hesabın var mı? giriş yap

  • kazanılmış tat (acquired taste), başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar yedikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız bir yiyecekle ilgili hoş olmayan bir deneyim hissetmediğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek bir tat 'kazanmamıza' yardımcı olur.

    kazanılmış tat, öğrenme yoluyla geliştirilen bir tat tercihidir, dolayısıyla bilim adamları buna koşullu tat tercihi (conditioned taste preference) adını vermektedir. bu öğrenme ancak tekrarlanan maruz kalma yoluyla gerçekleşebilir. (bkz: maruz kalma etkisi) örneğin, kahveye karşı kazanılmış bir zevke sahip olan insanlar, başlangıçta acı tadından hoşlanmamalarına rağmen, kahveyi tekrar tekrar içerek bu tadı geliştirirler. kuşkonmaz, alkol, istiridye ve hatta kimchi gibi fermente gıdalar benzeri çok çeşitli yiyecekler yalnızca öğrenme yoluyla lezzetli hale gelir.

    doğamız gereği tadı acı olan yiyeceklerden nefret eder, tatlı olanları tercih ederiz. beynimiz bu şekilde tepki verecek şekilde programlanmıştır çünkü acı olan yiyeceklerin bizim için toksik olma ihtimali daha yüksektir. öte yandan tatlı yiyecekler çoğunlukla enerji içerir. bu nedenle, bebeklerin bile tatlı yiyecekleri tercih ettiği ve acı yiyeceklerden hoşlanmadığı gösterilmiştir, bu da bu tercihlerin doğumda belirlendiğini gösterir. ancak bu davranış, tıpkı pavlov'un köpeği gibi koşullandırma yoluyla değiştirilebilir.

    kahve gibi acı yiyeceklerden (koşulsuz uyaran/unconditioned stimulus – us) kaçınma veya kaçınma, koşulsuz tepkidir (unconditioned response - ur) veya doğuştan gelen davranışımızdır.

    acı yiyecek veya içecek tekrar tekrar sunulduğunda, tüketildikten sonra bağırsaklarda kötü bir his yaratmadığını ve dolayısıyla toksik olmadığını fark etmeye başlarız. ayrıca kahve içmenin uyarıcı etkileri gibi başka faydalar da yaşarız. bu etkiyi ödüllendirici bulursak beyin tepkimizi günceller. bu nedenle bir dahaki sefere kahve içtiğimizde onu itici bulmayız veya kaçınmayız. hatta tecrübeyle kahve ararız çünkü uyarıcı etkisi ilk acı tadından daha ağır basar. kahveye yönelik bu tercihe koşullu tepki (conditioned response - cr) adı verilir ve kahve artık bizim için koşullu bir uyarıcıdır (conditioned stimulus - cs). başlangıçta hoş olmayan bir tadı, tercih edilen bir tada değiştirme olgusuna, koşullu tat tercihi (conditioned taste preference - ctp) adı verilir.

    bu kazanılan tatların ağzımızda hissettiği tadın aynı kaldığını unutmamak önemlidir; yani kahvenin tadı her zaman ağzımıza acı gelir. beyin yalnızca 'haz değerini' veya tüketiminin yarattığı hazzı tekrar tekrar maruz kalmayla günceller.

    koşullu tercih, belirli bir yiyeceği/tadı maruz kalmayla birlikte tercih etmeye başladığımız davranışımızın değişmesi durumudur. ancak “tad almanın öğrenilmesi” bazı yiyeceklerden kaçınmamıza da neden olabiliyor. bu, insanların kötü bir deneyim yaşadıkları yiyeceklerden nefret ettiği durumlarda oldukça yaygındır. kötü bir mide enfeksiyonuna neden olan bir restoranda şık bir akşam yemeğinde istiridye yediğinizi hayal edin. bir dahaki sefere istiridye gördüğünüzde mide bulantısı bile hissedebilirsiniz.

    kötü sonuçlar nedeniyle başlangıçta lezzetli bir yiyecekten kaçınmayı öğrendiğimiz bu tür bir koşullanmaya, koşullu tattan kaçınma (conditioned taste aversion - cta) adı verilir.

    bu öğrenme hayatta kalmamız için önemlidir çünkü rahatsızlığa veya hastalığa neden olan yiyeceklerden bir dahaki sefere kaçınmayı öğrenebiliriz.

