hesabın var mı? giriş yap

  • adamın birinin, hiç bir baltaya sap olamamış ebleh bi oğlu varmış. adam da zengin ya, oğluna paso iş kuruyormuş, oğlan da paso batırıyormuş işleri. adamcağız "bir defa daha şansımızı deneyelim bakalım" demiş, entegre et tesis kurmuş oğlu için. neyse fizibileteler hazırlanmış, fabrika, tesis, allah ne verdiyse kurulmuş, baba da oğlunu bir makinanın başına getirip anlatmaya başlamış:

    "bak oğlum, bu makinanın bu tarafından ineği sokuyorsun, öbür taraftan sosis olarak çıkıyor. anladın dimi çocuum?!"

    çocuk da ebleh ebleh sırıtıp:

    "ehuaa! çok iyi yaa! peki babaa, burdan sosisi sokarsak öbür taraftan inek olarak çıkar mı?"

    adamcağız derin bir iç geçirmiş ve cevap vermiş:

    "hayır evladım. maalesef o teknoloji yalnızca ananda var..."

  • başlıkta bu önermeyi savunan ne kadar kişi varsa hepsini sınıflarında bulunmuş, adı hep alaylı bir şekilde anılan silik kişiyi hatırlamaya davet ediyorum. ya da hiç hatırlamadığınız ama kendisini hep dalga geçilen çocuk olarak hatırlayan kişiyi.

  • üretimde calisacak makina mühendisi alinacaktir

    - en son okudugunuz kitap
    - sato
    - kimindi o?
    - kafka
    - beyaz dis de kafka’nindi di mi
    - hayir, jack london’in o.
    - ama tarzlari benzer kafkayla di mi
    - hayir, benzemez.
    - hmm... peki ne tarz müzik dinlersiniz? en sevdiginiz müzik grubu? en sevdiginiz sarkilari? en sevdiginiz vb vb vb...
    - sohbet ediceksek bi çay söyleyin bari. yok is görüsmesi yapicaksak gecmis deneyimlerimi falan sorun

  • kaybolan kadınlar için aklımızda tecavüz edilip, bir köşeye öldürülüp atılması dışında başka bir şeyin gelemiyor olması bilinçli bir tutumun örneğidir. kadın cinayetleri politiktir, görmezden gelmeyin!

  • önce akhisar'ı yen genj de denilebilir mesela... heyecan tabi...

    çok sonra gelen edit: şimdi tekrar gündem olunca hatırlatayım dedim. başlığı ben açmadım, açan genç gerçekten heyecanla nasıl şampiyon olacaklarını anlatıyordu gs maçını alıp. ama daha oynamadıkları bir akhisar maçı vardı. ben de yazıverdim üstteki kısa cümleyi. sonra yenememişlerdi akhisar’ı ve o arkadaş da siliverdi başlığın ilk yazısını... böyle...

  • saatlerce oyun oynamaktan hastanelik olan veya psikolojik hastalıklara yakalanan çocuk haberleri artık sıradanlaştı.

    çocuğunuzu korumak için aşağıda belirteceğim hususlara lütfen dikkat edin.

    1) altı yaş beyin gelişimi ve bağımlı olmak için kritiktir. bu yaştan önce mümkün olduğunca çocuğu oyunlardan uzak tutun.

    2) gerçek dünyada sorun yaşayan çocuk bunları çözmek yerine oyun dünyasına kaçmak ister. çocuk sürekli oyuna kaçıyorsa gerçek dünyada baş edemediği bir sorunu olabilir. konuşun ve gözlemleyin.

    3) kendisinden utanan ve beğenmeyen çocuk oyun dünyasında sahte bir kimlik üretir. sahte kimlikle zaman geçirdikçe gerçek kimliğinden uzaklaşır.kişilik sorunları yaşama tehlikesi olabilir. çocuklarınızı eleştirirken dozu kaçırmayın.

    4) oyun çocuğa ödüller verir ve alıştırdıktan sonra onları edinmesini zorlaştırır. karşılığında vaktini ve bazen parasını ister. bu ödüllere ulaşamayan çocuk madde bağımlılarına benzer yoksunluk semptomları gösterebilir.

    5) oyunun sporu olmaz. e-spor terimi oyun firmaları tarafından üretilmiştir. böylece bağımlılar kendilerini “sporcu” adı altında gizleyebilir.

    6) oyun bağımlılığın ilacı sosyalleşmedir. spor, müzik, tiyatro gibi etkinliklere yönlendirin ve çocuğunuzla mutlaka gün içinde kaliteli zaman geçirin.

