hesabın var mı? giriş yap

  • bana yeni kararlar aldıran çocuktur. bu başlık altında israilli askeri savunanların, tek tek eski entrylerine bakıp, hayat tarzlarını, ne yaptıklarını ne yapmadıklarını öğrenip onun hayat tarzından uzak durma kararı aldım. hani adam bir cafe hakkında yorum yapmışsa o cafeye gitmeyeyim, birini sevmiyorsa onu seveyim falan neyse işte. yani o savunan bu hale nasıl gelmişse tersini yapmalıyım ki böyle bi tip olup çıkmayayım. tersini yapmalıyım ki insanlığım ölmesin. bunu savunabilen adam her ne diyorsa her ne yapıyorsa yanlış yapıyordur. rabbim insanı kalpsiz, duygusuz ve vicdansız kalplerden korusun.

  • terörist ne kadar delikanlıysa ona o kadar muamele edilir. delikanlılıktan söz edenler: siz hiç delikanlı terörist gördünüz mü? hangi terörist delikanlı gibi savaşır? tv karşısında, klavye başında yazmak çok kolay tabi. dün silopi de yaşananlarda size göre faşist devletin yaptığı şeyler tabi.
    silopi de mahalle girişine hendek kazıp giriş çıkışı kapatan delikanlılara karşı yapıldı dünkü operasyon. sizin o delikanlılar varya bir polisi roketle parçaladılar. delikanlı gibi yine etek giyip yine delikanlı gibi başlarını örterek hemde...

  • eski kayinpeder, kizim ve ben sofradayiz. kayinpeder habire bir seyler anlatiyor, anlatiyor, anlatiyor. dinlemek istemiyorum, nefret ediyorum ondan, sesi bile beni delirtiyor -ki o donem bizimle yasiyor; yaslidir diye ben cagirmisim ustelik. sesi kesilmek bilmiyor. yemek yiyoruz ve onun soyledigi bir seye itiraz etmek icin agzimi aciyorum. once derin nefes alip sakinlesmek ve oyle konusmak istiyorum; ama...

    nasil oldugunu anlayamadigim bir sekilde hık diye kaliyorum, lokmam bogazimi kapatiyor. nefes alamiyorum, veremiyorum, panige kapilmamaya calisiyorum. kizim karsimda korkmasin istiyorum, ama yok. bogulmak uzereyim. kendimi yere atiyorum, kollarimla gogsume, sirtima vurmaya calisiyorum. fayda yok. en son allah'a sigindigimi hatirliyorum, "noolur kizimin gozleri onunde olmeyeyim."

    sonra birden nefes almaya basliyorum. sakinlesince kalkiyor ve yerime oturuyorum. bu sure icerisinde, kendimi yere attigim an dahil, kayinpeder kipirdamiyor bile yerinden. ben oturunca anlatmaya devam ediyor, sormuyor ne oldugunu. kizim kalkip kucagima geliyor, onu opuyorum.

    ben bu yuzden pek buyuk lokma yiyemem, hap vs yutamam cok.

  • "pazarlık olmamış, fidye de yok, operasyon zaten olmadı, geriye tek bir ihtimal kalıyor, mit rehineleri biriken bonus puanlarıyla aldı."

  • bir de ultra poeticus cemil güzey'in perili köşk'ü var (bkz. felsefelogos, s.6, "ekoloji felsefesi ve etiği", 1999/1, sf.149-156). üstad filozofları birbirine düşüren bir diyalog yazmış, adına da perili köşk demiş. birazını paylaşayım felsefelogosçuların gönlü olsun.

    ...
    aristoteles: (kendi kendine konuşmaktadır) ustayı çelişmezlik ilkesine karşı günah işlemiş olmakla suçlamam hataydı galiba.

    nietzsche: ettin elbette, orta yolun cici çocuğu! sezgili tasarım iki şeyi içinde toplar: bir yandan bütün deneylerimizde çevremizi saran, durmadan değişen evreni, bir de bu evren üzerinde elde edilebilecek her deneyi mümkün kılan koşulları, yani zaman ile mekânı. çünkü 2 ile m, belirli içerikleri olmadan da, her türlü deneyden bağımsız olarak, salt sezişle kavranabilir, yani görülebilir. herakleitos, böylece zamanı her türlü deneyden kurtulmuş olarak ele almakla, sezgili tasarım alanının içine giren her şeyin en yüksek ölçüde monogramını elinde tutmuş oluyor. bunu daha ikinci perdede vurgulamıştım.

