hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın (şimdilik) devlet hizmetinde en üst rütbeye yükselmiş atı.

    incitatus caligula'nın sevgisini ve güvenini kazanmak için çoğu politikacının aksine gerçekten büyük çaba sarfetmiş, çalışmış didinmiş bir attır.

    imparator olduktan ve defne yapraklarıyla çelenklendikten sonra caligula, imparatorluk yıllarına spektaküler bir açılış yapmak için togasının kollarını sıvar. bir görüşe göre pers kralı xerxesin çanakkale boğazı'nı at sırtında geçmesine nazire olsun diye, diğer bir söylenceye göre ise imparator tiberius'un kahini thrasyllus'un kendisiyle ilgili "bu adamın imparator olma ihtimali baiae körfezini atla geçme ihtimali kadar" şeklindeki kehanetini boşa çıkarmak için baiae körfezinde gemileri birbirine bağlatıp baiae'deki yazlık sarayından iki mil ötedeki puteoli limanına kadar uzanan bir köprü yaptırır. üzerinde büyük iskender'in zırhı bulunduğu halde incitatus'a atlayan imparator körfezi sağ salim geçer.

    caligula'nın hizmetinde uzun yıllar başarıyla çalışan incitatus için yükselmenin önü açılmıştır artık. imparator tarafından senatör olarak atanmasının yanında konsüllük için düşünülür. diğer kıskanç konsüller tarafından bu göreve getirilmesi son anda engellenen incitatus tüm tepkilere rağmen senatörlük görevini başarıyla sürdürür.

    öte yandan imparator, atının ruhen incitilmesini kabullenemez. böylece kendisini rahip yapar, 18 köle ve cariyeyle tam teşekküllü bir ev, som mermerden bir ahır, altın bir yalak ve pırlantalarla, zümrütlerle süslü bir yular yaptırıp atına hediye eder. penelope adlı bir güzelle de (at) başını bağlar.
    incitatus rahiplik görevini imparator caligulanın öldürülmesine ve kendisinin de kesilip sucuk yaptırılmasına kadar sürdürür. görev bilinci, sağduyusu ve ("tezcanlı" anlamındaki adına uygun olarak) hızlı gittiğinde bokunun seyrek düşmesiyle tüm roma halkının gönlünde "apayrı" bir yere oturur.
    (bkz: atını seven kovboy)

    postscriptum: satirik üslubuma bakmayın, ey bu ülkenin toprağında kalleş kurşunlara hedef olup düşmüş aydınlar, sizin göz göre göre ölmenize incitatus bile izin vermezdi.

  • bazen giriyorum bir tane su alıp çıkıyorum ona bile bağımsızlık bildirgesi gibi fiş veriyor kasalar. bence de kağıt israfı

  • kurulması için çalışmalar 1892 yılında başladı ve bitirilmesinin ardından açılışı düzenlenen bir balo eşliğinde 1895 yılında yapıldı. mimarı ise istanbul'a öncesinde de birçok eser kazandıran alexander vallaury idi. zamanının en ihtişamlı yapısı olarak tepebaşı'ndaki yerini aldı. yapıldığı dönemde osmanlı sarayları dışında elektrik verilen, dolayısıyla istanbul gecelerini aydınlatan nadir yapılardandı. ilk elektriikli asansör yine pera palas otel'deydi. o dönemde musluktan sürekli sıcak su akan tek bina özelliğine de sahipti. bu muhteşem yapı, 2. meşrutiyetin ilanı, 1. dünya savaşı, istanbul'un işgali, kurtuluş savaşı, türkiye cumhutiyeti'nin kuruluşu ve 2. dünya savaşı gibi dünyanın tarihini değiştiren birçok önemli olaya sessiz tanıklık etmiştir. mustafa kemal atatürk 1917'de, daha sonraları da sık sık ziyaret edeceği otelde ilk kez konakladı. 1926 yılında otelde istanbul'daki ilk moda defilesi düzenlendi. 1934 yılında agatha christie'nin ''doğu ekspresi'nde cinayet'' isimli romanı yayınlandı. pera palas otel romanın başlıca esin kaynakları arasındaydı. 2006 yılında beşiktaş deniz ve turizm yatırımları sanayi anonim şirketi tarafından üst kullanım hakkı alındı ve otel geniş kapsamlı bir restorasyona girdi ve 1 eylül 2010 tarihinde hizmete kaldığı yerden devam etti. tarihe tanıklık etmiş pera palas, müze-otel olarak tanımlanmaktadır. metex design group tarafından yapılan restore çalışmaları, 23 milyon euro'luk yatırımla başarıyla tamamlanmıştır.

  • bizim burada bi tantunici var, adam rica etti direkt bizi ara, yemeksepetinden söyleme diye, 2-3 kez öyle yaptım, hep çok sipariş var diyor, geciktiriyor, tekrar yemeksepetine döndük, 10 dakikaya getiriyor ibne. size komisyon bence %50 olmalı, ibne çakallar.

  • fantastik bir liste. domuz eti diye alınan sucuğun içinden kanatlı eti ve dana eti çıkıyor, normal dana eti diye aldığının içinden domuz eti.

  • ustama sordum bigün damdan düşer gibi, "abi aldatmadın hiç di mi yengeyi?"
    haza efendiden bi adamdır. evine barkına düşkün, çocuklarına tapan modeldir. dükkan-ev yaşar.

    "yok" dedi.
    "neden" dedim.

