hesabın var mı? giriş yap

  • bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

    bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
    şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
    ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
    şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
    bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
    sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
    kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
    kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
    sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
    o durgun, iri gözler sevilmez miydi ama

    bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
    yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
    duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
    ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
    ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
    gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
    hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
    yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
    gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
    yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana

    artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
    sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
    ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
    o ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
    artık sevmiyorum ya severim belki yine
    ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
    böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
    yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

    belki bana verdiği son acıdır bu acı
    belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

    pablo neruda
    (sait maden çevirisiyle)

  • vaktiyle illerimizden bir tanesinde, tecavüz mağduru kadın, kendine tecavüz edip yakalanan sapığı çarşıda görür. koşa koşa karakola gider. der ki " bu pislik kaçmış". karakoldan da cevaben "af çıktı bacım" derler "devlet bunları affetti."

    bunun üzerine kadın sinirlenir:

    " lan bu pislik devlete mi tecavüz etti? devlete ne oluyor?"

    kıssadan hisse.

  • kesinlikle gerçekliği olan bir durum. çanakkale'de 4-5 yıl yaşadım ve sokağımdaki kediler neredeyse mahallenin kızlarıyla ip atlıyordu, nereye gitsen peşinden gelen kediler vardı. evime kedi giriyordu, lan kedi naptın deyip elimle kaldırıyor ve öyle dışarı koyuyordum. hafif utanmaları arlanmaları yoktu ama senden iyi olmasın iyi de kedilerdi. bursa'ya geldim, burada tam bir kaos var. top oynayan çocuklar kedilere şut çekiyor. kediler burada sürekli ilk ihtiyaçlarını karşılama derdinde. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre en dipteler ve fizyolojik ihtiyaçlarını karşılasalar onlar için yeter de artar bile ama çanakkale'deki kediler neredeyse kendini gerçekleştirmek üzereler, statüleri var. sanayilemiş ve nüfusu fazla olan şehirlerde kedilere ve diğer hayvanlara verilmesi gereken önem verilmiyor oysaki küçük bir şehirde ya da köyde, ufak bir ilçede kediler daha mutlu ve karınları da tok. şehirde yaşayan bir kediysen ya kasap önü kedicisi olacaksın ya da tumblr kızlarına güzel gözükmeye çalışıp yanlarına sığınacaksın. başka türlü yaşama şansın yok.

  • aslan balığının ana vatanı asyadır. karayip ve meksika körfezinde de milyonlarcası bulunmaktadır. ülkemize ise süveyş kanalı aracılığıyla gelmişlerdir.

    bu balıklar kıyıya yakın ve 50 metreye kadar olan deniz sularında yaşarlar, uzunlukları ise 40 santime kadar gelebilir. karayipler'de doğal bir avcısı olmayan aslan balığı çok hızlı üreme hızına sahiptir. 4 günde bir 30-40 bin civarı yumurta bıraktıkları biliniyor.

    aslan balıklarının çok güzel bir görüntüleri ve dikensi yüzgeçleri vardır ancak buna kanmamanızı öneririm çünkü bu balıklar büyük bir tehlike oluşturuyorlar. zehirli bir balık türü olan aslan balıkları, ne yazık ki ekosisteme ciddi zarar veriyorlar. bulundukları ortamdaki balıkları öldürerek, diğer balık türlerini tehdit ediyorlar. bu balıklar sadece diğer balık türlerine zarar vermekle kalmıyorlar elbette, insanlara da ciddi zararlar verebiliyorlar. üst kısımlarında iğneleri bulunuyor ve herhangi bir temas sonucunda terleme, yanma, solunumda zorluk hatta ölüme kadar gidebilen sonuçlar doğurabilirler.

    bu balık türüyle uğraşan ülkelerden biri de venezuela. aslan balıklarını yakalayıp, ceviche yemeğinin yapımında kullanıyorlar. bu şekilde balıkların ekosisteme verdikleri zararı azaltmaya çalışıyorlar.

  • ilk okula gittiğim yıllardı. babam emlak işiyle uğraşır ama pek birşey kazanmazdı. annem bakkala veresiye yazdırır, babam cebinde sigara parası olmadan gününü geçirir bende evin en büyük erkeği olduğum için okuldan arta kalan zamanlarımda lokantada bulaşık yıkardım.

    cuma namazı için camiye gitmiştim, çoraplarım adeta savaştan çıkmış gibi delik deşik. oysa hiç utanmamıştım bu halime çünkü yaşadığımız yerde herkes bizim gibiydi. açlık sefillik! adamın biri çoraplarımın halini görüp bana acımış ki elini cebime attı. ben hiçbişey olmamış gibi namaza devam ettim ve namaz bitip camiden çıktığımda cebimi yokladım. adam cebime şimdinin parasıyla 20 tl koymuştu. kendimi çok mahçup hissettim. utanmıştım. hiç unutmam o anları.

  • pandemi hastanesinde çalışan bir sağlık çalışanıyım ve istifa etmek istiyorum... neden mi?

    1. herkes söylüyor bende tekrar etmek istemiyorum ama 2 hafta oldu hala koruyucu ekipman yok. kendi imkanlarımla 2 kutu cerrahi maske 1 tane n95 maske bone ve siperlik alabildim. tek kullanımlık olması gereken çıkar at önlüğü ve maskeyi üstüme zimmetlediler 2 haftadır mecburen kullanıyorum.

