hesabın var mı? giriş yap

  • kasılmayın. gidin kahve için. siz para ödeyeceksiniz hizmet ve ürün bekliyorsunuz. onlar size lütufta bulunmuyor. sanki mabede giriyoz.

  • annede veya babada depresyon, anne veya babanın kendine has problemleri nedeniyle ilgisi yarım kalmış, bağlanma, güven problemleri yaşamış, belirsiz doyum çekmiş çocuklarda, yani böyle çocukluk geçirmiş yetişkinlerde görülebilen durum. özellikle anne çok etkili. bu yetişkinlerin annelerinde düşük benlik saygısı, ebeveynlik görevlerinde ve başa çıkma stratejilerinde yetersizlik göze çarpar. bazı annelerde doğum sonrası depresyon görülebilir ya da ciddi bir psikotik bozukluk söz konusu olabilir.

    bu insanlar başkalarıyla olan ilişkilerinde sürekli diken üstünde, kaygılı, ilişkinin devamından şüpheli yaklaşımlarıyla kendi iç dünyalarında sıkıntı çekerler. kontrolcü olmak zorunda kalırlar. hassastırlar, her şeyden anlam çıkarabilirler. duygusal ihtiyaçları karşılandığında oldukça normal ve neşeli, mutlu görünürler ama iç dünyaları yine karamsardır ve her fırsatta kendilerine bir durum çıkarabilirler.

    kaygılı bağlanma ‘muhtaç’ ya da ‘yapışkan’ olarak tanımlanabilir.

    çoğu kaygılı bağlanan kişi, onlara hiçbir zaman yeterli yakınlık ve güven vermiyor gibi görünen kaçıngan bağlanan kişilerle ilişki kurar veya evlenir. bu durum kaygılı bağlanan kişilerin terk edilme korkularını ve kusurlu ya da sevilmeyen biri oldukları inancını doğrular.

    bu durumun çözümü olabilir. tavsiyeler şöyle;

    bağlanma biçiminizi fark edin. kaygılı ve kaçıngan davranışlarınızın farkında olmaya başlamanız değişimin ilk adımıdır. neye ihtiyacınız olduğuna ve ne hissettiğinize dikkat edin.
    duygularınızı partnerinizle paylaşın. zihinsel çarpıklıklarınızı fark edin ve onlara meydan okuyun.
    ilişkiye dair ihtiyaçlarınızı ve beklentilerinizi partnerinize açıkça iletin. kendinizi iyi izleyin davranışlarınız hakkında farkındalık geliştirin. kendiniz hakkında iyi hissettirecek şeyler yapın. güçlü yanlarınızı ve başarılarınızı kabul edin.

    bir terapistle çalışın (bağlanma stilinizi değiştirmek sanıldığından zordur.)

  • kösem balkon konuşması yaparken safiye sultanın "daha batıdaki oyların sayımı bitmedi" tadındaki chpli bakışı gözlerden kaçmamıştır.

    not:akpli değilim.

  • evan parker, derek bailey ve han bennink'in (bir an tony oxley yazacaktım, son anda bennink olduğunu anımsadım) beraber çaldığı, bu entrynin yazıldığı tarihten tam elli sene önce (13 temmuz 1970) kaydedilen, özgür doğaçlama tarihinin mihenk taşlarından biri. tarih üzerindeki en iyi albümlerden biri olduğunu samimiyetimle söyleyebilirim.

    aslında her şey temelinde klasik müziğin büyüsüzlüğüne, hatta hafiften gecikerek gelen serializm akımına -hem metaforik, hem de sahiden 'total' olarak- kendini kaptıran john stevens'ın challenge'ıyla (1966, spontaneous music ensemble) başlamıştı. kimler yoktu ki? henüz john dankworth'le o dört başı mâmur windmill tilter'ı kaydetmesine üç sene kalmış trompetçi kenny wheeler, sorumluluğu üzerine alma ustası paul rutherford, diğer yanda stevens'ın ritmik bütünleştiriciliği ve paul lovens'a göre tam teri duyulan; yıkıcı/yapıcılığı. gel gelelim, derek bailey her daim ayrı bir yerde duruyordu. [derek bailey'nin getirisi -bir yudum serin sudan farklı olarak- kendini tanıma sevdasının -hiç bitmeyen- neolojistik bir düzlem yaratmasına ek olarak, bu pek kolay çözülemeyen; ancak reddedildiği ölçüde gerçeğe yakınsayan "müziğin" öncülüğü ve takipçiliğini aynı anda yaratabilecek kadar döngüsel oluşudur. ]