    hem kaçınma hem de tat tercihi durumunda, yiyeceğe verilen ilk tepkinin maruz kalmayla birlikte değiştiğini gördük. bu nasıl oluyor?

    ağzımızdaki tat tomurcukları, tat ile ilgili bilgileri fasiyal ve glossofaringeal sinirlere taşır. bu sinirler bilgiyi, beynin insula içinde yer alan tat alma merkezine aktarma merkezi görevi gören talamusa iletir.

    talamus ve insular korteks, korkuyu düzenleyen amigdala, ventral tegmental alan ve nükleus accumbens gibi beynin ödül temelli (dopaminerjik) yollarının yanı sıra beslenme davranışını etkileyen hipotalamus gibi birçok bölgeyle etkileşime girer. kazanılmış tat, beynin tat alma merkeziyle etkileşime giren bu ödül ve korku hafızası yollarındaki sinyallemeyi değiştirerek öğrenilir. böylece, bir yiyeceğin “zevk” değeri, onunla ilgili kötü ya da iyi deneyimlerimize bağlı olarak değiştirilebilir ve ona verdiğimiz yanıt, beynimiz tarafından, bir dahaki sefere o yiyecekle karşılaştığımızda onu tercih edecek ya da ondan kaçınacak şekilde güncellenebilir.

    kazanılmış tat, başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar tükettikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız yiyeceklerden dolayı hiçbir hoş olmayan yan etki yaşamadığımızda, bunun yerine beklenmedik bir ödül hissi hissettiğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek ona olan nefretimizi azaltır. bunun nedeni, beynin ödül ve öğrenmeyle ilgili bilgileri kontrol eden bölümlerinin, beynin tat merkeziyle etkileşime girmesidir.

    insanlar her yaşta zevk alabilirler ve bu tercihlerin ne zaman değişme eğiliminde olduğu konusunda çok fazla araştırma yapılmamıştır. en azından anekdotsal olarak ergenlik kritik bir dönem gibi görünüyor. yaşamın bu noktasında insanlar akran etkisine karşı çok hassastır ve bu da edinilen zevki yönlendiren en büyük faktörlerden biri olabilir. sevdiğiniz insanlar bir lezzetten hoşlanıyorsa, bu sizin de onu sevmenize neden olur. akranlarınız bunu yapıyorsa bu çok önemlidir. hollywood'dakiler gibi kahramanlar bunu yaparsa, bu sizin de hoşunuza gider. her zaman değil ama genelde böyle oluyor.

    bu mekanizma hayatta kalmamızın merkezinde yer alır çünkü bize zararlı yiyeceklerden kaçınmamıza ve faydalı veya besleyici bulduklarımızı tüketmemize yardımcı olur. bu mekanizma sayesinde, doğal acı tadı olmasına rağmen sabah kahvenizin tadını çıkarabilir ve o heyecanı duyabilirsiniz. siz ya da yakınınız ilk başlarda bir yiyeceği sevmemiş olabilirsiniz ama önemli olan onu tekrar denemeye cesaret etmektir.

    kaynak:
    https://www.scienceabc.com/…-hated-it-as-a-kid.html
    https://www.mentalfloss.com/…w-do-you-acquire-taste

  • https://www.youtube.com/watch?v=d2unbqhoxkc

    serzgin baran korkmaz'dan 10 milyon euro rüşvet istemiş ocak 2021'de. korkmaz ses kaydı almış. "blokeli çek olur mu?" demiş korkmaz. "olur" demiş veyis bey. rüşvet karşılığı yapacağını vaadettiği şey "sezgin baran korkmaz hakkındaki soruşturmaları kapattırmak ve ülkeye dönüşünü sağlamak" imiş.

    "gazeteci" geçinen, aslen "din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni" olan, ilahiyat fakültesi mezunu "ahlaksızın" tekidir.

