ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
mastodon
-
bugün twitter'ı bırakıp geçtiğim sosyal medya ağı. bedava ve açık kaynak kodlu. sahibi yok. birbirinden bağımsız sunucuları var ve bunlardan birine üye olup bütün mastodon sunucularındaki kullanıcılarla etkileşime girebiliyorsunuz. tek bir kurum tarafından kontrol edilmemesinin ötesinde, attığınız mesajlar (bunlara toot deniyor) 500 karakter uzunluğunda olabiliyor ve tootları editleyebiliyorsunuz.
twitter'dan elon musk aldığı için değil, birileri tarafından satın alınabildiği için ayrıldım. zaten uzun süredir twitter'dan rahatsızdım. takip ettiğim insanların tweetlerinden çok reklam görmekten bıkmıştım. adguard açınca site saçma sapan davranıyordu. musk'ın tweeter'ı alma draması son damla oldu. musk'ın tweeter'ı öncekinden daha iyi ya da kötü olmayacak bence. genel olarak tek bir kişinin ya da kurumun bütün dünyanın haberleştiği, devletlerin bile resmi duyuruları yaptığı bir platformu yönetmesi sağlıklı değil. mastodon tam zamanında tweeter'dan doğan boşluğu dolduracak gibi.
https://joinmastodon.org/
barcelona türkiye liginde olsa olabilecekler
-
messi'nin ayağı kırılırdı.
zenon paradoksları
-
achilles ve kaplumbağanın yarışını konu alan paradokslar. (bkz: cevaplamasi zor sorular/4)'te bir tanesi ele alınmış. bu paradoksun basitleştirilmiş iki versiyonu şöyledir:
1- amacımız a noktasından b noktasına gitmek olsun. bu yolu tamamlamak için önce yolun yarısını hele bi katedelim. geri kalan yolu yeni gorev olarak ele alalım ve aynı yaklaşımla hele bir yarısını gidelim bakalım.. bir süre bu şekilde devam edelim. sonra birden anlayalım ki, ne kadar gidersek gidelim, bu yol hiç bitmez, çünkü sonradan mutlaka gidecek bir "öteki yarı" kalır.
2- aynı problemi ele alalım. a'dan b'ye gitmek için öncelikle mesafenin yarısını "hele bi" katetmek gerekiyor. peki bu "yarım" mesafeyi aslında katedebilmek için öncelikle onun da yarısını katetmemiz gerekmiyor mu? hayhay, edelim fakat bu "çeyrek" mesafenin de öncelikle ilk yarısını bitirmemiz gerekmiyor mu ki sonradan diğer yarısını düşünelim? aaa ilk paradoksta anlatılan "hedefe ulaşamamak" şöyle dursun, yerimizden bile kıpırdıyamıyormuşuz demek ki.
zenon sanırım burda sapıtıyordu, lafı "hareket yoktur" demeye getiriyordu. örnek olarak da şöyle bir paradoksla çıkagelmişti.
3- havaya bir ok attığınızı düşünün. bu ok size hareket ediyormuş gibi gelebilir, sebebi x süre içinde y kadar mesafe gitmesidir. x'i küçük aralıklara bölün, birer saniye mesela, o zaman diyebilirsiniz ki birinci saniye boyunca ok şu kadar gitti, 2. saniyede şu kadar, bunları topladım y'yi verdi. zaman aralıklarını daha da küçültelim, hatta öyle küçük olsunlar ki, bir daha bölünemesinler, buna "an" diyelim. şimdi bakalım bu ok "an" sürede ne kadar mesafe gider? hiç gitmez. (okun fotoğrafını çektiğinizi düşünün, ok fotoğrafta durmaktadır değil mi?) e her "an" 0 mesafe giden bir ok nasıl olur da hareket eder?
zenon'un devrinde büyük ihtimalle infial yaratan bu paradokslar yıllar sonra limitin, sonsuz toplamın vesairenin devreye girmesiyle çözülüvermiştir.
türk toplumunun köylülükten kurtulamaması
-
basitçe türkiye'nin sanayileşmesinin avrupa'ya kıyasla çok geç başlamış olmasıdır sebebi.
avrupa'da 1800'lerde başlamıştır işçi sınıfının ortaya çıkışı. türkiye'de ise sanayileşme ve köyden kente göç 1960'larda başlamıştır. bu geç kalmanın sebebi, geçmişten gelen sermaye sahibi bir elitin olmayışına veya mevcut elitin sanayileşme ile alakasız olmasına bağlanabilir. malumunuz her rejim kendi elitini yaratır. cumhuriyet devrimiyle beraber yeni elitlerin palazlanması, sanayileşmesi ve sanayileşen toplumun işçi ihtiyacı 1960'ları bulmuştur. dikkat ederseniz koç ve sabancı'nın holding haline geldiği ve büyüdüğü tarihler 1960'lardır.
