veya fiziki güzellik ise bunun sonu yok , böyle düşünen insan bir ömür boyu hem yalnız kalır , hem de mutsuz olur.

    eğer evlendiğin insan ile çok iyi anlaşıyorsan , mutluysan ve birbirinizi seviyorsanız samanlık seyran olmuş demektir ; gerisini çok da karıştırmayın.