hesabın var mı? giriş yap

  • bir grup sarhoş üniversiteli sarı çizgi muhabbetine odaklanarak eğlenmeye çalışırlar. aralarından kıvırcık saçlı kısa boylu olanı yaramaz bir cüce edasıyla sarı çizgiye basıp ayağını kaldırmaktadır devamlı.. beklenen uyarı otomatik olandır lakin "sevgili bağyan. sarı çizgiye basmayınız." der bi ses.
    ilk defa özgün bir anons duyan topluluk bi an afallar. kıvırcık saçlı cüce havaya bakınmaya başlar. anonsçu amca "evet evet siz kıvırcık saçlı bağyan.. dikkat edin. elektrik var aşşada. ölürsünüz sonra" der.
    gençler gülüşmeye başlar kikikiki deyi deyi. kıvırcık cüce uslanmaz "şu kafayla biraz daha eğleneyim yahu" diyerek gelmekte olan trenimize otostop çeker. anonsçu amca boş durur mu cevabı yapıştırır hemen. "kıvırcık saçlı bağyan öyle yapmanıza gerek yok. trenimiz zaten platformda duracaktır."
    bizim sarhoş üniversiteliler dahil durakta tren bekleyen herkes gülmeye başlamıştır. tren gelip kapılar açıldığında içeri girmeden güzel bi sona imza atmak isteyen kıvırcık saçlı cüce el sallar kameraya bakarak. amca bombayı patlatmıştır.. "iyyakşamlaağr"
    trene binildiğinde herkes gülmektedir. eski yolcular ne olduğunu anlayamamıştır. olsundur. pek eğlenilmiştir.

  • öncelikle shakespeare bütün edebiyat tarihinde tek gerçekten. türkçe olarak peter brook'un "shakespeare'i anımsamak ve unutmak"** diye bir metnini buldum geçen ay, o iyi bir başlangıç olabilir sanırım. onun dışında yine peter brook, tom stoppard ve thomas ostermeier'in hamlet'e bakışının çok doğru olduğunu düşünüyorum, özellikle ostermeier'in hamlet'i internetten falan bulunuyorsa izleyin gerçekten. şurada da çok iyi olmasa da yine bazı şeylerin çok iyi anlandığı bir hamlet var, üstelik david tennant oynuyor hehe: http://www.youtube.com/watch?v=u-nlnsq3p7y

    bu kısmı sadece birileri "andromaque hamlet'i döver" dediği için yazdım aslında, hamlet edebiyat tarihinin en güçlü metinlerinden biridir çünkü. bu yüzden shakespeare'i pek katmadan devam edeceğim:

    20. yy öncesinde fransız edebiyatı herhangi başka bir ülkeden çok daha büyük ve önemli bir birikim yarattığını düşünüyorum. gerçekten çok güçlü entelektüel çevrelerin birbirini takip ettiği ve birbirinin üstüne inşa ettiği bir kültür yaratılıyor çünkü. corneille, racine, moliere, hugo, balzac etc. birkaç isimle geçeceğim, keza takdir edersiniz ki yoksa zaten gider sınavıma çalışırdım.

    ingilizlerin de eli armut toplamamış. milton, dickens, austen, keats falan gibi nefis bir külliyat yaratmışlar. onlara da afferin.

    20. yy ise gerçekten iki ülke edebiyatının da bi rahatladığı bir dönem. fransa breton'la falan iyice bir ayaklanıp ordan artık allah ne verdiyse genet'siyle sartre'ıyla vian'ıyla perec'iyle güçlü bir 11 yakalamış. ingiltere'de de bu dönemde woolf, orwell, stoppard ve -benim gözümde 20. yüzyılın en önemli yazarlarından- douglas adams nefis şeyler yazmış. ayrıca sarah kane'i de ekliyim dedim çünkü çok seviyorum.

    böyleyken böyle. fransızlar mı ingilizler mi döver konusunda çok bir şey söyleyemeyeceğim: fransız edebiyatının daha istikrarlı ve verimli olduğunu düşünüyorum fakat ingiliz edebiyatında da gerçekten eşi benzeri olmayan eserler mevcut. ayrıca ingiliz edebiyatına henüz o kadar hakim olmadığım için kaçırdığım önemli isimler de vardır muhtemelen. onları da okurum zamanla, hayat bana güzel resmen.

