hesabın var mı? giriş yap

  • halkın çocuğu, direniş adamı, faşistlerin korkulu rüyası olan sırrı abe'nin kobane'ye gitmesi durumu.
    henüz gerçekleşmemiştir. lakin apo'nun sol kolu olan sırrı abe'nin; ışid zulmü altında inim inim inleyen, megri megri diye bağıran hewallerin durumuna daha fazla kayıtsız kalamayacağı kanaatindeyim.
    hayde sırrı abe.

  • organize suc. tek suclusu kesinlikle tecavuzu gerceklestiren kisi degildir. onunla beraber kizin ailesi, olaydan haberi olan herkes ve bu olaya izin veren devlet de sucludur, cezalandirilmasi gerekir.

  • başlık: en komik fıkralar

    36. sihirli bir kurbağa ormanda yalnız yaşıyomus. bir gün etrafı gezmeye cıkmış ve önüne ilk çıkan bir ayı ve tavşana kıyak yapmak istemiş. "3 şey dileyin benden ne dilerseniz" demis.
    ayı;"bu ormandaki tüm ayılar dişi olsun ve hepsi bana hasta olsun."
    kurbağa hemen yerine getirmiş isteği.
    tavşan; "bana bir kask ver" demiş
    o da hemen olmuş ama ayı
    içinden "manyak mı bu tavşan çuvalla para istesin istediği
    kadar kask alsın. deli bu ya" demiş.
    ikinci istek olarak ayı yine;
    "yan ormandaki tüm ayılar dişi olsun ve hepsi beni arzulasin" demiş.
    abraka dabra !
    o da tamam tavşan;
    "bana bi motosiklet verin" demiş ve yerine gelmis ama ayi iyicene şaşirmis. bu tavşan deli olmalı diye düşünmüş.
    sıra gelmiş son isteklere

    ayi; "bu gezegendeki tüm ayılar dişi olsun ve hepsi benim yanımda olsun" demiş.
    kurbaga bu isteği de hemen yerine getirmiş.
    tavşan önce kaskı takmış, motora binmiş ve marşa basıp motosikleti çalıştırmış.
    son isteğini söyleyip gaza basmış:

    " bu ayı ibne olsun!"

  • albert camus'un 1957'de nobel edebiyat ödülü almış romanıdır. romanın içerisinde farklı bölümler var. mesela ilk bölümde karakterlerin etrafında olan olaylar işleniyorsa, onu takip eden bölümde yazar vakanivüs gibi o dönemi, vebanın ve insanların durumunu betimliyor. albert camus'un mükemmel bir betimleyici olduğunu söylemeye gerek olduğunu düşünmüyorum. aşama aşama başlangıçtan bitişine kadar -bir bitiş varsa eğer- hastalığın safhalarını, karakterlerin değişimini, koskoca bir şehrin ve hatta insanların değişimini betimliyor albert camus.

    -------- spoiler -----
    veba insan yaşamı için adeta bir savaş gibidir, yani olağanüstü haldir. yazarımız da kitapta olağanüstü halde insanların kimlik arayışlarını, kendilerini tanıyışlarını, dine bakışlarını ve hayat felsefelerini bol bol paylaşıyor. uzun zaman bir insandan uzak kalmak, o insanı yarı yarıya unutmak, tekrar kavuştuğunda vebalı bir semtte hayatta kalmaya çalışmış ve fazlasıyla değişmiş bir insanı tekrar kucaklamak. o insan aynı insan mıdır, kim bilir. doktor rieux'un eşinin ölümüne tepki verememesi de bunu bir göstergesi gibi. albert camus kitapta ayrılık konusuna da fazlasıyla değiniyor. insan doğası olağanüstü durumlarda kendinden beklenmeyen tepkiler verebiliyor gerçekten. vebanın doruk noktasında olduğu zamanlarda insanların dinlerini yavaş yavaş terk etmeye başlayıp kehanetlere sığınması çok ilginç bir tepkidir mesela. papazların bile düşünceleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor. insan doğası bu ya, bazıları da vebalı bir şehri vebasız şehre tercih edebiliyor. kitabın en unutulmaz yerlerinden biri de yeni serumun vebayı kapmış küçük bir çocuk üzerinde denenmesiydi. savaş veren küçük bir çocuğun başında bekleyen karakterler, hiç kaybetmedikleri kadar soğukkanlılıklarını kaybediyorlar ve hiç hissetmedikleri kadar vebayı hissediyorlar.