    2. geçen cuma 38.5 ateş ve soğukkanlı şikayetlerim oldu test yaptırmak istedim sağlık çalışanına tarama yapma durumumuz yok dediler. corona mıyım bilmek istiyorum aileme ve hastalarıma karşı sorumluyum dedim, kendini corona virüsü kapmış farzet çift maske tak çalışmaya devam et dediler.

    3. okullar tatil edildi 6 yaşındaki oğlumu bakacak kimsem olmadığı için 17 yaşındaki yeğenime bırakıp çıkıyorum. izin almam bir çözüm sunulmadan yasaklandı.

    soruyorum size bu koşullarda nasıl çalışmalıyız? oluşturdukları çaresizliğin farkındalar ve biz pes etmeye başlamadan onlar önümüzü kapattı. mecbur bırakılıp bu koşullarda çalışsamda süreç biter bitmez diplomamı yırtıp atacağım lanet olsun sisteminize...

    edit: öncelikle özelden destek mesajı atanlara canı gönülden teşekkür ediyorum.

    1. koruyucu ekipmanlar konusunu biraz açmak istiyorum malzemeler çok kısıtlı 2 haftadır sabırla ekipmanların gelmesini bekledik ama hala imza karşılığı günde 1 cerrahi maske veriliyor ve ısrarlarımız sonucu kullan at önlüğü 1 defalığına alabildik. acil servis ve klinikte tanı konulmuş hastalara müdahale edenler dışındakilere koruyucu ekipman verilmiyor ama hastanenin diğer bölümlerinde de hastaya temas ediyoruz etmeyede devam edeceğiz daha dün bile 2 gün boyunca tedavisiyle ilgilendiğim hasta corona pozitif çıktı pandemi kliniğine alındı halbuki hasta böbrek taşı düşürüyor risk taşımıyor gözüyle bakılıyordu. virüs yayılımı bukadar yaygınken kimin taşıyıcı kimin hasta olduğunu tespit etmek mümkün değildir buyüzden hastanede çalışan hastaya temes eden herkese koruyucu ekipman sağlanmalı. işten kaçmak gibi bir niyetim hiç olmadı yasal zorunluluktan ötürü değil işime karşı hissettiğim sorumluluktan dolayı zaten çalışıyorum ama çalışırken kendimi güvende hissetmek istiyorum.

    2. sağlık durumumu soranlara teşekkür ederim şuanda iyiyim, ateşim sadece 1 gün oldu belkide sıradan bir soğukalgınlığıydı yada coronayı böyle geçirdim bilemiyorum ama hastalık konusunda çok baskı var tek akciğer lobu olmayan sürekli öksüren ve ateşi yükselen iş arkadaşıma dahi rapor verilmedi gebe olan çalışma arkadaşımız göreve çağrıldı. tek istediğimiz insanca muamele fazlası değil .

    3. koruyucu ekipmanı hadi kendim birşekilde temin etsem hissettirdikleri değersizlik duygusunu içselleştirmeden aşmanın yolunu bulsamda çocuğumun bakımı konusu beni çaresizleğe iten en önemli etmen maalesef ve benimle aynı durumda olan birçok sağlık çalışanı var. eşimde özel sektörde sağlık çalışanı ve yayınlanan genelge bizi kapsamıyor kapsasa dahi yıllık izin kullan diyor senede 20 gün izin hakkımız var okulların açılıp açılmayacağı belli değil. özel kamu üniversite ayırımı yapılmaksızın ilk okul çağında çocuğu olan her aileden birine talebi doğrultusunda idari izin verilmeli. buna başka nasıl bir çözüm yolu bulurum inanın bilemiyorum.

    destek veren herkese teşekkür ediyorum.

    bu başlıklara da destek vermenizi rica ediyorum.

    (bkz: sağlık çalışanlarına ekipman sağlansın)

    (bkz: sağlık çalışanlarına covid-19 testi yapılsın)

  • üniversite yıllarından bu yana sevgili olan iki arkadaşım geçenlerde evlendi. zaten beş senedir felan birlikte yaşıyorlardı. neyse altılı bira kaptım gittim evlerine.

    ilk fark ettiğim değişiklik sifonu çekince klozete mavi bi su dökülmesi oldu. o neydi lan öyle? sonra bi baktım lavaboda taşlar var. kokulu böyle. her yer pampak olmuş. sigara sararken temizlik gerginliğinden döktüm tütünü . sonra balkonda tüttürdük dalgaları. velhasıl en temel değişiklik sterilizasyonda oluyor sanırım.

    çok mutlulardı. temiz ve mutlu. bense pis ve huysuz olarak evime döndüm. *

  • evden bir görüntü. ne olursa olsun hayatta hep bir şeyleri beklediğimizin sembolü. yatak odasındaki dolabın üstündeki hurçlar türk ailesinin conatus'udur. hep yaşamayı düşünüyoruz, varolacağımızı varsayıyoruz, baharı, yazı, kışı bekliyoruz. hurç, bohça, elektrikli süpürgeyle hüüüp diye düzleşen poşetli garip şey... bunların yeri ekseriyetle yatak odasındaki dolabın üstüdür kardeşim. şu garip görüntünün huzurunu hiçbir şeyde almadım. hurçların yastık yüzü ve nevresimle uyumlu çiçekli desenleri, kahverengi, pembe, mavi ve yeşil tonların uyumu ve bozulan hurç fermuarları... aşağıda bekleyen anneye düşürmeden hurç indirmenin haklı gururu... patlayan kames topu kesip şapka yapmak bir, bu iki. bunları görmedikçe mutlu olamam, huzur dolamam.