hesabın var mı? giriş yap

  • "o çocuk senin neyin oluyor?"

    bu sabah kızımla metroya bindik. birkaç durak sonra ben indim, o yoluna devam etti.

    kızım daha sonra arayıp gülerek anlattı bana: senin arkandaki kırmızılı genç hanım sen indikten sonra yanıma gelip "o çocuk senin neyin oluyor" diye sordu, babam oluyor dedim, dedi.

    kızımın yanağını okşayıp öperek inmiştim. belli ki arkamdaki kırmızılı hanım yabancı bir askıntı adam olacağımı düşünüp koruma içgüdüsüyle kızıma yaklaşmış.

    teşekkürler kırmızılı hanım, her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan... hem kızımı kollamış hem de bu yaşımda beni 'çocuk' yaparak onurlandırmış oldun!

  • bu akşam saat 22:45 sularında dominos pizza'nın mecidiyeköy gülbağ şubesine pizza almak için gittim. mağaza müdürü olduğunu tahmin ettiğim sivil giyimli bir çalışan, pizzamın hazırlanmasını beklediğim süre içerisinde dik dik bakışlarıyla rahatsız etti. pizzayı alıp ödememi kredi kartıyla yaptıktan sonra dükkandan çıkarken arkamdan 'çok güzelsin bee! ' diye bağırdı. hiç dikkate almadan dükkandan çıktım evime doğru yürürken yaklaşık iki dakika sonra beyaz arabasıyla yanaşıp camı açtı ve adımı ve soyadımı söyleyerek 'seni facebooktan ekleyeceğim' diye bağırdı ve yoluna devam etti. adımı ve soyadımı kredi kartı slipinden aldığını düşündüğüm bu adamın dükkanına alışveriş yapmaya gelen ve ilk taciz edilen kadın olmadığımdan da neredeyse eminim. çalışanlarınızı seçerken hangi kriterlere dikkat ediyorsunuz?

    debe editi: (bkz: #60102536)

    son durum edit: dominos ile dünden beri yapılan telefon görüşmeleri sonucu, ellerinde görüntülerin olduğunu, şahsı tespit ettiklerini ve çalışanları olmadığını belirttiler. savcılık kendilerinden görüntü talep ederse paylaşacaklarını söylediler. ben az önce savcılığa gidip dilekçemi verdim. destek mesajlarının hepsine yetişemedim. teşekkür ediyorum herkese.

  • ılık bir ibraninin sözüdür.

    musa'ya epey çıkışmıştı: ''tamam firavunu sevmeyebilirsin, nefret de edebilirsin ama saygı duyacaksın kardeşim. adam bu ülkenin kralı. hainliğin lüzumu yok.''

    şimdi o ibrani'yi değil, musa'yı hatırlıyoruz.

  • kullanan dişi ben değilsem sıkıntı yaratmaz.

    babam bana araba kullanmayı öğretirken boş alan diye hayvan pazarına gitmiştik.. kocaman yer, dön dön bitmiyor. belediye elektrik direği için galiba çukur açmış ama boş bırakmış. üzerini de ot kaplamış

    öyle dönüp dururken ön tekeri o çukura soktum, babamın kafayı da aynaya. dakikalar geçti araba çukurdan çıkmıyor. baba sinirli, babanın kafası kanıyor, elinin tersinde ve kemerle bağlı durumdayım.. allah acıdı da ilerde tarlada top oynayan gençler peyda oldu bi anda ve kaldırıp çıkardılar bizi.

    dönüş yolunda yine direksiyona geçirdi beni zorla, hemde trafikte.. bi tane otobüs çok yakın geçince korkup gözümü kapattım, ellerimle :) nihayetinde; araba kullanacak cesaret ve yeteneğe sahip olmadığıma babam da ikna olunca, yer değiştirdik. tekrar yola çıkacağız

    babam- bak bakalım sağdan gelen var mı
    ben- maviden sonra yok

    yok kısmını duymuş sadece. bastı bakmadan.. benim oturduğum tarafa bi tane şahin girdi, ve akordeon olarak durdu.

    babam bence o gün silmiş, o gün vazgeçmiş olabilir benden.

    edit: babanın araba kullanmayı öğretmesi

  • dostlugundan başlanır.
    önce ben demediği cumlelerinden. sizi sıkıştırdığı zaman dilimlerinde değil, size ayırdığı zamanlardan başlanır.
    ne olduğunuzu bildiği için seven adamı, ne olduğunu bildiğiniz için kolayca seversiniz.
    kendinizi onda bulmanızı, onu kendinizde bulmanizdan.
    sevmeyi lutfetmeyisinden. paylaşmak için cirpinmasindan.
    çabasından başlanır.

