hesabın var mı? giriş yap

  • yillar once basima gelmisti. ankara'da bir restoranda yemek yedikten sonra hesabi odemeyi unutup kalkip gitmistim. saatler sonra cebimdeki paraya baktim bir terslik var, olmamasi gereken para hala orada, hesabi odemeyi unuttugumu hatirladim.
    hemen kostum mekana "hesabi odemeyi unutmusum yaw kusura bakmayin." dedim

    adam "biliyorum abi, sorun degil" dedi
    "kardes biliyorsan neden durdurmadin, utandim bak simdi." dedim
    "abi dunya hali, paran yoktur falan durdurup utandirmak istemedim." demisti.

    yemekler cok guzel degildi ama boyle bir guzellik var tabi...

  • istenen özelliklerde sadece servis güzergahını tutturabildiğim ilan.
    ne güzel lan; sabah gider, akşam dönerim. gezinti olur benim için. evet.

  • maaşları düşüreceğim, bedavaya çalıştıracağım dediği yeri duyamadığımdan deli zırvası olarak nitelediğim konuşmadır…

    ben de doktorum, rahatsız olacak bir şey duymadım…

  • daha gerçekçi bir eylem için tarih aralığı belirtilmesi fikriyle ilk etapta; 04 temmuz 2018 ile 04 ağustos 2018 arasında sabret ve tüketme!

    üst edit: herdemmuhabbet ve emirov güncel fiyat listelerini gönderdi. unutma, bu liste yalnızca 6 ay sonraki yeni zama kadar geçerli.

    işte o liste-yüksek alkollüler
    işte o liste-biralar

    sahi, yeter diyeceğin o nokta kaç 6 ay sonra gelecek?

    şunu da unutmayın lütfen. amerika'ya atarı bile alkol üzerinden yapıp, bizim paramızı alma derdindeler.

    amerika'dan ithal ürünlere ek vergi. şampiyon %70 ile viski

    twitter hashtag önerilerini paylaştı bir kaç arkadaş. aktarıyorum:

    #adaletlivergi
    #vatandasayikol
    #buyukalkolboykotu

    sosyal medyada paylaşım için görselleri de ellerimle hazırladım. sadece 1 ay, haydi!

    nane likörü!bayılırım!
    bi' duble keyfimiz var.
    rakıdan %300 vergi alıyor iki gözümün çiçeği.

    ------------------------------------------

    arkadaşlarımız arasında başlattığımız boykottur. #pınarürünleriboykot kampanyasının başarısı da ortada.

    3 temmuz 2018 ötv zammı ile açıkça ortaya konmuştur ki, bu ülkenin bütçesi adaletli vergi sisteminden değil; benzin, alkol ve tütün ürünleri üzerinden finanse ediliyor. benzin mecburen kullandığımız ve şu anda alternatif üretemeyeceğimiz bir kalem. ancak günlük yaşamda kullanılan ötv'li ürünler öyle değil.

    2017 bütçesinde, ötv'den gelen gelir %24'e ulaşmış. yani bu ülke bütçesinin 4'te 1'i; zamanında kdv yerine çıkarılacağı söylenen bu vergiye dayandırılmış durumda, ancak hem kdv hem ötv yürürlükte.

    alkol oranı %45 olan 70’lik rakıda aracı kârı dahil 28,50tl olan fiyat; ötv 67,10tl, kdv 17,20tl ile vergiler dahil 112,80tl olmuştur. yani ürün fiyatına göre vergi oranı %258’den %296’ya yükselmiştir! ve bu zam her 6 ayda bir artacaktır. biz dur diyene kadar!

    demek oluyor ki bu ülke çoğunlukla şu anda ezilen, hor görülen, terörist ilan edilen kesimden gelen gelirle finanse edilmektedir. meyve suyu, maden suyu gibi kalemlerdeki ötv, muhafazakar olmayan kesimden elde edilen vergi kalemlerine göre oldukça düşüktür ve etkilenmeyecekleri seviyededir. dolayısıyla kimsenin umrunda değiliz. yat ve pırlantada "özel" tüketim vergisi olmamasından bunu anlayabilirsiniz.

    ben kendi adıma bugünden itibaren başta alkol ve sigara olmak üzere ötv'ye dahil ürünleri mümkün mertebe kullanmayacağım. çünkü artık canıma yetti.

    haklı olarak, "onlar da bunu istiyor" endişesi var. tam tersi. bütçenin yüzde 25'ini oluşturan bir kalemin kesilmesini, hele ki böylesi bir dönemde kimse tolere edemez. inadına, yaşam tarzımızdan taviz vermeyeceğimizi bildikleri için tüm yükü sırtımıza yüklemiş durumdalar. dolayısıyla yüksek ötv'li bu ürünlerin tüketimine bir süreliğine ara veriyoruz. evde dahi üretsen 40 liraya üretilebilecek bir ürüne, fabrikasyon olmasına ve maliyetlerinin çok düşmesine rağmen 120 lira vermiyoruz.

    peki dayanamayanlar ne yapabilir?

