hesabın var mı? giriş yap

  • dinlenip dinlenip okunası bir ilhan deliktaş romanı. işiniz varsa biraz okuyayım da bırakırım diye sakıııın düşünmeyiniz lakin bırakamıyorsunuz. betimlemeler arasında yahu neler oluyor derken karakterlerin içinize nasıl işlediğini anlayamıyorsunuz bile. kitabın ortalarına kadar bir şeyler zihninizde tam manasıyla oturmuyor, sabırla okumak gerek ve düğüm çözüldükçe keyifleniyor kendinizden parçalar buluyorsunuz satır aralarında.
    ilginç bir kalem. turgut özakman'ın öğrencisi olmayı nasıl da haketmiş yetenekli yazar.
    yazmayı asla ama asla bırakmamalı. ki bizler de kendisini okuma şerefine erişebilelim.

    --- spoiler ---

    bence modern çağın mezar taşları kısa bir biyografi özelliği taşımalı.dokunulduğunda devreye giren bir televizyon gibi. hayatın görsel ve işitsel bir sunumunun olduğu bir mezar taşı. böylece mezarlıkları sevebilir hatta ölmüş yakınlarına sevdikleri filmleri izletebilir insanlar.

    --- spoiler ---

    edit: bir de bu romanı neden okuyalım derseniz, işte size cevabı; link

  • hırsızlık, cinayet, tecavüz mahkumu adi suçluların bulunduğu hapishane koğuşlarında pek bulunmazlar.
    ancak siyasi suçluların koğuşlarında bol miktarda bulunurlar diye tahmin ediyorum.

  • 2 yıl sonra edit: hiç bir şey bahane sayılmıyor evet. son 1 aydır ben de bu grup içerisindeyim. evet kötü hissediyorum. hayata pause tuşu istiyorum. kişisel meselelerini hallettikten sonra işe devam etmek istiyorum. neyse.
    düzeldim editi: 1 ayın farkını günde 15 saate yakın çıkararak telafı etmeye çalışıyorum. vicdanım rahat aslında, yaptığım işi kötü yapmadım, kişisel ciddi bi kaç problemden dolayı erteledim diyebilirim. memnuniyetsizlikleri de bi kaç güzellik yaparak telafı ettim. iyi bir çalışan oldum sözlük, mutluyum.

    son 6 - 7 aydır istisnasız her gün şu cümleyi kuruyorum. kodugumun memleketinde bir tane mı işini düzgün yapan adam olmaz?

    her gün bir şeylerle karşılaşmak zorundasın. otobüs şoförü mal taşır gibi otobüs kullanır, garson seni sikine takmadan siparişini alır eksik getirir, paketçi evdeki kızlara sulanır taciz eder, klimacı her defasında bir şeyleri yanlış yapmıştır.

    bu böyle uzar gider ve bu memlekette her şey bir yerden boka sarmaya devam eder.

    edit: işini düzgün yapmayan sadece yukarıdaki meslek grupları değil. yanlış anlamak istemiş yine işini iyi yapan çok şeker insanlar. yukarıda yazdıklarım 18 saat içinde yaşanan ufak şeyler. buraya her gün yazacak olsam geçen haftadan itibaren babamı öldürmeye çalışan bir doktor, bir yazilimciya verilen 3 aylık işin 10 günde tamamlanmasını bekleyen iş sahibi ( o da yazılımcı- en iyisi olduğunu iddia edenlerden-), her gün işyerine gelen ve kovulunca çıkarmakla tehdit eden gerizekalı bir mülk sahibi, dönerden kıl çıkınca sizin saçınız yok mu diyip para isteyen bir dönerci, imzasını satmak isteyen bir mühendis eklenebilir. ki bunlar hatırladıklarım.

