hesabın var mı? giriş yap

  • mimar.
    adam 3+1 umraniyede daire ciziyor kendini sanatci zannediyor amk.

    debedit: arkidaşlar o kadar yazdığım uzun uzun entari varkene siz gidip bunu debeye sokmuşsunuz olacak iş değil, lütfen gidip diger bilgi icerikli yazilarimi okuyun. şaka lan şaka yazdiklarim hepsi aynı amk, debe'de hep bundan şikayet etmek istemisimdir :)

    ayrıca komplekssiz mimarlardan özur diliyorum uzerlerine alinmasinlar, ben de mimarim genelleme yapmadim :)

  • sözlüğün bir yerlerinde mutlaka açıklaması yapılmıştır ama benim başlıklar arasında göremediğim bir konu bu. daha ayrıntılı aktarmak gerekirse, uzun mesafeli uçuşlar yapılırken daha da fazla hissedilen, gidiş ve geliş uçuş sürelerinin birbirinden farklı olması diye bir durum söz konusudur. bu farkın izahını tübitak sayfasından aktarmak isterim;

    "uçaklar da hareketleri için havadan kuvvet alırlar. bu nedenle aynı yakıtı harcayarak havaya göre aynı hıza erişirler. dünya dönerken etrafını saran havayı da kendisiyle beraber döndürüyor. böyle olunca yerden bakan birine göre toprak gibi hava da hareketsizmiş gibi duruyor. böylece aynı yakıtı harcayan uçakların hareketinde de dünya'nın dönüşünün bir etkisinin olamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. kısaca tekrarlarsak, normal, rüzgârsız bir havada değişik yönlere giden uçaklar, havaya göre olduğu gibi yere göre de aynı hızla hareket ederler.

    rüzgârlı havalarda durum değişir. eğer havaya göre aynı hızla giden uçakları düşünürseniz, (bu her uçak aynı yakıtı harcıyor demek) rüzgârla aynı yönde giden uçak yere göre daha hızlı gidiyordur; çünkü hem uçak havaya göre belli bir mesafe kat eder, hem de rüzgâr havayı ve içindeki uçağı bir miktar ileriye taşır. uçak, rüzgâra ters yönde girmişse bu uçak yere göre daha yavaştır. sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. eğer istanbul'dan ankara'ya doğru kuvvetlice bir rüzgâr esiyorsa, istanbul-ankara uçuşu daha kısa, ankara-istanbul uçuşu daha uzun sürer.

    rüzgârların belki de en ilginç olanı jet-stream diye adlandırılan ve yerden 10-30 km yukarıdan esen güçlü hava akımları. bunlar sürekli aynı yönde, batıdan doğuya doğru ve saatte 100-400 km hızlarla esiyorlar. yerden hissedilmeyen jet-stream ilk defa 2. dünya savaşı sırasında bombardıman uçakları tarafından keşfedildi. o zamandan beri bu rüzgârlar üzerinde yapılan çalışmalar bunların dünya'nın dönüşünün etkisiyle basitçe açıklanamayacak bir şekilde oluştuğunu gösteriyor.
    normal yolcu uçakları havaya göre 800 km/saat hızla giderler. eğer doğuya doğru uçan bir uçak 200 km/saat hızla esen bir jet-stream içine girerse yere göre hızı 1,000 km/saat olur. eğer uçak ters yönde giderse bu defa hızı yere göre 600 km/saat olacaktır. bu, yolculuk süresi ve uçağın harcadığı yakıt olarak %66'lık bir fark demek.

    yolcu uçaklarının bu rüzgâra ters yönde girmemek gibi bir alternatifleri yok. uluslararası kurallar gereği uçaklar daha önceden belirlenmiş hava yollarını kullanabilirler ve ancak belli yüksekliklerde uçabilirler. bu nedenle jet-stream'e ters yönde giren uçaklar da var. yolculuk süresi de bu rüzgârın hızına bağlı olarak uzayıp kısalabiliyor."

  • ben de son dönemlerdenim sanırım.

    malatya'da okuduğumdan havacı bir albay gelirdi, 1.85-1.90 boyu vardı, fit vücut, hafif kırlaşmış saçlar. dışarıdan görseniz “ne donuk ruhsuz adam” dersiniz, it gibi de korkuyorduk zaten.

    ilk birkaç hafta geçti, alıştık. zaman zaman anekdotlar anlatıp, arada da espriler yapar oldu. o donuk bakışlı adam yeri geliyor gülümsüyor, yeri geliyor yunan'ın megalo idea'sını anlatırken kaşlarını çatıp 12 mil çerçevesinde yapılan icraatları anlatıyor. kıbrıs barış harekatına henüz bir teğmenken katıldığından anısı çok. pür dikkat dinliyorum dersleri, tarihe özellikle de savaş tarihine ilgim var. ders çıkışlarında arada sorular soruyorum, 5-10 dk sohbet ediyoruz. o sıralar 11 eylül olayları, afganistan'ın bombalanması, öcalan'ın yakalanması ve mahkeme süreci derken konu çok.

