hesabın var mı? giriş yap

  • 1 eylül 2022 celal şengör'ün ifadeye çağrılması'na cevaben gerçekleştirdiği savunmadır.

    " bu değerlendirme bilimsel bir değerlendirme olup tarihi bir gerçeklik taşımaktadır" denilen savunmada "sayın cumhuriyet savcısı sadece wikipedia'ya bile bakmış olsalar ne demek istediğimizi anlar" ifadeleri kullanıldı. wikipedia’dan yapılan alıntılar savunmada şöyle yer aldı:

    "musa'yla ilgili ilk yazılı kaynak babil sürgünü sırasında üretildiği düşünülen metinlerdir. bu metinler musa’nın yaşadığına inanılan dönemden yaklaşık olarak 1000 yıl sonrasına denk geliyor ve musa veya kutsal kitap ile ilgili bazı anlatıların babil-sümer anlatıları ile benzerliklerine de ışık tutabilir. (…) musa'nın doğumu ve büyütülmesi ile ilgili anlatılan öykülerin bir kısmı akad kralı sargon, hint en:karna ve yunan oedipus öyküleri ile örtüşür, yani belli ki masalsı bir karaktere yakıştırmadır. (…) 21. yüzyılın başlarında arkeologlar, ibrahim, ishak veya yakup'u güvenilir tarihi şahsiyetler yapacak herhangi bir bağlam kurma umudundan vazgeçtiler.

    prof. celal şengör’ün savunmasında bütün bunlara ek olarak nuh tufanı’nın da masallara dayandığı anlatıldı:

    şengör’ün 2003'te dünyanın en prestijlilerinden olan amerika jeoloji derneği tarafından yayımlanan bir kitabında nuh tufanı menkıbesini detaylı olarak inceleyerek onun da 1875'ten beri pek çok eski ahit uzmanı, asurolog, tarihçi ve arkeoloğun da defaatle yayımladığı gibi—tamamen sümer, asur ve babil mitolojilerine, yani masallarına dayandığını, sözde dünyayı kaplayan bir tufan için jeolojik en küçük bir iz bile bulunamadığını belgelemiştir.

    şengör'ün eserinin orijinalliği ilk defa sümer, akkad, babil, yunan ve eski ahit anlatılarını sütunlar halinde dizerek bir ‘deneştirme şeması’ oluşturması olmuştur. şengör'ün şeması hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde nuh tufanı menkıbesinin eski mezopotamya masallarından türediğini ispat etmekte, kendinden önce pek çok bilim insanı tarafından zaten ortaya atılmış bu görüşü desteklemektedir. bu şema dilekçemiz ekinde sunulmaktadır. "

    dipnot: (bkz: benim manevi mirasım ilim ve akıldır)

  • sinemada da brecht epiği yapılabileceğini gösteren film. tiyatro oyunu gibi akar. anlatıcımız mahkemeye çıkarılmış olan feyzo'dur. anlatır anlatır... bütün bu anlatının arasında ekrandan sloganlar izleriz. "işçiler kardeş patron kalleş", "kahrolsun faşizm" gibi. sonunda da feyzo ağalık düzenini hakime şikayet eder. son bölümde "sen devletsin, sen bilirsin, sen söyle babam, suç kimde?" dediği anda, hakimin biz olduğumuzu, bir yargıya varmamız gerektiğini, bu yargı ışığında kendi hayatımızda bu tür sorunlar gördüğümüzde müdahale etmemiz gerektiğini anlarız. brecht mumla arasa kendi teoremini özetleyebilecek ancak bu kadar güzel bir film bulabilirdi.

    bu film 88'lere kadar yasaklıydı. o tarihlere kadar aynen şimdiki gibi kemal sunal'ın filmlerine ezber olan bizler, 88 senesinde (yanılmıyosam) bu filmin yasağının kaldırılmasıyla, yepyeni bir film gibi izlemiştik. ancak filmin yasağının kaldırılması benim hep canımı sıkmıştı. çünkü 80'lerden beri süren apolitikleştirme sürecinin tamamlandığını, artık tam anlamıyla apolitikleştiğimizi, bu filmin artık "zararsız" hale gelmesi suratlarımıza çarpmıştı. sonuç? filmin zamanında yasaklanmasına neden olan tüm bu göndermeleri ve laf sokmaları, dürtmeleri "gülerek" izlemiş, ağzımızın kenarından sızan "apolitik" salyaları silmiş, yaşantımıza aynen devam etmiştik. zararsızdık artık. ne güzeldi...

