hesabın var mı? giriş yap

  • şimdi televizyonda avrupa basının yorumlarını, özellikle ingiliz basının kendisine yüklenmesini seyrediyorum da her şey bir yana şunlar geliyor aklıma; "lan biz senelerce kıt kanaat kupalara katılıp sikilip, sokulduk afedersin. hakemlerden çektik, ezdiler büzdüler. hakan ünsal'a rivaldo yüzünden tereddütsüz gösterirken kartı ya da ne bileyim avrupa şampiyonalarında oynatacak adam bulamazken iyiydi di mi. roma'da sopa yiyip bile geldi türk takımı. finalde hagi'ye kartı zart diye gösterirken adams'a bi sikim göstermemişlerdi falan. yanisi senelerce bize soktular çıkardılar şimdi sıra bizde lan. bunu da cüneyt çakır sağladı. sağolsun varolsun."

    diye anlık düşünmedim değil yani.

  • neden erkek atacak ki illa?

    yeri gelir atar. atmaz demiyorum ama adamın ağzına sıçıyosunuz sonra.

    neden insanlar ilgilerini saklıyor zaten bunu da anlamış değilim?

    herkes açık açık konuşsa bunların hiç biri olmayacak.

    hoşlanan hoşlandığını söylesin. ilgi duymayanda boşuna oyalamasın.

    edit: hoşlanılan erkeğin diye okumuşum ama buna da uydu yazdıklarım.

    özet olarak: ağzımıza sıçıyosunuz sonra.

  • "bu aralar isimlere taktım. geçen bir hanımla muhabbetim oldu. isminizi bağışlar mısınız dedim. su dedi. su istiyor sandım."

    türkiye'nin en büyük yeteneği seçildi bu adam.

  • tebrik ederiz, güzel bir performans. hapishanedeki yeni arkadaşlarının da beğeneceğine eminim.

    düzeltme: emin adımlarla müebbete gidiyor, 2. videosu da gelmiş. şimdi de at yarışına sarmış hahahhaha. yalnız sosyal medya fenomenliğine oynamak yerine rte'nin hoşuna gidecek şeyler söylese devletten güzel bir kadro kapmıştı bile, hayatının fırsatını kaçırıyor.

  • hazır türkiye'de turnedeler, haklarında azıcık çiziktireyim istediğim orta doğu'nun metal müzik adına çıkarttığı nadide inci.

    dün ankara'da konserleri vardı ama benim aklımdan tamamen çıkmış. son dakikada gitmeye yeltendim fakat dağın başında oturduğum için arabayla 6.45 kk'ya gitmek zorundaydım ve tabii cumartesi akşamı olduğu için tunus caddesi civarında park yeri bulamayınca hevesim kaçtı, vazgeçtim. neyse, yine gelirler diye teselli ediyorum kendimi. benim de beşinci orphaned land konserim olacaktı, yani şu an için sadece son albümlerinden eserleri canlı dinleyememiş oldum.

    1992'den beri aktif olan ve bunu zor bir coğrafyadan çıkarak başaran ve 2004'te çıkardıkları mabool the story of the three sons of seven ile birlikte hak ettikleri değeri anca görmeye başlayabilen bir grup olarak, orphaned land'ı hep takdir ederim. doksanlı yılların kenarda köşede kalmış en yenilikçi gruplarından birisidir. sahara ve el norra alila gibi iki önemli albüm sunarak metal müzik sınırları içerisinde farklı bir tarzın doğumuna yol açmışlardır. burada ayrı bir parantez açalım, orta doğu ve balkanlar metal müzik yapmak için çok zor bölgelerdir. hem metal müzik üzerindeki genel algının bu bölgelerde negatif olması, hem de üç ilahi dinin de yoğun olarak yaşandığı coğrafyalar olması sebebiyle, metal müzik yapmak isteyen grupların işi zordur. bu sebeple rotting christ, orphaned land ve (tembel olsalar da :p) pentagram gibi örneklerin hala aktif olup, bizlere müzik sunabiliyor olmaları çok büyük işlerdir.

