hesabın var mı? giriş yap

  • bir gun anneyle uvey baba yine kavga etmis, evde kan govdeyi goturmus, anne kafaya koymus evi terk edicez. lakin uvey baba azicik psikopat oldugundan, bunu kacarak yapmamiz lazim... anne, ise gitmeden once ikimiz icin birer ufak bavul hazirliyor, kapinin arkasina gizliyor. bana da tembih ediyor ki, evde kimsenin olmadigi bir ani kolla, bavullari da al suraya gel diye... o zaman da antalya-kemer adliye lojmanlarinda oturuyoruz. uvey babanin arkasi her turlu saglam, karakola gidiyoruz, ''vay bilmem kim beycigim ne oldunuz yahu?'', ''aile arasinda olur boyle seyler'' diyerek geri gonderiyorlar falan... o yuzden kacacagiz. adam da sessizlikten suphelenmis, yarim saatte bir eve damliyor o gun. neyse bir ara dedim tamam bi on-on bes dakika gelmez herhalde... gecirdim ayagima terlikleri, ayakkabiyla zaman kaybetmek bile istemiyorum, o kadar hedefe kitlendim.

    tam binadan ciktim, arkamda kundura sesi ''sstt'' sesiyle beraber. manyak adam gitmemis, binada pusuya yatmis meger... lojmanin icinde onde terliklerle sap sap sap iki elde bavullarla ben, arkada bana gore kundurayla avantajda olan adam kosuyoruz, millet de bakiyo... efendim ben sonuc olarak yakalandim. kolumdan sundurule sundurule eve tikildim. o zamanlar da dokuz yasinda miyim on mu oyle cirpi gibi bi kiz cocuguyum, gucum yetmiyodu ite...beni saatlerce bulusma noktamizda bekleyen ve bir terslik oldugunu anlayan anne, ayaklari geri geri giderek eve geliyor. ben zaten enselenmenin verdigi eziklikle mahvolmus durumdayim, bir de annem bakmadi mi gozumun icine ''ne bok yicez simdi'' der gibi... of of of. baska diyecek bir sey yok... araya bikac tekme yemeyi goze alarak girince, annem kendini banyoya kitleyebilmisti. de iste... banyonun kapisi daha saglam olsa, kirilmasa iyiydi... neyse daha detaylandirmaya gerek yok. insanlik hali, herkes cinnet geciriyor... hangimiz esimizi bogmaya calismadik ki?

    sonra gel zaman git zaman, bunlarin arasi duzelir gibi oldu. o arada adamin tayini cikti eskisehir'e. biz de kalktik gittik, annem orda yeni bir is kurdu falan, fena degildi durumlar. adam da onca seye ragmen kalkip gelmemize sevinmis, iyi davraniyo o aralar... en azindan annem gozlerindeki morluklari fondotenle falan kapatabiliyo, cok ciddi yaralanmalar olmuyo kisa donem... ama iste adamin ici pis, napsin, onun da yapisi oyleydi, bi zaman sonra basladi yine. annem yine kafaya koydu, kacicaz. iyi, peki, kacalim... ama bu kez daha planli hareket edelim dedik. ben de o zaman orta sondayim. bu kacis davasina kazandigim anadolu lisesine kaydimi da yaptiramadim ya, belki simdi daha iyi bi universitede okurdum diye icimde ukte kaldi, neyse... dedeme haber verdik. cunku o kez, isler cok ciddiydi ve adam silahini masanin uzerine gozumuzun icine bakarak koymustu. hata payimiz yoktu, basarmamiz lazimdi.