    "delfi, şimdi ben 38 yaşındayım, hanım 34. şimdi tabi bakıyosun etrafta gencecik kızlar dolanıyo. çok da güzeller. canı çekmiyo mu bi erkeğin? valla çekiyo bazen. inkar edemem.
    ama sonra düşünüyorum, hanımım da öyleydi eskiden. 16 yaşındaydı bana geldiğinde. bıcır bıcırdı, çok güzeldi. ben onu aldığımda, o da etrafta dolananlar gibiydi.
    şimdi bakıyorum , tabii 2 çocuk doğurdu, vücudu filan deforme oldu haliyle.
    ama bu çocukları bana doğurdu hanımım. biz beraber bi yola çıktık, o bana güzel çocuklar, sıcak bi yuva verdi. sevgisini, ilgisini, ömrünü verdi.
    ben de o 20 yaşındaki delikanlı değilim. bak benim de saçlarım ağardı, ben de kilo aldım. ben de artık geçtim o yaşları.

    yapmadım. bi tarafa eşimi koydum, onun verdiği yılları, feda ettiği şeyleri, emeğini, sadakatini, ona duyduğum sevgiyi.
    öbür tarafa 3 dakkalık zevki koydum.
    'değmez' dedim sonra."

    ...

    çirkin de bi adam değildir bu arada. ama "adam" işte zaten. çirkin olsa noolur.
    yuvaları daim olsun.

    edit. fb da paylaşılmış, yayılmış. yorumlardan anladığım, baya yanlış anlaşılmış konu.
    https://www.facebook.com/…630314012/?type=3&theater

    1. bu metni yazan bi kadın evet. ben yani. bi kadının ustası olamaz mı? niye erkek sandınız ki?
    2. ustam 20, eşi 16 yaşında başlamışlar flörte. görücü usulü değil, arkadaş ortamında tanışıyorlar. izmirliyiz, biz pek bilmeyiz görücü filan... neyse 4 yıl içinde ustam çalışa çabalaya para biriktirip bi ev yapmış ailesinin verdiği arsaya. evleri bitince evlenmişler. kız 20, erkek 24 yaşında evlendiklerinde. pedofili yok.
    3. "fırsat geçmemiştir eline" diyenler, atölyenin yanında rusların filan çalıştığı pavyonlar zinciri var. en basitinden... dadanan çok usta var, hepsi bilinir. benim ustam gibi bikaç usta daha var böyle, gitmez karıya kıza. bunlar da bilinir.
    4. "38 yaşında adam neden 75 yaşında gibi konuşuyor?"... çünkü soran kardeşinin aldatmalarla ilgili kafası karışık şu ara. feyz için sorduğunu biliyor. ondan dolayı kalbini açıyor.
    5. "20 lik kızları canının çekmesi filan ne demek? aldatmış sayılır!" diyenler... okuyun pls:
    (bkz: erkeklerin aldatmama sebepleri/@demesi kolay tabii)
    6. bu adamla 5 yıldır bazen günde 16 saate varan sürelerde çalışıyorum. dükkanı kapatıp eve nasıl koştuğunu bizzat biliyorum. eşiyle nasıl konuştuğunu, saygısını, sevgisini... ona yaptığı süprizleri, şevkatini.. o yüzden lütfen genellemeyin. aile babasıdır, bu adam düzgün bi adamdır hakkaten.
    bu soruyu başkasına değil de, ona sormamın sebebi budur zaten..

  • aksam rakiyi fazla kaçırınca oturup yazamadım. kısmet simdiyeymis. şimdi size tayfun uzbay ile ilgili bilmediklerinizi anlatayım. hocamız ile aktif olarak çalışan biriyim. bilirsiniz ki şizofreni konusunda çok iyi bir araştırma yaptı (bkz: agmatin) ben de kendisiyle çocuk şizofreni hastalarında beraber çalışıyorum.

    tayfun hoca nun bir lafı vardır. bilim adami kendini yanlislamalidir diye. öyle ortaya attığınız her hipotez doğru çıkacak değil. hocanın farkı bu. etik olmasi ve diğer uyduruk akademisyenler gibi her bulduğunu çözüm gibi sunmamasi; çözüm pozitif ise neden öyle olduğuna da bakması.

    başlıkta yazılara baktım ama goremedim; sizofreni denmiş ama asıl önemli bir bilgiyi aktarmak isterim madem burası kutsal bilgi kaynağı. agmatin denen molekülün anti depresan etkisi olduğunu iddia eden bir ilaç firması grubu fdaye bunu kabul ettirmeye çalışıp yeni ilaç piyasası oluşturmaya çalıştı. halbuki daha agmatinin geçerliliği bile sorgulaniyor. peki fda neden ruhsat vermedi? çünkü tayfun hoca öyle olmadığını gösterdi. fda de buna dayanarak olaya yanaşmadi.

    tayfun hoca ile tubitaka proje yazdık, sanırım 4-5 bin lira butceliydi. reddettiler. karar gerekçesini incelesen en iyi dansöz bile böyle kıvıramaz dersin. telefon açtım bu proje bitecek ben sana garantisini veriyorum, bi yolunu bulacağım dedi. o proje şimdi bitmek üzere.

    en ama en önemlisi. hocayla reyhan pastanesinde otururken anlatti. gerçekten tanıyıp etik ve naif bir insan olan bu adam neyle suçlandı biliyor musun? hayir sadece casusluk değil. kadin saticiligindan uyuşturucuya kadar herseyle. boynuna yazılı bu suçları cezaevinde ailesiyle görüşmeye giderken hep sakladı görüp de uzulmesinler diye. bu insanlar böyle işkenceler de çektiler.

    sen cezaevinde bilimsel makale yazan insan tanıyor musun? ben tanıyorum: tayfun hoca.

    bu adam bizim için çalışırken biz onu cezaevine sokup bağlama çaldırır, resim kursuna verdirdik ama şizofreni ile çalışmasına engel olduk.

    bilin istedim turkiye de neler yapıldığını. bu ülkede pezevenk olmak bilim insanı olmaktan daha kolay. bi iftiraya bakar.