hesabın var mı? giriş yap

  • oturduğum evin arazisi vaktiyle gecekonduymuş. işte devlet tapu vermiş, sonra müteahhitler girmiş, binalar dikilmiş vs. araziyi veren gecekondu sahibi şu an birkaç daire sahibi.

    düşünüyorum, adam babamla aşağı yukarı aynı yaştadır. babam ömrünü bir memur maaşıyla kirada geçirdi. kimsenin arazisine konmadı, hele kamu malına çökmedi. zor günler geçirdiği de oldu, kirayı ödeyemediği de. eninde sonunda bir şekilde denkleştirdi ödedi. sonunda elinde hiçbir şey yok.

    fakat öteki adam vaktiyle dikti çadırını, yaptı kerpiç evini. tapu sahibi oldu, sonra birkaç ev sahibi oldu. ben o araziye dikilen evlerden birini almak için ömrümün beş yılını ipotek ettim. her ay taksidini ödüyorum; virüsmüş, salgınmış, işler kötü gidiyormuş bakmadan.

    babam ve onun soyu cezalandırıldı, bu adam ve onun soyu ödüllendirildi. gecekondu budur.

  • yanında börek falan da yapabiliyorsa iyidir, gün teyzesi olabilir. sadece kısır yetmeyebilir.

  • flört dönemindeki bireylerin karşılıklı olarak ellerini birleştirmesiyle yapılan eylem. bu eşik flört dönemindeki önemli eşiklerden biridir ve sonucu %99.98 erkek tarafının elinin büyük olmasıyla sonuçlansa da hep bir şaşırma durumuyla karşılanır. buradaki asıl amaç pek tabii ellerin birbiriyle buluşması, birbirlerine bağlanmak isteyen ellerin bahane ile tutuşmasıdır. bireyler bir eşiği daha aşmış olurlar ve sevgilik müessesine bir adım daha yaklaşmış olurlar.
    not: 2006 senesindeymişiz gibi entry oldu, evet arkadaşlar siz bilmezsiniz eskiden buraya böyle entryler yazılırdı. hey gidi günler hey...

  • gibi dizisinden bahsetmek için aslında dadaizm felsefesinden de bahsetmek gerekir. dizinin yapımcıları aziz kedi ve feyyaz yiğit'in kadrosunda olduğu dönemde okan bayülgen programlarını hatırlayın. mesela dada dandinista. sonra okan bayülgen'in dada salon kabaresi de unutulmamalı. peki nedir dadaizm?

    dadacılık, i. dünya savaşı'nda başlayan kültürel ve sanatsal bir harekettir. mantıksızlığı ön plana çıkararak mevcut düzenleri reddeder ve yeni denemeler yapar. dadacı yazarlar, sözde burjuva değerleri ile dalga geçerler. hatta bu dada ismini bile bir sözlükten rasgele bir sayfa açarak bulmuşlardır ve "oyuncak tahta at" anlamına gelmektedir. 1922'den sonra etkisini kaybederek sürrealizme dönüşmüştür.

    örnek verelim: 1916'da voltaire kabaresini açan dadaist grubun performansı şöyle not edilmiş: "her yerde insanlar bağırıyor, gülüyor ve el kol hareketleri yapıyor. aşıklara özgü iç çekişleri, yaylım ateşi gibi hıçkırıklar, şiirler, mırıltılar ve miyavlamalar... tzara, oryantal bir dansçının göbeği gibi kıçını sallıyor. janco görünmez bir keman çalıyor ve meryem ana maskeli madame hennings bacak kaldırma hareketleri yapıyor. huelsenbeck, bir hayalet kadar solgun, piyanoda ona eşlik eden ball ile büyük davulu durmadan çalıyorlar." videosu da var.

    gördüğünüz gibi gerçeğin çeşitli taraflarından alınmış görüntüler aşırılaştırılarak bunlardan bir kolaj yapılıyor. gibi dizisinde de az çok böyle. gerçek dünyadan unsurlardan ahenk gözetmeden bir performans çıkarılıyor. mesela efsane absürd mizah grubu monty python'ın skeçlerinin açılış sahnesi de bana dadaizm felsefesini hatırlatır.

