hesabın var mı? giriş yap

  • adana kebabının ayırt edici özelliklerini sayayım farkları daha iyi anlarsınız.

    ""adana kebabı için bölgede yetişen en az bir yaşındaki koyunun eti kullanılır.

    ""adana kebabı için kıyma zırh denen bıçakla el yordamıyla hazırlanır, hazırlanmadan önce et sinirden damardan temizlenir ve dinlendirilir.

    ""adana kebabı zırh kıymasının içine sadece kuyruk yağı, pul biber ve tuz katılarak hazırlanır. karabiber, iç yağ, soğan, salça gibi şeyler harçta kullanılmaz. istenirse sarımsak, acı yeşil biber ve taze kırmızı biber harca eklenebilir.

    ""adana kebabı acı olmak zorunda değildir. kebaba katılan pul biberin cinsi ve miktarı acılığı belirler. bazen kırmızı toz biber de eklendiği görülür, bunu genelde seyyar kebapçılar yapar ve hakikaten tadı başkadır. daha iyidir demiyorum iki türü de yenmeli.

    ""adana kebabı için ateşin kalitesi çok önemlidir. kesinlikle vantilatör tutulmaz durgun ve korlu ateş lazımdır. ayrıca meşe kömürü kullanılmalıdır ve etten kömüre yağ damlaması da engellenmelidir. bunu kıymanın yağını pideye emdirerek yapar kebapçılar ve kebap sık sık çevrilir bu yüzden.

    ""adana kebap şişlenirken et şişe tutunsun diye el suya batırılır. ancak miktarı iyi ayarlanmazsa kebap pişmez haşlanır. elde çok su kalmamalı sadece el ıslanmalıdır.

    ""kebap piştikten sonra yağı emdirilen pide ile çekilip tabağa alınır. ekmeğin de sıcak, yağlı ve lezzetli olması sağlanır.

    ""adana kebap çorbayla, pilavla, patates kızartmasıyla, yoğurtla, cacıkla, püreyle, sosla, tereyağıyla, salçayla, mezeyle falan servis edilmez. klasik olarak ezme salata, çoban salata, soğan salatası, pişmiş soğan,biber ve domates ve varsa mekanın kendine has salatasıyla servis edilir.

    ""bazen kebap gelmeden önce iştah açması amacıyla fındık lahmacun, peynirli pide verilebilir. ancak bunlar sadece bir lokmalık olur. asla ve asla kebap lahmacunun içine sarılarak yenmez.

    ""yanında şalgam ve ayran güzel gider ama gazlı içecekler de sıkla tüketilmektedir.

    ""dürüm olarak tüketilecekse dürümün içinde havuç, marul, karalahana, patates kızartması, sos, tereyağı, patlıcan gibi şeyler bulunmamalıdır. dürümün salatası da klasik sunumdakilerle aynıdır.

    ""düzgün kebapçılarda genelde servis ve dürüm aynı paradır. çünkü malzeme aynı dolulukta olur.

    ""kebabın orijinal formunda yapılan her türlü oynanma adanalılar tarafından tepkiyle karşılanır.

    ------urfa kebapta bu özellikler bulunmak zorunda değildir ve büyük oranda da yoktur. gördüğünüz üzere aradaki tek fark acılı acısız olması değil. ama urfa kebabın harcında biber yoktur bu doğru.

    http://www.adanakebabi.com/adana.jpg

    http://habercininyeri.files.wordpress.com/…pg?w=448

    http://www.yemektarifleri2.com/…na_kebap_tarifi.jpg

  • insana facebook falan kapattıracak bir düşünce.

    paylaşımlara bir bakıyorum;

    -hehehe teknemizden ilk görüntüler yarın devamı vaaaaar (sanki çok merak ediyoruz senin tekne fotoğraflarını)
    -yhaaa benim kızım dünyaaanın en güzel çocuuuu (eciş bücüş bi tip ne dünyası ne güzeli)
    -kocişimle tatiiiiiiil -at italy* (kocana da sokayım sana da)
    -anne oluyorraaaam dinyinin in gizil diygisi (sen olma ulan ayı)
    -zengin zenginoğlu is at california with 82 others - kankslarlaaa kopmalarrr (bitmedi ulan şu babanın parası bitmedi)

    bi ben mi evde oturuyorum? bi ben mi işsizim, yalnızım? yettiniz be kapattırıcaksınız yine facebooku.

    debe editi: bu entrym mutsuzluğumu ve mutsuzluğunu paylaşan güzel insanlar sayesinde debeye girmiş. geri kalan bütün entrylerim de böyle bir başlık altında bile hakaretler edip ayar vermeye çalışanlara girsin. hele 'düşüncesi' ile biten başlığa 'vik vik vik vik kişidir' diye tanım kasan bi taneniz var ki ona laflar hazırladım. ama söylemeyeceğim.

  • otonom sinir sistemi istemsiz kaslarımızı, salgı bezlerimizi yöneten sinir sistemidir. yani iç organlarımızı. bunun dışında kalan sinir sistemi ise dış organlarımızla, yani "istemli" kaslarımızla, ve bilişsel işlevlerimizle ilgilidir. yani benliğimiz dış organlarımızı yönetir, iç organlar ise benliğin müdahale alanının dışındadır. yani aslında benlik dediğimiz yapı, vücudun sadece "istemli" bölümünün benliğidir. yani iskelet kaslarımızın, yani davranışlarımızın kontrol merkezidir. iç organlarımızın işleyişi ise tıpkı dış dünyadan bize ulaşan yabancı etkiler gibi benliğimize yabancıdır. nasıl ki dışardan bize dokunan bir nesne (örneğin bir kedi) bizim irademiz dışında bize dokunmuşsa içeriden bize gelen bir uyaran da (örneğin sancıyan bir böbrek) bizim irademiz dışında gelmektedir. ancak bilnçle kediyi tutabilir, kovabiliriz ama böbreklerimizde hasıl olacak bir duruma, parmağı oynatmak gibi doğrudan yöntemlerle müdahale edemeyiz. dışımızda dışa doğru bir yabancı dünya varken içimizde de içe doğru bir yabancı dünya vardır, ve benliğimiz dış dünyaya müdahale edebilen sinir sisteminin benliğidir.

