hesabın var mı? giriş yap

  • sunucu:kimdir o resimdeki adam?
    imamoğlu:kimine göre sayın öcalan bana göre terör örgütü elebaşı...
    (bilezik gibi geçirdi!)

  • avrupa ülkeleri için konuşuyorum, pasaport dahi göstermeksizin başka ülkeye uçtum

    size yemin ederim italya-fransa yolculuğum, zincirlikuyu-avcılar'dan daha kolaydı

  • celal hocama çok saygı duymakla beraber bir soru sormak isterim aslında.

    ya araştırma için bağışladığın herhangi bir organdan yada iskeletten bir hastalığa çözüm bulurlar da, bir dangalak tedavi olur ve yaşarsa, yine sorun olmayacak mı?

    edit : msjla gelen soru ve yorumlar üzerine küçük bir açıklama.

    yapılacak organ bağışı sonrası kurtulacak kişinin (çocuğun) ilerde tüm insanlığa faydalı bir buluş, araştırma yapmayacağını nasıl bilebilir. araştırma için bağışladığı organın yapılan araştırma sonucu daha fazla insanin kurtulmasına nasıl kesin gözü ile bakılabilir.

    bu ihtimali kim hesaplayabilir. organ bağışı bekleyenler hep bilgisiz, faydasız ve fakirler mı?

  • leonardo da vinci, 'son akşam yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. iyi'yi isa'nın bedeninde, kötü'yü de isa'nın arkadaşı olan ve 'son akşam yemeği' nde ona ihanet etmeye karar veren yahuda'nın bedeninde tasvir etmeliydi. resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.
    bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti. onu poz vermesi için atölyesine davet etti. sayısız taslak ve eskiz çizerek iyinin yüzü isa için yeteri kadar malzeme biriktirdi.
    aradan üç yıl geçti, 'son akşam yemeği' nerdeyse tamamlanmıştı; ancak leonardo da vinci, yahuda için kullanacağı modeli henüz bulamamıştı.
    leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı. günlerce aradıktan sonra leonardo, vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. paçavralar içindeki bu adam, sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda, kaldırımın kenarına sızıp kalmıştı.
    leonardo yardımcılarına, adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.
    zavallı başına gelenleri anlamamıştı. leonardo adamın yüzünden görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.
    leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş, gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
    – ben bu resmi daha önce gördüm.
    – ne zaman diye sordu leanardo da vinci; o da şaşırmıştı.
    – üç yıl önce, elimde avucumda olanı kaybetmeden… o sıralarda koroda şarkı söylüyordum. pek çok hayalim vardı. bir ressam beni isa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti. tıpkı buradaki isa gibi çizmişti.”
    hikâyeyi anlatan paula coelho şöyle bir yargıya varıyor:
    “iyi ve kötü'nün yüzü aynıdır. her şey insanın yoluna ne zaman çıkacaklarına bağlıdır!”

    erkek, kadın ilişkilerinde de durum aynı aslında. hayatın bir yerinde karşılaşan insanlar birbirlerinden o an etkilenmezken, daha sonraları tekrar karşılaştıklarında birbirlerinden etkilenebilirler. ilk karşılaşmanızdan sonra, arada geçen zamanda yaşananlar sizi değiştirmiştir çünkü. bir kitabı okumak gibi. 300 sayfa boyunca üzerinizde hiçbir etki bırakmazken, yeni bir sayfayı çevirirsiniz, bir cümle gelir, yazarın kalbinizi göğsünüzden çıkarıp size seyrettirdiğini hissedersiniz. işte o zaman, her şey bir anlam bulur ve anlarsınız. önce o 300 sayfa okunmalıydı ve okundu.

  • en iyi asimilasyonu türkler uygular demiş üstteki yazar. 800 senelik imparatorluk dağıldıktan sonra zerre kadar asimile olmamış kırk tane balkan, orta doğu ve afrika ülkesi kuruldu.
    buralarda türkçe konuşma oranı sıfıra yakındır ve zerre jeopolitik destek atmazlar.

    afrika’nın yarısı kendini fransız zannediyor. frank kullanıp, fransız futbol alt yapılarına doluşuyorlar.
    adamların tv standardı bile fransız kökenli secam.
    azıcık mantık yahu.

    edit
    secam yerine ntsc yazmışım ama zaten konu o değil :-)

  • vaktinde bir sevgilim vardi. firtinali bir sekilde ayrilmistik. bir sene sonra filan bana "allah hala belani versin" gibilerinden bir mesaj atti, ben de ayni sekilde cevap verdim.

    o sekilde mesajlasmaya tekrar basladik, surekli hakaretler filan. kisa bi sure sonra hakaretler, "esprili, sakali hakaretlesmeler"e donustu, "naber lan psikopat kari" "napiyosun hala kaslarini aliyo musun ibne herif" gibilerinden.

    oyle oyle devam etti, suratini bir daha hic gormedim gerci ama halen arada mesajlasiyoruz. arkadas olduk resmen lan. kodumun karisi.

  • bu çocuklar neden böyle oluyorlar ? çünkü kaybedecek bir şeyleri yok. o sınıfa gelene kadar hiçbir noktada kaybetmiyorlar. ilkokulda kendini geliştirmediği halde sınıfı rahatça geçiyor. ortaokulda yaptığı hiçbir yanlışın bedelini ödemiyor. notlarının hepsi düşük olsa bile sınıfını yine geçiyor. okulu haraca bağlasa bile, her gün biriyle kavga etse bile, kızları taciz etse bile hiçbir ceza almıyor. ailesi her zaman arkasında duruyor. kimse benim çocuğuma bir şey yapamaz kafasıyla yetiştiriyor. çocukta da utanma veya ben ne yapıyorum hissi oluşmuyor hiç.

    bu saatten sonra da geçmiş olsun. bu eğitim anlayışıyla 2023 te serserilik kıstasında dünyanın ilk 5 ekonomisi arasına gireriz artık.

  • devletimizin harika vergilendirme politikası sayesinde gerçekleşen über zevkli olay.

    abd'de vergiler dahil 27.500$, almanya'da yine vergiler ve ithalat maliyetleri dahil 38.000€ olan ford mustang; türkiye'de ithalat maliyetleri, ötv, kdv ve ötv'nin kdv'si sayesinde tam 140.000$'a, yani 490.000 tl'ye satılıyor.

    daha acı olanı ise paylaştığım linkteki video yorumlarında hala "vergiler olmasa devlet nasıl geçinecek?" ya da "chp olsa ekmek kuyruğundaydınız halinize şükredin." diyerek bu olayı savunan oksijen canavarlarının olması.

    edit: bu araç için abd'de yüzde 6, almanya'da yüzde 19, türkiye'de ise yüzde 206 vergi alınması olayı. videonun 13. dakikasından itibaren izleyebilirsiniz.