  • bir çocuk için yaşanabilecek zor durumlar herhalde babasının işsizliği hastalığı güçsüzlüğü dirayetsizliği falandır. her çocuk babam güçlü demek ister.
    benim babam akıllıdır diyen istisna 1 çocuk bile görmedim. dursun benim çocuğum. çocuğum derken evladım, yani öğrencim. iki aydır uğraşıyorum hepsiyle.. ceplerine para koyuyorum, onların yanında olduğumu hissettiriyorum. bazen kızıyorum… neyse dursun fark edilmesi zor bir çocuk. sorunsuz vasat üstü. haylazlığı yok. çok başarılı ya da başarısız denilebilecek bir yeteneğini henüz görmedim. kısa siyah saçlı, kalın kaşlı kısa boylu durgun bir çocuk. bahçede yanıma geldi. kulaklık vardı kulağımda müzik dinliyordum. söyle oğlum dedim dikilince karşımda. öğretmenim ben fotoğraf paralarını geç getirebilir miyim dedi. tabi dedim. bir sorun mu var söylemek ister misin? dudakları titredi. bana sarılmak istediğini düşündüm iki kolu aynı anda hareket edince ama toplayamadı kendini herhalde. odaya aldım mesafeli durdum bu sefer. anlat oğlum dedim. babam böbrek hastası diyecekken gözyaşını gördüm. saklıyordu kendince. dizlerimin üzerine çöktüm üzerime atladı. sarıldı beklemediğim kadar sıkı. beklemiyordum çünkü dursunu tanımıyordum. kimse hiçbir şey anlatmamıştı hakkında. şaşırdım cidden. eğitimsizim bu durumlarda doğrusu nedir bilmiyorum. ama izin verdim bir müddet sarılmasına. belli ki epeydir yapmak istediği bir şeydi bu. ayağa kalktım elimle gözyaşını sildim. ve tüm içtenliğimle kendi çocukluğumu anlattım. ben onun gibi cesur davranıp bir öğretmenime sarılmamıştım. para verdim kola aldı içtik beraber. 1 kolayı 2 kişi içtik. sonra babası aradı akşam. ağlamaklıydı ses tonu. izin vermedim ağlamasına. iyi bir baba olmak için çaba sarfettiğini oğluna bakıp anladığımı söyledim. teşekkür etti ama teşekkürün anlatmak istediği şeye yetmeyeceğini düşünüyordu. yeteceğini hissettirdim. çocuğu halk oyunlarına, oradan dersaneye, oradan da basketbol için bir kulüp çalışmasına kaydıracağımı söyledim. bursu o söylemeden ben söyledim. ve ekledim.

    - teşekkür etmek zorunda bile değilsiniz. ben devletim ve bu söylediklerimi 5 kuruş talep etmeden çok daha önce yapmam gerekirdi. eşşek gibi yapıyorum ve zorundayım.

    – hocam estağfurullah

    - yok estağfurullah. allah pişman olmayanı affetmez. geciktiğim için özür dilerim dedim.

    sussun diye söylemiştim zaten böyle. sustu. başka bir arzunuz olursa çekinmeyin dedim kapattım.

    keşke dursunu tanısaydınız. ertesi gün ses tonunun, yürüyüşünün nasıl değiştiğini bir görseydiniz.

    dünyayı değiştirmek bir çocuğa tebessüm ettirmek kadar kolay.

  • özlemini duydukları kara çarşaflılara ve türbanlılara pek yer vermemişler. yine bütün kadınların saçı başı açık. şu ikiyüzlülüğü yapmayın artık.

    debe edit:
    oy çalmadan iktidar olamayacaklarını biliyorlar ve bu yüzden yine oy çalacaklar. bizim geleceğimizi geçtim sırf çocuklarımızın geleceğini garantiye alabilmek adına sandıklara sahip çıkalım.

    ayrıca bayan değil kadın.

  • - alo, napıyosun erhancım?
    + iyi bro seni sormalı? nerdesin?
    - mango'dayım ağa
    + puhaha ne işin var lan mango'da
    - olm deli indirim gelmiş, metrekareye 8 kadın düşüyor
    + kapat, geliyorum..

