hesabın var mı? giriş yap

  • ruhunun güzelliği yüzüne yansımış.

    çadırım var. 3 gündür geceli gündüzlü gezi parkı'ndayım.
    minimum 30-40 medyatik insan gördüm.
    yarısından fazlası aynı; gezi parkının sokaklarında sürekli dolaşan, "bakın genşler ben buradayım" mesajı veren, her mikrofona konuşan, göstermelik fotoğraflar çektiren. (haaa hiç gelmeyenlere göre yine saygım var elbette, fakat sevmiyorum yapmacıklığı)

    ama bu kadın bambaşka be abi. 5-10 çadır ilerisinde kalıyorum. o da burada yatıyor. burada kalkıyor. buradan yiyor, buradan içiyor. gezi parkı çocuk atölyesi sayesinde çocuklarla vakit geçiriyor. bu işleri gönülden yaptığı o kadar belli ki. mutlu oluyor. mutlu ediyor.

    hatta bugün surp agop hastanesinin oradan 2 kamyon pet şişe su taşınması gerekiyordu. saat sabah 10-11 suları.. birlik olduk, imece usulü elden ele taşıyoruz. sağımdakinden alıyorum solumdakine veriyorum.
    sağdaki arkadaştan aldım bir koli suyu, sola döndüm. bir baktım suları verdiğim kişi demet evgar. yine bizimleydi.
    fotoğrafını çekmek isteyen kişilere "çekin ama bu şekilde olmaz, lütfen sonra" dedi. kameralar geldiğinde ise uzaklaştı.

    zaten aşıktım. artık tapıyorum.

  • "on numara" pozisyonu ile alakalı başlayıp mesut'a bağlayacak olursak;

    muazzam bir everton kariyerine başlayan james rodriguez, rio ferdinand'ın youtube hesabında verdiği röportajda "eskiden herkes, ama istisnasız herkes 10 numara olmak isterdi. on numara dendiğinde tüm takımı yöneten, her oyuncunun yerini o an bilen oyuncular gelirdi gözümün önüne. ancak artık takımlar hızlı ve bire birde etkili oyuncuları tercih ediyorlar. on numara görevi artık futbolda yok gibi" diye bir açıklamada bulunmuş. bunu diyen adam 2014 dünya kupasında herkesin gözünün üstünde olduğu, muhteşem bir patlama yapmış bir on numaraydı. cv'inde bayern münih, real madrid gibi zirveler olsa da yine de kendisi hakkında düşünülen seviyede kalamadı.

    juan mata da verdiği bir röportajda juan carlos valeron, juan roman riquelme gibi oyuncuların artık varolmadığını, bu mevkinin başka bir şeye "evrildiğini" söylemiş. (ne çok juan var bu arada).

    bu iki oyuncu da dünya futbolunda herkesin bildiği büyük yetenekler olmasına rağmen artık isimlerinin bir zamanlar ulaştığı noktalarda değiller. üstelik o noktalara ulaştıkları görevlerin artık yok olduğunu kabullenip, oyunlarını buna göre de değiştirdiler.

    bu değişim o kadar da yeni değil üstelik. richard williams 2006 yılında çıkan the perfect 10 kitabında "bugün 10 numara olmak artık her zamankinden çok daha zor" diye anlatıyor durumu. hatta daha da eskiye gidersek michael platini de 2000'lerin başındaki bir röportajında "artık zinedine zidane gibi oyuncular için real madrid ve barcelona gibi takımlarda bu tip görevler bulunmuyor" bile demiş. akabinde zidane real madrid'de yıllarca oynasa da söylediği şey zamanla gerçekleşiyor.

    the athletic de zizou üzerinden bu "no 10" için güzel bir fikir paylaşılmış. juventus döneminde zidane forvet arkasında bu görevi üstlenirken, kendisini destekleyen didier deschamps, edgar davids ve antonio conte 3 defansif orta saha olarak sahaya çıkıyordu. bu da takımın üretkenliği adına hemen her şeyi zidane'ın omuzlarına yıkıyor, o iyi oynarsa juve iyi oluyor, o kötü performans gösterirse juve de kısır kalıyordu. günümüz futbolunda böyle bir şeyin ne kadar kabul edilebilir olduğunu siz düşünün.

    yani aslında on numaraları akıllarda yer ettiren şey tutarlı ve devamlı bir performans değil, mucizevi anlar ve üretkenlikleriyle değiştirdikleri gidişatlar oluyordu. manuel rui costa da ac milan döneminde çok eleştirildi ama akıllarda kalan ikonik anlarıyla hala unutulmazlar arasında.

