hesabın var mı? giriş yap

  • bitmeyen bir düşünce çemberi içerisinde durmadan daireler çizmektir.

    bir karar verme sürecindeyken en ince ayrıntısına kadar ölçülüp biçilir. başkasının aklına gelmeyecek olasılıklar, detaylar peşi sıra birbirini kovalar. bunun neticesinde nihai bir karar da çıkmaz pek tabii.

    başkalarının aklını ve niyetlerini okumaya çalışırsınız sürekli. bir kişinin belki de sizle ilgili ya da yaşadığınız bir olayla ilgili hiç düşünmediği şeyleri düşündüğünü düşünürsünüz. sanki karşınızdaki kişinin beyni sizin kafanızın içindeymiş gibi onun ne düşündüğüyle ilgili durmadan okumalar yaparsınız.

    geleceği tahmin etmeye çalışırsınız, tahminleriniz genelde karmaşık neden sonuç bağlarından meydana gelir ve çoğunlukla karamsardır. düşündükçe en kötü olasılıkları meydana serersiniz ve her şeyin daha da kötüye gideceğini kendinize inandırıp, gelecek parçalarını düşünce makasınızla kendiniz kesip biçerek oluşturmaya çalışırsınız.

    aklınızdan bir durum ya da olay hakkında gerçekte hiç yapılmamış yorumlar geçer durur. bu olay ya da durumlara mümkün olabilecek her açıdan bakarak en olmayacak yorumlar getirirsiniz. kimsenin zihnini meşgul etmeyen şeyler, sanki herkesin zihnini meşgul ediyormuş gibi gelir size ve o yüzden başkalarının zihnini meşgul ettiğini düşündüğünüz şeyleri düşüncelerinizle kontrol altında tutmaya çalışırsınız.

    bir şey hakkında aşırı düşünmek aslında sizin o şey üzerinde kontrol kurma çabanızı da gösterir. oysaki gerçeklerle hiçbir bağıntısı olmayan bu zihinsel süreç sizi yormaktan başka bir işe yaramaz.

    dün yaptığınız bir konuşma, gerçekleştirdiğiniz bir diyalog, karşınıza çıkmış olan bir durum, yaşadığınız bir olay hâlâ sizin zihninizi işgal etmektedir. 'şöyle deseydim daha iyi olurdu' diye düşünürken paragraflarca monolog üretmiş olarak bulursunuz kendinizi. çözüme ulaşmadığını düşündüğünüz bir tartışma zihninizde devam eder, sürekli o tartışmada üstünlük kurmaya çalışır, hiç akla gelmeyecek argümanlar üretir ve gerçekte olabilecek bir tartışmadan daha verimli ve asla yenilemeyecek olan bir karşı atak yapmış olursunuz. aslında bırakın dünü, bundan beş yıl öncesinde başınızdan geçmiş bir olayın bile hâlâ muhakemesini yaparken bulursunuz kendinizi. hiç hoşunuza gitmeyen bir anı aklınıza düşer ve sanki o ânı yeniden yaşıyormuşçasına siz, o anki duygularınız daha güçlü bir biçimde ortaya çıkar ve sabaha kadar nasıl olabilirdi şeklinde düşünceler silsilesine maruz kalırsınız.

    gelecek hakkında sürekli ‘ya böyle olursa’ şeklinde senaryolar üretip o senaryolar kati suretle gerçekleşecekmişçesine durmadan senaryodaki her bir elemente yeni bir element ekler, durmadan en kötü felaketten daha kötü bir felaket bulursunuz.

    her şeyi kafanızda çözmeye çalışırsınız. oysa siz bir şeyi ne kadar sizin lehinize sonuçlanacak şekilde evirip çevirip düşünseniz de, gerçekte düşünceleriniz o şeyi zerre etkilememiş olur. saatlerce düşüncenin ardından hiçbir şeyi çözememiş olarak bulursunuz kendinizi.

    her zaman, ne vakit vuku bulduğunu bilmediğiniz bir şeyde saplanıp kalmış gibi hissedersiniz kendinizi. durmadan saplanıp kalmış gibi hissettiğiniz şeyin ne olduğunu bulmaya çalışırsınız. bulamadığınız sürece kendinizi eksik ve hatalı hisseder, şu ânınızla aranızdaki bağı yitirirsiniz.