    hamamyolu'ndan yeditepeler'e ilerlerken, arada pino vardi o zamanlar. o pino'nun karsisinda, kosede, altinda cicekci olan bi bina vardi, bu dehset orda yasandi... hatta devam ediyorsun, suleyman cakir lisesi, sag tarafa gidersen dersaneler sokagi falan... neyse dedeme haber verdik, adamcagiz kalkti geldi antalya'dan. iki sokak ilerde bekliyor arabada. biz bu kez iki kisiyiz. kesin basaricaz. elimizde bavullar, cikiyoruz evden. tam o sirada asansor cagiriliyor asagidan. biz dorduncu kattayiz. uc ve dorduncu katin arasina inip, nefesimizi tutuyoruz. asansor cikiyor 2...3... devam ediyor... 4'e gelecek... asansor durmadan kosturup 3'e iniyoruz. yine benim salakligim, evin kapisini acik unutmusum... kaciyoruz ya... adam durumu cakip, merdivenlere yoneliyor. ama annem ondan once davranip asansoru coktan cagirmis, biz zemin kata ulasmisiz... patir patir ayak sesleri geliyor merdivenlerden, durur muyuz artik, onumuzde sadece bina kapisi var. onu da asinca, sokak... kurtulus... atliyoruz dedemin arabasina, arkamiza bile bakmiyoruz artik.

    daha ufak captaki girisimlerimizi saymazsak, son kacisimiz oluyor o adamdan... psikopatliklarindan... bu olaydan sonra annem bosanma davasi acti kocasina, cok sukur cikti hayatimizdan. ya da biz ciktik onunkinden sag salim... olan bizim anadolu lisesine oldu iyi mi... cop oldu onca emek... ah be...

  • 3 te 4 yaptığım testtir.
    ateistim zannediyordum bundan sonra hayatıma tanrı olarak devam ediyorum.

    debe editi: bu entrye oy verip debeye sokan zihniyete diyecek lafim yok.

  • türkiye için oldukça kötü bir durum. bizim en büyük ithal kalemlerimiz dolar üzerinden iken en büyük ihracatımız euro bölgesine yapılıyor. arbitraj avantajımız maalesef kayboldu

  • dün aksamki bla bla car istanbul - ankara arası yolculuk ilanım için konuştuğum ölücü bir hanfendinin sözleri üzerine sinirlenerek açıyorum bu başlığı. tamam ekonomi kötü, anlıyorum. elimden geldiğince de her konuda anlayışlı olmaya çalışırım insanların davranışlarına. ama bu yapılan saygısızlık üzerine sinirlerim bozuldu biraz.
    uygulamanin verdiği ücretler zaten benzin - mazot fiyatlarının çok altında olmasına rağmen aldığım tepkiler canımı sıktı. kimse kimseye zorla şu parayı ver demiyor. oraya ilan konulmuş, beğenmiyorsan mesaj atma, ister otobüsle git, ister trenle. saygısızlık yapmamaya çalıştım ama arkadaşın yaptığı düpedüz ölücülük oluyor. konuşmanın görselini de koyuyorum.
    görsel

  • seçim ekonomisinin yavaş yavaş sonlanıp, kemer sıkma politikasına geçilmesini, umuyorum böyledir, olumlu karşıladığımı belirtmem gerekir. spekülatif ataklar şeklinde aslında kendisine ait olmayan bir para ile dövize altına koşup, onlara yönelik talep üzerinden kurlarda dalga yaratma potansiyeli taşıyan yurdum insanına da önlemler getiriliyor adım adım.

    yatırım, nakti olanın veya riski gerçekten sırtlanabilecek bir planı/bilgisi/projesi olanın işi olacak gibi artık bu dönemde. "ucuza kredi çekeyim, dolara, altına, coine atayım. araba al satına bulaşayım. bu enflasyonda yolumu bulurum bir biçimde" düşüncesine, "varsa cebinde paran, git yap" cevabı verecek gibi artık piyasa. vermeyecekse de vermeli.

    ayağını yorganına göre uzat politikası, kısa vadede biraz can acıtsa da, orta ve uzun vadede olumlu sonuçlar verir. acı reçetedir. acı denmesinin sebebi, o kısa vadeli etkilerdir. reçete denmesinin sebebi ise, orta ve uzun vadedeki etkileridir.