    orphaned land, '90ların başında popüler bir tür olan doom/death metal'i orta doğu'nun yerel müziklerinden alınma etkilerle buluşturarak oriental metal olarak adlandırılan tarzı (hemşehrisi olan salem ile birlikte) ortaya çıkarmıştır. metal müziğe getirilen bu farklı yaklaşım dikkat çekici olmuştur çünkü orta doğu'dan çıkan bir grup sert müziğe buzuki, ud, tef, keman gibi çalgıları ekleyerek değişik bir birleşim sunmuştur. 1994'te yayınlanan sahara, doom metal ve death metal temelli ama orta doğu müzikleriyle yoğun şekilde etkileşime giren bir müzik ortaya koymuştur. grubun ikinci albümü el norra alila, bu tarzın zirvesini gösteren ağır, karanlık ve zengin bir eserdir. bu iki albüm, hem orphaned land müziğinin kimliğini genel hatlarıyla tanımlamış; hem de oriental metal tarzı adına rehber olacak işler olarak öne çıkmıştır.

    el norra alila'nın ardından grup hem iç sıkıntılar hem de israil'de metal müzik yapmanın getirdiği zorluklar sebebiyle uzun süren bir sessizlik dönemine girmiştir. 2001 yılında grup israil dışında ilk konserini istanbul'da vermiştir. 2004 yılında yayınlanan mabool the story of the three sons of seven ile grup muhteşem bir geri dönüş yapmış; albüm genel olarak beğenilmiştir. mabool, grubun doom/death metal temelli kökenlerinden progressive metal tabanlı bir müzikal yapıya geçişinin ilk basamağını oluşturmaktadır. bu geçiş, albümde o kadar başarılı şekilde sunulmuştur ki grup hem eski hayranlarına hitap edebilmiş, hem de yeni hayranlar kazanmıştır. 2010 yılında yayınlanan the never ending way of orwarrior ise mabool ile yaşanan geçiş sürecini tamamlamış ve grup tamamen progressive metal tarzı altında değerlendirilebilecek, fakat oryantal kimliğini ve çeşitliliğini de koruyan bir müzik sunmaya başlamıştır. 2013 yılında yayınlanan all is one, vokalist kobi farhi'nin brutal vokal yapmadığı ve müzikal yapı olarak daha basit ve direkt eserler içeren bir albüm olarak öne çıkmıştır ve kimi hayranları brutal vokalin eksikliği yüzünden tatmin etmemiştir.

    2014 yılında grubun gitaristi ve kurucu üyesi olan yossi sassi sa'aron'un ayrılmasının ardından gelen ilk albüm unsung prophets & dead messiahs ise şahsi fikrime göre all is one'ın taşıdığı "hafifliği" taşımayan, grubun progresif temelli müziğini yer yer eski günlerinden etkilerle ve tabii ki oryantal etkileşimlerle sunan ve bunu güçlü şarkılarla yapan bir albüm olmuş. ki yossi'nin ayrılmasından sonra da böyle güçlü bir albüm ile dönmüş olmaları kendileri açısından da dinleyicileri açısından da önemli bir nokta ve aşılması gereken bir eşikti.

    orphaned land'ın (ve salem'in) yarattığı oriental metal tarzı geldiğimiz noktada melechesh gibi extreme metal gruplarını etkiledi ve myrath, distorted gibi grupların oluşmasını sağladı. müziklerinin zenginliğini, orta doğu'da barışı savunan tavırlarıyla birleştirerek tüm dünyaya mesaj vermeye ve bizlere güzel işler sunmaya devam ediyorlar. iyi ki varlar...