    bir ders sonrası, fazla merakımı görmüş olacak, beni hava üssü'ne davet etti, annen babanla konuş, cumartesi 9.30'da kapıda ol, dedi.

    müthiş bir heyecanla gittim, annemler tabii ki ses çıkarmadı zira sefil bir öğrenciyim ve ilk defa ilgi duyduğum bir alan var. öss'ye 2 sene kalmış bende pek tık yok.

    gittim, nizamiyede bir 5-10 dakika kayıt, komutanın aranması derken nizamiyeye willys imitasyonu tuzla jeeplerden biri geldi. şöförü uzun dönem bir er, yanlış hatırlamıyorsam nereden tanıyorsun komutanı falan gibi sorular sormuştu. ben de ortama ilk defa girdiğimden çekinerek cevap vermiştim.

    bağırış çağırış tekmille odaya girdi, ben de arkasından girdim. “gel bakalım” dedi, oturdum. önce bir çay içtik, çayı şekersiz içemeyen biri olarak gıkım çıkmadı, şekersiz şekersiz içtim. sonra uzun gün başladı, üssü, hangarları ve heyecanımın zirve yaptığı jetleri gezdirdi. bir f4'ün pilot koltuğuna oturdum. o yaş için pahabiçilemez bir deneyimdi. ardından içine giremesek de komuta merkezini ve radar kulelerini gösterdi. tabii sayısız hikaye ile, önceden diyarbakır üssünden kalkıp nasıl gabar'da keşif yaptığını, suriye hava sahasına girip nokta operasyonlarını, middilli açıklarındaki it dalaşını… hepsini o sıralar kavrayamasam da, gözümde gitgide efsaneleşti albay.

    gün sonu eve dönünce gördüklerimi yaşadıklarımı yazmıştım, ama annem sağolsun bazı günlük defterlerimi atmış.

    neyse, albayımla iletişimim sürekli devam etti, bayramlarda aradım, bir sonraki sene başka birini derse gönderdiler, göremedim ta ki öss'ye kadar. bu dersler ve iletişim sonrası hava harp okuluna girmeyi ve pilot olmayı iyiden iyiye kafaya koymuştum. puanım da yeterliydi. öncesinde biraz konuştuk, bana sürekli zorluklarından bahsetti, alternatif mühendislik vb alanları önerdi. ama ben o heyecanla tüm aşamaları geçtim ve girdim.

    çok uzatmayayım, 2005'te mezun oldum, devam eden eğitimlerle 2010'da sayısız sorti, zorlu bir fiziksel sınanma sonrası f16 pilotu oldum. bu dönemde yaşadığım yıldırmalar, güç odaklarının mobbingleri çok yıpratsa da artık her şey geride kaldı diye düşünüyordum.

    kazın ayağı öyle değilmiş, tüm detayları veremem ama yaşadığım bazı olaylar hayatın daha kıymetli olduğunu gösterdi ve istifa ettim tüm tazminatları ödeyerek. 2014'te ticari tarafa geçip bir havayolunda pilotluk yapmaya başladım, halen de böyle devam ediyorum. ama gıpta ile bakmıyor değilim f16'lara, ne zaman malatya'ya gitsem o f16 sesi ile anılara dalıyorum.

    komutanıma gelecek olursak, ben pilot olmadan o emekli oldu. kurmay değildi zaten. albaylık son durak. ancak maalesef balyoz-ergenekon kapsamında haince tutuklandı emeklilik hayatı sürerken, sürekli iletişimde kaldık, her fırsatta hasdal'da ziyaretine gittim. sonradan öğrendime göre genelkurmay istihbarat'ta görev yapmış bize ders vermeden önce ve icraatları göze batmış. albayım 2021'de covid'den vefat etti, memleketindeki cenazesine katıldım, helallik alamadım ama ne hakkım varsa helal ettim.

    güzel bir ders, güzel bir uygulamaydı milli güvenlik dersi ve bir askerden dinlemek konuları. müfredatta artık olmaması çok acı.

  • olsun aq biktik bu adamlardan bok var aq kendi devletin olunca zenginleseceksin iyi hayat sureceksin. siz de ıstanbul dan izmirden gidiceksiniz ama tamam mi?

  • + iş ilanınız için gelmiştim.
    - geç geç otur şöyle, yani sen şimdi bunların hepsini biliyor musun?
    + evet, hepsini biliyorum. ama c## diye bir şey yokmuş onu da oturdum baştan yazdım. alın.
    - oha, valla tebrik ediyorum ya nasıl öğrendin bunların hepsini, ben geçen sene bi php öğreneyim dedim kafam allak bullak oldu yea helal olsun.
    + eh işte çalıştık, geliştirdik kendimizi, malum iş bulmak zor, ne gibi bir iş için arıyordunuz peki siz?
    - yok kardeş ne işi, geçen arkadaşla iddiaya girdik de ben dedim bunların hepsini bilen adam yoktur, o dedi vardır, derken verdik ilanı.
    + ne yani?
    - tebrik etmek için çağırmıştım, üff, assembly çok zordur herhalde di mi?