    şu an bu durumu, tüh fırsatı kaçırdık olarak yorumlayanlar yüzünden bu durumdayız ya, biraz da. borç ödemeye veya kendini döndürmeye çalışanlara değil elbette sözüm.

    adam gider, nakit avans çeker, 3000-5000 dolar alıp, sonra doların artmasını "umup" kâr elde etmek ister. ama düşünmez, o doların yüzde 10 artışı ile elde edeceği kârın, ileride kendisini ve başkalarını, enflasyon üzerinden daha büyük bir zarara uğratacağını. tek değildir tabi, kendisi gibi başka uyanıklar da vardır elbet. o 3bin dolar, şu 5bin dolar ala ala, doları gerçekten de yükseltirler. yüzde 10 dolar kuru üzerinden kâr ederken, kur odaklı yüzde 10dan fazla oluşan enflasyon yüzünden aslında bir yandan da zarar ederler. bunu da, "olsun ama. hiç değilse kendimizi enflasyona karşı biraz koruduk" şeklinde ele almaya başlarlar. paradoks yaratmak böyle bir şey işte.

    hayır, misal 100bin dolar ve üzeri ile bunu yapan birisinin kâr odaklılığını anlarım.

    aylık harcaması 50 bin tl olan birisi için, doların bir ay içinde yüzde 10 artması, 100 bin dolarlık yatırımda ona yaklaşık 200bin tl para kazandırır. harcama kalemlerine yönelik ortalama aylık enflasyon o ay için yüzde 200 bile olsa, o kişi hâlâ kârdadır. gerçekten reel bir kâr elde etmiştir.

    aylık harcaması 10bin tl olan birisinin, 1000 dolar alıp doların artmasını ummasını anlamam ama. dolar o ay yüzde 10 artsa 2bin tl kazanmış olacak, harcama kalemlerine yönelik enflasyon o ay yüzde 20.001 bile olsa genel muhasebede aslında reel bir zarar yazmış olacak.

    işte zaman zaman devletler, o 100bin dolar alıp kâr elde etmeye çalışanlarla bir biçimde mücadele etmeye çalıştığı gibi, o 1000 dolar alıp kendini koruduğunu sanan ama kendini koruması gereken ortamın da dolaylı olarak tetikleyicilerinden birisi haline dönüşenlerle de mücadele etmeye başlar. normaldir, iyidir.

  • hayat büyüdükçe, yaş aldıkça zorlaşıyor, zevk alınan şeyler azalmay başlıyor, hayatın soğuk yüzü kendisini daha çok hissettirmeye başlıyor, sevdiklerinizin sağlık sorunları başlıyor, kayıplar başlıyor, filmin sonunda da kendi sağlık sorunların ve ölüm. hani lisede okula gidip geldiğin, sınavlardan yakındığın, annenin, babanın sağlıklı ve genç olduğu dönem, anneannenin,babaannenin, dedenin, amcanın teyzenin de hayatta olduğu dönem,bir pazar sabahı annenin seni nis gibi bir kahvaltı sofrasına oturtmak için yataktan kaldırışı, işte o yataktan kalkarken söylendiğin an var ya, hayatının en güzel anı…şu an hiç olmadığın kadar yaşlı, ama ileride hiçbir zaman olamayacağın kadar gençsin.

  • 9 tane de olsa zaten anca hep iki tanesiyle geçirir günlük yaşamını. erkeğin hayatı 1 bilemedin en fazla 2 kota endekslidir zira. diğerleri pişmanlıktır. dışlanmıştır.

  • brezilyali - turkiye'de ingilizceyi nasil boyle ogrendiniz?
    tr - universitelerde* ingilizce okutulur dersler. bazi liselerde de oyledir.
    brezilyali - anlamadim, neden ingilizce? ha misyoner okulu gibi mi?
    tr - hayir devletin resmi okullarinda
    brezilyali - ama nasil olur, nedenkine? turkiye hicbir zaman somurge olmadi ki?
    tr - ee sey...
    brezilyali - ben yok anlamak. nicin ingilizce universite olsun ki? siz aranizda ingilizce mi konusuyorsunuz?
    tr - ee sey...
    brezilyali - hadi hindistan olsa anlarim. ingiliz somurgesiydi. ha bir de lise diyorsun. ciddi ciddi dersleri ingilizce mi okudunuz simdi?
    tr - eee eyter beaa ingilizin amerikalinin kopegiz tamam mi? ondan ingilizce okuyoruz. catongggg!!! hem birgun herkes turk olacak!