hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: boş küme)

    valla en son bi kızdan hoşlandığımda whatsapp yoktu.
    hatta akıllı telefon yoktu, salak salak telefonlar vardı.
    rte henüz bir kul kabul ediliyordu.
    fışkiye kırılmamıştı.
    küçük ibo hala küçüktü.
    nihat doğan daha seda sayanla çıkmamıştı.
    ibrahim tatlıses yıldız tilbe'yi pezevenklerin elinden kurtarmamıştı.
    düşünün euro daha yoktu ya.

  • an itibariyle mekke'ye inip, yön tuşlarıyla kabe'nin etrafında yedi tur atmamı sağlamış, sayesinde hacı olduğum program*.

  • hülya avşar’ın 10 yaşındaki kızı zehra çilingiroğlu’nun hülya dergisinin son sayısından itibaren köşe yazarı olması ve engin hayat deneyimlerini okurlarıyla paylaşması durumu. kendi adıma, zehra çilingiroğlu’nun bir “küçük virginia woolf ” olduğundan ya da onun yazarlık yeteneklerinden şüphem yok. ama türk medyasındaki sarsısıcı entelektüel rekabet nedeniyle zehra çilingiroğlu’nun yazarlığının daha çok hülya avşar’ın kızı olmasından kaynaklandığını düşündüğüm için – tamamen saçmalıyor da olabilirim- başlığı da bu şekilde açtım.

    şimdi konumuza dönelim ve hemen zehra çilingiroğlu’nun ilk yazısından bazı alıntılar verelim:

    -her çocuk gibi ben de hafta içleri alışveriş yapmaktan ve arkadaşlarımla buluşmaktan keyif alıyorum. tabii derslerimden arta kalan zamanlarda... hafta sonları da ormana gitmeyi, balık tutmayı ve sahilde koşmayı seviyorum.(...) annem gibi ben de ayvalık'a bayılıyorum. hafta sonları annemle fırsat buldukça antalya'ya kaçıyoruz. kışları kayağa gitmeyi ve londra seyahatlerini çok seviyorum.

    - sizin hiç tahta oyuncağınız var mı? taa ki nişantaşı'nda açılan tayga toys'a uğrayana kadar benim de yoktu. 'sihirli annem' dizisinde severek izlediğim inci türkay'ın açtığı mağazada, sadece kesilmesi uygun olan ağaçlardan yapılmış oyuncaklar satılıyor.

    -bay majör'le klasik müzik masalları dizisi bence harika. bay majör isminde bir müzik araştırmacısı, kimi zaman anlatıcı, kimi zaman maceranın içindeki biri olarak karşımıza çıkıyor. dizi çobanın mevsim yolculuğu (vivaldi), şatoda üç saat (bach), büyük sır (mozart), duygu makinesi (beethoven) isimli dört kitaptan oluşuyor. üstelik her birinde bulunan müzik cd'lerini, hem yalın olarak, hem de seslendirilmiş versiyonlarıyla dinlemek mümkün.

    ...........................

    10 yaşındaki kızını kendi ismini taşıyan, her ay kendi resmini kapak yapan dergide köşe yazarı yapmak nedir allahaşkına? hayır zehra çilingiroğlu’nun yeteneğinden tabii ki kuşkum yok. “üstelik her birinde bulunan müzik cd'lerini, hem yalın olarak, hem de seslendirilmiş versiyonlarıyla dinlemek mümkün”..müş. bu cümleyi kurmakta hala zorlanırım mesela ben. 17 yaşımda bu cümlenin dörtte birini kursaydım belki de babam bizi terk etmezdi. neyse kişisel acılarımla sizi üzmek istemem.

    aslında beni bir ertuğrul özkök okuru olarak asıl rahatsız eden; “kışları kayağa gitmeyi ve londra seyahatlerini çok seven” zehra çilingiroğlu’nun canımdan çok sevdiğim, kişisel yol göstericim, aykırı düşünür ertuğrul özkök’e rakip olma ihtimali. biliyorsunuz “haftasonu las vegas’da çok ünlü bir restorandaydım. yanımda çok ünlü bir türk iş adamı, onun güzel eşi ve al pacino vardı” yahut “dün akşam petrus bana yeni bir şarap göndermiş. tattım. ve o an dünyanın gerçekten yaşamaya değer olduğuna inandım” türünden yazıları biz ertuğrul özkök’ten öğrendik.

    peki ne olacak şimdi? aydın doğan bey, yarın bir gün, zehra çilingiroğlu'nu hürriyet genel yayın yönetmeni yaparsa? biz ertuğrul özkök'ü nereden ve nasıl takip edeceğiz? skyturk'ten mi? oh, ulu tengrim, öyle çok korkuyorum ki....buyrun bu da zehra çilingiroğlu'nun köşe yazarlığıyla ilgili bir haber linki:

    http://www.internethaber.com/…_detail.php?id=115435

    edit: kidmanist ve kibritsuyu'na düzelti için çok teşekkürler. ben korkudan, üzüntüden ne dediğimi biliyor muyum arkadaşlar?

