hesabın var mı? giriş yap

  • afganistan ve pakistan'dan sonra sınır kapılarının sonuna kadar açılacağı bir milleti daha keşfetmiş olduk. ey nijeryalılar siz de gelin bir siz eksiksiniz bu ortadoğu bok çukurunda.

  • +1'mle dahil oldugum topluluk. yakin gozlugu takmiyorum, menapoza hazirlanmiyorum, herseyi daha iyi gorup, anlayip, tahlil edebiliyorum. bir 40 sene daha yasamak arzusunda ve enerjisindeyim. hala aska inaniyorum.

    yikilmadim, ayaktayim.

  • başlığı açan arkadaşa sonsuz teşekkürler. çok büyük gündem olması gereken bir konuya dikkat çekmiş, düzenli bir şekilde linkler vs vererek durumu anlatmış.

    biz de bir kaç hayvan sever arkadaşımızla birlikte bu olayları konuşuyor ve nasıl gündeme getirsek diye düşünüyorduk.

    bir an önce haber kanallarına, sosyal medyanın gündemine sokulması gereken bir konu.

    bu ülkede büyü yaptığını sanan ve bu büyülere inanan iğrenç cahil ruh hastaları o kadar fazla ki, hayvanları uygulanan şiddetin belki %80'i bunu kapsıyor. biz hala komşunun köpeğini vuran adam, köpeğe tecavüz eden adam şeklinde algılıyoruz hayvana şiddet olayını. bunların sayısı da az olduğu için "hayvana şiddet" yasası bir türlü gündeme gelmiyor.

    ama büyü adı altında yapılan bu şiddet o kadar fazla ki, inanılmaz boyutlarda. bu durum gündeme yerleştiğinde, "hayvana şiddet" yasası da daha güçlü bir şekilde gündeme gelebilir.

    lütfen mümkün olduğunca, elinizden geldiği kadar bu durumu gündemde tutmaya çalışalım. gerekirse hashtaglar ile twitter'da trend yapmaya çalışalım.

    gizli kapalı bir şekilde, büyü denilen saçmalık altında hayvanlara çok büyük şiddet ve işkence yapılıyor, canları ellerinden alınıyor. herkes bundan emin olabilir, tamamen gerçek!

  • az önce programda "reza benim çocuğumun babası ve benim de kocam. biliyorum ki bunun da bir sabahı var. inşallah bu kara günler çok çabuk geçer çünkü çocuğumun incinmesini istemiyorum" dedi.

    kendisine buradan sormak istiyorum:

    ergenekon'dan, balyoz davası'ndan bu ülkenin aydınları, profesöreri, gazetecileri, onurlu subayları, sahte belgelerle suçsuz yere tutuklanırken neredeydin?

    ben balyoz davasından tutuklu bir subayın kızıyım. adım gibi de iyi biliyorum davanın kimler tarafından, ne şekilde oluşturulup, bu suçların üzerimize nasıl atıldığını. sorarım sana ebru gündeş; hiç mi empati kurmadın o zaman bizimle? bir insanın kocası/babası/oğlu tutuklandığında nasıl hisseder acaba diye düşünmedin mi?

    ben senden daha iyi biliyorum durumun zorluğunu. çünkü benim babam gideli 11 şubat'ta 3 sene olacak. belgelerin sahteliğini defalarca kanıtlamamıza rağmen, adalet bu ülkeden gideli çok olduğu için benim babam hüküm giydi.

    siz de -eğer masumsanız- kanıtlarsınız belgelerinizin sahteliğini, siz de kamuoyu vicdanında aklarsınız kendinizi, hukuk önünde aklayamasanız bile. aynı bizim gibi.

    son bir şey daha, sizin davanızla bizim davamızın başlangıçlarına bir bakın. ne kadar benzediğini görünce çok şaşıracaksınız.

    masumsanız dediğiniz gibi, allah kurtarsın. kurtarsın ki, bizim 3 senedir çektiğimiz acıları siz de çekmeyin.