  • "vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım." diyerek ve savaşa gitmeyerek nasıl bir insan olduğunu,

    "adım peygamberimin adı onu yere yazdırmam"
    diyerek ve yıldızlar geçidinde yıldızını duvara astıracak kadar şuurlu bir müslüman olduğunu

    "kelebek gibi uçarım arı gibi sokarım"
    "alt tarafı bu da bir iş. otlar büyür, kuşlar uçar, dalgalar kumları yalar. ben de insanları döverim."
    "şampiyonlar salonlardan çıkmaz. şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar."
    diyerek ve kariyerinde zirvelerde kalarak gelmiş geçmiş en büyük sporculardan olduğunu

    "hayal gücü olmayan insanın kanatları yoktur."
    "rüyalarınızı gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır."
    "ön yargı karanlıkta kalmış olmaktan kaynaklanır. gün ışığı onu arındırır."
    "seni tüketen, önündeki tırmanılacak dağlar değil, ayakkabındaki çakıl taşıdır."
    diyerek bilgeliğini bizlere göstermiş büyük insan mekanın cennet, komşun ismini aldığın peygamberimiz muhammed s.a.v. olsun.

  • eskiden şöyle, balkon döşemesine kadar inen balkon demirleri olurdu. doksanların çocukları çok net hatırlayacağı bir detay olduğuna eminim.

    evde canı sıkılan çocuklar olarak, balkonun ucuna oturur, ayaklarımızı demirlerden geçirir aşağıyı izlerdik; sokaktan geçen tek tük araçlar, satıcılar, top oynayan çocuklar... hatta bu oturuşumuza kimi zaman da elimizdeki üflemeyle köpük yapan oyuncaklar eşlik ederdi. oturmanın sonu da çoğu zaman kafayı demire yaslamayla bittiği için, iyi kötü her çocuk o demiri tatmıştır diye düşünüyorum.

    daha sonra balkonların tabanları yükseltildi, şimdi de balkonlar komple yok oldu, fransız balkon denilen garabete geçildi. şimdiki çocukların arasa da bulamayacağı bir detay olarak mazide kaldı balkon demiri tadı.

  • taraftarlarından biri -ki yakın kız arkadaşım olur kendisi-, yeni bir ilişkiye başlamanın verdiği aymazlıkla, sevimli sevimli malum soruyu sormuş*; ''hapisteydim yedi senedir, yeni çıktım.'' cevabıyla karşılaşmıştı. öyle hep romantik sonuçlar doğurmuyor yani, tatar ramazana denk gelme ihtimali var, şımarmanın alemi yok.

  • ahmet davutoğlu garipliği. hayali desek daha iyi. nasıl acıtmışsa.

    "10 yıl sonra, 30 yıl sonra 2013 deyince bunlar mı hatırlanacak? ben şundan eminim istikametimiz değişmez, özgüvenimiz sarsılmaz yolumuza ilk çıktığımız andaki ilkelerimiz yine yolumuzu yenileyerek aydınlatmaya devam ederse 30-40-50 yıl sonra gezi olayları, 17 aralık falan hatırlanmayacak" dedi."

    gezi'yi de seni de hiç unutmayacağız ahmet.

    (bkz: davutoğlu'nun gündüz düşleri)

  • gereksizdir. mademki türkiye'de yaşıyorsun. temel kavramları anlayacak ve konuşabilecek kadar türkçe'yi de bir zahmet öğren. eğer, ''diyarbakır''dan istanbul'a uçakla gelecek kadar da türkçe bilmiyorsan, bu ülkenin vatandaşı değil. ancak, turisti olabilirsin.

  • beşiktaş'ın son 10 iç saha, osmanlı'nın son 10 deplasman maç sonucuna göre beşiktaş'ın osmanlı maçında puan alamama olasılığı %9.
    beşiktaş'ın son 10 deplasman, konya'nın son 10 iç saha maç sonucuna göre beşiktaş'ın konya maçında puan alamama olasılığı %36.
    fenerbahçe'nin son 10 iç saha, gençlerbirliği'nin son 10 deplasman maç sonucuna göre fenerbahçe'nin gençlerbirliği maçında 3 puan alma olasılığı %50.
    fenerbahçe'nin son 10 deplasman, sivas'ın son 10 iç saha maç sonucuna göre fenerbahçe'nin sivas maçında 3 puan alma olasılığı %41.
    buna göre beşiktaş'ın iki maçtan da puan alamama olasılığı %3,24, fenerbahçe'nin iki maçta 6 puan alma olasılığı %20,50'dir. beşiktaş'ın şampiyonluğu kaçırma ihtimali de bu iki oranın çarpımı olan % 0,66'dır.