hesabın var mı? giriş yap

  • adil öksüz'ü tanımıyorum, adil kullanım kotası olur mu? o da orspu çocuğu sonuçta.

  • harikulade bir ses, enfes bir şarkıcı, arkansas’ın tezenesi.

    abd’nin arkansas eyaletinde 1932 yılında dünyaya geldi. çocukluk yıllarında maddi durumları iyi değildi. ailesi geçimini tarımla sağlıyordu. kendisi de küçük yaşta pamuk tarlasında çalışarak başladı. tam bir adanalı şarkıcı hikayesi bizdeki.

    12 yaşına geldiğinde ilk gitarına sahip oldu. pamuk tarlasından arta kalan zamanlarda gitarıyla vakit geçiriyordu. annesi johnny’deki yeteneği farketti ve ona bir gitar hocası buldu. gitar hocası derslerin bu kabiliyetli çocuğun doğal yeteneğine zarar vereceğini düşünmeye başladı. ve onun serbest olarak çalışmaya devam etmesinin daha iyi olacağını düşünerek dersleri bıraktı.

    günler geçerken hayatının dönüm noktalarından olan kötü bir olay yaşandı. kardeşi jack ile atölyede bir iş yapmaları gerekiyordu. jack dikkatsiz olduğu bir anda atölyedeki elektrikli testere kazası yaşayarak hayatını kaybetti. jonny bu olaydan etkilendi. bu olayı sırtında ömrü boyunca taşıdı. babası olayla ilgili hep johnny’i suçladı. neden bir şeyler yapamadım pişmanlığı da hep oldu.

    1950 yılında askerliğini yapmak için teksas’a geldi. aslında askerlik babasının kötü laflarlarından kaçmak için bir fırsattı. teksas’ta ilk eşi olan vivian liberto ile tanıştı. daha sonra görev yeri olan almanya’ya gitti. askerliği bittikten sonra vivian ile evlenen johnny’nin haliyle para kazanması gerekiyordu. belli bir zaman evleri kapı kapı dolaşıp süpürge satmaya çalıştı. abisinin arkadaşlarıyla amatör bir müzik grubu kurdu. eşi johnny’nin daha düzgün bir iş yapmasını istediğinden bu durumdan memnun değildi.

    cash ve arkadaşları zamanla bir yerde sahne almaya başladılar. arkadaşları bir plak şirketine gitmeleri gerektiğini konuşuyorlardı. elvis presley’i keşfeden ve adını duyurmaya başlaya sun records’un sahibi sam philips’in yanına gitmeye karar verdiler. cash ve arkadaşları sam’in karşısında performanslarını sergilediler. jonny’nin sesi ve karizması yapımcının dikkatini çekmişti. ancak yaptıkları müzik yapımcının pek hoşuna gitmemişti. grup daha sonra iki yeni parçayla sam’in karşısına çıktı. johnny cash “cry cry cry” parçalarını seslendirdi. sam philips’in bu sefer şarkıları da beğendi ve ilk anlaşma yapıldı. johnny cash ve arkadaşları 1955’te cry cry cry ve hey porter kayıtlarıyla profesyonel müzik dünyasına girmiş oldular.

    sun records şirketinden albüm çıkartan johnny cash folson prison blues ile listeleri zorladı. asıl zirveyi gördüğü şarkı ise i walk the line oldu. şarkı country listelerinde 43 hafta zirvede kaldı. iki milyonun üzerinde satış yaptı.

    johnny cash artık sun records’un elvis presley, jerry lee lewis ve carl perkins ile birlikte milyon dolarlık dörtlüsünden birisiydi artık.

    california’ya taşınan cash konserler, kayıtlar nedeniyle aylardır eve gelemediği oluyordu. bu süreçte amfetamin ve barbiturat bağımlılığı artmıştı. sonucunda vivian liberto olan evlilikleri 1966’da sona ermişti. 1967’de june carter ile evlendi. bu dönemde yazdığı ring of fire klasikleri arasına girdi.

