hesabın var mı? giriş yap

  • kizim ve ben, bir yaz mevsimi sanirim 6 yasinda...

    ben- babanla bosanicaz galiba...
    kizim- hmmm tamam siz bosaninca once gidip, o begendigim ayakkabiyi alalim, sonra antalya'ya gidelim, havuzlu otele ama, hani gitmistik ya...
    ben- gideriz kizim.
    kizim- tamam annecim, pazartesine kadar bosanirsaniz, sali gunu gideriz..
    ben- gideriz kizim gideriz...

    cocuk iste...

  • yahu dedim neymiş bir bakayım. holdingin kurulduğu tarih 1926, bir dünya savaşı, iki askeri darbe, bir düzine kriz, bi dünya hükümet eskitmiş. ülkenin en stratejik kurumlarını elinde tutuyor, fortune 500'teki tek türk şirketi, ülkenin açık arayla en büyük sanayii şirketlerine sahip, her yıl ihracata çok ciddi katkıları olan bir topluluk bu. sen çıkıp diyorsun ki iki tane imam hatipli, koca koç'u bitirecek. maklubeyi fazla yiyince sanıyorum ki insan böyle kendini dev aynasında görüveriyor.

    dünyaca bilinen kaç firmamız var diyenler pek gezmedi sanırım, zira ben ingiliz arkadaşımın evinin mutfağında çekilen fotoğrafta arkada 'beko' yazısını gördüğümde dudağım uçuklamıştı nedense. var işte, biliniyor, çatır çatır satıyor da. (ingiltere'de pazar payı %16, toplam üretimin %51'i ihracata gidiyor)

    inşaat üzerine çalışmak kolay. koyarsın sermayeyi, alavere dalavereyle alırsın ihaleyi, çalıştırırsın işçiyi, yaparsın. uzan holding buydu, fişini çektiler. medya karteli olmaya oynayan doğan biraz kenara sıkışınca çark etti, e medya, altı boş, ne yaparsın? ama iş kurulu sanayii gücüne gelirse, ihracat gücüne gelirse, işte o biraz sıkar, öyle iki laf edip ortalığı alt üst etmeye benzemez. bu adamların kurduğu herhangi bir sanayii ekosistemini öyle iki kuruşa, çakma ihaleyle, maklubeci imam hatiplilerle kolay kolay kuramazsınız.

    özet olarak, büyük sermaye sahiplerine öyle inanılmaz ayılıp bayılmasam da, ülkemizin eski doğu bloku ülkelerindeki mafyöz hükümetlerin yolundan gidip 'bakın denetimde illa ki bir şeyler buluruz, üzeriz, akıllı olun' mesajı vermesi korkunç, ve medeni bir ülke olmayı planlayan türkiye'mize yakıştıramadığım bir hareket. en kısa zamanda ilgililerin akıllarını başlarına alacaklarını umut ediyorum.

    ekleme: off ne salaksınız ya. yok maaş alıyomuşuz, yok nemalanıyormuşuz. koç umrumda değil, sermaye sahiplerine bayılmadığımı da söyledim. koç'u savunduğumuz falan da yok, yolsuzluğu vardır çıkar eder incelenir ilk biz karşısında dururuz yine. hükümetin, kafasına göre birilerini 'karşısına alıp' bitirme tribine girmesine karşılık yazılmıştır bu entry, anladın? kiminle oyun oynadığını bil diye yazılmıştır. hüloğ.

  • çok iyi anladığım mağduriyet.
    direnişçiler benim de bir arkadaşımın kaynının amcasının dayısına osurmuşlar.

  • gücün, sadakatin, aile içi sağlık ve huzurun boy ile alakalı olduğunu zannedip bu platformda başlık açıp sıçmık giren bir troll'ün eleştirdiği eş beyanı.

    edit: başlık başa

  • italyanca quarantina kelimesinden gelmektedir. daha eski ahit 'ten itibaren bazı hastalıklara karşı tedbirler alınması öngörülmüştür. bu tedbirler arasında yedi gün kapalı bir yerde tutmak da bulunmaktadır. tarihin değişik duraklarında gerçekten bazı salgın hastalıklara karşı şehirleri silahlı muhafızlar korumuş, girişler çıkışlar kontrol altına alınmıştır. vebanın avrupa'yı kasıp kavurduğu günlerde bir çok şey denenmiş ama başarılı olunamamıştı. venedik'te 1349 yılında ilk defa gemilerin kırk gün bekletilmesi nedeniyle bu uygulama ismini almıştır. ilk defa 1423'te yine venedik'te karantina istasyonu (lazaretto) kurulmuştur. bu venedik'te benimsenen uygulama sonra diğer yerlere de yayılmıştı...
    ayrıca (bkz: karantina hastalıkları), eski şarkılar için (bkz: levililer 13uncu bap)

  • tam olarak; rusya'nın türkiye'den tarım ürünleri, sebze ve meyve ithalatını yasaklaması.