    dönüşümün 2000'ler sonrası ilk yıldızlarından olan deco için porto'dan hocası jose mourinho "sadece bireysel yaratıcılık değil, aynı zamanda takım için adam kovalama ve top kapma" yetisinin de olmasının önemini vurguluyordu. gerçekten de deco şu an oynanan ve geçiş futbolunun maksimum öneme ulaştığı futbolda en aranan yetenekli ortasaha oyuncularının o yıllardaki en kusursuz örneklerindendi.

    bu tip yetenekli oyuncuların top seviyedeki şu anki örneklere bakınca liverpool'da thiago alcantara, manchester city'de kevin de bruyne ve bernardo silva'yı söyleyebiliriz. ancah thiago defansın arasına kadar gelip oyun kurarken, kdb ve bernardo silva'yı da teknik, oyun kurucu görevlerinin yanında 8 numara gibi de izliyoruz çok fazla. forvet arkasında yalnızca 20 metre geri gelip savunmaya yardımcı olmama gibi bir lüksleri yok onların bile. (olsa da yılda 5 maçtan fazla değil).

    mesut özil ise ne yazının en başındaki james rodriguez gibi bunu kabullendi, ne de kdb ya da thiago gibi teknik bir 8 numara olmayı başarabildi. 2019-2020 sezonunda toplamda 18 maçta forma giymişken, aynı sezonun pandemi sonrasında hiç bir şekilde gündeme bile gelmedi. yani şu "almanlıktan tad alamıyorum" konusundan sonra da aslında formayı giymişliği vardı. ancak arsenal'in bu kadar isteksiz ve defansa katkısı 0 olan bir oyuncu ile devam edebilme şansı yok.

    konunun pandemi döneminde indirime gitmeyi kabul etmemesiyle de alakası vardır illa ki. oyuncuyu yıldırıp 20 milyon pound değerindeki sözleşmesinden vazgeçirmeye çalışılıyor da olabilir. ancak yine de bu kadar isteksiz ve sahada ceset gibi dolanıyor olması ve yukarda "10 numara" ile ilgili geçen şeylerin hemen hepsinin kendisi için de aynen geçerli olması sebebiyle sonu aynı olacaktı; hem de isterse zonguldaklı değil de 1000 yıllık bir cermen soyundan geliyor olsun.

    mesut kaderini kendisi çizdi. üstelik artık pasörlükte kendisi kadar yetenekli olan dani ceballos'a da sahip arsenal. bundan sonra kendisini en fazla yeteneği karşılığında getirdiği zaafiyetleri kabul edebilecek seviyede takımlarda görebiliriz işin özü.

  • bu sefer kahramanlarimiz acemi asker degil komutandir. iki asteğmen birbirine komşu eğitim alaninda acemi eğitimi ile meşgulken biri diğerini çay içmeye davet eder. laflamaya başlarlarken acemilerden birini çağirirlar. eleman koşa koşa gelir.

    -bize 2 çay getirir misin
    -emredersiniz komutanim *

    eleman çaylari bir koşu kapip getirir ve komutanlarinin dikkatini çeker.

    -aferim ya ne çabuk getirdin. ama nefes nefese kalmişsin. sivilde napiyodun sen ?
    -komutanim "balıkesir cumhuriyet savcisiydim" der

    bizim asteğmen elemanlarin o an boğazlari düğümlenir. o çay ateş olur ellerinde. acemi asker elemanlarin yanlarindan uzaklaşir.

    -olm var ya bu bizi sivilde yakalasin öttürür lan
    -lan ne biliyim o kadar adamin içinden biz de savciyi bulduk iyi mi
    -amaan koy gitsin. savcinin elinden de çay içtik ya
    -ehehuehue

  • okuduğunda bana kızacağını biliyorum ama yazmadan edemedim. benim kocamın ilk tepkisi oflayıp, puflayıp kendini hazır hissetmediğini söylemek oldu. gerçi o biraz tuhaftı; iki gebeliğimde de benim canım hiç özel bir şey çekmedi ama kendisi 9'ar ay aşerdi. aşerince de gece dörtte ağır ateşte zeytinyağlı fasulye pişirip sabah altıda yediğine şahit oldum. ben öğürdüm o kustu, koku hassasiyeti benden daha fazlaydı. maalesef doğum sonrası fazla kilolarını da veremedi...