    kısacası şehir veba durumuna göre aydınlanıp kararıyor, insanlar da öyle. albert camus karakterlerini ve romanını ince ince işleyip önümüze sunmuş efendim. olay akışı fazla olan kitaplara nazaran okumak biraz daha zor olabilir ve daha fazla dikkat istiyor. ama hepsini de hak ediyor kitap.

  • şarapçılıkta bir kırmızı şarabın temelinin oluşmasını sağlayan aşamadır. kırmızı üzümler büyük hacimli paslanmaz çelik tankların içinde, saplarından ayrıştırılmış bir şekilde bekletilirler. bu süre ne kadar uzun olursa şarabın * rengi üzümünün yeteneği doğrultusunda o denli koyulaşır. aynı zamanda çekirdekten geçen ve burukluk veren madde olan tanen artar, gövdesi yoğunlaşır ve üzümün kabuklarından aromalar geçer. bu sürenin kısa tutulması durumunda roze şarap elde edilir. şarap yapımcısı bu işlemin süresiyle paralel olarak değişik karakteristikte şaraplar üretebilir. bu da demek oluyor ki aynı üzümden yapılmış iki şarap, üzümünün yetiştiği bölgenin etkisinin yanısıra bu işlemin süresiyle de paralel olarak değişik tatlara sahip olacaktır. örneğin, 1 hafta maserasyonda bekletilen boğazkere üzümünden yapılan bir şarap ile 3 hafta bekletilerek yapılan arasında tanen, gövde ve renk hiç şüphesiz ki farklı olacaktır. aynı zamanda bu sürenin uzunluğu, şarabın şişede yıllanma süresini de artırır, çünkü yıllanmaya en yardımcı madde olan tanen * daha yüksek olacaktır. ancak unutulmamalıdır ki tanenin artması ilerki aşamalarda kullanılacak meşe fıçı süresini de etkiler. dolayısıyla maserasyonda uzun süre bekletilen şaraplar fıçıya da gireceğinden, genelde gövdeli ve güçlü şarapların diğer üretilen şaraplara göre daha yüksek fiyatlı olması ve uzun süre yıllandırılması bundandır.

    (bkz: hayat ne tuhaf herşey birbiriyle teyelli)

  • çocuklardan biri ulaşabildiği başhekim yardımcısına durumu anlatıp yardım istemiş. aferin ona doğru bir temas noktası bulmuş diye düşünürsünüz değil mi?

    sonuç; başhekim yardımcısı da çocuğa tecavüz etmiş.

    düşündükçe beyni yanıyor insanın, ne güçlüymüşüz ki hala delirmedik.

  • neredeyse 1999 yılından beri konuşulagelen "başlık engelleme" fasilitesi nihayet hayata geçirildi. mr. kanzuk daha iki gün öncesi talimat verdi coderlara, şak diye yaptı adamlar. ufacık bi buton için bunca yıl yalvartmanın alemi var mı ya? sanki her şeyi sil baştan kodlayacaklarmış gibi...

    yazarın yanı sıra, açtığı tüm başlıkları da engellemiş oluyorsunuz böylelikle. sanki moderatörsünüz de herifi sözlükten uçurmuşsunuz gibi.

    şimdi lord eddard stark düşünsün.

  • bu notu yazan kafeye gitmek kişinin kendine yapacağı en büyük saygısızlıktır. stres yapacaksam ne diye kafeye gidiyorum. park süresi gibi süre koymuş mk.