hesabın var mı? giriş yap

  • biyolojik anlamda bişey ifade etmez.
    biyolojik babam bana, 7 kat ellerin atmayacağı nice kazık atmıştır. kendisi sevgisizliğin, menfaatçiliğin, aşağılık kompleksinin, aile içi şiddetin filan vücuda gelmiş; iki ayak üzerinde yürüyen halidir.

    biyolojik olarak baba olmaya elverişsiz bi durumdaysanız bile takmayın bunu yani.
    kalbinizde karşılıksız verebileceğiniz yeterince sevgi, şevkat; minik bir başı göğsünüze sıkıca bastırıp kokusunu alabildiğinizce içinize çekebilecek kadar evlat hasretiniz varsa, gidip koruyucu aile olun...

    dölleyerek baba olunmuyor.
    emek vererek, sevgi vererek oluyor...

    çocukken ailemin evinden kaçıp çocuk esirgeme kurumuna sığınma hayalleri kurardım bazen... sevgisizlikten ölecek gibi hissederdim o küçücük yaşta. orada severler beni gibi gelirdi...
    eminim o kurumdaki çocuklar da, dışarıdaki ailelerin hepsini birer sevgi yumağı sanıyor...

    en azından biri için bu hayali gerçekleştirebilir, onun sıcacık yuvası, sevgi dolu-müşfik ebeveyni; vazgeçilmez ailesi, canı kadar sevdiği babası olabilirsiniz.
    benim babam gibi bazi biyolojik babalarin asla "baba" olamadığı bu dünyada...
    **

  • bilim öncesi insanlar, deprem gibi doğal felaketleri tanrının gazabı, cezalandırması, uyarısı olarak görürlerdi. şimdi bilim ilerledi, depremin nasıl ve niçin olduğunu biliyoruz: fay hattına ev kurarsan, evini sağlam yapmazsan önünde sonunda yıkılacağından haberdarız. artık birkaç cahil dışında kimse depremi tanrının kullarını cezalandırması olarak değerlendirmiyor.

    ancak, onca bilimsel ilerlememize karşın, depremin yerini ve zamanını tahmin edemiyoruz. bilemediğimiz için korkuyoruz, depremin tedirginliği ile yaşıyoruz.

    ve bilemediğimiz, bizi korkutan, çaresiz kaldığımız tüm doğal afetlerin izahını, binlerce yıldır yaptığımız gibi "bilinmeyen bir güç"te arıyoruz. ilkel insanın; "açıklayamadığı" depremi "tanrıların kızgınlığı"na bağladığı gibi, modern insan da açıklayamadığı depremi "abd'nin kızgınlığı"na bağlıyor.

    bir bilinmezi, yine başka bir bilinmezle, haarp ile, illuminati ile, gizli servisler ile, ufo'lar ile açıklamaya çalışıyoruz. cahil aklımız, gücümüzün yetmediği yerde, başımıza gelenleri "bizden çok daha güçlü" başka bir şeye bağlamaya o kadar bayılıyor ki...

    ne zaman nerede olacağını bilemediğimiz depremin artık tanrı tarafından gönderilen ceza olmadığına eminiz ama, depremin "görünmeyen güçlerin" verdiği bir ceza olduğu o kadar işlemiş ki genlerimize; "tanrı yapmadıysa, abd yapmıştır, illuminati yapmıştır" diyor ve buna inanıyoruz...

  • acil durumla karşılaşıncaya kadar keyiflidir. faizle geçinen adamın mutlaka bir sosyal güvencesi de olmalı. ha türkiye'de ne kadar faydalıdır, tartışılır ama yine de faydası olur.

    ne kadar paran olursa olsun (yüz milyonlardan bahsetmiyorum - 5 milyona kadar diyelim) gelen faizin tamamını yememen ve anaparayı beslemen lazım. bu bir önlemdir ancak herhangi bir sağlık probleminde veya daha başka toplu para gereken bir durumda hem faiz gelirin hem de anaparan düşecek.

    özel sağlık sigortası bi çözümdür ama uzayan bir hastalık durumunda o da çözüm değildir. hem her zaman ekstra masraflar çıkması durumu da devam ediyor.

    emaaan kenarda 1.000 lirası bile olmayan adamım ne dert ettiysem. ne yarram yerse yesin bu kadar parası olanlar.

  • islamcı teröristlerin sorusu. zeki alasya iyi ki masondu. senin gibi çocuk sikip kendini mi patlatsaydı?

  • alkol vergisiyle maaş alan hacı hoca tayfasının başlattığı harekat. ekmeğinize ihanet etmeyin genç takkeliler..

  • insanı sinir eden bir durum.

    efendim, biniyorsunuz metro, tramvay, otobüs veya savaşçı bir ruha sahipseniz metrobüse ve boş yer bulamayınca ayakta yolculuğa başlıyorsunuz.

    oturacak bir yer bulma umuduyla etrafı süzüyorsunuz. kimsenin kalkıp da size yer vermeyeceğini anlayınca acaba kim kalkar da yerine otururumun hesaplarını kırk yıllık insan sarrafıymışcasına yapmaya başlarsınız.

    ve o an gelir... dakikalarca yerine oturmak için başında beklediğiniz kişi yerinden kalkmaya teşebbüs eder fakat tamamen terk etmez ve yerine oturacak kişiyi,
    sanki o koltuğun sahibiymişcesine,
    yıllardır emek vermişcesine,
    yerine geçecek kişiyi seçmenin ona tanınmış bir ayrıcalıkmışcasına seçer.

    kimse de çıkıp "birader/bacım/dayı/teyze zaten ineceğin durağa geldin, sanane sen indikten sonra yerine kimin oturacağından kendine veliaht mı seçiyorsun?" demez. diyemez. çünkü, biz de içselleştirmişizdir bu durumu ve hemen kabulleniriz.

  • ilgi isteğidir. ne hastalıklı bi şey aslında düşününce sevgi, ilgi istemek bağlanmak bırakamamak. delirtir.