hesabın var mı? giriş yap

  • bundan 4 sene kadar önce -tabi daha, genciz anarşiğiz o zamanlar- bakanlıklar civarında bir arkadaşla yürüyordum. yolun kenarında kırmızı plakalı siyah mercedes vardı. içi dolu mercedes'in önünde ve arkasında da birer tane ford mondeo polis aracı bekliyordu. polislerin dalgınlığından faydalanıp mercedes'e yanaştım ve kapısını açtım. daha fazla ilerleyemeden "hop hişş ne oluyor??" sesleri arasında durduruldum:

    - arkadaşım ne yapıyorsun kör müsün?
    + pardon babamın da aynı böyle süper pahalı bir mercedesi var da karıştırdım.
    - nasıl aynı? bakan mı baban?
    + yok yok, yetim hakkı yiyor babam. ancak öyle alabildik.

    tekrar düşündüm de, iyi kurtulmuşum. bakanın melul bakışları ve "bırakın gitsin" cümleleri arasında, arkadaşımla birlikte günbatımına doğru iyi uzaklaşabilmişim.

  • saten pijama/gecelik.

    bu diziler dışında kullananı var mı merak ediyorum. kendini yatağa şöyle bi bırakıversen kayar öteki taraftan düşersin. nasıl uyuyorlar ki onla?

  • sahte belge ise bu ağır bir suçtur. basın açıklaması değil yargılama gerekir.

    ayrıca sadece kılıçdaroğlu değil o belgenin kaynağı olan yabancı banka da dava edilmeli ve kendi yerel mahkemesi tarafından belgenin sahte olduğu ortaya çıkarılmalı ve tazminat istenmelidir.

    edit:
    mal aktrolün biri de dava açılıyor zaten diye link vermiş ashshahahaj. böyle bir durumda tazminat davası değil resmi belgede sahtecilik davası açılır yeğen. lan bir gram beyin yok yemin ederim ashshahahajajaja

  • bein 3 veriyormuş saran 5 veriyormuş tff saranın teklifini kabul etmiyormuş sizde burada neden etmez, nasıl etmez diyorsunuz.
    bein el altından kimlere ne paralar ödüyordur allah bilir, saran sözleşme neyse onu ödeyecek
    bein elden birilerine peşkeş çektiği paranın miktarını artırsın bu ligede 5 kuruş para vermiyorum desin, saranda teklifini 10 katı artırsın kazanan gene bein olur.
    kulüplermiş, türk futboluymuş, oymuş, buymuş kimin umrunda önemli olan bu işten birilerinin cebine para girebilmesi.

  • geçtiğimiz günler şunu yaşadım; eşimle yemek yedikten sonra restorandan çıkarken ben biraz geride kaldım önüme iki genç kız atladı, eşim de ben geliyorum düşüncesi ile kapıyı tutuyor tabi kızlarımız da sandı ki onlara özel yapılmış bir hareket.* kapıyı tutuyor diye teşekkür etmek şöyle dursun yan yan bakıyorlar filan. salak bunlar, ciddi söylüyorum kafaları çok çalışmıyor ondan üzerinize alınmayın beyler.

  • marketten bu isim altında yumurta alıp iki katı ücret vermek bildiğiniz saflıktır.

    çok kısa geçeyim:

    gezen tavuk nerelerde geziyor?
    -gezen tavuk düşündüğünüz gibi çayırlarda hoplayıp koşturmuyor. hepsi kafes içerisinde.

    kafes ne kadar büyük olmak zorunda?
    kafes içerisinde tavuğun sosyalleşebilmesi için gerekli kılınan alan standardı avrupada 6m2, ülkemizde ise 4m2'dir.

    işletmeler bunu sağlamıyor mu?
    -ülkemizde tavukların refahı için bu alanı sağlayan işletme neredeyse yoktur. var olanlar da küçük ölçeklidir.

    üç harfli marketlerden üzerinde böyle yazılmış tavuk yumurtalarını nasıl alıyoruz o zaman?
    -işletme 1000 tavuk için 4 metrekare alanı sağladıktan sonra ruhsata başvuruyor, ruhsatı aldıktan sonra aynı kafesin içerisinde 2000 adet daha iteliyor.

    diğer tavuklardan farkı kalmıyor o zaman?
    evet, zaten gerekli alanı sağlasa da ucuza aldığın yumurtayı çıkaran tavuklarla aynı yemi yiyor.

    peki bizim marketlerden aldığımız yumurtalar büyük firmalara ait. onlarda işler böyle değildir herhalde?
    +hangi firma? çoğu üretip yaptığından daha fazlasını pazardan toplar. örnek vermek gerekirse bilmem ne oğlu yumurtaları günde 3.5 milyon yumurta satar ama üretim kapasitesi 600 bin adettir. aradaki farkı dışarıdan tedarik edip markası basıp satar.

    kaliteli yumurtayı nerden bulacağız?
    +evinin önünde tavuk besleyenlerden alabilirsiniz ama diğer türlü çok da kasmaya gerek yok. ülkede günlük yumurta tüketimi 85-90 milyon adettir. durum bundan ibarettir.