    ömer hayyam: (birdenbire ortaya çıkar)
    daha nice büyük göreceksin kendini?
    hep varlık yokluk mu düşündürecek seni?
    şarap için şarap; bu ölüm yolculuğunda
    bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini.

    levinas: (uyku mahmuru konuşur) tamamen rasyonal olan bir varlık ne konuşabilir ki tamamen rasyonal olan bir diğer varlıkla? felsefenin en iyi yanı sınıfta kalması... anlamı bütünselleştirememesi ise çok daha iyi... çünkü bu durumda aşkınlığın indirgenemez başkalığına açık kalıyor...

    kant: dünya metafiziksiz olmaz... hele ki düşünen insan...

    heidegger: insan varoldukça bir tür felsefe etkinliği olacaktır elbette. aksi takdirde "hiç hiçler"... hiç şakası yok bu işin. ne binbir tane çeşitli türden felsefe kitabı okuyarak ne de evrenin bulmacalarını çözeceğim diye kendinize işkence ederek ulaşabilirsiniz felsefeye... felsefe her insan varoluşunda saklı olarak vardır ve dışardan ayrıca eklenmesine gerek yoktur. vazgeç ludo; uğraşma. şişeyi, sineğiyle birlikte savur ummana.

    wittgenstein: ama ben bizden söz etmiyorum ki. yeni dünya yasasının birinci maddesinde bu kadar ısrar etmemin nedeni, metafizik örgüsü tamamlanmış olan bir insan türünün mümkün olmasından. zekâmızı lanetlemiş olan dilin felsefe tarafından yenilgiye uğratılmış olduğu bir dünya gerek bize. burada insanı bir hayvanmış gibi düşünmek gerekiyor; içgüdüleri olan ama akıl yürütme yetisi olmayan ilksel bir canlı türü. bu durumda ilksel bir iletişim aracı olarak yeterince iyi olan bir mantıktan bir savunma bekleyemeyiz. dil bir tür akıl yürütmeden kaynaklanmaz.

    sokrates: bu nasıl dünya wittgenstein? bu ne biçim bir insan?

    marx: üretim ilişkilerinden ne haber?

    wittgenstein: hay sana da, üretim ilişkilerine de... üretim araçlarının mülkiyeti üretici güçlere ait olacak; tamam mı? rahatlamışsındır umarım.

    nietzsche: insanın en son, nihai hakikati ne ki? yalnızca yalanlanamayan, çürütülemeyen hataları değil mi? "insanlık" dediklerinde, bunu insanı doğadan ayıran ve ayırt eden temel bir özellik olarak görüyorlar. aslında böyle bir ayrımdan söz edilemez: doğal nitelikler ve yalnızca insana ait olduğu söylenen nitelikler bir arada yeşerirler. en yüksek ve en soylu donanımıyla insan, tamamıyla doğadır ve onun hiç mi hiç tekin olmayan ikili karakterine sahiptir. onun en tüyler ürpertici ve insanlıkdışı olduğu ileri sürülen bazı yetileri belki de tüm insanlığın boy atacağı verimli toprakların ta kendisidir. size üst-insanı öğretiyorum. insanın üstesinden gelinmelidir.

    keloğlan: nietzsche abi, iyi dersin güzel dersin de, bir bak hele neydik ne olduk... yani şimdi pattadanak atacak mıyız dünyaya senin "üstin san"larını? ne diyecekler? osss... "hay! toranaga sama"mı diyecekler? yahu, karınca mı bunlar? hiç mi sormayacaklar "burası neresi?", "ben kimim?", "nereden geldim?" diye? ömürsün vallahi...

    nietzsche: vay keloğlan, sen de buradasın demek! dememiş miydim size insanlığın gelişimi diye bir şey olmadığını? üst-insan çağlara yayılmıştır aslında...

    darwin: soru önemliydi, neden yanıtlamadın? görevlendireceğimiz tür hiç mi evrim geçilmeyecek? ya diğer canlılar? doğal ayıklanma diye bir şey olmayacak mı?

    wittgenstein: yok arkadaş, ben pes ediyorum artık!