  • bu insanlara sırf ırkı türk diye "gurur duydum, işte türk" demek biraz akıl tutulması gelmiyor mu arkadaşlar size de? bu insanların türkiye ile tek bağlantısı sadece burada doğmaları. bu insanlar alman eğitimi ve kültüründe yetişmiş insanlar. "almanyaya giden türk time'a kapak oluyor da türkiyedeki türk neden time'a kapak olamıyor?" diye düşünmek yerine neden almanyada yaşayan iki başarılı insanın kredisini kendimize çıkarıyoruz anlamış değilim.

    edit: özlem türeci hocamızın almanya'da doğduğunu yeşillendirenler oldu. sağolsunlar. elde var sadece uğur şahin hocamız ki o da yanlış hatırlamıyorsam 3 yaşında iken ailesi almanya'ya göçmüş. sıfıra sıfır elde var sıfır.

  • oxford advanced learner's dictionary'de british english kısmı altında telaffuzları bulabileceğimiz; benim de gerek bu sözlükten, gerek kendi deneyimlerim sonucu farkettiğim bu aksanın bazı özellikleri:
    -r harfleri, sadece kendisinden sonra bir sesli harf (vowel) telaffuz ediliyorsa okunur.
    örneğin; car, emergency, there sözcüklerinde okunmaz. "there" kelimesinde her ne kadar r'den sonra sesli harf var gibi gözükse de denildiği gibi telaffuz edilen sesli harflere bakılır.
    burada türkçe'deki ulamayla bir çağrışım yapabileceğimiz bir durum var. örneğin "over", telaffuz edilirken sondaki r telaffuz edilmiyor denildi. ama "over it" deyince, yani bir sonraki kelime sesli harfle başlıyorsa buradaki r telaffuz ediliyor. ya da "overit" şeklinde bitişik yazdığımızı düşünelim ve ilk başa yazılan sesli harf kuralını uygulayalım.

    -hot, not, got gibi sözcüklerin telaffuzunda o harfi olduğu gibi okunuyor. yani hat değil, hot. nat değil not. bu arada what da aynı şekilde. "wot" diyorlar.

    -amerikan ingilizcesinde sesli harflerin arasında kalmış "t", "d" gibi okunurken; ingiliz aksanında böyle bir şey yoktur. örnek olarak amerikan ingilizcesinde "writer" ve "rider" benzer şekilde telaffuz edilirler.

    not: tabii benim yukarıda yazdığım "hat", "wot" vs. bu sözcüklerin fonetik yazılışları değil. ben sadece fikir vermek veya çağrışım yapması amacıyla o şekilde yazdım. ayrıntılı bilgi için en uygun adres: http://oald8.oxfordlearnersdictionaries.com/

    eğer farkettiğim ve öğrendiğim yeni şeyler olursa ekleyeceğim.

  • bir koruyucu tüp içerisinde, hepsi birbirinden ayrı şekilde yalıtılmış olan optik elemanlardan meydana gelen kablo.

    ışık dediğimiz elektromanyetik dalga bir ortam içerisinden geçerken kırılmaya uğrayabilir. ortam dediğim şey su, cam gibi, havadan farklı bir madde. ortamdan çıktığındaysa yoluna, oraya girmeden önceki yoluna paralel olan bir şekilde devam eder. bunu günlük hayatımızda sıkça gözleriz. mesela:
    görsel
    (görsel buradan alıntı)

    bu kırılmanın miktarını belirleyen şey, her ortama göre değişiklik gösteren, yani farklı bir değer alan kırılma indisi dediğimiz özelliktir.

    ancak ışık bazen, girdiği ortamdan tekrar dışarıya çıkamayacak şekilde, adına tam yansıma denen bir olayla tamamen geriye yansır. yani ortam içerisinde kalır. bunun için ışığın o ortam içerisine belirli bir açıyla girmesi gerekir ve bu açıya kritik açı denir. fiber optik kablolar, bu özelliği temel alırlar.

    kritik açıyla kabloya giren ışık, kablodan dışarıya çıkamayacak şekilde tam yansıma yapar. bu kabloların içi, yansımayı sağlayacak bir yapıda tasarlanmıştır. böylece içeriye girip yansıyan ışık, tekrar kablonun iç çeperinde bir noktaya çarpar. yansıtıcı özellik, ışığın buradan da yansımasını sağlar. ışık içeride bu şekilde sürekli olarak yansımaya uğrar; ta ki kablonun diğer ucunu bulana kadar.

    bahsi geçen bu yansıtıcı kablonun çevresi, bir başka kablo ile sarılmıştır. bu ikinci kablonun kırılma indisi, ilk kablonunkinden küçüktür. bu ufak kablolar bir araya getirilerek en dış kısmına da silikon bir kaplama geçirilir. sonuçta ortaya şöyle bir yapı çıkar:
    görsel
    (görsel buradan alıntı)

    eğer bu kablo, kablonun içerisinde ışığın tek yol izlemesine izin verecek bir tasarıma sahipse tek modlu, 1'den fazla yol izlemesine izin verecek bir tasarıma sahipse çok modlu kablodur.