    1969 yılında the johnny cash show adıyla bir program yaptı.

    johnny cash o dönemlerde mahkumların koşullarından memnun değildi. folsom hapishanesinde bir konser ayarlandı. johnny cash at folsom adıyla kayda alınan bu konserin albümü 2 grammy ödülü almış olup tüm zamanların en iyi konser albümlerinden biri kabul edilir.

    dönem değiştikçe country ve blues albümleri yerlerini hiphop ve grunge tarzı müziğe bıraktı. modern döneme ayak uydurabileceğini johnny cash tek gitarla kaydettiği geleneksel amerikan parçalarını seslendirdiği “american recordings” büyük ses getirdi ve bir grammy kazandı.
    solitary man

    2003’e gelindiğinde johnny cash çok sevdiği eşini kaybetmişti. bu ölüm onu sarstı. eşinin vasiyetiyle kalan tüm konserlerini tamamladı. ancak eşinin ölümünden dört ay sonra 12 eylül 2003’te vefat etti. son yaptığı parça ise hurt’tı.

    rick rubin johnny cash’in god’s gonna cut you şarkısını tekrar düzenledi. şarkının klibinde kanye west, chris rock, bono, travis baker, jay z, jonny depp gibi bir çok ünlü yer aldı. müzik ve hollywood dünyası kendisine teşekkürlerini sundu böylece.

    johnny cash ve eşinin kendilerine canlandıran joaquin phoenix ve reese witherspoon’u bizzat seçtikleri, jonny cash’in hayatını anlatan walk the line filmi oscar’a aday olmuş bir filmdir.

  • öyle bir videodur ki, çok büyük bir gerçeği yüzümüze vurur.

    "yol yabdı" diye övdüğü partinin yaptırdığı yolun projesini çizen mühendisler,
    "togg yabdı" diye övdüğü partinin "yaptırdığı" aracın üretiminde çalışan mühendisler,
    "hürkuş, mmu, vs. uçak yaptı" diye övünülen uçakların üretiminde çalışan mühendisler,
    ve hatta bayraktar'ın da çok iyi bildiği gibi, baykar'da çalışan mühendislerin çok büyük kısmının verdiği oy belli.

    akp mitingine gidip bu çocukların fotoğrafını göstersen, size oy vermeyecekmiş desen "bunlar vadan hayini yavvv" diyecek tiplere göre bunların tamamını yine akp seçmeni yapmıştır.

    15 mayıs'ta bu aydın gençler-yüzler kalkıp dese ki "madem biz vatan hainiyiz, kovun bizi videonun tamamında osmanlı mosmanlı diye öten dayıları getirin. onlar yapsın bunları." değil uçak yapmak, yapılmış uçağı bozmadan tozunu alamayacak tiplerin sürekli halkın akıllı kesmine bu lafları etmesine sebep olanlar da gün yüzü görmesin.

  • memleketin birinde 3 kere camiye gitmeyenleri idam ediyorlarmış. usulen idam edilmeden önce 3 dileğini yerine getiriyorlarmış. adamın teki 3 kere gitmemiş ve tabi yakalanmış. idam edilmeden önce sormuşlar:
    - ilk dileğin ne ?
    - vezirin karısıyla beraber olmak istiyorum!
    vezir "olmaz" dese de padişah "mecbur" demiş. ve adam vezirin karısıyla beraber olmuş.
    adam ikinci dileği olarak padişahın karısıyla birlikte olmayı seçmiş. bu sefer padişah "hayır" dese de herkes itiraz edince padişah mecbur kalmış.
    - son dileğin ne?
    adam bir vezire, bir padişaha bakmaya başlamış. aradan 5 dakika geçtikten sonra vezir bakmış namus elden gidecek:
    - ben bunu sanki camide gördüm gibi geldi, deyince padişah da:
    -ne gibisi lan! yanımda kılıyordu!

  • "çocuğa kaç doğumlusun diyorum 2002 diyor. 2002'de insan mı doğar lan? olsa olsa 2002 model araba olur. bu doğum olayları 90'larda bitmeliydi."

  • alman teknik direktörümüz var. rakibimizin ana dillerinden biri almanca. basın toplantısına çıkıyoruz almanca bilen çevirmen yok.

    çevirmen "ben ingilizce biliyorum almanca konuşursanız çeviremem" diyor. luksemburglu gazeteci almanca soru soruyor, kuntz almanca cevaplıyor. biz de beypazarı kurusu gibi bekliyoruz "bunlar ne diyorlar acaba?" diye. çevirmen "next question" diyor.

    baştan aşağı rezalet bir futbol idaresi var bu ülkede.

  • son ukome toplantısında denetim talep eden taksiciler odasının isteğinin ivedilikle yerine getirilmesi hadisesi.

    her gün fazla değil 20 tane zabıtayı sahaya süreceksin izle komediyi. 20 zabıtanın maaşı tek günde toplanır zaten. seve seve düzene girecekler..