    nietzsche: bak güzel kardeşim, geçişli form bir yanılsamadır yalnızca... her türün kendi sınırları vardır: bunun ötesinde evrim diye bir şey yoktur; kafana sok bunu! genel görüşüm şudur: -birinci önerme. tür olarak insan ilerlememektedir. yüksek türlere ulaşılmıştır, ama kalıcı değildirler. türün düzeyi yükseltilememiştir. ikinci önerme: tür olarak insan hiçbir diğer hayvanla kıyaslanabilecek bir gelişme göstermez. hayvan ve bitki dünyası aşağıdan yukarıya doğru evrimleşmez; hepsi aynı zamanda birbirlerine karşı ve diğerlerini ezerek, tam bir keşmekeş içinde mevcutturlar. daha zengin ve karmaşık formlar -"yüksek tür" deyimiyle anlatılmak istenen de budur zaten- daha kolay yok olurlar: yalnızca en alttakiler gözle görülür bir yok edilemezliğe sahiptirler. ilk öbektekiler ender olarak ortaya çıkarlar ve üstünlüklerini güçlükle korurlar; diğerleriyse uzlaşımcı bir verimlilik tarafından kayırdırlar.
    insanlar arasında da durum pek farklı değildir: yüksek türler, evrimin şanslı darbeleri, kolayca yok olurlar. her tür yozlaşmaya açıktırlar... beni ilgilendiren "şanslı kazalar"dır, sokrates veya caesar, leonardo veya goethe: onların sahip oldukları "güç" kendilerine "yaşayakalma mücadelesi"nde hiçbir avantaj sağlamaz. temel güdü, yaşamı korumak değil, güç istemidir.

    rousseau: dinleyin arkadaşlar! söz sırası bende şimdi. iyi kulak verin bana ki, güzelim dünyamızı nasıl yok etmiş olduğumuzu anlayın. doğa durumundan çıkmamız en büyük hataydı. ahlakın temel ilkesi, insanların doğal olarak iyi olduğudur, adalet ve düzen yanlışıdırlar. insan yüreği her tür sapıklığa kapalıdır ve...

    koro: sen önce hobbes'la arandaki sorunu hallet...

    nietzsche: (hüzünlü bir ifadeyle) işte yığınların maymunu sahnede yine. en vahşi en yok edici özelliklerin ateşleyicisi...

    rousseau: dinleyin! sivil toplumun gerçek kurucusu, bir toprak parçasını çevirip "burası benimdir" diyen ilk kişidir. diğerleriyse ebleh ebleh bakarlar ve geçip giderler. o sırada birisi çıkıp da bağırsaydı keşke: "dinlemeyin bu sahtekârı! dünyanın meyvalarının herkese ve dünyanın kendisinin kimseye ait olduğunu unutursanız kaybolup gidersiniz". ne çok suç, savaş, cinayet ve ne çok sefalet ve korku önlenebilirdi.

    nietzsche: doğaya dönüş kaçınılmaz olarak mobokrasiyle sonlanır!
    ...

  • siparişimi verdim ama teslim adresi giremedim.

    19 osmangazi köprüsü
    5 otoyol
    4 havalimanı
    34 gemicik

    aldım, yine 10,000,000usd kaldı anasını satayım.

    onunla da çay alıp seçmenin kafasına atayım dedim ama kalmamış sanırım

  • gene iyidir. hatta çok iyidir... ben sms’le terk edilmişim. evet, edilmişim! anlatayım.

    yıllar önce...

    efendim, o ara sevgilim(bkz: tus)a hazırlanıyor, pek görmüyorum. istesem görürüm de, kafa beyin bırakmıyor... düşün, deneme sınavı anlatıyor!

    bir gün dedim ki; “sen sakin sakin çalış, zaten 1 ayın var, ne uyuduğun saat belli, ne uyandığın... konuşmak istedikçe sen beni ara.” (valla pislik yapmıyorum, seviyorum üstelik. ama elini yüzünü yıkayacak hali yok, nerde kalmış birlikte zaman geçirmek.)

    sınava girdi, memleketine gitti... aradım bakmadı... sınav sonuçlarının açıklandığını tesadüfen duydum... bir tuhaflık var! gene aradım, gene bakmadı. o ara benim de gündem yoğunlaştı. oturup da kritik edecek, dertlenecek kadar boş vaktim yok.

    (bak tarihi de unutmam) ekim’in 1’i... gündem durulmuş, aylak bir gün, boş beleş telefon kurcalıyorum. “uf amma da çok reklam sms’i gelmiş.”

    silerken silerken, bir sms serisi!

    bana bir sms’ler yazmış, bir laflar hazırlamış! hoş, lafı hep uzatırdı da, orda daha da uzatınca... başta konuyu da pek anlamadım! destan gibi... geçmişten günümüze! sonra sonra ayıktım, e ben meğerse 2 hafta önce terkedilmişim... terkedilmişim! haberim yok!

    demem o ki; whatsapp bence iyi. bir kere, takibi/farkedilmesi kolay. tamam, terkedilmek hepimize acı da;

    - vatan bilgisayar flash indirimi
    - bonus hesap ekstresi
    **terkedildiğim sms zinciri
    - şen kardeşler halı yıkama kampanyası

    arasında terkedilmek... daha bi acı değil mi kardeşlerim?!

    (edit: mesaj alıyorum, yanlış anlaşılmış. doktor olan ben değilim, o zamanlardaki sevgilim)