  • üzüleyim diyorum, birden aklıma patlayan bombadan sonra 100 dolar tarife açan taksiciler geliyor, uberi duraklarına çağırıp dövmeleri geliyor, sonra birden vazgeçiyorum ve daha beter olmalarını diliyorum.
    ayrıca;
    (bkz: svihs)

  • belki de başkası yazmıştır aramaya üşendim. biraz aradım bulamadım. ama böyle bir hadise var. tüm reklam görsellerinde saatleri aşağı yukarı 10'u 10 geçeye ayarlıyorlar. bilemedin 10'u 8 geçe olsun. fakat hiç saat 18:00'i gösteren reklam görmedim. çünkü 10'u 10 geçe olunca simetrik oluyormuş. üstelik gülen surata benziyormuş, bilinçaltında daha pozitif etki yaratıyormuş bakan insanda. ben ilk duyduğumda ha sittirin lan olur mu öyle geyik demiştim. fakat sonra baktım ki durum böyle.

    bak şimdi mesela

    bu

    veya bu

    ya da şu şekil

    eski reklam

    yeni reklam

    bu da kanıtı

    cartier

    niye böyle

    niye her reklam böyle?

    sizin yapacağınız ayarı skim.

    citizen de böyleymiş.

    şopar

    eskiden 8:20'ye ayarlıyorlarmış o da aslında 10'u 10 geçenin yatay eksene göre ters simetriği gibi. fakat orada akrep ve yelkovan aşağıya baktığı için sanki insanı da böyle daha çok demotive eden bir yönü var gibi diye bu standarda geçmişler. saatlerin çoğunun markası tepede olunca, saati 10'u 10 geçeye ayarladığımız zaman markayı çerçeveye almış gibi oluyor o açıdan bu durum zamanla endüstri standardına dönüşmüş. saatler için reklam sektörünün yazılmamış bir kuralı haline gelmiş bir durum.

    1920'li 1930'lu yıllarda saat 8:19 veya 8:20 de kullanılıyor dediler ama üşenmedim baktım, orada da durum pek farklı değil.

  • bazı yabancı dillerde karşılaşılan nesnelerin eril veya dişil olması, güzel türkçemizde olmadığını düşündüğümüz bir kavramdır. hatta böyle yabancı dilleri öğrenen arkadaşlarımız ve yakınlarımızın canını sıkan "sapık bunlar! kravatın da cinsiyeti mi olurmuş?" gibi tepkiler vermesine yol açan bir durumdur.(bkz: almanca)(bkz: fransizca)(bkz: ispanyolca)
    halbuki cümlelerimizin gizli öznesi gibi nesnelerimizin de gizli cinsiyeti bulunmaktadır. biz sadece, pratik olduğumuzdan ötürü artikel gibi dandik işlerle uğraşmamaktayız. ama bu sizi yanıltmamalıdır. söylediklerimi bir kaç örnekle açıklayayım:
    türkçe'de nesneler tekil halde dişil durumdadır. ör:
    "-ne olmuş bu kaleme?"
    "-ne var ki?"
    "-**ına komuşsun"
    ör2: (kapı çarpar)
    "-hay **ına koyiim senin gibi kapı"
    ya da "hay skiim senin gibi kapıyı"

    nesneler çoğul halde eril durumdadır. ör:
    "-naapmışsın walkmanime? ne hale gelmiş bik bik bik..."
    "-yeter be walkmenler s*ksin seni"
    gördüğünüz gibi 'walkmanler' eril hale geldi.

    bunların yanında türkçe'de başka bir dilde rastlamadığım (elbette başka bir dilde de bulunabilir) sahipliğin erilliği ve dişilliği vardır. bunu da böyle bir örnekle açıklayabiliriz:
    sahipler kibar/resmi konuşmada nötrdür: "onun bilgisayarı"
    az kibar/sinirli konuşmada erildir: "eşşoğlueşşeğin bilgisayarı" //gördüğünüz gibi sahip eril oldu
    kaba/çok sinirli konuşmada dişildir: "s*ktiğimin/**ına koduğumun bilgisayarı" //sahip dişildir

    ilgili bir konu olarak (bkz: turkcede ucuncu sahis zamirlerinin belirsizligi)
    ve tabi ki (bkz: guzel turkcemiz)