hesabın var mı? giriş yap

  • esas olan, size endişe veren duygu ve düşüncelerden sizi uzaklaştıracak olan alışkanlıklardır.

    (bkz: günlük tutmak)

    böylece, olan biten her şeyi, tekrardan gözden geçirme ve kritik etme beceriniz gelişir.

    bu başlı başına kendi kendine terapidir zaten.

    uzun yürüyüşler yapmak. hep zihne hem bedene faydası vardır. oksijen almak zihni açar. sizi saran ve endişe veren düşüncelerden arınmanızı sağlar. sonrasında aynı konuya dönüp düşünmeye başladığınızda olaylara, kişilere ve fikirlere daha objektif yaklaşabilirsiniz.

    büyük ihtimalle yüzlerce defa denmiştir, ancak gene de es geçmeyelim. müzik dinlemek.
    özellikle de hiç bir şey yapmadan, sakin, derli toplu ve sessiz bir ortamda müzik dinlemek de sizi içinizde bulunduğunuz çıkmazdan kurtaracaktır.

    bisiklet sürmek. kesinlikle listede ilk 5'e girer. bir kere aynı anda bir kaç şey birden yaparsınız. böylece de zihninizdeki öncelikler yer değiştirir.

    el işi yapmak. evet, bu daha çok kadınlara has bir şeymiş gibi görünebilir. örgü örmek veya etamin işlemek gibi şeyler de gerçek terapiler kadar etkilidir. hele biraz da ustalaşınca insan kendi motiflerini çıkarmaya başladığında şundan
    http://v3.arkitera.com/…/news/2006/subat/heykel.jpg
    daha anlamlı şeyler çıkaracaktır ortaya.
    erkekler için de bu, maket uçak, tren, motosiklet filan gibi şeylerdir.
    kendinizden başka bir şeyle ilgilendiğinizde, kendi kendinizi baltalamaktan uzaklaşırsınız.

    çizgi roman okumak. hele de yanında bir parça çikolata ile birlikte sizi tüm varlığınızdan koparıp, bir hayal alemine sevk edecektir. çocukluk ve gençlik zihin yapınız ortaya çıkacaktır böylece.

    çiçek yetiştirmek. bu da önemlidir. zaman içerisinde, çiçekler ve botanik hakkında bilgi sahibi olursunuz. toprakla uğraşmak elektiriği de alır.

    yemek yapmak. bu biraz çetrefilli bir iş. yani canınız çok sıkkınken, stresliyken yapmaya kalkışırsanız, ortaya çok kötü bir sonuç da çıkabilir. çünkü lezzet sevgiyle ortaya çıkar. mutfağa girince her şeyi dışarda bırakabiliyorsanız, yapın.

    liste daha da uzatılabilir. ancak tüm bu alışkınlıkların ortak noktası, zihninizi başka bir şeye odaklamak temelli olduğu için, yazılacak şeyler hep bir şeylerin türevi olacak.

    en önemlisi ise, kendi depresifliğinize yenilmemektir.
    yoksa yolun sonu alkolizme kadar gider.

  • sarılmak, sarılırken koklamak. derin derin içine çekmek kokusunu. ne müthiştir.

    not: erkeğim, ibneliğin lüzumu yok.

  • aynı anda hem sahtecilikten, hem de devlet sırrı ifşasından hapis istemek için ne kadar yüzsüz olmak lazım?

    aynı tır muhteviyatının, hem gıda ve ilaç yardımı, hem özgür suriye ordusuna silah yardımı, hem mit'in kendi içindeki malzeme sevkiyatı, hem türkmenlere silah yardımı olduğunu iddia etmek için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    ses kayıtları konusunda aynı anda hem montaj suçlaması yapıp, hem de görüşmelerinin dinlendiğinden yakınmak için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    birbirinden haberi olmayan devlet kurumlarını, operasyonu eline yüzüne bulaştıran miti, ve tabii ki kendini sorumlu tutmak yerine tüm ihaleyi bir gazeteciye yıkmak için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    cahil, hırsız, yalancı, kindar, baskıcı egomanyaklara peygamber gibi tapmak için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    can dündar herhalde hapse girecek. taşakları hücreye sığar mı bilmem, koğuşa alırlar artık. ola ki yurtdışına çıkmayı ister ve becerir, ihtiyacı olmaz ama kendisine yardımcı olacak onbinlerce insandan biriyim. elden bu geliyor ancak, onun kadar cesur ve etkin olmadığım için.

    (hapisten kaçıp gelmesin yalnız, biz de casus diye arada kaynamayalım sonra. zaten yabancı memleket vatandaşı ve ateist olarak profile uyuyorum, devlette kimse yaralı parmağıma işemez. havlu da getirsin yanında).

    edit: "aynı anda hem sahtecilik hem de casusluk olabilir, mantıken mümkün" diyenler için: #51925461

  • ilk ankara patlamasının ertesi günü, her yerde polisleri, sıra sıra dizilmiş tomaları görünce ağlamaya başlamıştım. insanlar "canım n'oldu niye ağlıyorsun, ay su verin." kıvamında tepki vermişlerdi. bugün 220 kızılay -batıkent hattı otobüsünde, 3. patlamanın olduğu yerden geçerken yine ağlamaya başladığımda bir kaç kişi daha ağlamaya başladı.

    psikolojiler bozuldu, halk koştur koştur gidiyor her yere. bir panik hali. çıt sesine irkiliyorlar belki, evet.
    ama en azından "niye ağlıyorsun?" gibi bir soru sormuyorlar artık.

    sen niye ağlamıyorsun demek zorunda kalmadığımız bir atmosfer var şu an ankara'da. olması gereken oluyor. bir gün o telefonu açamayacağız, açamayacaksın. "oh" diyerek kapatamayacaksın o telefonu, artık biliyorsun ankara.

  • çok iyi anladığım mağduriyet.
    direnişçiler benim de bir arkadaşımın kaynının amcasının dayısına osurmuşlar.

  • iki travesti aralarında konuşuyorlarmış:

    - ya sabahtan beri kıçım acıyor.
    - ne o kız gece çok mu sert geçti.
    - ay yok ayol. bi baksana şuna bir şey mi var?
    - e hiçbir şey yok ayol burda.
    - parmağınla yoklasana içerileri iyice bi bak bakiyim.
    - burda da yok bi şey.
    - elini sok iyice bak çok fena ağrıyor.
    - ayol burada da yok bir şey.
    - kolunu iyice sok. ayy çok ağrıyor.
    - burada da bir şey yo.. aa dur bi dakika bir şey var burda.
    - hah o işte çok ağrıyor. tut çıkar bakayım neymiş.
    - aaa saat. cillop gibi bir kol saati çıktı.
    - iy-ki dooğğ-duuun okk-şaaann...

  • misvak mizahi. telefon faturasi icin canli yayina cikmazmis ahahah ulan ne bicim mizah bu be.

    liyakata onem veren bir cumhurbaskaniydi. belki de olmadan onlenirdi. buyrun ibrahim sahin ornegine bakalim. trt'den fetocu diye ihrac edilen 435 kisiden 365'i kimin doneminde ise alinmis, bilin bakalim: ibrahim sahin. bir de sunu tahmin edin ibrahim sahin'i kim iki kere veto etti: ahmet necdet sezer.
    cok komik di mi?