70'lerde büyüyen işçi sınıfı sendikalaşmaya ve sol fraksiyonlar yaratmaya başlar türkiye'de. sonu malumunuz 12 eylül darbesi olacak olan kanlı süreç ile sendikacılık ve işçi sınıfının örgütlenmesi yok olur.
bu noktadan sonra türkiye'de özal dönemi başlar. bu dönem insanların sınıf atlaması ve alt sınıfın neoliberal mantıkla başarısız ve hor görülmesi olarak geçen bir süreçtir. köyden kente göçmüş milyonlar artık örgütlenmek şöyle dursun, birbirinin üstüne basarak tırmanma yarışına girmişlerdir. gerek üçkağıtçılıkla, gerek okuyarak olsun herkesin tek derdi içinde bulunduğu berbat sınıftan yukarı çıkmak olmuştur. özal öncesinde işçiler örgütlenip haklarını ararlarken, özal sonrası dönemde işçiler voliyi vurup geride bıraktıkları işçileri sömürmenin yolunu arar olmuştur.
devlet mantığı da bizzat bu yönde şekillenmiştir. gecekondulara tapu verilmesi, 40 yaşında emekliler türetilmesi, taşeronculuğun ortaya çıkması, sendikaların işverenlerin kontrolüne geçmesi, rüşvetin ve yozlaşmanın yükselişi, memurluğun avanta iş haline gelmesi* tüm bunlar türkiye'de işçi sınıfının üstüne daha çok yük bindirmiştir. keza masabaşı iş kavramı, beyaz yaka kavramı hep bu dönemlerde şekillenmiştir. artık kızlar işçi sınıfından erkeklere bakmaz olmuştur. meslek liseleri başarısız öğrencilerin eline diploma tutuşturulan gereksiz kurumlar haline gelmiştir. 90'lar nesline motor meslek lisesi denilince kafasında oluşan resmi sorun. herkes üniversiteye girmek ve beyaz yaka olmak istemektedir artık.
bu sürecin bokunun çıktığı yıllar da akp'nin mantar gibi üniversite dikip rantını yediği yıllar olmuştur. artık işçi sınıfı tamamen sistemin çarkları arasında ezilmiştir. hepsi iktidara muhtaç, cahil, çaresiz hale getirilmiştir. haliyle türk milleti köylü bırakılmıştır.
işçi sınıfının kalkınamayışı ve sanayinin de işçi sınıfının bu cehaleti ve garibanlığından istifade etmesi nedeniyle türkiye'de yüksek teknoloji yerine inşaat gelişmiştir. artık türk sermayesi bu vasıfsız işçilerin sömürülmesine dayanan bir sistemle varlığını sürdürür.
ingiltere'de, almanya'da, fransa'da ve iskandinav ülkelerinde işçi sınıfı çok daha örgütlüdür. bu insanların ekseriyetle anne babaları da işçidir, onların anne babaları da. işçi olmak kötü bir şey değildir buralarda. babam çöpçü diyen çocuğun yüzü kızarmaz. ve evet bu insanlar işçi sınıfıdır, köylü değildir. bizde işçi sınıfı köylüden devşirmedir. bugün şu entry'yi okuyanların iddia ediyorum %80'inin anne babası veya dedesi nenesi köyden göçmüştür. bizde şehirleşme ve işçi sınıfının kökleri çok derin değildir. zaten üstümüze yapışan bu köylülüğün sebebi de budur.
ben mezar kazdığım, çim biçtiğim dönemde isveç'te çok utanıyordum kendimden. sonrasında farkettim ki aslında ben bu işleri yapmasam kim yapacaktı? insanlar bana bakınca acımıyordu, iğrenmiyordu. daha çok müteşekkirlerdi çünkü toplumun bir parçasıydım. elime de 1800 euro para geçiyordu az değil isveç için bile yeterli bir paraydı. türkiye'de amele olduğunuzda size boka bakar gibi bakarlar, bunu çok yaşadım yazları çalıştığım elektrikçide. verdikleri para da karın tokluğudur.
tüm bu işçilik, köylülük, şehirleşme vs birbiriyle ilintilidir. türkiye'nin çomarland olma sebepleri de buraya dayanır.
sabahattin zaim üniversitesi'nin odtü'yü kınaması
-
aklıma fıkra getirmiş kınama:
--- spoiler ---
isviçre çin`e savaş ilan etmiş. bir şekilde
çine kadar gelmişler.
haber çin başbakanına geç ulaşmış.
— başbakanım isviçreliler saldırdı pekine
girdiler
— isviçre de ne?