  • kendisi her psikopat gibi sorunlu bir çocukluk evresi geçirmiştir. 16 yaşında babası belli olmayan bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir. sevgisiz büyür. annesi onu zırt pırt birilerine, hatta hiç tanımadığı birilerine bırakıp çeker gidermiş. 17 yaşından 32 yaşına kadar hapiste yatar. hapiste iken, insanları etkileme ve onların zayıf yönlerini işleme üzerine kabiliyetini keşfeder. çıkınca, bir hiç olmaktan kurtulup önemli birisi olmak için bu özelliğini kullanır. zamanının hippi grupları ile etkileşime girer ve bu olağanüstü gücünü onlar üzerinde kullanır.
    kendisine bağladığı kişiler, sanıldığı gibi dangalak hödük kişiler değildir hep. aralarında üniversite öğrencileri de vardır. şehir dışında eski bir film setinde kendilerine küçük bir komün hayatı kurar bu topluluk. manson burada onları bir güzel işler ve seri cinayetleri işletir. federal ajanlarca katil müridleri ile yakalanıp içeri tıkıldığında şöhreti katlanarak artar.dışarıdaki müridleri ona daha da çok bağlanır ve sayısı artar. kendisi hücresinden onları yönlendirir. yakalanınca, kendisini yakalayan ajana "beni içeri atmakla bir şey başaramadın. içeride 15 yıl yattım ve içeride her şeyi biliyorum, gördüm" demiştir. ajandan, " yeşil odayı gördüğünü sanmıyorum" cevabını almıştır. idamla cezalandırılır fakat sonraları eyalette idam cezası kalktğından müebbete çarptırılmıştır. bugün halen dünya üzerinde hayranı en çok olan ve en çok hayran mektubu alan seri katil , daha doğrusu seri azmettiricidir. insanları etkileme gücü öyle yüksekmiş ki izlediğim bir görüntüde, müridlerine hapisteyken kendi duruşmasının olduğu adliyeye elleri ve kolları üzerinde emekleyerek gelmelerini emretmiş olduğundan, müridleri yerde köpekler gibi emekleyerek caddeler boyu ilerliyorlardı. kendisi bir bakıma barbar conan'daki büyücü tulsa doom'un gerçek hayattaki yansımasıdır.

  • v for vendetta filmiyle ilgili başlık açmak isterken "lan bu filmin bugüne kadar başlığı açılmamış olabilir mi acaba" diye düşünmeyip "ben bir hata yapıyorum galiba" demeyen ı phone sahibi bir insanın başından geçenlerin anlatıldığı, trt'de yayınlanacak bir film.

    ayrıca film için 8824 adet dublörün dilemması kullanılmış. evet.

  • sene 2000. gerizekalı babamın sırf ona buna hava atmak için kefil olduğu senetler ödenmediğinden başımıza patlayınca, haciz gelmesin korkusu ile evdeki tüm değerli eşyalar toplanıp bir tanıdığın deposuna kaldırılmıştı. evde kalan tek elektronik aletler buzdolabı, 1 adet 37 ekran tv ve benim orgumdu. zira o sene org kursuna gidiyordum ve çalışmam gerekiyordu. bir gün ben org çalışırken zil çaldı, gelenler haciz memurlarıydı. o orgu nasıl topladım, nasıl kaldırdım, nasıl yüklük dolabındaki yorganların arasına sakladım hala bilmiyorum. ama tek hatırladığım memurlar gidene kadar "ne olur orgumu bulmasınlar" diye içimden hiç durmadan dua ettiğim, kalbimin deli gibi çarptığıydı.