    bitmek bilmeyen düşünceler silsilesi anksiyeteye neden olur. hayatın gidişatını felce uğratır. en sıradan şeylerde bile durup düşünür en olmayacak engeller bulup durursunuz. her şeyin en kötüye gideceği inancı sizde güçlendikçe güçlenir. eyleme koyulmanızı zorlaştırır bu da. siz de eyleme koyulmadığınız sürece değirmenlerle savaşmış olursunuz sadece. eyleme koyulduğunuzdaysa her şeyin düşüncelerinizde ürettiğiniz felaket senaryolarından daha kolay şekilde çözülebileceğini görmüş olursunuz.

    geçmiş sizin için 'şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı' gelecekse 'ya şöyle olursa ya böyle olursa'dır.

  • karşıyaka belediyesi doğal afet kitapçığını okumuş ve okuduğu kitaplar listesine yazmış. başka sözüm yok.

  • bir siyasal islamcı tehdidi.

    ben kutlamayacağım, dombra eşliğinde 31 çekmeyi planlıyorum napacaksin? 15 temmuzda 31 çekti diye mahkemeye mi vereceksin ?

    konuşmak için konuşuyor, zorla ağır konuşturuyorsunuz adamı.

  • alttaki yorum twitten daha bomba.
    “türk qardaşlarımdan aff diliyorum ama sizin içinde olduqunuz veziyyete soxum. her saat kötü habermi olur?.”

  • torbadan top çekilmiyor burada. neymiş olasılığı 1/16 olan şeymiş. bu kafayla erzurumspor ile galatasaray'ın da şampiyonluk şansları eşit oluyor.

    türk basketbol tarihinin en büyük başarısıdır fenerbahçe'nin euroleague şampiyonluğu sonrası.

  • bunlardan biri de benim. bu zamana kadar bırak bir ilişkiyi, bir girişimim bile olmadı bunun için. duyunca, uzaylıymışım gibi bakan oluyor tabii, evet. el ele tutuşmak, biri tarafından sevilmek, öpüşmek nasıl hislerdir hiç bilmem. zaten arayacak bir çevrem de yok. sosyal bir tip olmadığım için hayatımda kemikleşmiş 3-4 kişi dışında haberleştiğim kimse de yok.

    aylık sms hakkım 5000. ay sonunda 4990'u boşa gidiyor zaten. dakika desen 500 dakika. bunun da kafadan 450 dakikası boşa gidiyor.
    insan tabii bazen imrenmiyor değil sokakta gördüğü mutlu çiftlere. ama fena halde kanıksadım da bu durumu ve bazen akla gelmesi dışında aslında şikayetçi de değilim.

    sinemaya sürekli yalnız gitmek, film seçiminde serbest olmak. kafede oturup tek başıma kahve yudumlarken kitap okumak. sokakta, kulakta kulaklık, aylak aylak dolaşmak, telefonu istediğim saatte kapatabilmek, hesap vermemek, telefonda sürekli mesajlaşmak zorunda olmamak (ki mesaj atmaktan nefret ederim). yani bunlar benim için rutin şeyler ve hayatıma bir girdiğinde nasıl ayak uydurabileceğime, nasıl davranacağıma dair hiç fikrim yok. çok yabancı bir duygu yani bana.

    bir de kişisel sorunlar, aile ile olan problemlerden dolayı da soğuyor insan. hani, zaten mutsuzum, bir de hayatıma girecek insanı niye mutsuz edeyim? diye düşünüyorum. açıkcası gelecek için evlilik fikri de yok kafamda. ''ben de yalnız olayım, ne olur?'' diye koyveriyorum. bu düşüncelerden beni uzaklaştıran, soğutan çok şey oldu.

    böyle gelmiş böyle gider hesabı. okuduğum kitapların, izlediğim filmlerin, yani sahip olduğum küçük şeylerin tadını çıkarmaya çalışıyorum, kıymetini biliyorum. böyleyken böyle sözlük.

    özetle; (bkz: bilemiyorum altan, bilemiyorum)
    6 yıl sonra gelen edit: şimdi son oylananlarda geldi karşıma, unutmuşum. editleyeyim dedim, durum hala aynı, saldım ben de haha*