    iç dünyamıza ise otonom sinir sistemi tarafından müdahale edilmektedir. ancak bu sinir sistemini hep bir sinir ağından ibaret maddi bir yapı olarak tahayyül ederiz. peki, dış dünyaya müdahale eden sinir sistemi bölümünün bir benliği var da iç dünyaya müdahale eden sinir sisteminin neden bir benliği olmasın?

    benlik, sinir ağlarının işleyişinin merkezi yapısının adıdır. görünüş itibariyle merkezi bir yapıya (beyincik) sahip olduğuna göre otonom sinir sisteminin de iç işleyişinde merkezi bir düzen sahibi olduğunu söylemek abes kaçmayacaktır. şu durumda otonom sinir sistemimizin bir benliği vardır. biz nasıl ondan bihabersek o da bizden bihaber, kendi işleriyle meşguldür. biz nasıl müdahalelerimizle kendi dünyamızdaki durumları düzenliyorsak, o da kendi müdahaleleriyle kendi dünyasındaki durumları düzenlemektedir. peki nasıl bir şeydir "otonom kişi"nin dünyası?

    bizim dünyamız, bedensel varoluşumuzun kısıtlı algısı uyarınca, ten sınırımızın dışından itibaren tutabildiğimiz yakın çevremizden başlayarak müdahalemizin giderek zorlaştığı uzaklıklara, "sonsuz" uzaktaki yıldızlara doğru ilerliyor. ten sınırının içindeyse ne olup bittiğini algılayamadığımız, sadece olmadık zamanlarda çıkardığı sorunlarla kendini belli eden bir iç organ dünyası var. otonom kişimizin dünyası ise bunun tam olarak ters yüz edilmiş hali olsa gerek. onun için de bir "ten sınırı" söz konusu. ten sınırının dışında, bizim iç dünyamız, onunsa dış dünyası olan "organ evreni" var. yakın alanında kolaylıkla müdahale edebildiği büyük organların ana işlevleri var. biz nasıl gün boyu işimizle meşgulsek, konuşup gülüşüyorsak, o da gün boyu kalbi çarptırıyor, mideyi kasıltıyor, bağırsakları büzüp gevşetiyor. organ dünyası, onun dışarısına doğru, daha zor müdahale edebildiği daha ayrıntı kas gruplarına, daha yerel dokulara doğru "uzaklaşıyor". bizim yıldızları gördüğümüz yerlerde o hücreleri görüyor olsa gerek. onun müdahale edemediği iç dünyası ise bizim dış dünyamız ve psikolojik durumumuz. ten sınırının içinde, ummadığı zamanlarda ona sorunlar çıkaran bir şeyler var. örneğin biz kafamızı duvara çarpıyoruz, o ne olduğunu bilemiyor, sadece oraya kendi bildiğince müdahale etmeye çalışıyor. biz nasıl ki durup dururken başımız ağrıdığında nedenini bilemeyiz ama kendimizce müdahale ederek başımızı oğuştururuz, işte o da biz kafayı çarptığımızda ne olduğunu bilemiyor ama hormonlar salgılayarak kendince "oğuşturuyor". içimiz sıkıldığında bir gariplik hissediyor ve kalbi güçlü çarptırıyor, çarpıntı yapıyor.

    biz sosyal içgüdülerimiz nedeniyle başka insanlara ihtiyaç duyuyor ve onları algıladığımız zaman kendimizi yalnız hissetmiyoruz. otonom kişi arkadaşları olmayan bir benlik, ama sosyal de değil, o yüzden yalnızlık hissettiğini pek sanmıyorum. hissediyorsa da arada bir biz uyuduğumuzda şööyle bir kalbi yavaşlatıp, bağırsakları mideyi dinginleştirip, uzakta gözkırpan hücreleri seyrederek kendi varoluşu üzerine düşünüyor, bi ufak endorfin salgılayıp efkarlanıyordur belki...

  • ailesi doğduğun yer değil doyduğun yer diyenlerden olacak ki, nerenin soylusu olursa oranın mezhebine geçen bir yapıdan gelir. büyük dedeleri danimarka'da takılırken lutherci protestan imişler. sonra yunanistan'a devşirme kral olarak gönderildiklerinde ortodoks oluvermişler. hatta bu beyefendi de korfu adası'nda doğduğunda ortodoks olarak vaftiz edilmiş. en son kraliçe ile evlenip buckingham'a yerleşince, ingiliz anglikan kilisesi'ne aldırmış kaydını.

  • mhp genel başkanı devlet bahçeli'nin grup konuşmasında sarf ettiği sözlerdir.

    ülkenin parasının nerede olduğunu sormak da ihanet oldu.

    biz komple gidelim abi, yakında nefes alarak da ihanet edeceğiz bu ülkeye.

    tayyip ve devlet beyler biz olmadan daha da rahat ederler bu ülkede. halka gerek yok, 15-20 yönetici yeter bu memlekete. halk olduğu zaman hesap vermek zorunda oluyorsun.

    70 küsur yaşındaki adamları hesap vermeye zorlamamış oluruz böylece. babalarının çiftliği gibi kullansınlar ülkeyi, biz başlarını ağrıtmayalım.

    edit: tashih