    30 kasım 2015 tarihinde rusya başbakan yardımcısının açıkladığı yasaklamadır. tıkla.

    dönen tavuk etlerinin, yolu kesilen tırların, alınmayan meyve sebzenin acısını ilerleyen günlerde daha da derinden hissedeceğiz. biz mandalina yetiştiricisiyiz, ürünümüzü uçak olayından 3 gün önce sattık, çeklerimizi aldık. uçak düşünce yüreğimiz ağzımıza geldi çünkü tüccar bu malı rusya'ya satıyor. telefonla görüştük, bir şekilde romanya'ya satabileceklerini ama bundan sonra mal almayı durdurduklarını söylediler.

    aynı tüccarla bu hafta pazarlığa oturacak çiftçilerin görüşmeleri iptal oldu, mal ellerinde. romanya'ya satabiliriz diye 95 kuruşluk mala 60 kuruş fiyat veren tüccarlar dolanmaya başladı. hemen hepsinin narenciye satılınca ödemek üzere vadesi ayarlanmış banka kredileri var.

    güney komşularımızla ilişkilerimiz bitince o yöne ihracat büyük darbe almıştı zaten. ırak`a olan turunçgil ihracatımız 2013 yılında %22,3 oranında azalmış ve 236 milyon dolardan 183 milyon dolara gerilemişti.
    ziraat odası'nın raporuna göre 2013 yılı itibarıyla %4`lük bir artış kaydederek 933 milyon dolara ulaşan turunçgil ihracatımız içerisinde rusya federasyonu 297 milyon dolar ile ilk sırada yer almakta ve sektörün vazgeçilmez pazarı olma niteliğini sürdürmekte idi.

    sadece antalya değil, adana, mersin, ve hatay'ın kaliteli malı rusya'ya gidiyordu.

    ortadoğu pazarı kapandı, büyük alıcı rusya kapandı, bu kadar malı 2016'da çiftçi satamayacak, kredisini, borcunu ödeyemeyecek.

    neden?

    edıt:

    takip eden entrilerde bir kaç nokta tekrar tekrar vurgulanmış. bakalım;

    1. bu sene meyveyi ucuza yeriz, güzelini yeriz.

    hayır yiyemezsiniz.

    bu sene malını satıp, borcunu ödeyemeyen üretici bankadan da önce veresiye mal aldığı ziraii ilaç bayi ve gübrecinin parasını ödemez. ilaçcı, gübreci de kendi borcunu ödeyemez bankaya. veresiyeyi azaltır, birikmiş alacağını almak üzere diğer üreticilerin üstüne yürür. domnio taşı gibi hepsi devrilir. kriz dediğin budur zaten. bunlar hep gelecek üretimleri etkiler.

    daha da önemlisi, üretici malını kaçtan verirse versin, sizin ödeyeceğiniz parayı kabzımal, tüccar belirler. aradaki fark kabzımalın, halcinin lehine artar. sen yine aynı paraya yersin.

    bu arada, o ince kabuklu, sulu, lezzetli malı yine sana yedirmeyecek tüccarlar, doğu avrupa bağlantılarını kuracaklar yavaş yavaş, üzerine ekleyip rusya’ya satacaklar. sen yine kalın kabuklu, susuz, lifli mandalinayı yiyeceksin.

    2. yıllarca yerli tüketiciye geçirdiniz.

    hayır geçirmedik. sizin 3-4-5 liraya yediğiniz mandalinanın bahçeden satış fiyatı 55-65 kuruştur. sizin yazın 7-8 tl’ye yediğiniz limonun bahçe satış fiyatı 50-70 kuruştur. aradaki fark kabzımal mafyası, dağıtıcı ve marketlere gider.

    3. akp’ye oy verdiniz, daha beter olun.

    en haklı olduğunuz konu bu ama bildiğim kadarıyla medeniyetin beşiği iç anadolu’da mandalina yetişmiyor, mandalina üreticisi illerimiz adana, antalya, mersin ve hatay. şu son seçime kadar akp’nin alamadığı, akp’ye en zor teslim olan kırmızı boyalı iller buralar değil mi?

    edit 2: bu da seracı gözünden. #56617615

    debe editi: türk üreticisinin derdiyle dertlendiğiniz için teşekkür ederim. bu başlık sayesinde ülkemizdeki en adi, en şerefsiz, en haysiyetsiz 3. grubun, doktorlar ve öğretmenlerden sonra, mandalina üreticileri olduğunu da anlamış olduk.