  • iş arama süreçlerinin zorlu geçtiği hepimizin bildiği bir gerçek. peki bilmediklerimiz neler? bilmediklerimiz iş görüşmesinden sonra başlıyor. görüştüğünüz şirket hakkınızda ne düşünüyor? olumlu bir intiba bırakabildiniz mi? başka adaylar var mı? ikinci görüşmeye çağrılacak mıyım? tüm bu sorularla sınırlı kalmıyor maalesef, uzayıp giden bir liste var. siz bu listenin neresindesiniz? ben söyleyeyim, listenin en sonundasınız.

    "ben neden en sonunda olacakmışım? o olsun." dediğinizi duyar gibiyim. o kadar iyi bir üniversitede lisans eğitimi aldınız, üstüne markalı bir üniversitede yüksek lisans yaptınız. daha sonra ajanslarda çalıştınız, türkiye'nin hatrı sayılır kurumsal şirketlerinde kariyerinize devam ettiniz. öyle hızlı yükseldiniz ki cv'nize dönüp baktığınızda kısa zamanda büyük işler başardığınızı, bu cv ile her iş başvurunuzun değerlendirileceğini ve hatta o işi alacağınızı düşündünüz. çünkü, bu kadar eğitim ve tecrübenin yanında kendinize güveniniz de haklı olarak yüksek seviyede. bunun yeterli olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. görüşmeye çağrılmanız bir şey ifade etmediği gibi, görüşmenizin çok iyi geçmesi de bir şey ifade etmiyor. önemli olan nokta görüşmenizin nasıl sonuçlanacağı. çünkü, tam da bu noktada bilmediğiniz bir şeyler devreye giriyor ve size olumsuz bir geri dönüş yapılıyor, hatta çoğu zaman geri dönüş dahi yapılmıyor. peki neden? şansınız varsa, ikinci görüşmeye çağrılırsınız. ikinci görüşmeye çağrıldıktan sonra işi büyük ihtimal alacağınızı düşünmeniz normal. normali budur çünkü. ancak, türkiye'de bu süreçlerin normal işlemediğini unutmamanız gerekiyor. her şey olumlu geçse dahi bu istediğiniz pozisyonu sizin kadar hak etmeyen ve sizin kadar istemeyen, sizinle aynı yetkinliklerde dahi olmayan birisi gelip o pozisyonu elinizden alıyor. işte tam da burada kişisel bağlantılar, networking ve iş hayatınızda hiçbir zaman faydası dokunmayan "torpil" devreye giriyor. eş-dost ricası, üst düzey yönetici emri ya da görüştüğünüz ik'cının bir yakını gelip bu işi alıyor. işte profesyonellik, işte türkiye'de kariyer gelişiminizin önündeki en büyük engel!

    bu işin bir kısmıydı, bir diğer kısmı ise profesyonel bir sürece objektif yaklaşamamak ve şirketin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmadan, aranan pozisyonun şirkete ne gibi katma değer sağlayabileceğini hesaplamadan, "herkeste var, bizde neden olmasın?" mantığıyla az paraya çalışacak eleman aramak üzerine kurulu. bir örnek vereyim; türkiye'nin önde gelen ayakkabı perakende grubunun e-ticaret yöneticisi çalıştığım en son pozisyonla ilgili olarak "üniversitede neyi pazarlıyorsunuz?" sorusunu sorabildi. cevap olarak da "çalıştığım üniversite, özel bir üniversite. sizce neyi pazarlıyoruz?" cevabını alınca yanında bulunan ik'cıya manidar bir bakış attı. bu konuşmadan sonra ik'cı yazmış olduğum maaş aralığı ilgili pozisyon ve iş tecrübeme göre uygun bir maaş olmasına rağmen "maaşta esneme payı var mı?" diye sordu. iki taraf için de görüşmenin bundan sonrası bir formaliteye dönüştü. iş ilanı verdiği pozisyonun görevlerini bile bilmeyen bir yöneticiyle karşılaştığınızda o işi alma şansınız olsa bile yürütebilme şansınız yoktur. bu örneği sadece burada değil, daha önce görüştüğüm birçok şirkette yaşadım. işin içine kişisel yaklaşımlar girince iş görüşmesi objektifliğini yitiriyor ve sizin için sadece bir zaman kaybı oluyor.