  • liseye başlayana kadar bütün notlarım 5ti. türkiyenin *en iyi fen liselerinden birinde okudum. türkiyenin en iyi üniversitelerinden birinde kimya, işletme, sanat tarihi okudum. yaptığım projeler hep en iyi oldu, en güzel planlama ve yönetimleri ben yaptım. modern hayatın insana sunduğu, bir ailenin çocuğuyla övünebileceği pek çok şeyi başardım.

    ama cahilim.

    okumadım, örneğin. ne rus edebiyatını, ne italyan klasiklerini okudum. yonetmen bilmem. foucault'yu yeni öğrendim, aya sofya'ya yeni gittim. balık tutmayı bilmem, balık temizlemeyi bilmem. yemek yapmayı bilirim ama bir sebze fidesi dikmişliğim yok. baraka yapmayı bilmem, tuğla örmeyi bilmem, taş dizmeyi bilmem, kerpiç karıştırmayı bilmem. yılın hangi vakti buğday ekilir, hangi vakti vakti hasat edilir bilmem. dağlık yerde yere tuz döksen akrep gelirmiş, bunu da bilmezdim. ateş nasıl yakılır bilmem. gözlerimiz kaç yaşında kırışır, saçlarımız kaç yaşında beyazlar bilmem. hamile insan kaç aylıkken midesi bulanır, ya da ayakkabılarını nasıl bağlarlar bilmem. bir bebek ne yer bilmem. sakız likörü nasıl yapılır, rakı nasıl yapılır, gar sabunu nasıl yapılır bilmem. turşu nasıl kurulur, onu da bilmem. reçel sevmem ama reçel nasıl kaynatılır bilmem. yoğurt, peynir nasıl yapılır, ekmek fırınları sabah kaçta açar, o denizdeki algler nasıl diş macunu kutucuklarına sığar bilmem. testi nasıl yapılır, kaç gün kurutulur bilmem. domates, patlıcan kurutmayı da bilmem. ormana dalsam, hangi mantar zehirlidir, hangisi yenir anlamam. yıldızlara bakarak da, yosunlara bakarak da yönümü bulmayı bilmem. güneş kreminin derideki radikalleri tutarak uv sonucu çıkan zararlı radikallerle eşleşmeyi önlediği için kanserden koruduğunu bilirim de, hangi çiçeklerin güneş sevdiğini bilmem.

    çok zaman harcamışız çünkü. değerli olduğunu düşündüğümüz şeylerle çok zaman harcamışız. öğrenmemişiz, öğrenmemiz engellenmiş. bir bilginin değeri, sınav sorusu olma ihtimaline göre belirlemiş. biz de cahil kalmışız.

    ekleme: eğer hala bu entrynin teorik bilgi eksikliğinden yazıldığını düşünüyorsanız, lütfen eleştirilerinizi kendinize saklayın. zira dünyada yoğurtdun sütten yapıldığını bilmeyen yoktur. fakat önemli olan o nokta değil, önemli olan modern zamanın pratiklerimizi ve önceliklerimizi değiştirmesi. ha bir de, bu entryi sevenlere naçizane tavsiyem, halikarnas balıkçısı-mavi sürgün'ü okuyun. mutlaka okuyun. işte o zaman beni, hayatı, denizleri daha iyi anlayacaksınız.

    adettendir, debe editi: (bkz: bostanıma dokunma)

  • edit: sadece güncel ay test sonuçlarını aşağıya ekledim.

    erişimimde bazı imkanlar olduğu için düzenli olarak antikor testi yaptırıyorum.
    coronavac aşı çalışmalarında üçüncü fazda denektim. gerçek aşı denk geldiği ortaya çıktı. ikinci dozu olduktan 15 gün sonra ilk testimi yaptırdım. o esnada spike protein testi yoktu henüz, sars-cov-2 ıgg olarak geçen testi yaptırdım. bundan iki ay sonra ise spike protein antikor testi yaptırabilmeye başladım. tarihlerle birlikte aşağıya yazıyorum.

    takip ettiğim kimi doktor ve profesörler antikor seviyesinin ne kadar bağışıklık kazandığımızla bir ilgisi olmadığını söylüyor. ben daha çok aşı olmamın üzerine ne süreyle antikor üretebildiğimi takip etmek istediğim için bu işe girdim.