  • yaşanmış türkiye versiyonunu anlatayım; bir avukat arkadaşımın aynen başından geçmiştir; tuvalete bile emniyet kemeri takmadan gitmeyen arkadaşıma, (2018 yıl sonu) emniyet kemeri takmamak dolayısıyla trafik cezası gelir, avukat arkadaş üşenmez, cezanın kesildiği yeri bulur, orada görev yapan polis memurunu bulur, durumu anlatır ve neden böyle yaptığını sorar, trafik polisi, kendisine, yukarıdan verilen ceza koçanını doldurması yönünde talimat verildiğini söyler ve kusura bakmayın der; bunun üzerine avukat arkadaşım, trafik cezasının iptali için dava açacağını, mahkemede cezanın hatalı olduğunu söyleyip söyleyemeyeceğini sorar; polis memuru da elbette der; avukat arkadaş sulh ceza mahkemesine itirazını yapar, mahkeme, usul olduğu üzere, cezayı kesen trafik memurunu tanık olarak çağırır, memur mahkemeye gelir ve avukat arkadaşın gerçekten de emniyet kemeri takmadığı için ceza yazdığını söyler; itiraz reddedilir.

    türkiye'de hak, hukuk, adalet diye bir şey yok arkadaşlar; çoktan öldü, unutun siz onu; onyedi yıldır serbest avukatlık yapan birisi olarak söylüyorum.

  • bir italyan doktorun anlatımıyla durum şöyle;

    ön edit: imla hataları için üzgünüm. anlatılanların dehşeti ile düzeltmeye yeltenmeden yayınlamak istedim. en kısa zamanda düzelteceğim.

    --- spoiler ---

    büyük bir trajedi yaşanıyor ülkemizde.
    yaşlı hastalar ölmeden önce ağlayarak bize yalvarıyorlar. en yakınları ile vedalaşmak istiyorlar. tek başlarına ölmek istemiyorlar. yakınları ile kamera aracılığıyla vedalaşıyorlar. ölmeden önce bilinçlerini kaybetmiyorlar, komaya girmiyorlar. can çekişiyorlar. boğuluyorlar. herşeyin farkındalar. genelde karı koca aynı gün ölüyorlar. çocukları, torunları uzaktalar.

    bu hastalık gripten çok çok daha ağır geçiyor. inanın çok çok daha farklı. lütfen ona grip demeyin, alakası yok. hastalar en az 7 - 10 gün evde kalıyor. kimseye bulaştırmak istemiyorlar. ateşleri çok yüksek. ağırlaşınca geliyorlar çünkü artık dayanamıyorlar boğulma hissene. nefes alamıyorlar, oksijene ihtiyaçları var. bu virüs için ilaçlar çok az. biz sadece yardım etmeye çalışıyoruz.

    ama her şey hastaya bağlı. erken ya da geç hastaneye gelmeleri hic bir şey değiştirmiyor. son ayni son. yaşlılar dayanamıyor. hemşirelerin gözlerinden yaşlar akıyor. herkesi kurtaramıyoruz, farkindayiz. hayati fonksiyonları düşük olanların sonu belli. makineler yalan söylemiyor. cok acil yeni yataklara ihtiyacımız var. ağırlaşanlar çok fazla. hastanelere akın akın geliyorlar. en agir hastaların isimleri kırmızı ile yazılı ki artık başka bir renk yok! herkese aynı prosedürler uygulanıyor. hastalık aynı, yaygın pnömoni, çift taraflı.

    lütfen söyleyin, hangi grip bu trajediye sebep olur? grip bu kadar bulaşıcı degildir ve cok nadir pnomoniye dönüşür. bu virüs ise çok farklı inanılmaz bulaşıcı ve inanilmaz agır seyrediyor belirli bir grup için. genç insanlarda basit bir grip gibi geçen hastalik yaşlılarda değişiyor. bizim ülkemizde yaşlı insanlarımız çok ve 65 yaş üstü neredeyse herkesin kronik bir hastalığı var; diyabet, yüksek tansiyon vb. ne yazık ki, ağır hasta olan gençler de var. onları görürseniz genç olduğunuza sevinme sebebiniz kalmaz. hastanede artık cerrah,ortopedi uzmanı,kadın dogum, göz ya da cildiyeci yok ! hepsi korona virüs savaşçısı oldu. bütün bölümler bu hastalıkla savaşıyor. hastalar saat başı çoğalıyor.
    test sonuçları arka arkaya geliyor...
    pozitif. pozitif.. pozitif...