    ışığın içeride hapsolarak sürekli yansıması, 100 km'ye yakın bir mesafe boyunca sinyal kaybı olmadan taşınmasını sağlar. bu mesafe boyunca ışığın diğer özelliği olan saçılma olayı, yavaş yavaş sinyalin zayıflamasına yol açar. dolayısıyla ara istasyonlar sayesinde sinyalin yeniden güçlendirilmesi gerekir. bu sayede uzak mesafelere ışık hızında sinyal taşınması sağlanır.

    fiber optik kabloyla taşınması istenen bilgiler, 1'ler yüksek, 0'lar düşük frekanslı dalgalar üretecek şekilde 0 ve 1'lerden oluşan dijital veriler şeklinde kodlanır ve kablo boyunca bu türden dalgalar şeklinde iletilir.

    bakır kabloların fiber optik kablolardan yavaş sinyal sağlamasının nedeni, bakır kabloda iletilen şeyin elektron olmasıdır. elektronlar ışık, yani fotonlar kadar hızlı değildir.

    tek modlu kabloların iletim gücü 3000 metreye kadar verim sağlar. çok modlu kablolar içinse bu mesafe 2000 metredir. yukarıdaki görselde de gördüğünüz gibi, iç kabloların hepsi farklı renklerdedir. her renk kablo, farklı bir mesafeye kadar olan iletimden sorumludur.

  • çok eğlenceli bir durum. size çocuklarıymış gibi davranıyorlar. arabanın arka koltuğunda yolculuk ediyorsunuz, canınız ne isterse o yapılıyor, ne çekerse o alınıyor.
    evlerinde de bir ayrıcalığınız var. en ağır misafirleri sizmişsiniz gibi davranıyorlar bazen, bazen de "oturmaya mı geldin, kalk da bi çay koy" rahatlığına evrilebiliyorlar. birbirleriyle kavga ettiklerinde "yeter la bi susun amk" diyebilecek kadar samimi arkadaşlarınız olan bir çiftin yanında üçüncüyseniz cidden çok eğlenceli. tavsiye ederim.

  • atatürk musul'u ve 12 adayı bırakmamıştır. 12 adalar, cumhuriyet kurulmadan çok önce uşi antlaşmasıyla italyanlara trablusgarp yenilgisiyle "geçici" olarak bırakılmıştı. bunun geçici olmasının nedeni adalardaki italyan işgalinden ileri gelmektedir. 10 şubat 1947 paris'te imzalanan barış antlaşması ile oniki ada, sadece adalarda oturanların çoğunluğunun rum olduğu gerekçesi ile yunanistan'a verildi.

    musul ve kerkük'e gelince, lozan'da türk tarafı musul, kerkük ve halep için epeyce diretmiştir. netice alınamadığından konferans ikinci bir defa daha toplanmak üzere dağılmıştı. ikinci kez toplanan konferansta da ingilizler ikna edilemedi bu demek değil ki türk tarafı da ikna oldu. konu daha sonra milletler cemiyeti'nde konuşulmak üzere rafa kaldırıldı. ancak diplomatik yönden zayıf olan yeni cumhuriyet bu konuda daha fazla diretemedi. ingiltereyle devletlerarası boyutta 1925 yılında musul ve kerkük’te hak iddaası sürdürüldü. hatta iki devlet savaş pozisyonu bile almıştır. ancak ne hikmetse, aynı tarihlerde şeyh sait isyanı patlak vermişti. ordunun mobilizasyonun önemli bir kısmı bu isyanı bastırmak için harcandı. ingiltere türkiye’ye ırak petrollerinden 25 yıl boyunca %10 pay teklif etti ancak yeni kurulan devletin nakit ihtiyacı ağır bastığından, türkiye bunun yerine 500 bin sterlin nakit para alarak musul ve kerkük’den vazgeçti.

    olayın atatürk'le veya ismet paşa'yla bir alakası yoktur. uluslararası ilişkilerde basit bir kural vardır; ekonomik ve askeri olarak bağımsızsanız yayılabilirsiniz. bundan ötesi irredantist hayalperestliğe girer ve toplumlarda tramva yaratır. (bkz: yeni osmanlıcılık) bu tür olaylarda kişilerin karizmasına ya da kültüne bakmak yerine kurumların işlevlerine, içinde bulunduğu duruma, açıkçası devlet aygıtının ne kadar "muktedir" olduğuna, yine o şartlar dahilinde bakmak çok daha faydalı olacaktır.

    edit: adaların bırakılması konusundaki tarih karışıklılığı düzeltilmiştir. radmard ' a teşekkürler.