hesabın var mı? giriş yap

  • her bölüm efsanedir. tüm sezonları iki defa bitirdim, üçüncüyü turlayacağım.

    7. sezon 9. bölümse * ayrı efsanedir.

    --- spoiler ---

    robotumuz bender, kendisinin özgür iradesi olmadığını ve önceden programlandığı için * ön görülebilir * bir varlık olduğunu öğrenir ve karar mekanizmasının aslında kendi iradesinde olmadığını düşünür. bu yüzden de robotların yaşadığı bir gezegene göç eder. bölüm aslında kiliseye ve dini inançlara müthiş bir eleştiri manifestosu yayınlar.

    neyse, işte tam bu noktada,bender robotların yaşadığı gezegende üzgün bir şekilde takılırken arka planda bir bankanın adı görülür.

    bankanın adı `(n+1)st` olarak yazılmıştır ki aslında bu güzel bir ingilizce dilemmasıdır. bildiğiniz gibi ingilizce'de "-st" eki sadece 1 sayısından sonra gelir ve birinci sırayı betimler. yani aslında olması gereken (n+1)th'dir. çünkü "one plus oneth" *olarak okunmalıdır.

    bu ingilizce dilemma konusu burada da detaylı bir şekilde tartışılmış ve matematikçiler aslnda yazarken (n+1)th yazıp, (n+1)st olarak okuduklarını belirtmişler.

    ancak konu bu değil; konu, bankanın isminin `(n+1)st` olması. hali hazırda gördüğümüz bir banka olduğundan dolayı n=0 olamayacağı için; bu robot bankası aslında size kendisini "n plus first" olarak okutturuyor. yani zorla kendisine birinci banka dedirttirerek reklam konusunda çığır açıyor. **

    --- spoiler ---

    işte biz, futurama'nın bu ince esprilerinin hayranıyız. beşinci defa izleseniz, yine espri görürsünüz.

    özellikle yemek yerken akar gider, yemek masada kalır bir bölüm daha atayım dersin sonra tabaklar kokmaya başlar. intro'su girince pavlov'un köpeği gibi bir anda acıkırsın ve midene açlık salgısı damladığını hissedersin.

    futurama budur.

  • iran'da olan taarruf kültürü ilk gittiğiniz zaman küçük bir şok yaşatır.
    mağazaya girip alışveriş yapıyorsunuz, parayı uzatınca almak istemiyorlar, illaki ısrar edeceksiniz.
    "gabele şoma ru nedare" diyorlar hep. yani aldığınız ürün size layık değil, para vermeyin gibisinden. tabii bunu nezaketen söylüyorlar, sizin parayı almaları için ısrar etmeniz gerekiyor.
    her seferinde bunu yapmak çok yorucu oluyor.
    sarraf bile para bozarken bu cümleyi kuruyor.
    sürekli maruz kalınca insan, içinden "tamam bana layık değil madem ver paramı" demek istiyor.
    bu taaruf kültürü her alanda çok yaygın. birbirini abartılı övmeler, yemek için ısrar etmeler.

  • ne zaman bu gençleri, bu yavrularımızı, bu can yiğidolarımızı görsem mcdonalds'ın önüne oturup bağlama çalasım geliyor dertli dertli... bilhassa iki katlı mcdonalds'ların üst katına yerleşmiş bu topluluk aslında hemen farkedilebilir. birbirine aşık ve masanın üzerine kafalarını dayayıp el ele tutuşan rosromantik bir genco çift ve onların çevresindeki kızlı erkekli arkadaş grubundan oluşan bu gençler kış sezonunda sağa sola koydukları montlarıyla kurdukları koloninin sınırlarını çizerler. en önemli özelliklerinden biri de masa tutuculuğudur. bu iş için aralarındaki romantik çiftleri kullanırlar. kolonilerinde yaşayan diğer gencolar ise "ben bi' eda'ya bakmaya gideyim", "bizim cenk'ler gelecekti, ben onlara bakacağım" falan diye türlü güdilik nedenlerle koloniyi terketseler de mutlaka dönerler.

    çeşitli konularda sohbet ederken içlerinden biri mutlaka küser. koloninin sevilen üyelerinden biri küsen kişiyi geri getirmeye gider. çünkü koloni ne kadar kalabalık olursa o kadar güçlü görünecektir çevreye karşı. mcdonalds (ya da burger king) kalabalıklaşıp uyarı aldıklarında ise içlerinden birini ortamdaki en ucuz ürünü almaya gönderirler. bu yavrularımızın ömürlerini böyle tüketmelerine üzüleyeim mi yoksa abd gençlik muvilerindeki gibi çete kurmayıp sağ sola saldırmadıkları için sevineyim mi bilmiyorum. ne zaman bu toplulukla karşılaşsam karmaşık hislere kapılıyorum. gerçi ben kenan erçetingöz'ün bıyıklarına bakınca da karmaşık hislere kapılıyorum. gerçekten çok ilginç bıyıkları var kenan abi'nin...

  • göstericilerin eline düştüğü için şanslı olan polistir.

    ali ismail korkmaz dayak yerken, ne bir polis ne de iktidarın yandaşlarından bir tanesi çıkıp "yapmayın, etmeyin" demedi. burada ise göstericilerin bir kısmı polisi döverken, bir kısmı da engel olup polisin hayatını kurtarmıştır.

    karşınızdakilerle aynı acımasızlıkta olmazsanız, onları yenemezsiniz. yazın bir kenara.

  • her sabah eşim ve ben ayrı arabalarla iş için yola çıkıyoruz.

    her sabah acaba kırmızı ışıkta dururken yanımdaki doblo patlar mı? yahut eşim köprü trafiğine girdiğinde orada bir şey olur mu? diye endişe ediyorum.

    her sabah yahut öğle üzeri kahve yahut yemek için dışarı çıktığımda yada metroyu kullandığımda yanımdaki meymenetsiz sakallı patlamak üzere de ben mi hissedemiyorum mu diye kendi kendime soruyorum sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi.

    en çok da evdeki küçük oğlumu dert ediyorum.

    bunu yaşatanlara, buna bilerek yahut bilmeyerek imkan verenlere lanet etmenin de bir faydası olmadığını görüyorum.

    bu ülke hiç bu kadar kötü yönetilmemişti.

  • babamla aramızda şu diyalogun gectigi mac.. ki ben o sırada sozlukte spiker hakkında yapılan yorumların etkisinde kalmısım

    pipicik: spiker macı ne kadar kötü anlatıyor de mi baba
    baba: ...
    pipicik: ne kaddar da kötü de mi baba.... de mi baba, hae de mi..
    baba: spikerden bize ne mna koduum