  • senin kontrolsüz tohumun binlerce liralık televizyonumu kıracak, sen de 'eheh çocuk işte yapmış n'olacak canııım..' diyerek sıyrılacaksın öyle mi?

    yemezler canım. çocuguna nasıl davranılması gerektiğini öğretmeyi becerememişsen o parayı seve seve ödeyeceksin.

    edit: ne işsiz heriflersiniz lan hasta mısınız oğlum siz? tabak, çanak, vazo gibi değersiz bir şey kırmıyor velet. bakın bakalım kaç bin lira led televizyonlar. kimse kusura bakmasın benim elalemin keyfine çöpe atacak o kadar param yok. sizin başınıza gelse o aileye dava açarsınız samimiyetsiz davarlar sizi.

  • ayh. mesele karbon ayakizi ise eğer ilahlaştırdığınız pop starlara bir bakın önce.

    haftada en az bir gün taylor swift debe'si oluyor. yarım saatlik araba yolculuğu yapmamak için özel jetiyle seyahat ediyor. 50 km için özel jetine biniyor ama biz çocuk yapmayalım, çevre için dünya için(!). 2022 senesinde normal bir insandan toplam 1100 kat daha fazla karbon ayakizi bırakmış kadın tek başına. ama biz çocuk yapmayalım, dünya için, çevre için vs vs. gelip burada dünya için çevre için diye zırvalayın, öbür tarafta bu salak pop starlarını her hafta debe'ye sokun şöyle böyle diye överek. çok ikiyüzlüsünüz.

    toplumun alt kesimin toplam karbon ayakizi, bu safsataları ortaya atan üst kesiminin toplam karbon ayakizinden daha azdır eminim ki. ama çocuk yapmayalım falan fıstık.

    geçin bunları.

  • kendi çapımda bir soyağacı çıkarmaya çalışırken karşılaştığım şaşırtıcı durum.

    50 sayısını ortalama olarak verdim rahat anlaşılsın diye.

    şöyle açıklayayım; 1000 sene önceki atalarımızı falan düşündüğümüzde sanki çok çok uzak nesillerden bahsediyormuşuz, sanki arada sayısız insan varmış gibi düşünüyor insan..

    oysa ben, babam, dedem, dedemin babası, dedemin dedesi... diye saymaya başladığınızda, ortalama 50. kişide 1000 yıl geriye gitmiş oluyorsunuz.

    benim rahmetli dedem 1920 doğumluydu, onun babası 1890, onun da babası galiba 1870'miş.. yani sadece dedemin dedesi 150 sene öncesine gidiyor.

    bu 50 kişi ortalama bir rakam, herkesin babasıyla arasında 25 yaş olduğunu varsayarak verdim bu rakamı, ama kiminin 50'dir kiminin 60'tır farketmez.

    sonuçta milattan önceki bir dedemle benim aramda, topu topu 100 dedem var yani. hadi bilemeden 120... çok mu?

    çok acayipmiş.

  • hafif gövdeli, orta gövdeli ve yüksek (tam) gövdeli olarak ayrılan gövde, şarabın önemli bir karakteristiğidir ve, aslında tat veya asidite gibi kolay fark edilemeyecek bir öğedir. fakat, bir şarabın gövdesinin belirlenmesi, onun hangi yemeklere eşlik edebileceğine karar vermede yardımcı olabilir.

    şaraplar aslında farklı farklı fiziksel ağırlıklara sahip değillerdir, yani birbirlerinden kalın ya da ince değillerdir, bu nedenle gövde olarak tasvir edilen "dolgunluk" subjektif bir izlenime yakındır. çünkü, şarabın ağızda bırakmış olduğu dolgunluk, onun tadı, hacimi ya da vizkozitesi/kıvamlılığı tarafından ortaya çıkarılmasından ziyade, daha çok alkol içeriği, ekstreler, gliserol, ve asidite parametreleri ile ilgilidir. gövde, kalite belirlemekten ziyade, şarabın "ağırlığını" tanımlamak, bıraktığı dokuyu, bir şarabın nasıl hissettirdiğini anlamak ile ilgilidir damakta.

    hafif gövdeli şaraplar genellikle daha ince ve suyumsu bir yapıdadırlar, yüksek gövdeli şaraplar ise aksine daha kalın, ağır ve sütümsü bir kıvamda tarif edilirler. orta gövdeli şaraplar da ikisinin arasında bir yere sahiptir. genellikle şu şekilde bir benzetme ile karşılaşılabilir,

    hafif gövdeli - su
    orta gövdeli- süt
    yüksek gövdeli - krema

    şarabın gövdesi bir takım objektif faktörlere -tanen, asidite, alkol- bağımlıdır. bu nedenle, gövdeleri ayrıştırmayı öğrenmenin en iyi yolu belirli şarapları, belirli türleri tadarak, hissettirdiklerini kıyaslama yoludur. yine de,

    hafif gövdeli olarak:

    - pinot grigio
    - pinot gris
    - pinot noir

    orta gövdeli olarak:

    - chianti
    - merlot
    - sauvignon blanc

    yüksek gövdeli olarak:

    - cabernet sauvignon
    - shiraz
    - zinfandel

    şarapları sayılabilir.