  • kullanilmiş plak durumu açiklamalari ( uluslararasi kriterler ) :

    ss (still sealed – ambalajı açılmamış): orjinal fabrika ambalajı hiç bir şekilde açılmamış plaklar için kullanılır.

    m (mint – hiç kullanılmamış): ss’den tek farkı orjinal ambalajının olmaması yahut açılmış olmasıdır. hiç iğne değmemiş plaklar için kullanılır.

    m- (mint minus): en yüksek derecede itina ile kullanılmış, en ufak defosu bulunmayan plaklardır.

    ex (excellent – mükemmel): minimum derecede kullanılmışlık belirtileri bulunur. herhangi bir çizik bulunduğu takdirde bu tanımlama kesinlikle kullanılmaz; sadece çok hafif bir kaç sıyrık varsa kullanılabilir.

    ex- (excellent minus): plağın ve kapağın çeşitli yerlerindeki (sırt, etiket, disk yüzeyi...) kullanılmışlık belirtileri görülebilir ölçüdedir. plakta rahatsız edici bir çizik veya dipses bulunmamalıdır.

    vg+ (very good plus – iyi durumda): plak ve kapak belirgin bir kullanılmışlık arz eder. disk yüzeyinde çeşitli sıyrık ve izler vardır, ve parlaklık hafifçe kaybolmuştur. herhangi bir atlama ve takılma kesinlikle bulunmaz. kapakta çeşitli aşınmalar ve hafif bükülmeler olabilir ama herhangi bir yırtık veya eksik olmamalıdır.

    vg (very good – vasatın üstü): plak ve kapak oldukça fazla derecede kullanılmıştır. disk yüzeyi parlaklıklığını kaybetmiştir, çeşitli çizik ve izler içerir. hafif iğne ağırlığında takılmalar olabilir ama hiçbir atlama olmaması gerekir. plak kapağı aşınmıştır, rengi solmuş olabilir. diskin izi (ring wear) belirgin şekilde görülür.

    g (good - vasat) : plak ve kapak aşırı derecede kullanılmıştır. plakta derin çizikler bulunabilir, atlamalar ve takılmalar vardır. kapak çok yıpranmıştır, disk izi çok belirgindir ve kapakta çeşitli bükülmeler ve yırtıklar vardır.

    p (poor – kötü durumda): plaktaki çizikler çok fazla ve derindir. disk yüzeyi ve etiket çok yıpranmıştır. hatta kapak yırtık ve eksik; plak, kırık olabilir. bu durumdaki bir plak zaten sık olarak satışa sunulmaz; ancak tarihi veya arşivsel önemi büyük olan plaklarda mevzu bahis olabilir.

  • gezi parkı'nın devriyle ilgili açıklama yapan vakıflar genel müdürlüğü, galata kulesi, selimiye kışlası, adile sultan sarayı, pera palas otel, vefa lisesi, şişli etfal hastanesi, sait halim paşa yalısı gibi birçok önemli yapı ve taşınmazın mazbut vakıflara devredilğini açıkladı, "görevimiz" ifadesini kullandı. ayrıca beyoğlu öğretmen evi ve istanbul sanayi odası binası da vakıflara devredilmiş durumda
    hız kesmeden talana devam ediyorlar. gitmeden kazanabilecekleri tüm parayı kazanıp, tüm tarihi ve kültürü mahvedip gidecekler. buna inanmayan saftır.

    vakıflar genel müdürlüğü, türkiye genelinde 1014 taşınmazın bu tip vakıflara devredildiğini duyurdu ve devir işlemlerini açıkladı. buna göre galata kulesi ve 3. selim döneminde inşa edilen selimiye kışlası kule-i zemin vakfı adına, adile sultan sarayı 1. mahmud vakfı adına, pera palas otel, vefa lisesi, şişli etfal hastanesi, sait halim paşa yalısı ise beyazıt hanı veli vakfı adına vakıflar genel müdürlüğü'ne devredildi.
    https://www.gazeteduvar.com.tr/…dildi-haber-1516877
    https://www.gazeteduvar.com.tr/…orlar-haber-1516856

    düzeltme: bir yazar arkadaşımızdan mesaj geldi onu buraya bırakıyorum.
    olanlar paravatan kitabındaki ukrayna'da yapılanlara benziyor . o zamanki lider ingiltere'deki sahte şirketlere , ülkedeki milli serveti aktarmış, şu an o lider devrilmiş ama halk hala o yapılara giremiyor . çünkü mal ülkenin üzerine değil.

    ikinci düzeltme: başka bir yazardan da bilgilendirme geldi. onu da paylaşıyorum.

    selamlar. galata kulesi ile ilgili birtakım araştırmalar yapıp vikipedi sayfasını yazdım, bakabilirsin. birazdan pcye geçince detaylı anlatırım ama kule-i zemin vakfı dedikleri şey aslında şu: galatadaki surlar yıkılınca ortaya cikan arazinin mülkiyeti belirsiz kaldi. bu vakıf kuruldu ve bu arazilerin vakfa verilmesi kararlaştırıldı. ama bunlar belgeleri çarpıtarak kuleyi de vakif üzerinden vgm'ye devretti. ayrı bir başlık açmayı bile hak eden bir konu aslında,

  • bilumum karton oyuncaklar. karton evler... karton adamlar, karton kadınlar ve onların giydirip çıkarılan karton giysileri.

    bi de ahşap oyuncaklar illaki, şimdinin jengası gibi ama diil. (ahşap fantastik oldu, tahta desek daha iyi tabi.)