  • 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45.

    oh kalktı oç.

    kalktıktan sonra düşmez dediler.

    dağa falan çarpmasak bari.

    titretme oç.

    allahım büyük günahların çoğunu işledim. sana da yeterince ilgi göstermedik.

    sanane sağdaki erciyes dağından? önüne bak, düzgün sür piç.

    pitot tüpü tıkanmış mıdır?

    motorun gücünü kapattı heralde. ses kesildi.

    eheh hostesler gülüyor. bişey yok.

    türbülanslar uçağı düşürmezmiş. ama yine de yakalanmasak iyi olur.

    bu ne lan. köy yolunda gidiyo gibi. şu koltuğa tutunayım. *

    bu dergiler de eğlenceli değil amk. en son saate baktığımdan beri 2.5 dakika geçmiş.

    aşağı bakıyormuş gibi yapayım. korkmuyorum.

    ansnkim.

    korkmadım.

    hostesler de güzel değil.

    bi açıklama yapsana oç. ne zaman ineceğiz.

    uçakta ünlü de yok. düşsek kimsenin sikinde olmayız eheh.

    manyak mısın lan. şu an dünyada kaç uçak havada biliyo musun.

    bu düşmesin de.

    aha inişe geçiyor. zaten bi kalkarken bi inerken tehlikeli.

    pisti tutturur heralde. keşke thy olsaydı. onun pist görüş mesafesi daha uzundu.

    koy amk tekerleklerini artık.

    aha koydu. frene de bas.

    oh yavaşladı.

    bi daha bineni ziksinler.

  • (aynen yaşanmıştır)
    kadıköy-maltepe minibüsü
    yolcu: şöför bey müsait bir yerde inebilir miyim?
    şöför: inemezsin kardeşim, tek durak maltepe kır kıçını otur adamın asabını bozma!
    bütün yolcular: tıssssss......

  • yan yana dizilmiş onlarca koşu bandı. hepsinin üzerinde birbiriyle yarışan ama aynı yerde duran kadınlar. aynı numara saç boyası, aynı marka ayakkabı, aynı kesim eşofman altı. hepsinin önünde aynı mp3 çalar, hepsi aynı şarkıyı çalar: "bu mp3 çalar değil, ipod!", "bu farklı".

    dolaplarda, pardon locker'larda aynı eşyalar. aynı çantaların içinde aynı cep telefonları. asla kullanılmayan yüzlerce fonksiyonu olan, aynı melodiyle çalan oyuncaklar. sahip olmak için aynı insanlarla aynı kuyruğa girilen, "farklı" telefon.

    menüleri birbirinden farklı, masaya konan yemek birbirinin aynı yüzlerce "farklı" cafe. aynı salatayı yiyen, aynı saç modeline sahip yüzlerce insan. adı farklı, huyu suyu, saçı sakalı aynı erkekler hakkında aynı dertleri yanan; isimleri farklı birbirinin aynı kadınlar. aynı diziyi izleyip, aynı şarkıyı dinleyip farklı olduğunu hisseden; buna rağmen kendini iyi hissetmeyen farklı kadınlar.

    herkesinkinden farklı gördüğü çocuğunu, herkesin göndermek için can attığı aynı okulda okutabilmek için çırpınan; kendisi yemeyen, çocuğunu herkesle aynı fast food zincirinde yediren; kendisi giymeyen, çocuğuna herkesle aynı kıyafeti alan aileler.

    aynı gün, aynı saatte, aynı kıyafetlerle aynı işin başına koşan, ve o işi yaptığı için "farklı" olduğunu düşünen aynı servisin yolcuları. aynı marka monitör ve klavyelerin başında, aynı mouse'ı oradan oraya döndürüp tüketilen aynı gençlik.

    aynı farklı insanlarda; aynı stres, aynı bunalım aynı depresyon. ve tüm bunları ortadan kaldırması için gidilen aynı doktor, yutulan aynı kimyasal leblebi.

    aynı malzemeyle yapılmış, birbirinin aynı bloklardan oluşan siteler. aynı mimari, aynı mutfak, aynı salon. aynı ebeveyn banyosunun aynı kabına sıçıp, kendini "farklı" hisseden binlerce insan.

    içiniz rahat olsun,
    hepiniz farklısınız.

  • dun kahve icmeye iki kadin geldi annemlere. komsuymusuz da tanismaya gelmisler. neyse tanistik hos bes, teyzenin bir oglu varmis, avukatmis, hic evlenmemis filan falan anlatti da anlatti teyzem, baktim annemin gozler guluyor, "aman kismet iste, olur ama gec olsun guc olmasin" diyor bana bakip.

    neyse teyzeler kalkti, giderken mutlaka bize gelin diye soz aldi, hos bes ettik gittiler.

    annem direk hayirli kismet moduna gecmisken, kadinlardan biri geri geldi. teyze yasliliktan artik bunamis, yanindaki hemsiresiymis, oglu da evli. bizim kismet gelemeden yalan oldu.

    gorucunun bile sahtesi geliyor ya bana, hayattaki sansimi daha net anlatamazdim.