— avrupa’da bir ülke
— kaç kişi bunlar?
— 5 milyon
— peki, hangi otelde kalıyorlar?
--- spoiler ---
halls
-
niyeyse ispanya'da bol bol bulunan, diğer avrupa ülkelerinde belki olan belki olmayan, en az bi 10-15 yıldır ülkede izi bile görülmemiş güzel şeker.
mis gibi kokutur, ferahlatır.
sömürülesi e-kitap siteleri
-
-her türden 18.875 pdf, epub ve mobi kitap:
https://yadi.sk/d/jr3xjro23brfez
- yazar isimleri ve kitap türlerine göre ayrılmış arşiv:
https://yadi.sk/d/u6rd0nyflxsehw
- yaklaşık 88 gb'lık dev arşiv
https://yadi.sk/d/i7l49ii0llluuq
- iş bankası modern klasikler dizisi:
https://disk.yandex.com.tr/…modern klasikler serisi
- iletişim yayınları:
https://disk.yandex.com.tr/…ehw/İletişim yayınları
- felsefe arşivi :
https://yadi.sk/d/ddd3mgev_nqsjq
- mitoloji kitapları:
https://yadi.sk/d/5kibyncj5wvlsq
- fransızca dinleme için kaynak linki:
https://yadi.sk/d/dfxxoriviybi6
- yerli ve yabancı polisiye romanları arşivi:
https://yadi.sk/d/gd4jh-er3mlpc6
- ales:
https://yadi.sk/d/7iuvpkeihm-ndw
- 9 gb'lık sesli kitaplar:
https://yadi.sk/d/j7kjqibwx55cxa
- kültür bakanlığı türk büyükleri serisi;
https://yadi.sk/d/nnv-ep_io49z_g
- feminist kütüphane;
https://yadi.sk/d/n9uxgxaz3mlicx
- çocuk gelişim kitapları;
https://yadi.sk/d/dhjzhaygvxmmm
- kişisel gelişim kitapları;
https://yadi.sk/d/uo0q8j-jurqava
- biyografi kitapları;
https://yadi.sk/d/tgnyjlqd-otrja
- psikoloji kitapları;
https://yadi.sk/d/m00781zq34tb5b
edit: bazı linkler uçmuş maalesef
rize'de fotoğraf çektirirken dereye düşen turist
-
türk milletinin turist algısı da değişmiş amk
depresyondan çıkma yöntemleri
-
birinci sınıf öğretmeni olmak. hem çok meşgul oluyorsunuz depresyona zaman kalmıyor, hem de aynı şeyleri 743 kez tekrardan algılarınız yavaşlıyor, depresyondaysanız da anlamıyorsunuz. ben mesela geçenlerde girdim sanıyorum, tam anlamadım ama. etraflıca düşüneyim bunu dedim eve gidince, meşgul insanım şu an. ama evimizin karşısındaki binayı yıkmışlardı, bir sabah beton döktüler. temelinde binanın kocaman bir boşluk vardı, siz deyin boşluk kadar içinizdeki , ben diyeyim yalnızlık kadar. bir miktar ağlamış olabilirim. az ama. bir annenin yavrusuna yapabileceği haksızlık kadar. beton dökmek bu aralar acıklıdır, bilemezsiniz. bazı sabahların beton döküp ayaklarına, denize atmak geliyor içimden. olmasalar. yıkılıyor, yapılıyor evler yeniden. ben bir tek tuğla koyamıyorum. kamyonlarcaydı tuğlalarım. bunlar oyalıyor nihayetinde işte, iş-güç. düşünmüyorum hiç. ama depresyonda değilimdir, sanmıyorum.
kendi kendimin doktoruyum yemin ederim. keşke tetikçisi olsaydım kendimin, parası neyse verip; hayata karşı kendimi tetiklerdim.
yaran inci sözlük entry'leri
-
üşenmedim okudum. iyi ki okumuşum*
otobüste yanımdaki kız feci osurdu benden başka
kimse anlamadı onun osurduğunu çünkü yan
yanaydık ve kendi kıç bölgemde titreşimi hissettim.
