hesabın var mı? giriş yap

  • yıl 2001: stajyer maaşıyla her hafta sonu geziyorum, yiyorum içiyorum
    yıl 2005: yeni mezun maaşıyla her akşam işten sonra arkadaşlarımla çıkıp bir iki bir şey içiyorum, yemek yiyorum, geç kalırsam ciddi mesafeleri taksiyle dönüyorum. yine de ailemle yaşadığım için kenara para koyabiliyorum.
    yıl 2010: proje şefi maaşıyla kenara para koyuyorum, yılın 9 ayı yoğun çalışıyor, 12 ayı her yere gidip her şeyi kaygısızca (görgüsüzce değil) yapabiliyorum. bayağı bir ülke de görüyorum bu arada hey gidi...
    yıl 2020: 2010-2019 arası kenara koyduğum parayı yiyorum, aylık mutfak masrafım 2005 yılındaki maaşımdan fazla.

    sürünerek emeğini ve hayatını ziyan ettirmeye fit olan arkadaşlar için ise sadece üzülüyorum. en azından ben gençliğimde güzel, keyifli yaşadım. kültürden, eğlenceden, bilgiden geri kalmadım. emeğimin hep bir karşılığı oldu. sizin neslin hayatının bile bedeli yok neredeyse.

    edit: bir 2022 güncellenmesi istendi entryde. deniyorum, ama ne kadar anlamlı olacak bilemiyorum çünkü entrynin varsaydigi tüm standartlar (yaşam, geçim, ekonomi) yerle yeksan olmuş durumda. 2020 yılına kadar kendi işimizi yaparak mütevazı biçimde yaşamımızı sürdürürken, aynı çalışma sistemi ile geçinmek 2022 yılında sürdürülebilir olmaktan çıktı. haftada 60+ saat çalışarak sıfıra sıfır ayı gecirebiliyoruz. ilave masraflar çıkması halinde (örneğin son iki ay ortaya çıkan sağlık masrafları) basbayağı içeri giriyoruz ve bu içeri girenler nasıl çıkacak bilemiyoruz. bayağı kayaya çarpmış durumdayız. kurduğumuz düzen alt üst olmuş durumda. emeği geçenlerin allah belasını versin gerçekten.

  • kahve bağımlılığının sadece kafein nedenli olduğunu düşünen yanılır, nitekim kahve yerine kafein tableti bile yutsanız bi eksiklik hissedersiniz... ister sıcak ister soğuk olsun (ki sıcak her daim tercihimdir) bir bardak kahvenin yerini hiç birşey tutamaz... fincandan yayılan kokuyu çekersin içine, köpüklerin aldığı şekillere bakıp hayal de kurabilirsin tabi, bir yudum alırsın önce damağına yayılan tat ile şöyle bir gerinip kendine gelirsin sonra... sonra bi bakarsın ikinicisi gelmiş, üçüncü gelmek üzere...

  • bitirdiği bölümle alakalı bir işte çalışamayan onlarca insandan biriyken, tam da deneyimsiz insanları işe alıp eğiten bir seyahat acentası bulmuştum ikda. hemen başvurdum tabi. görüşmeye çağrıldığımda elime o sayfalar uzunluğundaki başvuru formlarından biri sıkıştırıldı.
    formu doldurup bekleme odasında diğer insanlarla kanka olacak kadar uzun süre oturup, yaklaşık 8 ayrı görüşmeden geçtikten sonra; genel müdürün karşısına çıkmaya hak kazanan sınırlı sayıdaki insandan biriydim.
    müdür sıfatını taşıyan adam, önce uzun uzun başvuru formumu inceledi. 3-5 genel sorudan sonra sordu:
    "baban ne iş yapıyor"
    kitapçık halindeki başvuru formunda tabii ki aile fertlerinin adları, meslekleri, bitirdikleri okul gibi sorular da mevcuttu ki; o zamanlarda takriben 8 sene önce ölmüş babamın adından başka bişey yazmak saçma olurdu forma.
    "babamı 8 sene önce kaybettik efendim"
    "hmm. başınız sağolsun.ne iş yapardı"
    "heykeltraştı"
    "nerden mezundu peki"
    "tatbiki güzel sanatlar"
    "deden ne iş yapardı "
    (allah allaahh. adam sülalemi araştırmaya başladı...)
    "ressamdı efendim"
    "tabii yaa. doğru"
    (ne ki şimdi bu?)
    "vay bee. vefat etti demek.
    (nası yani??)
    ...biliyo musun biz senin babanla arkadaştık. hatta bi ara beraber bir serigrafi atölyesi bile açmıştık"
    !!! (dumur)
    "ciddi misiniz? ne zaman?"
    "78-79 seneleriydi. daha bitirmemişti baban okulu. sonra çok iş yapamadık kapattık. nası vefat etti peki?"
    " şimdi şööle ki...."
    muhabbet burdan sonra uzar, gider. işle ilgili tek bir cümle bile kurulmaz. ne nerde okuduğumla ilgilenir, ne amaçlarımla ne de ideallerimle - babamın eski arkadaşı. iş görüşmesi yerini eski günlere yapılan bi yolculuğa bırakır. gitme zamanının geldiğinin hissedildiği anda iki tarafın da gözleri yaşlı, sesleri tirektir.
    teşekkür edip ayrılmak için kalktığımda gözünden sevinçle karışık üzüntü okunur müdür insanın. bense çıktıktan sonra muhasebesini yaparım babamın o eski ama hayatını kariyer uğruna sanatından mahrum bırakmış arkadaşıyla; istediği gibi yaşayıp bu dünyadan göç etmiş sevgili babamın hayatının...

    yıllar sonra gelen edit: arada hikayenin sonunu merak edip işe başladın mı diye soranlar oluyor. cevabım hayır çünkü mevzu bahis yerden haber geldiğinde, başka bir yerde çalışmaya başlamıştım bile çoktan..