    bütün hastaların evrakları üzerinde aynı şikayetler yazılı, yüksek ateş, nefes darlığı, öksürük, boğulma hissi. çoğu yoğun bakımda, bazıları zor nefes alıyor oksijen maskeleri altında, bazılari ise artık almıyor. yoğun bakım üniteleri doldu, yenileri açıldı. oksijen makineleri altından değerli. artık hastanede ameliyatlar yapılmıyor, ameliyathaneler de yoğun bakıma dönüştürüldü.

    inanamıyorum, her şey o kadar çabuk gelişti ki... hepimiz çok yorgunuz. kimse durmak istemiyor. herkes, gece yarılarına kadar hastanede. doktorlar hemşire gibi çalışıyor. ben, bir doktor olarak 2 haftadan beri evime gidemiyorum. ailem için korkuyorum. bulaşırsa, onlardan da yaşlı akrabalarımıza bulaşır. kamera ile çocuğumla görüşüyorum. ara sıra fotoğrafına bakıp ağlıyorum. bizim suçumuz yok, sizin de sucunuz yok! bize bu hastalığın bu kadar tehlikeli oldugunu söylemeyenler suçlu. bizden sakladılar. basit bir grip gibi lanse ettiler. oysa durum farklıydı, önlem alınmadı, geç kalındı.

    lütfen evlerinizden çıkmayın, bizi dinleyin. sadece çok acil durumda çıkın. kesinlikle markete alişverişe gitmeyin! bu en kötüsüdür. herkes ilk once oraya gider. hasta birisi ile orada görüşmeniz, büyük olasılıktır. kapanmaya az kala gidin, az insan varken aliş veriş yapın. basit maskeler kullanın, ffp2 - ffp3 leri bize bırakın. artık maske bulmak çok zorlaştı. bizim de sağlığımız risk altında. bazı doktorlarımız, artık virüs taşıyıcısı oldular. onlar da ne yazık ki en yakınlarına bulaştırdı. bir çoğunun akrabası hayat ile ölüm arasında, kaybedilmek üzere. lütfen kendinizi koruyun! önlem alın ! yaşlılarınıza söyleyin, dışari çıkmasınlar !

    hastalarınıza da yasaklayın! yiyeceklerini siz alın. bizim evde kalma seçenegimiz yok. bu bizim işimiz. son günlerde, hiç alışık olmadığımız işler yapıyoruz, ama yapmak zorundayız. bizim görevimiz insanları kurtarmak ! bunu bazen başaramasak da, ağır hastalara yardım edemesek de, son dakikalarına kadar yanlarındayız. biz doktorlar, sürekli risk altındayız. eskiden de öyleydik. hastanın aids li ya da hepatitli olup olmadığını bilmeden kan testlerini yapıyorduk. bazen iğne bizim elimize de batıyordu. korkuyorduk, acaba bulaştı mı diye ? kendimize de testler yapıyorduk. sonra da, mide bulantılarina sebep olacak ilaçlar almak zorunda kalıyorduk. ve ne yazık ki, her üzüntümüzü de evimize taşıyoruz.

    tamamen insanca davranıyoruz. eğer agır hastayı tedavi edemesek bile acılarını en aza indirmeye çalışıyoruz. şimdi bize kahraman diyorlar. oysa, daha dün bizi suçluyorlardı. yarın her şey geçtikten sonra bizim yaptıklarımız da unutulacak, herşeyin unutuldugu gibi. şimdi düşünelim hep birlikte. biz doktorlar hastanede bulunan insanların yaşamlarına dokunabiliyoruz. onlari yaşatmaya çalısıyoruz. lütfen epidemiden uzak olsanız da dikkat edin. kalabalık yerlerden uzak durun. sinemaya müzeye, spora gitmeyin. lütfen yaşlı insanlara acıyın. onların hayatı sizin elinizde. siz ise bizden çok daha fazla insanın hayatına dokunabilirsiniz, onları koruyabilirsiniz. bunlari paylaşın ! tüm italya okusun. henüz cok geç olmadan.

    italya bergamo humanitas gavazzeni hastanesi..
    dr daniele macchini
    --- spoiler ---

    doktor hakkında ek bilgi ve takip etmek için bu linki kullanabilirsiniz.

    edit: imla hatalarını mümkün olduğunca düzelttim. bu arada yukarda yazılanların italyancadan çevrildiğini unutmayalım lütfen. bazı anlam kaymalarının nedeni budur.