hesabın var mı? giriş yap

  • açık ve net konuşmak gerekiyor; anayasa değişikliğinin ardından yeni hsyk'nın göreve başlaması ile türk yargı dünyası ve onlarca yıllık uygulamaları hallaç pamuğu gibi atılıyor. birazdan dinci kardeşlerimiz buraya gelip ağlamaya başlayacak yargının içindeki derin devleti bitirdik, yargı artık halkın hizmetinde, belirli bir elitin değil, kahrolsun ergenekon diye; sakın kanmayın, kazın ayağı böyle değil.

    allah'ın bildiğini kuldan saklamanın gereği yok; özel yetkili cumhuriyet savcılıkları ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, herkesin bildiği gibi, belirli bir görüşün egemen olduğu yerler; bunların gücünün önünde hiçbir şeyin durması da mümkün değil. sorun şu ki bu yapı, bu eşsiz gücünü, örgütlü suçlar ile müdadele için değil, mensup olduğu düşünce yapısına karşı muhalif gördüğü her kesimi ezmek için kullanıyor. bu durum önce ergenekon davası ile başladı, ardından balyoz davası ile devam etti, bunu oda tv davası izledi, aynı anda istanbul ve şimdi izmir'de devam eden askeri casusluk davaları ile sürüyor; kck davaları da aynı yapının eseri. işte şimdi gün geldi bu sefer aynı gücü muhalif sol dernekler üzerinde kullanıyorlar.

    arkadaşlar; dünyanın her yerinde kabul edilmiş temel ilkedir: yargı, üçlü bir sac ayağı üzerine oturur; savcı itham eder, tezi sunar; avukat savunur, anti tezi sunar; hakim de yargıya ulaşır, sentez yapar. bu nedenle her üç kurum hem birbirinden ayrı hem de birbirine saygılı hareket eder. modern toplumlarda, savunmayı temsil eden avukatlar son derece saygın olduğu gibi, kendilerine dokunulması da son derece sınırlı durumlarda mümkün olur; hele ki takip ettikleri davalar nedeniyle sanki o davanın bir parçasıymış gibi yargılanmaları kabul edilemez.

    yeni hsyk ile birlikte, bu saydığım davalar kapsamında, her seferinde avukatlık büroları basıldı, avukatlar göz altına alındı, tutuklandı, savunma gizliliği ihlal edildi; bugün artık geldiğimiz nokta korkunç; bahsettiğim yapı, özellikle sol kesime yönelik davalarda büyük etki gösteren avukatları bu sefer hedef almış gözüküyor; sabaha karşı onlarca avukatın bürolarının basılıp, kendilerinin yaka paça göz altına alınmalarının, faşist rejimler dışında, dünyada hiç bir örneği yoktur.

    bugün artık çok tehlikeli bir noktadayız; görüşlerini beğenin, beğenmeyin, avukatlık kurumu; sizi haksızlıklara karşı koruyabilecek son kaledir; eğer bu kale yıkılırsa yarın hiç birimizin ne olacağının garantisi yoktur.

    kendileri ile aynı görüşleri çoğu zaman paylaşmasam da, göz altındaki meslektaşlarıma dayanma gücü diliyorum; umarım bu soruşturmadan başı dik çıkarlar.

  • zor bir iştir.

    monsters, inc. gibi bir şaheseri çekmiş pixar animasyon stüdyolarının iyi hikaye anlatmak için 22 altın kuralı varmış:

    1.sevilen bir karakter yaratmak istiyorsanız, başarılı olmasından ziyade çok çabalaması daha etkili olur.

    2.seyirci olsanız ilginizi çekecek hikayeyi anlatmayı, bir yazar olarak seveceğiniz hikayeyi anlatmaya yeğleyin. bazen bu ikisi arasında inanılmaz fark vardır.

    3.hikaye sona ermeden ihtyacınız olan belli bir temayı bulmak mümkün olmayabilir. sona erince de bunun için tekrar yazmanız gerekir.

    4.bir zamanlar _____ vardı. her gün, _______ yapardı. bir gün _______ oldu. bu yüzden _______. ve yine bu yüzden, ________. ve sonunda ________.

    5.basitleştirin. odaklanın. karakterleri kombin yapın. yol ayrımlarını es geçin. değerli eserinizi kaybediyormuş gibi hissedeceksiniz ama bunlar sizi özgürleştirecek.