    gibi dizisi de az çok böyle. neden kocaeli'nde bir solaryum merkezi açılmasın ki? neden tanıdığımız tüm insanların isimlerini bir rehbere kaydetmeyelim ki? abartılı ve aşırı bir söylemle gerçeğin görüntüleri birbiri üzerine ekleniyor. dadaist yazarlar savaşa karşılardı. bu boşunalığı şöyle açıklıyor dada manifesto'da tristan tzara: “bu manifestoyu, insanların birbirine zıt fikirlere sahipken de bir arada aynı temiz havayı soluyarak yaşayabileceklerini göstermek için yazıyorum; eyleme karşıyım: sürekli karşı çıkmaya (zıtlaşmaya) veya onaylamaya da karşıyım. ne hiçbir şeyden yana olduğumu ne de bir şeye karşı durduğumu açıklamıyorum çünkü sağduyudan nefret ediyorum. her şey gibi, dada da işe yaramazdır."

    dikkat ederseniz, mantıksız eylemler de dahil olmak üzere hemen hiçbir şey ciddiyetle yapılmaz gibi'de. zaga gibi, skeçlerde zeki enes akkan ve aziz kedi'nin birbirine disko demesi gibi her şey boşunadır ya da yararsızdır ne bileyim.

    dolayısıyla üzüntüden uzakta izlenmesi gereken bir dizidir, gibi.

  • bakın tekrar ediyorum. ülkenin bir numaralı sorunu budur)!!! link

    "kaçaklar tekneyle gelmeye başladı! mersin erdemli kızkalesi sahiline tekneyle gelen onlarca kaçak şehre böyle giriş yaptı."

    ülke elden gidiyor. iktidar eliyle; foncu sivil toplum örgütü ve gazetecilerin, cılız tepkisiyle muhalefetin eliyle savaşlarla elde ettiğimiz bu topraklar kaybediliyor. ülkenin demografik yapısı değiştirilerek istikrarsızlaştırılıyor ve bu sayede kurtuluş savaşının da intikamı alınmış oluyor.

    yarın bir gün azınlığa düştüğümüzde, asayiş tamamen elimizden gittiğinde anlayacaksınız ama iş işten geçmiş olacak!

    sessiz işgal bu! işgal ediliyoruz. topsuz tüfeksiz.

  • bir 17. yüzyıl şairi olan firdevsi'nin olgunluk dönemi eserlerinden biri. tamamı şöyle;

    tanım tanım devamı
    örnek alıntı ya da bkz değil
    şimdi sorsam yarim nasıl
    kelamların çare değil

    gel göç eyleyelim nazlı güzel
    o çorak toprak senin değil
    ne güzel söylemiş zülfü
    eğil salkım söğüt eğil*

  • kadınların cadı diye yakıldığı ortaçağ karanlığından 500 yıl sonra ortadoğu bataklığında yaşanmış bir olayın nesnesi olmuş zavallı kadın.

  • uçan hollandalı operasınını kaynağı, bir önceki dönemin coğrafi keşifleri sürecinde ortaya çıkan bir hikayeden gelmektedir. güney afrikanın en uç kısmı olan ümit burnu, o zamanlarda geçilmesi çok zor fakat bir o kadar da ilgi çekici, cazip bir keşif bölgesi olarak görülüyormuş. bir anlamda dünyanın ucu, karanın bittiği, sonsuz okyanusun başladığı yer olarak düşünülmüş. ümit burnu okyanusla karanın çok fazla içiçe girdiği, derin ve sığ suların birbire karıştığı bir noktadadır. kısaca bu bölge şeytanın dünyadaki evi olarak adlandırılmıştır. pek çok denizci bu bölgede hayatını kaybetmiş, sağ kalanların çoğu, avrupa'ya geri dönmek için kara yolunun seçmiş ama, afrika kıtasının uzun ve yabani topraklarında yitip gitmiştir. hikayenin aslı işe şu şekilde anlatılmaktadır. wagner'in operasının metni bu asıl hikayenin devamı niteliğindedir.

    dönemin en iyi denizcilerinden biri, avrupa kıtasından ayrılıp, cebelitarık'tan çıktıktan sonra en güneye, karayı takip ederek denizde pek çok badireleri atlatarak ümit burnunun açıklarına ulaşır. bu hollandalı kaptan, çok cesur ve mesleğinde bir o kadar da ustadır. ümit burnuna ulaşabilen tüm denizciler tek tek şanslarını denemek isterler. buradan geçip dünyanın diğer ucundaki zenginlikleri keşfetmek, tanrının diğer kullarını görmek için hepsi hayatlarını vermeye hazırdırlar. ancak şeytanın hiçbirine karşı merhameti yoktur. hollandalı denizcinin karaya ulaşmasından 1 gün önce, ümit burnu'nu geçmek isteyen bir kaptan ve tayfaları yok olmuşlardır. muhtemelen de şeytanın krallığını hüküm sürdüğü cehennemde azap ve işkence ile yaşayacaklarına inanılmaktadır. şeytanın kimseye merhamet göstermediği de, ne zaman bir kaptan yola çıkma kararı alsa, engin denizlerin köpürerek, kudurmuş bir kurt gibi gemilerin ahşap gövdesine saldırmasından anlaşılmaktadır.