  • matematikte 0 (sıfır) neyse anksiyete de odur, gelmesiyle beraber her şeyi sıfırlar hayatınızdaki. planlarınız vardır, mesela 15783 tane plan yapmışsınızdır ama o gelir ve bu planlarınızı sıfırla çarpmak zorunda kalırsınız. önemli bir toplantınız vardır, o gelir toplantıyı sıfırlar, gidemezsiniz. sevdiğiniz biri vardır, görmek istersiniz, o gelir kimseyi göremezsiniz. en kötüsü de insanlara açık açık bunu dillendiremezsiniz, yalanlar söylemek zorunda kalırsınız. o yalanları aklınızda tutmak zorunda kalırsınız. kimse bilmez, çeken bilir. eve kapanırsınız ama orada da rahat vermez size. sadece mal gibi durma hakkınız vardır. en sevdiğiniz kitapların kapağını açamazsınız, okumak istediğiniz o dergiyi okuyamazsınız, en sevdiğiniz müzikler size huzur vermez, evdeki birçok eşya ile yüzeysel ve mesafeli bir ilişki başlar aranızda. yatakta bile rahat rahat uzanamazsınız. mona hatoum'un homebound'u gibi sanki tüm eşyaların etrafından elektrikler geçer, öyle kolay kolay dokunamazsınız. evdeki her şey işlevselliğini yitirmiştir, siz de.

    depresyonda daha iyi üretenler varmış, bilmiyorum. bana pek mantıklı gelmiyor. belki de seviye farkı vardır, belli düzeydeki bir depresyon belki de gerçekten üretmeyi tetikliyordur. ben daha çok gözümden tek bir yaş gelmeden toprağın altına gömüldüğümü hissederim. bi kız arkadaşımın evinde içsel anlamda oldukça zorlandığım bir gece geçirirken sessizce yatağa uzanıp tavana bakmaya başlamıştım, inşallah anlamaz da rezil olmayız diye geçiriyordum içimden. o da yanıma yattı, beraber tavana bakmaya başladık. her şey yolundaymış gibi davrandığımı düşünüyordum, "soner" dedi. "efendim?" dedim. "sen ağlıyorsun şu anda, ama içine" dedi. yani birinin yanında gizlemeniz de zordur öldüğünüzü.

    aşık olanları kıskanırım, küçük şeyleri büyütenleri kıskanırım, sevip sevilmediği için ağlayanları bile çok kıskanırım. çünkü bunlar duygularınızın ne kadar canlı, ne kadar bu dünyada olduğunuzu gösterir şeylerdir. suratınızda 'devlet ciddiyetinde çaresiz' bir ifadeyle uyumazsınız, heyecanlı olmayı özlersiniz ve kimse bilmez önemsiz bir şeyi heyecanlı heyecanlı anlatmak ne kadar önemli bir şeydir aslında. geçen gün bir mekanda derbiyi seyrettim. ne çok heyecanlı geri zekalı insan vardı. onlar adına mutlu oldum. her pozisyonda ayağa kalkıp, hakeme küfrediyorlardı. müthiş bir dünyalılık ve varoluş gösterisiydi, son derece imrendim. erkek arkadaşına şirin gözükmek için fanatik fanatik hareketlerde bulunan formalı kızlar da vardı, çok antipatiktiler. açıkçası onların kıskanılacak bir tarafı yoktu, o kadar da değil yani. sorsan galatasaray'ın kalesinde kim var bilmez ama camide babasının hareketlerini taklit ederek namaz kılmaya çalışan çocuklar gibi erkek arkadaşı neye sinirleniyorsa sinirleniyor işte, o yaş için komik. ama siz yine de salak salak şeylerden duyduğunuz heyecanların kıymetini bilin, gerçekten.

    ancak bu berbat ruh halinin iyi bir tarafı da vardır. çünkü bazen rahat bırakır sizi, o sıra dünya sizindir. yeryüzü ile aranızda yatay değil, dikey bir ilişki başlar. olduğunuz yerde kıpırdamadan seyahat edebilirsiniz, sarının tüm tonlarını görebilirsiniz ve her şeyden zevk duyabilirsiniz. madde falan kullanmadan, tamamen doğal bir hissiyattan, yüksek bir algı düzeyinden bahsediyorum. rüzgar erkoçlar ile röportaj yapan birisi ona "çok zor zamanlar yaşadınız, bi ara fırıncıda işe girdiniz, yerleri silerken çekilen fotoğraflarınız var, çok zor günlerdi dimi?" falan dedi. çocuk da ona "o anlar benim hayatımdaki en mutlu anlardı" dedi. röportajı yapan anlamadı. rüzgar fırıncıda ilk kez hissettiği gibi kabul edilmişti. kimse ona acayip acayip bakmamıştı, ilk kez hissettiği bedendeydi ve fırıncı onu tanımamıştı. aksine, rüzgar erkoçlar ped reklamlarında hayatının en zor günlerini geçiriyordu ama hiçbirimizin haberi yoktu.