    6.elinizdeki karakter hangi konuda iyi ve rahatsa, karşısına bunların tam zıttını koyun ki mücadele versin. bakalım nasıl başa çıkıyorlar?

    7.hikayenin orta kısımlarına gelmeden sonunu yazın. cidden, sonlar çok zordur, önceden bunu netleştirirseniz işiniz kolaylaşır.

    8.hikayenizi bitirin, mükemmel olmasa bile nihayete ersin. ideal bir dünyada ikisi de bir arada olurdu, ama boşverin. bir dahaki sefere daha iyisini yaparsınız.

    9. sıkıştığınız zaman, bir sonraki adımda nelerin olmayacağının bir listesini yapın. çoğu kez sizi bu sıkışıklıkta kurtulacak malzeme kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

    10.sevdiğiniz hikayeleri bir kenara ayırın. onlarda sevdiğiniz şey sizin bir parçanızdır, hikayeleri kullanmadan önce onları iyi tanımanız gerekir.

    11.kağıda yazmak aynı zamanda düzeltmeyi de kolaylaştırır. harika bir fikir yazılmadan sadece kafanızın içinde kalırsa kimseyle paylaşma imkanı olmaz.

    12.aklınıza gelen ilk fikri eleyin. ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinciyi de...herkesin aklına gelmeyecek fikre ulaşın. kendinizi şaşırtın.

    13. karakterlerinizin bir fikri, duruşu olsun. yumuşak başlı ve pasif karakterleri yazmak kolay olur ama bu seyirci için adeta bir zehirdir.

    14.neden özellikle bu hikayeyi anlatmak istediğinizi bilin. içinizde sizi bu hikayeyi yazmaya iten şey nedir? hikayenin kalbi de odur.

    15.karakterinizin yerinde siz olsaydınız o durumda ne hissederdiniz? dürüstlük inanılması zor durumları inanılır hale getiren bir şeydir.

    16.riskler neler? karakteri anlayabilmemiz için bize sebepler verin. başarılı olamazlarsa ne olur? bir deneyip görün.

    17.hiçbir çalışmanız boşa gitmez. işe yaramıyorsa dinlenmeye bırakın, daha sonra baktığınızda işe yarar hale gelecektir.

    18.kendinizi tanımalısınız: yapabileceğinizin en iyisi ile "öylesine" arasındaki farkı bilin. hikaye anlatmak kendinizi zorlamaktır, vasatı cilalamak değil.

    19.karakterlerin başına bela olacak tesadüfler harika olur, ama onları beladan kurtaracak tesadüfler seyirciyi kandırmaktır.

    20.örnek bir alıştırma: sevmediğiniz filmleri düşünün. onları seveceğiniz bir hale nasıl getirirsiniz?

    21. durumları ve karakterlerinizi iyi ölçmeniz gerekir, öylesine yazamazsınız. sizi öylesine yazmaya iten şeyi bulmanız gerek.

    22. hikayenizin özü nedir? peki onu en ekonomik şekilde anlatmanın yolu? bunu biliyorsanız, oradan başlayıp hikayeyi geliştirebilirsiniz.

    kendi çevirimdir efenim.

    kaynak

  • "mobil veriyi kapatıp wifi açınca kendimi pantolonu çıkartıp eşofman giymiş gibi hissediyorum."

  • bu aralar canım sıkkın. en çok da, "neden?" sorusuna sıkılıyor. dün gece kaçış edebiyatına dalmak istedim bu yüzden.

    beceremedim ama. kaçamadım. ellerim hep geride kaldı; kurguladığım hikaye zihnimde olup bittikten çok sonra, ancak bir tarihçi gibi kayda geçirebiliyordum. yapamayacağımı anladım ve kariyerimi yarıda bırakmaya karar verdim, ama tek neden elbette bu değildi.

    ismi çok garip geliyor. inşaat inşa edicisi veya tost pişirici makinesi gibi. edebiyat, kaçmak için değilse ne için var? romain gary de uzaklaşma ihtiyacımı karşılıyor, jrr tolkien de. burada ve şimdi varolmak istemediğim için kitap okuyorum. başka dünyaların, başka insanların varolma ihtimaline esir oluyorum kitap okurken. ne mutlu bir esaret o!

    hayır ben bu işi yapamayacağım. "belki" cevabını sevmediği için dünyanın en güzel kadınlarını elinden kaçıran benim gibi insanların, daha net bir iş tanımına ihtiyacı olur hep. esnaf olmaya karar verdim; brülör satacağım. üçe alıp beşe satacağım.