    -viski, rakı, votka gibi yüksek alkollü ürünleri mümkün mertebe yurtdışına gittiğimizde ya da giden arkadaşlarımızdan tedarik ediyor, yapabiliyorsak evde üretiyoruz. her arkadaş gurubundan 1 kişi bunu yapsa masraflar paylaşılabilir.

    -bira gibi düşük alkollü ürünler için evde üretimi tercih ediyoruz.

    -ben kullanmıyorum ama sigara kullananlar yine yurtdışından karton alma ya da sarma kullanmaya başlıyor.

    4-5 aylık bir protesto süreci en azından bu konuyu bu sektörden ekmek yiyen insanlar, meyhaneler, birahaneler, tekeller, rakı-balık mekanları, oteller, turizmciler ve firmaların gündemine taşıyacak ve önlem almak zorunda bırakacaktır.

    ben bireysel olarak bu boykotu sürdürmekte kararlıyım. çünkü paramla beni terörist olarak gören kesimi beslemekten yoruldum.

    katılıp, katılmamak size kalmış.

    edit: boykot alkol özelinde açılmış olsa dahi ötv içeren kısılabilecek tüm ürünleri kapsamaktadır. alkol kullanmıyorsundur ancak meyve suyu kullanıyorsundur; o zaman meyve suyunu azalt, maden suyunu azalt, daha az benzin al daha çok yürü. sigarayı bir süre bırak. ekonomi dediğimiz şey sensin, senin harcamaların.

    edit-2: ötv ile öiv karışmış. ötv, kdv'nin yerini alması planlanan bir vergi olarak çıkarılmış. ancak pek tabii şu an ikisi de yürürlükte. düzelttim, uyarısı için mistosilo'ya teşekkürler.

  • mutfakta fare görülmesi üzerine, ev arkadaşıyla para toplayıp fare zehiri almaya karar verilmesi; ancak ay sonu olması münasebetiyle de paranın denkleştirilemeyerek eve fare zehiri alınamaması. yaşanan parasızlık sorunu yüzünden gözü dönen ev arkadaşının, aynı günün akşamında, eve sokak kedisi getirmesi ve sokak kedisinin iki gün boyunca evde yaşaması.

  • güzel bir ilk bölümle sezonu açmış dizimiz.

    --- spoiler ---

    son sahnede yılmaz ve örgüt lideri arasında geçen konuşmada çok hoşuma giden bir şey fark ettim. yılmaz, örgüt liderinin övgülerine kapılır gibi olduğu sırada kafasında ilkkan'ın sesi yankılandı. ilkkan'ın yılmaz'ı övdüğü çeşitli anlardan cümlelerin yankılanmasıyla gerçeklere dönen yılmaz, örgüt liderine posta koydu ve ilkkan'ı kurtarmaya gitti. bu sahne üzerinde biraz düşünmek istiyorum. yılmaz ve ilkkan birbirlerinin en yakın arkadaşı. ilkkan bir şekilde bir örgütün eline düşüyor ve bu duruma göz yummayan yılmaz, ersoy'u da alıp ilkkan'ı kurtarmaya gidiyor. sonra aynı örgüt yılmaz'ı ele geçirmeye çalıştığında ise yılmaz'ı kurtaran şey ilkkan'ın cümleleri oluyor. bu sahnede arkadaşlıklarının kuvvetine şahit oluyoruz. bu çok güzel. ama bir şey daha var ki acayip hoşuma gitti.

    örgüt lideri yılmaz'ı överken yılmaz, ilkkan'ın övgü dolu cümleleriyle gerçekliğe döndü. sonrasında örgüt lideri “ben iradesi senin kadar güçlü birini görmedim” minvalindeki cümleyi kurdu ve yılmaz da ona “ama ben senden daha etkileyici şekilde öveni gördüm” gibi bir şey söyledi -kastettiği kişi ilkkan'dı-. ilkkan'ın övgü cümleleri eşi benzeri bulunmaz cümleler değildi aslında. ilkkan'ın cümlelerinin yılmaz'ı etkilemesinin sebebi ilkkan'ın onun en yakınlarından biri olması ve yılmaz'ın ilkkan'a gerçekten değer vermesi. hem ilkkan'ın kendisini tanıdığını biliyor hem de kendisi ilkkan'ı tanıyor ve nerede samimi olup nerede olmadığını anlayabiliyor. dolayısıyla ilkkan'dan gelen övgü'nün bir anlamı ve değeri var. yılmaz arkadaşları tarafından sık sık yobaz olmakla itham edilse de kendi içinde oldukça tutarlı bir karakter ve anlamlı bulmadığı hiçbir şeyi kabul etmiyor.