  • her askeri problemde olduğu gibi sadece bir tercih meselesidir.

    otomatik yükleme mekanizmaları 2. dünya savaşı sonrası ortaya çıkan mekanizmalar. tasarım amacı da tank içindeki mürettebatın sayısını azaltmak, tank vurulduğunda yaşanabilecek kayıpları en aza indirmek ve çok daha hızlı bir şekilde topu doldurup daha fazla atış yapabilmek.

    otomatik yükleme mekanizmalarının en büyük avantajı sistemin bir insana göre çok daha hızlı yükleme yapması ve tankın 1 dk. içinde daha fazla atış yapabilmesine imkan sağlaması. ayrıca mekanizma sayesinde tank mürettebatından 1 kişi eksiltme ve bu 1 kişi için gerekli olan alanı ve hacmi azaltıp tankı daha da ufaltma şansınız oluyor. bu tasarruf sayesinde tankın ağırlığı da azalıyor ve hareket kabiliyeti artıyor. ayrıca tasarruf edilen bu hacim ve ağırlık sayesinde tankın kendini koruma kabiliyeti için gerekli ekipmanı tanka daha kolay ekleyebiliyorsunuz.

    dezavantajları da var elbette.

    otomatik yükleme mekanizması arıza yaptığında ya da çatışma sırasında bozulduğunda mermilere ulaşmada ve yüklemede sorun oluyor çünkü 1 kişi eksiksiniz. ayrıca bu tip mekanizmalarda "genelde" mermiler taretin alt tarafında ya da arka bölümünde hep birlikte bulunduğu için tek bir darbenin buraya isabet etmesi halinde mürettebatın kızarması (bkz: cook-off) durumu yaşanıyor ve genelde taret kopup tanktan dışarı uçuyor ya da bir alev şelalesi tankı içeriden kavuruyor. bu olayı otomatik yükleyicili ve mühimmat deposu taretin hemen altında olan sovyet tasarımı tankların sıklıkla kullanıldığı iran-ırak savaşı, körfez savaşı görüntülerinde görmüşsünüzdür. mesela t-72 bu konuda bayağı sabıkalıdır. şu meşhur görüntüye bakarsanız 58'inci saniyede tankın sol arka tarafından gelen antitank roketinin ( görsel ) doğrudan taretin altında olan mühimmat deposuna girdiğini ve 1:05'de de mühimmatın komple tutuşması olayına neden olduğunu görebilirsiniz. işte otomatik yükleyici sistemin en kötü tarafı budur. manuel yüklemeli topa sahip tanklarda da elbette benzer bir durum olabilir fakat bu tip tanklarda mühimmat tankın birkaç farklı yerine dağıtıldığı için bu ihtimal daha düşüktür.

    neticede başta da dediğim gibi bu bir tercih meselesi. olay sizin tasarım ve değerlendirme kriterlerinize göre değişir.

  • - orhan abi ikinokta yetmez abi bi de parantez ekleyecen gülmek için, :) yani
    - ben gözlerimle gülüyorum sadece : yeter bana... nası göndercez şimdi bunu
    - send'e bas abi

  • yeni kız arkadaşın resmi gösterilir:

    - bak anne, bu hedenin resmi
    - ne kadar bu kızın boyu?
    - 1.55 falan. niye sordun?
    - nerden buluyorsun bu yerden bitmeleri? yedi cüceler'i mi biriktiriyorsun böyle hepsi küçücük?
    - emrin olur, bir dahaki sefere basketbolcu falan bulurum
    - mutfağın üst rafına boyum yetişmiyor zaten
    - ha?...

    aynıyle vakidir.

  • uyarıya rağmen yaptıysa erkek haklıdır. bu abuk sabuk türk adetleri niye üretildi anlamış değilim.. bu kahve değil, içine tuz girdiği vakit vücuda alınmaması gereken bir maddedir.

    tweet altında kız kurtulmuş yazmışlar. tuzlu kahveyi reddeden bir damat adayı gerçek yüzünü gösterdi diye eleştirmişler. kusura bakmayın ama aptal aptal gelenekleriniz ile kafayı yemişsiniz.

  • annesi ilkokul mezunu olan bir yazar olarak söylüyorum ki, imkanları olmadığından zamanında okuyamadığı için 3 çocuğunu da üniversitelerde okutmuş ömrümden ömür versem hakkını ödeyemeyeceğim kişidir.

    anneliğin diplomayla yapılmadığını bilmeyenlerin beyanıdır.

  • yıllardır dizimag ve türevlerini izleyerek en az 3000 yıla mahkum olduğum acı gerçeği ile yüzleştiğim durumdur. keşke adam öldürseydim lan.