  • annemin bana üç aylıkken hamileyken çektirdiği bir fotosu var, kadın alien sürüsü doğuracak gibi dostlarım. oburiks gibi göbek var. bıraksan 9 ayın dolmasını beklemeden oracıkta nijerya milli takımının ilk on birini doğuracak gibi. şimdi yıllar sonra yanıma sırayla utaka, etuhu, yakubu falan gelse "biz de senin kardeşiniz" dese, hiç ses çıkaramam, o göbekten beklerim çünkü. gerçi nihayertinde çıka çıka ben çıktım o da ayrı konu.

    bir de tv8'i ayakta tutan isimlerden biri olan ebru hanım'a bakıyorum, 6 aylık hamileymiş yanılmıyorsam, karın ip man karnı gibi, bruce lee karnı gibi, inanılmaz bir şey, nazar değmesin hey maşallah diyorum. peki benim annem niye öyleymiş lan? bu işte de bir tuhaflık var kardeşim. ya annemi inceleyin, ya ebru'yu...

  • paranoyak değil, tedbirli insandır. paranoya gerçek olmayan kaygı ve korkular üzerine kuruludur. art niyetli birinin sizin haberiniz olmadan webcaminize erişim sağlayabileceği ise kanıtlanmış bir gerçektir.

  • ilgili videonun 1:41 anında danimarka basbakani'nin "abdullah bu ne diyo amk?" bakisi ve abdullah gul'un "olm ne sandin ulke ulke degil ki xd" seklindeki yuz ifadesi ile klasikler arasina girmis efsane olay.

  • patron taifesini geçtim, bizzat işgüzar çalışanlar tarafından da gerçekleştirilen şey. "abi ne var yaa 2 saat daha çalışsak" şeklinde o kadar normalleşir ki sanki hayatın olmazsa olmazıdır. hatta daha da fenası, tam saatinde çıkan adamlar eleştirilir. "haah 18.00 oldu hemen çıkıyo" denir. e ne olacığıdı başka ?

    yarım kalan işlerin bitirilmesi adına elbette zaman zaman az da olsa mesai yapmayı anlayabilirim. patron baskısı altında elden başka bir şey gelmiyorsa, ya da aynı durumdaki arkadaşlarım için mesaiye kalmışlığım da çoktur ama abicim bunu normalleştirmeyin.

    şunu düşünün. günde 7 saat uyusan kaldı 17 saat. işe gitmek için hazırlanmak + trafikte geçen saatler toplam 2-3 saat. kaldı 14 saat. günlük çalışma süren 9 saat ! yani sana "yaşamak" için bırakılan süre sadece 5 saat. yemek, içmek, sosyalleşmek, eğlenmek ve bir sonraki gün çalışabilmek adına zihinsel ve bedensel yenilenme yapabilmek için sadece 5 saatin var.

    birçok makalede detaylıca işlendiği üzere günlük 4-5 saat çalışmanın kişisel ve toplumsal olarak yeterli olacağını da bir not olarak ekleyelim.

    bak yazdıkça geliyor alttan alttan. şimdi mesela "deadline" diye bir kavram var. elindeki adam sayısı belli. bu adamlar günde 9 saat çalışarak o işi 10 günde bitirebiliyor. fakat gel gör ki o adamlardan 7. gün sonunda işi bitirmeleri isteniyor. sebep ? büyük resme bakılırsa eğer ister bir inşaat projesi olsun, ister finansal rapor olsun, ister fiziksel bir ürün olsun normalden erken teslim edilmesi sadece ama sadece patronun cebine daha fazla para girmesi demek. 10 günlük işi fazla mesailerle 7 günde tamamladığın zaman x tane adam 27 saat boyunca sadece ama sadece patron adına iş yapmış oluyorsun.

    oysa pekala 2 yeni adam işe alınabilir ya da işin 10. günde bitirilmesi istenebilir. ama bunların da tamamı patronun cebinden çıkacak para demektir.

    böyle bir kurguda fazla mesai için ben nasıl isyan etmeyeyim ? "abi 2 saat kalıverelim yaa" diyen adamı nasıl makul bulayım ? saat 18.00'i vurduğu anda neden çıkmakta tereddüt edeyim ? zaten beni sömüren adamlara "al hocam az daha sömür" mü diyeyim ?

    işte bu yüzden fazla mesai yapmaktan daha çok bunun "normal" görünmesi sinir bozucu benim için.