    övülmek, iltifat almak dünyadaki birçok insanın zaafıdır muhtemelen. insan kendini tanıdıkça yani büyüdükçe, gelen övgüyü karşılamayı ve yönetmeyi öğreniyor. bunu öğrenirken de en büyük yardımcıları samimiyetle bağ kurduğu yakınları oluyor. bu bölümde yılmaz ve ilkkan'ı kurtaran şey aralarındaki bağın kuvveti oldu bence.

    ayrıca bu bölüm üç karakterimizi de artık net bir şekilde tanıdığımız bir bölüm oldu. örgütün eline düşen karakterin ilkkan olmasına şaşırmadık çünkü ilkkan çizmeye çalıştığı aklı başında, olgun ve tutarlı karakterin aksine çelişkilerle dolu ve bu çelişkileriyle yüzleşmekten kaçınan bir karakter. yazı boyunca ersoy'dan hiç bahsetmedim çünkü bence ersoy henüz ilişkiye tam manasıyla dahil olmuş değil. çocuksu, sorumluluk almayan ve ilkkan ya da yılmaz'ın sözünü dinleyen bir konumda. dolayısıyla, örneğin ilkkan ve yılmaz kavga ederken ersoy ikisi tarafından da azarlanan ama aynı zamanda merhamet de gösterilen bir yerde duruyor ya da yılmaz'la birlikte ilkkan'ı yermek ve övmek üzerinden yaptıkları planda aşırıya kaçıyor çünkü sınırlarını bilmiyor. örgütün eline ersoy düşmüş olsaydı bölümün cazibesi olmazdı çünkü ersoy bence henüz bir karakter değil. yanındaki kişiye göre şekillenen bir “tip”. bu sezon belki onun karaktere evrilişini izleriz.

    bu bölüm rolleri net bir şekilde gördüğümüz ve kendi adıma arkadaşlık üzerine bir kere daha düşündüğüm güzel bir bölüm oldu.
    --- spoiler ---

  • görsel

    link

    edit: ilan sahibi şaşırtmadı ve ilanı silip topukladı. iyi ki ss almışım.

    edit2: bir kaç sözlük yazarı telefon açıp makara yapmış, bir ekşi sözlük yazarı avukat da kendilerini arayıp anayasanın konut dokunulmazlığına ihlal suçundan kendisine uyarıda bulunmuş ondan da ilan silinmiş olabilir.

    edit3: firma tekrar ilanı yayına almış ancak bu sefer alkolle eve girenleri arayacağız kısmını çıkartmış. yahu madem mantıksız niye koyuyorsunuz ilana.

    edit 4: firma tekrar ilanı kaldırmış. tutamıyoruz efendim ısrarla değişiyor ilan. en son herhalde "evi tutacak kişiyle karşılıklı rakı içilip sözleşme öyle imzalanacak" diyecekler sanıyorum.

    sahibinden adlı çılgın ev sahipleri sitesinde sevr anlaşmasına denk karşıma çıkan ilan içeriğidir.

    ayrıca 1 yıllık kira peşin, 2 depozito ve kalabalık olmayan çocuksuz aile seçimi ve tahliye sözleşmesi şartı ile beni benden almıştır.

    ne yani evin içini izleyen kamera mı koyacaksınız? ya da giriş çıkışlarda x ray cihazı mı koyacaksınız alkol var mı diye? ya da sizde beraber mi yaşayacaksınız karı kocayla?

    peki birisi şimdi şöyle bir ilan içeriği yazsaydı başına ne gelirdi?

    "evde namaz vb arap gelenekleri yapılmayacaktır bu bir tahliye sebebidir" ortalık ayağa kalkmaz mıydı?

    kalkardı yanlış çünkü.
    insanlara ev kiralıyor diye insanların sahibi değilsiniz.

    hammurabi kanunları daha insancıldır ulan.

    (bkz: altın emlak medikule)

  • lost aşşa lost yukarı diye histeri krizine giren gençler arasında lost hakkında eşsiz yorumlar yapmam için bana yönelmiş bir soru karşısında, soruya karşılık sorduğum soru.

    "peder bey, baba, lost mükemmel bir dizi değil mi? eşsiz bir yapım. valla ben tüm vaktimi lost'a ayırıyorum"
    "lost ne lan?"

    bunu dediğim anda gençlerden birisi bayıldı, birisi de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. ağlayanı teselli ettik, bayılanı da gazozla ayılttık. ülker çamlıca gazozla.

    sonra topladım hepsini çevreme ve şöyle dedim: "bakınız çocuklar, tamam lost most bunlar iyi şeylerdir ama bu kadar bağımlı olmayın. elin amerikalısı bundan para kazanıyor be size ne? biraz dersinize bakın, ya da çıkın dışarılarda gezin, bu kadar esir olmayın böyle dandik şeylere. veya kitap okumayı deneyin, nasıl olur?"

    ondan sonra hepsi yıkandı, tertemiz, pasparlak oldular ve bir daha lost mudur, most mudur ne karın ağrısıysa izlemediler onu. ama cillop gibi oldular, saçları da yana taradılar, bir yakışıklı oldular ki, görme.