  • öncelikle yıldız tilbe'mizin sesinden kına türküsünü bırakalım şuraya yüksek yüksek tepelere

    sanıyorum hepimiz bir şekilde katılmış, denk gelmiş, görmüşüzdür kına gecesi.

    erkekli kadınlı olanlarında genelde erkekler oynayan kadınları izlerler, bitmek bilmeyen bir org sesi inler ortalıkta ve kuruyemiş dağıtan kişiye " bi' tane daha alabilir miyim? " diye sorulur.
    yani bizim varoş mahallemizde durum böyle idi hemen hemen.

    " peki nereden çıkmıştır bu kına gecesi denilen gelenek? " diye sormadığınızı anlar gibiyim. olsun yine de anlatayım.

    milattan önceki devirlere dayanır kına yakma âdedi. bu dönemlerde ölmeye yüz tutmuş yaşlı kadınlar saçlarına kına yakıp, tanrı'ya kurban olmaya hazır olduklarını belirtiyorlardı. yani kına yakmak islâmîyet'ten binlerce yıl önce dahi kurban olmak ile ilişkili bir kavram idi.
    çatalhöyük'te yapılan arkeolojik mezar kazılarında da bazı cesetlerde kına izine rastlanmıştır.

    " peki evlilik ile ne alakası var birader? " dediğinizi duyar gibiyim. feminist arkadaşlar kızacaklar belki ama bu da hâtun kişinin er kişiye " sana kurban olurum " deme şeklidir.
    aslında islâmiyet öncesi türk geleneklerinde erkeğe de kına yakılmakta, eşitlik sağlanmaktadır. sanırım hâlâ anadolu'da erkeğe de kına yakılan kına geceleri yapılıyor.
    dede korkut hikâyeleri'nde de kına yakma geleneğine bolca değinilmiştir.

    osmanlı devleti döneminde, pazartesi günü gelin çeyizi damat evine gönderilir, salı günü gelin hamamı yapılır, çarşamba gecesi de kına gecesi düzenlenirdi.

    gelinin kırmızı kıyafet giymesi geleneği islamiyet öncesinde de mevcuttur türkler'de. osmanlı döneminde de böyle devam etmiştir. sanıyorum günümüzde de genelde böyle.

    islamiyet öncesi devirde kına gecesinde gelinin ağlaması hoş görülmezken daha sonraları gelin ağlamazsa " ayy yosmaya bak ne kadar da gidesi varmış kocaya " tarzı dedikodular olmasın deyu gelinin ağlaması, ağlatılması öncelikli amaç olarak belirlenmiştir.

    kına tepsisinin üzerinde dikili yahut gelinin etrafında dolanan kızların ellerinde bulunan mumlar ise bir gelenek değil, bir ihtiyaç sonucu doğmuş bir eylemdir. çünkü eskiden elektrik diye bir şey yoktu anlıyor musun?
    bu da nostalji oluyor günümüzde. hatta ortam karartılıyor kına türküsü başladığında.

    kına gecesi geleneği güney amerika, avrupa ve iskandinav ülkeleri hariç ( belki buralarda da nadiren vardır ) dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan bir gelenektir.

    allah tamamına erdirsin nişanlı arkadaşlar*

    bana çerez gönderin.

  • bir arkadaşım sahipti bu arabaya. çalıştı heves etti aldı. helali hoş olsun. bir de hacı babası var bu arkadaşımın. o da renault clio symbol kullanıyor, esnaf adam.

    bir süre sonra arkadaşım bu aracın çok yakmasindan yakınmaya başladı. evde de iki araba var, bizim arkadaş da sabahları babasindan erken kalkıp clio yu kapiyordu. haci amcamiza da sciroocco kaliyordu haliyle. o da garibim ne yapsin mecbur kullanmak zorunda kaliyordu beyaz renkte ve siyah cam filmli şık, sportif sciroccoyu mütevazı hacı sakalı ile istanbul trafiğinde.

  • yaptıkları en en önemli işi unutmuşsun dostum. gözüne kestirip gbt ayağına adını soyadını öğrendikleri kadınları instagram veya facebooktan eklemek