    hollandalı kaptan'ın cesareti hayatta kaybedecek bir şeyinin olmadığını düşünmesindendir. kaptanımız aşk istemektedir. gerçek, kandırıcı olmayan, sadık ve tatlı olan aşkı istemektedir. ama bir denizciye bunu kim verebilir ki. bunu asla elde edemeyeceğini bilen hollandalı kaptan kendini okyanuslara adamıştır.

    tayfalarının dinlemesinin ardından ve yeterli su ve yiyecek ikmalinden sonra gemi yola çıkmaya hazırlanır. hollandalı denizcilerinin adeti olduğu üzere tayfaların ho ho ho bağrışmaları ile demir çekilir ve ümit burnuna doğru pupa yelken açarlar. ilk iki gün denizde hiç bir şey olmaz. bu durum hem kaptanda hem de diğer denizcilerde biraz kibire bile neden olur. artık ümit burnu görülmüyordur, gemi arkasına aldığı rüzgarla gıcırdıya gıcırdıya büyük bir hevesle ilerliyordur.

    denizcilerin şarkılarını ve "ho ho ho" nidalarını dinlemek için...
    (bkz: http://www.youtube.com/…uwjs1cjwz5i&feature=related)

    bir kaç gün geçtikten sonra, bir sabah aniden rüzgar yön değiştirir, onları adeta karaya geri sürüklemeye başlar. hollandalı kaptan ve tayfaları direnirler, hatta geri dönüşün olmadığını hep bir ağızdan bağırırlar. ne geri dönüş olacaktır ne de şeytanın krallığına gidilecektir. rüzgarın hızını hiç kesmemesi, denizcilerin moralini bozar ama dirençlerini hala korumaktadırlar. gemide ayakta durmak bile zorlaşır. herkes bir yerlere tutunmuş bu lanet şeyin bir an önce geçmesi için tanrıya dua etmektedir. nerden çıktığı anlaşılmayan ve bir anda ortaya çıkan bu rüzgar olsa olsa şeytanın işidir diye geçirir içinden kaptan. tayfalarına döner ve bağırır; "yelkenleri indirmeyin. geri dönmek yok, burayı geçeceğiz". ancak boşa çaba serfetmektedirler. ileride bir girdap onları içine çekmektedir. girdaptan kurtuluş ancak geri dönmekle, rüzgarı arkalarına almakla mümküdür. işte o sırada kaptanın tüm hayatını değiştirecek o sözler ağzından çıkıverir.

    -ey iblis, ey karanlıkların kralı, denizcilerin düşmanı. işte geldim krallığının kapısındayım. sana yemin ediyorum ki, inandığım tüm şeyler adına andım olsun ki, geçeceğim burayı. eğer geçemezsem krallığının en acı yerine gitmeye razıyım. senin pis yuvanda sana kulluk edeceğim, sana köle olacağım." son kelime daha ağzından yeni çıkmıştır ki, sanki gökyüzü ile deniz birleşmiş, her yer su olmuş gidecek bir yer kalmamıştır. uçan hollandalı ve tayfaları şeytanın lanetine uğramışlardır. artık şeytana hizmet edecek birer lanetli ruhlardır. yüzlerce yıl asla kurtuluşun olmayacağı bir köleliktir bu. dünyadaki denizcileri alıp hepsini tek tek şeytana köle edeceklerdir. şeytan hollandalı kaptana tek bir kurtuluş şansı verir bu azaptan. 7 yılda bir tayfalarıyla tekrar insan bedenine girecekler ve dünyanın bir limanına gidecekler. orada 7 gün içinde kaptan kendine bir kadın bulacak. öyle ki bu kadını kendine aşık edecek ve vakti dolduğunda tekrar bedenlerini terkedeceklerdir. taki 7 sene sonrasına kadar, aynı bedenle geri dönene dek. işte o dönüşte kendisine aşık olan kadın onun aşkına, onun sevgisine sadık kalmışsa, onu unutmamışsa ve bir daha asla başka bir erkeğe bakmamışsa bu lanetten kurtulacaktır.