hesabın var mı? giriş yap

  • vücut direncini - genel olarak - güçlü gen yapısı sağlar. yıl içinde en az beş ya da altı defa nezle veya grip olup yatak döşek olan insanlar var. bir de dört ya da beş yılda bir önemsiz bir nezleyi ayakta geçirip onunla bir sonraki randevusu uzun yıllar sonra olan insanlar var. bu durum öncelikle genlerle, kanla ilgili. yalnızca hastalıklarla mücadele değil, hayatı yaşama tarzı da vücudun direncidir ve bu nedenle çok önemlidir.

    genler ve kanla ilgili olsa da vücut direncini artırmak için gerek dışarıdan gerekse de içeriden destekle pek çok şey yapılabilir.

    dışarıdan destek:

    * öncelikle muhakkak spor yapılması gerekir. haftada en az dört gün olmalı. bu öyle bir spor olmalı ki canınızı sıkmamalı. vakti geldiğinde sporda geçireceğiniz saatler için mutluluk ve heyecan duymalısınız. severek yapmadığınız, öncesinde mutlu ve heyecanlı hissetmediğiniz can sıkıcı bir spor, psikolojinize zarar verir. bu nedenle yapacağınız spor, sevdiğiniz spor olsun. açık havada spor yapmaktan hoşlanan biriyseniz, tutup da kapalı spor salonundaki koşu bandında veya ağırlıklarla boş yere debelenip durmayın, bir bisiklet alın. severek yapmadığınız bir spor, sağlığınızı olumlu etkilemez. ihtiyacınız varsa size kilo verdirmez veya canınız sıkılıp sizi spordan nefret ettirecek kadar yavaş kilo verirsiniz. şikayet ettiğiniz göbekten veya basenden kurtulamazsınız.

    * beslenmeye dikkat edin. ne kadar güzel ve lezzetli olurlarsa olsunlar abur-cuburlardan, yani; cipsler, yemişler, ıvır zıvırlar, gazlı içeceklerden uzak durun. markette o reyonlardan geçmeyin bile. istanbul gibi büyük ve çok kalabalık bir şehirde pek olanaklı olmasa da doğal beslenmeye çalışın. yapabileceğiniz gıdaları, marketten almak yerine kendiniz yapın. onların hazırlıkları ve sonra yapmak da çok büyük bir mutlululuk. az, sağlıklı ve kaliteli yemek yiyin. o zaman hafiflersiniz ve yeni bir kaynak açılmışçasına yeni bir enerji hissedersiniz. az yemek, midenizin de küçülmesini ve her seferinde daha az yiyecekle yetinmenizi sağlar. rejim yapmanıza gerek kalmaz, spor yapıyorsanız hızla kilo vermeye devam edersiniz. ekmeği ve şekeri hayatınızdan çıkarın. sabah kahvaltısında iyisinden bir ekmek yiyin, ama akşam yemeğinde ekmeğe dokunmayın ve akşam yemeğini saat altıdan önce yiyin. kahvaltı; sucuklu-yumurtalı, kavurmalı-yumurtalı falan olabilir; ama emin olun meyvelerle yapılan kahvaltılar da çok güzel. vücuda huzur ve mutluluk veriyor. sıcak yaz günlerinde ideal. bol su için. alkolü abartmayın, belli bir gün ve limit koyun. bira ile cips, çerez merez yemeyin; çünkü bu gitmeyen bir göbeğe neden olur. bira ile yemek arasına en az üç saat koyun.

    * uyku konusu karmaşık. bilimsel bir gerçek ki bazı insanların biyolojik saati geceye kurulu. yani bu insanların beyinleri gece saatlerinde daha verimli ve aktif oluyor. biyolojik saati geceye kurulu bir insan, erken yatmaya kalkarsa mutsuz, stresli ve huzursuz olacaktır. gece insanıysanız gece işlerinde çalışın. yetecek kadar uyuyun. uyku süresi değişkendir. bazı insanlar, beş saatlik uykuyla bile harikalar yaratır, bazılarına dokuz saat bile yetmez. kendinizin kaç saat uyuduğunuzda mutlu ve iyi hissettiğinizi takip edin, o kadar saat uyuyun.

    içeriden destek:

    * yaptığınız her şey güzel olsun. bu yansımadır. içinizin dışa vurumudur. aldığınız her şey, yaptığınız her şey, söylediğiniz her şey, yaşadığınız her şey güzel olsun. bunun için güzellikleri görmelisiniz. çirkin, kötü, pis, kaka, iğrenç şeylerden uzak durun. bu ihtiyaç tarzı bir şey olsa bile. içeriden destek derken, dışarıdan yemek-içmek harici aldığımız etkilerin içimize olan etkisinden bahsediyorum. kötü bir kavgaya tanık olan biri, o gün boyunca sinirli ve huzursuz olacaktır.