    bir diğer ve en önemli konu ise görüşülen adaya saygı ve ilgili pozisyon için yazılan gereksinimlerin yapacağınız işte ne kadar gerekli olduğu konusu. ne yazık ki bu konuda da çoğu şirket sınıfta kalıyor. ilgili pozisyon için bir şirketle görüştükten sonra yarısı süreç olumsuz ilerlerse geri dönüş dahi yapmıyor. elbette başvurduğunuz her pozisyona kabul edileceksiniz diye bir şey yok ancak gidilen bir görüşmede bile ciddi bir zaman ve emek söz konusu. tüm bunlardan sonra karşı tarafın hiçbir şey olmamış gibi sessizliğe bürünmesini tek gecelik ilişki ertesine benzetiyorum. bu da görüşülen adaya karşı yapılan büyük bir saygısızlık. bir de ilgili pozisyon için açılan ilana çalışacağınız pozisyonda bir kere bile kullanmayacağınız ya da işinizin bir parçası olmayan kriterlerin aday eleme aracı olarak kullanılması var. örneğin, bu yazıyı okuyan herkes az çok ingilizce biliyordur. ingilizce bilmek elbette ki iş arama süreçlerinde çok büyük bir artı ama başvurduğunuz pozisyonda ne faydası var? bu soruyu önce kendinize sormanız, sonra da insan kaynakları'na hatırlatmanız gerekiyor. ingilizce bir metni çok iyi anlayıp, anladığınızı düzgün bir şekilde yazıyla karşı tarafa iletebilecek yetkinlikteyseniz, işinizde en fazla birkaç kere kullanacağınız ingilizce konuşma yetinizin önemli bir kriter olarak adayın karşısına getirilmemesi gerekiyor ama getiriliyor. şüphesiz bunun saçma olduğunu düşünen tek ben değilim. bu az da olsa iyi hissettiriyor.

    bu arada, az daha unutuyordum! bugün ne oldu biliyor musunuz? türkiye'nin sayılı üniversitelerinden biriyle iş görüşmesine gidip, ilk görüşmenin ardından ikinci görüşmeye çağrılmıştım. buraya kadar her şey güzel. ikinci görüşmeye gittim, ikinci görüşmeye çağrılan tek aday olduğumu öğrendim, birimin yöneticisiyle maaşı konuşup anlaştım, başvurduğum pozisyonda görevine devam eden ve yakında ayrılacak olan çalışandan kısa bir oryantasyon aldım. birkaç gün içinde aranacağım ve işin resmiyete kavuşacağı söylendi. gönül rahatlığıyla beklerken şöyle bir mail aldım: "değerlendirmeler yapılmış olup yeni sorumlumuz bugün belirlenmiştir." ne yapalım? yazıyı burada bitirelim mi? bitirdikten sonra ikinci paragrafın son cümlesini tekrar okumanızı rica ederim.

    hepinize bol şans! buna ihtiyacınız olacak.

  • bir gün hamile bir kadın, down sendromlu bir bebeği olacağını öğreniyor ve panik içinde coor down isimli derneğe bir mail atıyor:

    ''bir bebek bekliyordum, onun down sendromlu olduğunu öğrendim. korkuyorum. bebeğimin nasıl bir hayatı olacak?''

    bu mail üzerine dernek, 15 down sendromlu güzel çocukla böyle muhteşem bir video hazırlıyor.

  • bayraksız bir ırkçının yapmaya çalıştığı provokasyonu geri püskürten bir cevaptır. bana kalırsa ilber hoca daha sert bi cevap bile verebilirdi. çünkü önderleri apo'nun da m.ali birand röportajında söylediği gibi bu ve bunun gibiler hoş laftan anlamaz.

    tarihi, bayrağı, vatanı bile belli olmayan, meseleye yekten "dünyada türkler kadar geçmişiyle övünen bir ırk yok, türkler kendi söyledikleri yalana kendileri inanıyor" diye giriş yapması zaten ne denli kompleks sahibi bir ırkçı olduğunu gösteriyor.