    çok daha yalın ifade edeyim: bailey yaratırken özgürdür, bu özgürlüğü ifade ederken otonomi kazanarak bir anlamda tekrarlayabilmekten kaçınmak için tekrar tekrar armoniyi bozmanın üst otonomisini oluşturmuştur.

    diğer yanda, henüz alexander von schlippenbach trio'nun bir üyesi olmayan; genç bir evan parker var. entryi buraya kadar okuyorsanız, bu dikkati çekecek bilgiyi de kanımca hak ettiniz.

    düşünün, evan parker ve derek bailey beraber çalıyor. derek bailey o dönem ellilerin cool jazz gitaristi billy bauer'den de etkilendiğini hem söylüyor, hem çalımında bunun kokusunu dikkatli bir burunla* hissedebiliyoruz.

    evan parker da warne marsh, lee konitz ve lennie tristano akımıyla şekillenmiş ve ilk "adıyla açıklanan" albümde bu yönü nadir de olsa sergilemeyi başarmış . ancak, evan parker'ın bu "west coast cool" hâlinin ilk ve az sayıdaki örneğinden biridir the topography of the lungs. sonrasında schlippenbach trio'yla çalarken gerd dudek ya da rudi mahall gibi thelonious monk -hatta daha da köklere inecek olursa, jelly roll morton!- tadında icralarda yer alacak ve absurdist humor ile bunları birleştirecektir.

    absurdist humor ve "tümleşik müzik" dendiğinde akla gelecek hollandalı akım-kurucuları, yüce ekol birlikçileri instant composers pool'un davulcusu ve her şeyi olan han bennink de bu kutsal albümde yer alıyor. daha ne olsun?

    salt iyi müzik.
    iyi ki var ve iyi ki bu akışı duyabiliyoruz.

  • penaltı vuruşu öncesi leicester city'li anthony knockaert'in penaltıyı atacağı yönü kafasıyla işaret ettiği yönünde iddialar olan efsane bir son 30 saniyeye sahip olan maç.

    sözde alt lig maçı ama atmosfere bakarsan sanki premier ligde son haftaya kalan şampiyonluk maçı ve üstelik final maçı da ülkenin en prestijli stadyumu olan wembley'de.

    sky sports spikerinin de hakkını verelim ; penaltıdan itibaren efsane bir sunum yapmış. ''diineeeyyy'' diye bağırdığında kendimi gol diye havaya zıplarken buldum.

  • bir çocukluk aktivitesi. anne bir yandan yatakları sererken, çocuk orada balıklama atlar diğer yatakların ve yorganların üstüne. kardeş de varsa süper güreş yapılır ve boğuşulur orada.

  • cübbeli’nin yakın zamanda imam hatipleri eleştirmesi jakuzi medyası tarafından tepkiyle karşılanmıştı. “çocuklarınızı imam hatip’e vermeyin” diyen cübbeli, yeni şafak başta olmak üzere yandaş gazeteler tarafından hedef alınmıştı. bunun yanı sıra akp taraftarlarının da ağır eleştirilerine uğrayan cübbeli isyan etti.

    --- spoiler ---

    ben dinin, imanın gereklerini söylüyorum, mahmut hoca’yı savunuyorum, saldırılara maruz kalıyorum. söylediğimin hangisi yalan, hangisi inanca aykırı? sorsan yüzde 99’u müslüman diyorlar, toplumun yüzde 17’si ateist olmuş, ne kadar deist var bilmiyoruz, ama hataları dile getirdiğim için beni hedef alıyorlar.

    bir zamanlar atatürk’ü savunduğum için de hedef olmuştum. ben atatürk dönemi diyaneti’ni istiyorum. onun döneminde diyanet, maturidi çizgisindeydi. ya şimdiki ilahiyatçılar? bir kısmı vehhabi, bir kısmı ehli sünnet dışı başka ekollerden. bunları söylemeyelim mi?

    inanın artık tarikatları, cemaatleri savunamaz oldum. liyakat yok, koltuklara oturmuşlar. dernek diye, vakıf diye holdingleşmişler. ben bedel ödedim, fetö de beni hedef aldı, hapse attı. ya bunlar? bugün beni hedef alan yeni şafakçılar o vakit fetö’nün izindeydi
    --- spoiler ---

    kaynak