  • çıldıran vardır da çoğunluk sakin görünüyor. kendilerine türlü türlü uğraşlar buluyor insanlar. insanlar ölümsüzlüğü bulamamışlar ama, ölümden sonra yaşamı icat etmişler. ölüyorsun da geri geliyorsun.

    aslında anlamıyor oluşumuza bağlıyorum bunu. sonsuzluğu almıyor benim zihnim söz gelimi. ölmeyi de anlamlandıramıyorum. ayrılık yaşayana kadar ayrılığın bile nasıl hissettireceğini kestiremezken ölümü nasıl alsın şu zavallı insan aklım zaten. işte bu yüzden çıldırmıyor olduğumuzu düşünüyorum.

    bir de anlamlar buluyoruz yaşama. kendi minicik varlığımızı değerli hale getiriyoruz. insan ölümlü olduğunun bilincinde olan tek canlı. ölüm bizde bir dehşete yol açıyor. inanılmaz bir anksiyete hissediyoruz. ölüm anksiyetesiyle başa çıkmak için de yollar buluyoruz. boşa geçirmemeye çalışıyoruz ömrümüzü. tüm yaşamımızı bir arayışta geçiriyor, yaşamımıza anlam katmaya uğraşıyor, bunu da bizden daha büyük ve daha değerli bir şeyin parçası olarak yapmaya çalışıyoruz. dinler neden var sanıyorsunuz? insanlar tanrı'ya neden inanıyorlar sizce? boşa yaşamamak için. yaşamlarını kendilerinden daha büyük bir şeye adadıklarında yaşamları da bir anlam kazanıyor. yaşamına anlam bulan insanlar "yaşadım" diyor. "sahip olduğum, ait olduğum değerler doğru" diyor. bazen de milliyetine sarılıyor. türk olmak çok önemli hale geliyor. kendilerini diğer gruplardan daha üstün görmeye başlıyorlar. türk olarak doğmuş olmaktan gurur duyuyorlar. bazen de erkek olmak bu işe yarıyor. ne de olsa erkekler daha üst bir konumda şu dünyada. bazı insanlar ait oldukları değerlerle fazlasıyla özdeşleşip farklı değerlere karşı saldırganlaşarak onları yok etmeye de çalışıyorlar; çünkü kendilerinden farklı birilerinin varlığı onları yanlışlanabilir kılıyor onların gözünde. söz gelimi, tanrı'ya inanmayan biriyle karşılan inançlı biri için bu deneyim dehşet verici oluyor; çünkü kişinin kendisini adadığı değer hiçe sayılmış oluyor. bu nedenle de karşıdakine şiddet gösterebiliyor. böylesi tutum sergileyen insanlar genelde sağ görüşlü insanların arasından çıkıyorlar. daha tutucu ve farklılıklara kapalı oluyorlar. böyle insanları ölüm fikri değil belki ama, boşa yaşamış olma fikri çıldırtıyor. sonrası mı? türkiye'ye bakarsanız anlayacaksınız rahatlıkla.

    dediğim gibi, benim kafam basmıyor ölüme. ölüm düşüncesi bende eskiden büyük bir korkuya yol açardı. artık pek bir etkisi yok. ölmek; doğmak ve yaşamak kadar doğal geliyor. yaşamın anlamını bulamadım. olmayan şeyi nasıl bulayım ki zaten; ama kendi yaşamıma kendi anlamlarımı kattım ve yalnızca kendim olarak da bir değere erişebileceğimi gördüm. rastlantısal olarak türkiye'de bir kadın olarak doğdum. japonya'da bir erkek olarak da doğabilirdim. suudi arabistan'da aşırı dinci bir ailenin beşinci çocuğu olarak da doğabilirdim, isveç'te ateist bir anne babanın tek çocuğu olarak da. yani demek istediğim, bunlara neden büyük anlamlar yükleyeyim ki? neden kendimi dine ya da milliyete adayayım ki? buradan kimliklerimi sevmediğim anlamı çıkmasın; ama sahip olduğumuz şeyleri gurur verici unsurlar olarak görmekten ziyade sıradan özellikler olarak görmemiz ve başkalarının farklılıklarını da kendimizi kabullendiğimiz gibi kabullenip saygı göstererek yaşamaya devam etmemiz gerektiğini söylemek istiyorum aslında.

    konuyu fazlasıyla dağıttım. söylemek istediğim tek şey, yalnızca kendi olarak anlamlı hisseden biri için ölümün pek de korkutucu olmadığıydı.

    düzeltme: anlatım bozukluğu giderildi. uyari icin zexilion'a cok tesekkuler.