    tarih / test cinsi / ref. / sonuç
    21.01.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 4.18 s/co
    26.02.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 18.59 s/co
    25.03.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 12.46 s/co
    29.04.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 12.79 s/co
    28.05.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 9.02 s/co
    09.07.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 4.92 s/co
    10.08.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 2.94 s/co

    tarih / test cinsi / ref. / sonuç
    25.03.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 123.8 u/ml
    29.04.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 111.2 u/ml
    28.05.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 100.9 u/ml
    09.07.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 133.4 u/ml
    10.08.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 250+ u/ml

    ikinci dozu aldıktan iki hafta sonra yaptırdığım ilk testle testi takiben bir ay sonra yaptırdığım ikinci test arasında dört kattan fazla bir antikor artışı vardı. bir ay sonra bu seviye belli bir noktaya geriledi. bir ay sonra orada kalmaya devam etti. spike protein ölçümü için de aynı durumdan bahsedilebilir gibi geliyor bana, önceki dönemlerde bu sonuçlar olmasa da.

    neticede en azından benim durumumda antikorun aşıdan hemen sonra en çok miktarda üretilmediği, bir buçuk ay sonra kadar pik yaptığı ve sonra gerilediği gibi bir durum var. tamamen cahil halimle bu seviyelerde içim rahat, antikor artık negatife dönene kadar bu testleri yaptırmaya devam edeceğim aylık bazda, bir yandan da kendimce aşının en azından antikor üretmekteki etkinliğini de takip etmiş olacağım. hemen hemen dört aydır fena gitmiyor gibi işte.

    bu arada sıfır yan etki oldu bende, aşı yerinde ağrı dahil. hatta ikinci doz için gittiğimde çalışmaları yürüten doktorla sohbet ederken "bana plasebo mu geldi acaba, en ufak yan etki görmedim, bari aşı yerinde ağrı olsaydı" dedim. o da yan etki olacak diye bir kaide olmadığını, bunun plasebo aldığıma dair bir emare olamayacağını, aşı yerindeki ağrının ise aşıyı yapan kişinin becerisiyle ilgili olduğunu söyledi. zaten ikinci dozdan sonra da bir iki gün kolumda ağrı oldu, aşı yapan arkadaş sağolsun.

    umarım herkes istediği tip aşıya en kısa zamanda ulaşır. ben eşime oranla daha çok dışarı çıkmak zorunda olduğum için ve biraz da meraktan denek olmuştum. ha aşı oldum diye de aldığım önlemleri gevşetemedim çünkü eve virüs taşımayacağımın garantisi yoktu. etrafta tek aşılı kişi olmak da çok saçma bişey bu arada. bir anlamı varsa söyleyeyim, korona olmadım henüz. aşı mı korudu, önlemlerim mi bilmiyorum. ama annem babam da coronavac oldular ve onlar için içim daha rahat artık.

  • muhendisim. silikon vadisinde calisiyorum. gunde 7-8 saat temiz uyuyorum. butun is cevrem de benden farkli degil. gunde 9 saatten fazla calisan insan sayisi sirketin yuzde onunun altindadir. herkes mutlu ve bu duzen yillardir boyle isliyor.

    bu zavalli hayatinda bir sik yapamayip sadece seminer veren ve boktan hayat anlayisini gencecik cocuklara enjekte etmeye calisan am beyinli insanlara inanmayin. calismak demek gunde 20 saat aptal aptal is yerinde pineklemek demek degildir. saglikli ve dengeli yasamayan muhendis kaliteli urun uretemez. davar ile muhendis arasinda cok kalin bir cizgi vardir ve davarlar az uyurlar.

  • tecavüzcü olduğu ne malum dediğim görüntüler. yükleyen kişi başlığa tecavüzcü yazmış ama bunun adı yargısız infazdır, başka bir şey değil. böyle yargısız infazlara, neyin ne olduğunu bilmeden sazan gibi atlayıp: ''oh iyi de yapmışlar'' demenin alemi yok. hele ki ortada farkhunda cinayeti örneği varken.