çok güzel kızdı aslında böyle bir şey yapması beni
üzmüştü. daha sonra koku hafiften yayılmaya ve
kız da bunun farkında olduğu için kızarmaya başladı.
tabi ben hiç durur muyum ? hemen camı açtım ve
ayağa kalkarak; hanımlar beyler, az önce talihsiz bir
şekilde minibüsün içine osurdum. burnunuza çürük
kavun kokusu gelebilir, aldırış etmeyin. siz hiç
osurmadınız mı ? sen şoför amca, akşam televizyonun karşısına yatıp ntv sporu açtığın
zaman, burnunu karıştırırken hiç inletmedin mi
ortalığı? çocukların odada gülmedi mi hiç ? sen,
şişman olan kız. sen hiç deprem etkisi yaratmadın
mı zeminde ? klozeti parçalamadın mı hiç ? beni hor
görmeyin arkadaşlar, evet osurdum, ama bilinçli değildim. sadece, osurdum. diyerek gözyaşlarımla
beraber oturdum. yavaştan bir alkış sesiyle beraber
yıkıldı minibüs. şoför deli gibi kornaya basıyor ve
herkes zart zurt osuruyordu sonra yanımdaki kızla
göz göze geldik. gözlerini kapatıp bana doğru
eğildi. heyecandan kalbim çıkacak gibi olmuştu. ben de gözlerimi hafif kapatıp eğildim. ağzını uzattı
hafif araladı, yaklaştık.. gargh diye bi geğirdi amk
kevaşesi kendimden geçtim. direkt gömdüm
kafayı, müsait bi yerde indim. iyi yapmışmıyım
beyler ?
2 kasım 2019 ömür boyu nafakanın kalkması
-
yoğun gelen mesajlar üzerine edit;
gelen mesajlarin birçoğu geriye dönük kapsama olabilir mi olamaz mi diye. bu durumu sanirim paket onaylandiktan sonra netlesecegi dusuncesindeyim. tabi hukukçu arkadaşlar daha iyi bilirler, hukuk geriye işlemez diyen arkadaşlar haklilar ama belki karşi dava açilma vb. gibi durumlar olabilirde olmayabilirde.
-------------------------------------------------
2. yargı paketine eklenecek olan 'ömür boyu nafakanın kalkması' ve icra yoluyla çocuk teslimininde nihayet son bulacağı muazzam bir haber ahali.
nafaka bağlanması için evlilik süresi, kadının yaşı, gelir durumu, çocuk olup olmadığı, tarafların kusur oranı gibi kriterler dikkate alınacak. nafakanın evli kalınan süre ile sınırlandırılması, ancak bu sürenin iki senenin altında olmayacağı belirtiliyor.
iki seneye kadar olan evliliklerde nafaka süresi iki sene, bu sürenin üzerindeki evliliklerde ise evli kalınan süre kadar nafaka ödenmesi planlanıyor.
1 ay kadar evli kalip, uzun süre nafaka ödeyen garibim hemcinslerime umut veren, hadi inşallah diyecegim kurtuluş yolu.
kaynak
carlos arroyo
-
kulüple yapmış olduğu sözleşmenin yerine getirilmesini istemesi şımarıklık olarak görülen oyuncu. kulüp gereğini yapmazsa arroyo da yapmaz, maça çıkmaz. maaşını alamamak nasıl normal görülüyor anlamak güç. bu anlayışı değiştirmek, kurumsallaşmak lazım. bizi bu duruma bizzat getiren aysal kurumsallaşmasından bahsetmiyorum tabi.
edit: futbolcu yazmışım, düzelttim.
atatürk orman çiftliği'nde ağaç katliamı yalanı
yaran fıkralar
-
fıkra bu ya, temel, alman ve fransız bir adada yamyamların eline
düşerler.
elleri kütüklere arkadan bağlanış vaziyette idamlarını beklerken
yamyamların reisi şöyle der:
-'hepinizin derisini yüzüp bizim için hayati önem taşıyan kanoların
yapımında kullanacağız ama adetlerimize göre,son arzunuz her ne
olursa olsun yerine getirilecektir'
alman gerçekleştirilmesi imkânsız bir şey isterse ölümden yırtacağını
düşünür ve buz gibi bira ile yanında kızarmış patates ister.
reisin talimatıyla patatesler kızartılır, batık bir alman
denizaltısından edinilen bira da almana ikram edilince alman
şaşırır,son ziyafetinden sonra herkesin gözü önünde derisi
yüzülür ve derisinden kano yapar yamyamlar.
fransız da en az 50 yıllık fransız şarabı istediğini söyler, reis 2
adamını adanın arkasında 60 yıl önce karaya oturmuş olan fransız ticaret
gemisine gönderir ve mahzeninden getirtilen şarabı fransız içtikten
sonra onun da derisini yüzüp kano yaparlar.
sıra temel'e gelince, yamyamların herşeyi tedarik edebildiğini fark
eden temel, son arzusu sorulduğunda:
-'ver bakayım baa bi sigara bi da yak oni' der ve sigaradan iki nefes
çektirdikten sonra sigarayı kendi vücudunun değişik yerlerine
bastırıp üzerinde söndürür ve sonra şöyle der:
-'alun size kano, siçtum kanonuza'