hesabın var mı? giriş yap

  • - yatak odasındayken havaya 3 el, yere 3 el, sonra da hanıma 3 el sıkıp uyarıda bulunursan ceza almıyormuşsun kanka.

  • aşmış kuşak. herkes savaş sonrasında tipik bir burjuva hayatı yaşamaya başlamışken ve kimse hiçbir konuda uçlara gitmezken, onlar otostopla ülkeyi dolaşmaya, caz dinlemeye, edebiyatla ilgilenmeye, şiir okumaya, içmeye, çekmeye, doğu felsefeleriyle ilgilenmeye, her türlü ayırımcılığa ve savaşa karşı çıkmaya, kısacası canları ne istiyorsa onu yapmaya başlamışlardır. değiştirme gücüne sahiptiler ve değiştirdiler de. burroughs un dediği gibi "değişimin gerçek mimarları" ydılar. hippilere ön ayak olmuşlardır. çıkışları six poets at the six gallery isimli şiir gecesinde olmuştur. bu gecede ginsberg "howl" (uluma) isimli şiiri okumuştur ve büyük bir etki yaratmıştır. bunun üzerine ferlinghetti şiiri yayımlamayı önermiş ve kitap beklenen ilgiyi görmüştür. aslında kuşağın ilk romanı john clellon holmes un "go" isimli romanıdır, ancak bu roman fazla ilgi görmemiş ve hiçbir hareket başlatmamıştır. kuşağın en büyük patlama yapan ve en önemli romanı ise jack kerouac ın "on the road" (yolda) isimli romandır ve insanlar bu romanı sahiplenmişler, okuyup yollara düşmüşlerdir. akım genel olarak bir edebiyat akımı olsa da, sadece edebiyatla sınırlı kalmamış, sanatın diğer dallarına da sıçramıştır. müzikteki en bilinen temsilcisi, daha çok bir hippi olarak anılsa da bob dylan olarak gösterilebilir (şiirleri beat literatürüne geçmiştir), jim morrison da beatlerden oldukça etkilenmiştir, janis joplin de bir hippiden çok bir beatnik olduğunu belirtmiş ve şöyle bir cümle sarfetmiştir: "aradaki fark; bir hippi bir gün bu dünyanın güzel bir yer olacağına inanır, bir beatnik ise buranın her zaman boktan bir yer olarak kalacağını bilir". okunması, bilinmesi, unutulmaması, gelecek nesillere aktarılması gereken kuşak.
    bir de ginsberg ün şu sözünü de belirtmek gerekir: "yapacak büyük bir işimiz vardı ve bunu yapıyoruz. amerika nın ruhunu kurtarmaya ve iyileştirmeye çalışıyoruz."

  • herkesi kukla gibi oynatan o tek yüzük'ün standart etkilerini üzerinde gösteremediği şahsiyet. o yüzüğü takanları görür, yüzüğü taksa bile görünmeye devam eder ve yüzüğün kendisini görünmez hale getirebilir. bir maia, çiçek böcek aşığı bir orman yerlisi yada eru; her ne ise gandalf' ın deyimiyle "o kendi kendisinin efendisidir". ondaki gizem de bundan kaynaklanıyor olsa gerek. frodo 'nun onun evinde konaklarken gördüğü rüyanın kitabın sonunda valimar'a açılırkenki sahneyle örtüşmesi ( tolkien 'in de belirttiği üzere) de tesadüf değildir.
    peter jackson 'un tom bombadil 'i filme almamasının nedeni böyle gereksiz (!) ayrıntılarla izleyicinin kafasını karıştırmak istememesidir herhalde. fakat bu amca yüzüklerin efendisi ' ni tolkien 'in en önemli eseri silmarillion 'a bağlayan öğelerdendir.

  • 600 bin takipçili bir influencerla geçirdiğim iki gün doğrultusunda söyleyebilirim ki bu mecralarda gösterilen o hayatlar kocaman bir yalan.

    bu uygulamayı kullanan iki türlü insan var, göstericiler ve izleyiciler. göstericiler şaşalı hayatlarını ya da "mış gibi" hayatlarını sunarlar ve diğerleri de bu hayatları izlerler. izleyenler hayranlıkla izleseler de içlerinden öfkeliler çünkü isteyip de elde edemedikleri hayatları izlemekten mutsuz olup öfke duyuyorlar. öte yandan göstericilerin hayatı gerçek değil çünkü insan yaşadığı anları kayıt altına alma çabasındayken o anı yaşamaz o anı sadece kaydetmeye çalışır.

    yaşadığım bir örnekle somut hale getireyim. fotoğraf ve video editörlüğü gibi konularda çok bilgisi ve tecrübesi olan eski bir arkadaşım yaşadığım bölgeye geldi, yanında 600.000 takipçisi olan bir influencer ile. iki gün boyunca onlarla zaman geçirdim. fenomen olan kişi kamera önünde mutlu, neşeli, insancanlısı bir imaj yaratırken, kamera arkasında (yani instagram paylaşımları dışında) hiç de öyle değildi; asık suratlı, mutsuz, şikayetçi bir ruh halindeydi sürekli olarak.

    bir gün beni kaldıkları otele akşam yemeğine davet ettiler. fenomen arkadaş sürekli olarak oteli ve yemeğini paylaşmakla ve fotoğraflarını editlemekle meşguldü ve kafasını tüm gece boyunca telefonundan neredeyse hiç kaldırmadı. kafasını telefonundan kaldırdığı vakitlerde de asık suratlıydı ve memnuniyetsizdi. gece boyunca sohbete pek katılmadı. bu arada garsona da pek iyi davranmadı. otel personeli bize otelin misafiri gibi de davranmadı, bizimle ilgilenmediler, ruhsuz ve açıkçası umursamaz bir tavır içinde ve "bir an önce gitsinler" gibi bir hava içindelerdi.

    bir başka gün bölgeyi gezdirdim. fenomen kişi özellikle güzel kayıt ve fotoğraf alabileceği yerlere gitmek istedi ve tüm gün boyunca yine sadece çekim yapmakla ve telefonuyla meşguldü. çekimlerde kendisini çekerken çok mutlu ve eğleniyormuş gibi bir yüz ifadesi takınıyor ama nadiren telefondan başını kaldırdığında yine huysuz, aksi ve mutsuz birine dönüşüyordu.

    ve düşününce bu gibi kişiler gerçekte kendi hayatlarını yaşamıyorlar, telefona sıkıştırılmış bir hayatta bir tür avatara dönüşmüşler. kocaman bir hayatı el kadar bir cihaza sığdırmışlar ve tüm hayatları o telefonun içinde olup bitiyor. bunun için yaşıyorlar ve bundan ibaret.

    yani bu hayatlar gerçek değil dostlar. yaşanılan her anın kıymeti bilinmeli ve her an hissederek ince ince yaşanmalı. gerçek olan bu.

  • buradan ekşideki genç erkeklere tavsiyem, eğer bir stadyumda değilseniz ve ortamda sıfır kadın ve üçten fazla erkek varsa, o ortamdan uzak durmayın, direkt kaçın, alabildiğince fersah fersah kaçın.
    eğlenen gençlermiş peh.

  • şunu destekleyen herkes kendi cebinden çalışamayan arkadaşlara destek olacaksa kabul ediyorum bende. kim ne hale düşer diye düşünmeden kapanma da kapanma. kardeşim siz kapanın evinize tutan mı var? zaten işe gidiş geliş dışında diğer saatler ve hafta sonu herkes evinde. daha ne istiyorsunuz? insanların açlıktan ölmesini mi ?