    depresyon, anksiyete vesaire..uzun ve istikrarlı biçimde sürdüğü zaman bir tür detoks yapar vücudunuza. mutsuzluk detoksu. zerre mutluluk kalmaz içinizde. "madem unutacaktın, beni neden yarattın?" kıvamına gelirsiniz. ama o detokstan sonra, yani tünelin ucundan çıktığınız zaman bir sonraki tünele kadar dünyanın en mutlu insanı artık siz olursunuz. çok acayip bir andır. bunu da kimse bilmez, çeken bilir. en güzel şeyleri siz üretirsiniz. ve önemli olan; iki tünel arasındaki mesafeyi olabildiğince uzatmaktır. başaranlara tebrikler.

  • büyüklük bende kalsın düşüncesiyle eski sevgilisi için tanıklık yapıp uyuşturucu kullanmıyordu dediği iddia edilen kadın. şu yaptığını yapmak insanlıktır zaten, adam eski sevgilisi, ailesini katleden bi seri katil değil ki? siz ne biçim ilişkiler yaşıyosunuz amk.

  • biner binmez uyuyan birisi olarak, uyandığım anda benim dışında herkesin topkek yiyor olması. çok üzülüyorum lan. bir anda halil seza olup yırtasım geliyor ortalığı.

  • sevdiğimiz bir "sanmak"tır, güzel bir sanmaktır. bir kere izlenen her film, daha fazla şey gösterir insana. lafı gevelemeyim. film izlemeden önceki halini tabula rasa farz et. 4 luni 3 saptamani si 2 zile'yi izlersin, çavuşesku dönemi romanyasıyla ilgili bilgi edinirsin, jfk izlersin, kennedy suikastı ile ilgili kafanda soru işaretleri oluşur. the doors izlersin, jim morrisson ilginç adammış dersin, i wanna hold your hand izlersin, 60'ların ortasında beatles'a yakın olmak nasıl bir hismiş anlarsın, man on the moon izlersin, andy kaufman'ı tanırsın, aptal kutusunun içinde nasıl iğrenç kalıplara karşı durulacağını görürsün, lenny'yi izlersin, "ayıp" denen şeyi sorgulayan bi adamı tanırsın, lord of war'ı izlersin, kan üzerinden köşeyi dönenleri kaydedersin, höstsonaten'i izlersin, aile içi ayrılıkların insanda nasıl iz bırakabileceği ile ilgili bir fikre tanık olursun, mean creek'i izlersin, belki de hayatından "önyargı" kavramı bir daha girmemek üzere çıkar. bunlar insana kültür katmıyorsa ne katıyor merak ederim. insana hiçbir şey katmadığı iddia edilen filmleri izlese bile, bir film manyağı, tüm "ceki çen" filmlerini 100 kez izlese bile çok güzel bir alt kültür girişi yapar, yine kültür kelimesini kullanmadan tanımlayamazsın o adamı, yine nefistir.

    ha çıkıp çok film izledi diye biri kendini yılların münevveri, duayen entelektüel sanıyorsa zaten gebeşin xxl big king versiyonudur ama bugün oturup 10.000 film izlemiş bi adam, başka hiçbir şey yapmasa, sadece çay içip, ıspanak yiyip film izlese dahi kültürlüdür, kendini kültürlü sanmakta da gani gani haklıdır. hele bir de insanlara tepeden bakmamayı becerebilmişse bu kişi, hem kültürlüdür, hem de insan-ı kamildir. artsın o insanlardan, görmek istiyoruz etrafta.

  • güzel film, hayatınızı değiştirecek film olmayabilir ama zaman kaybı demek de zalımlık olur. o kadar da şaabmayın gençler.

    --- spoiler ---

    başkanın özel kalem müdürünün bizzat başkanın oğlu olması, nasa'nın başında anestezi uzmanının olması aslında çok paralel evren sayılmaz, birkaç bin km ötede olabilecek şeyler bunlar. abartı olsun diye yapmışlar ama abartı olmamış bizim için.

    "kuyruklu yıldız aslında hiç yok" diyenler sanırım covid diye bir hastalık yok diyenlere ithafen eklenmiş.

    look-up'ı don't look-up olarak değiştirerek bunun üzerinden hamaset yapan siyasiler var...
    "size yukarı bak diyolar çünkü onlar size yukardan bakıyolar" falan gibi akp siyaseti var. gerçekten amerika da böyle mi lan?
    bizim kadar varoş ve kalitesiz mi siyaset?

    --- spoiler ---