    * hayatın başlarındaki tercihlerden doğan alışkanlıktır, değişmek kolay değil ve çoğu kez değişmez, ama ancak kaliteli müzikleri dinleyin. müzik çok önemli. içip içip kavga eden ya da birbirine zarar tipler, genel olarak arabesk veya pop dinleyen tipler. müzik doğrudan insan ruhuna ve bazı özel ve gerçek sanatın yansıtıldığı müzikler, insanın beynine de hitap ediyor. bu nedenle doğru müziği dinlemek çok önemli. doğru kitaplar okunmalı ve yalnızca iyi filmler izlenmeli. televizyonu sonsuza kadar kapatın gitsin.

    * hobiler önemli. kendinizle, içinizle baş başa kalabileceğiniz hobiler olmalı. bazı hobiler bu konuda o kadar verimli olur ki onunla uğraşırken muallakta kalmış bir işi veya sorunu bile çözmenizi sağlar. kapılıp gittiğinizde cevaplar görürsünüz ve doğru cevaplardır. kendi işine bakan millete dert anlatıp, milletten akıl istemek gerekmez. soruyu soruyorsanız, gerçek ve doğru yanıtı da biliyorsunuz. bütün iş onu görebilmek, doğru bir hobi bunu sağlayabilir.

    * sevmediğiniz, istemediğiniz şeyleri yapmayın. sevmediğiniz, istemediğiniz şeyleri yapmanız, psikolojinize ekstra yük olarak biner. bu ağırdır. sevdiğiniz ve istediğiniz şeyleri ise yapın. istediğiniz sözleri söyleyin, kuşku ve korkular nedeniyle içinizde tutmayın. sevdiklerinizi, istediklerinizi yaptığınızda ve söylediğinizde; sevmediklerinizi, istemediklerinizi yapmadığınızda ve söylemediğinizde korku ortadan kalkar. korkunun ortadan kalkması demek, taş gibi psikoloji demektir. aksi halde sevmediğiniz veya istemediğiniz şeyleri yapmanız bir hastalık ve bozuk bir ruh sağlığı olarak döner size.

    * kendi hatalarınızla yüzleşin ve hatalarınıza asla bahane bulmayın. hata hatadır. doğrular ise her zaman bellidir. onlarla yüzleştiğinizde size ve hayatınıza olan etkileri de ortadan kalkar. mucizevi bir biçimde yeniden kazanılmış bir masumiyet ve çocukluktur bu.

    * içinizdeki çocuğu kaybetmeyip güçlendirin. ona sonuna kadar güvenebilirsiniz. sizin için yalnızca iyi ve güzel olanları, iyi ve güzel olarak sonuçlanacak şeyleri yapmak ister. onu yeterince ve doğru bir şekilde donatabilmişseniz asla hata yapmaz. o çocuk, içinizde güçlü bir şekilde yaşadığı sürece olduğunuzdan çok daha genç ve güzel görünürsünüz. yorulmazsınız, enerjiniz bitmez, sorunlarla başa çıkabilecek gücünüz ve enerjiniz olur.

  • stadlarına degil, tavırlarına hayran oldum. 20 küsur yıllık fenerbahceliyim; ilk defa bugün, onları kıskandım.

  • süpermen kostümü giydirilmiş padişahtan daha komik değildir.

    düzeltme: başlık sahibi uçmuş arkadaşlar. başlık bana ait değil, kansız değiliz o kadar çok şükür.

  • nagehan alçı, habertürk’te katıldığı canlı yayında “suriyeli göçmenlere yönelik nefret dilini adeta bir alışkanlık haline getirenler, bakalım ukraynalı göçmenler gelince de aynı şekilde itiraz edecekler mi?”demiş.

    (bkz: kiev’den yola çıktılar kocanıza sahip çıkın)
    bu kadından ne farkı var nagehan alçı’nın?

    evet nagehan itiraz edeceğiz. eğer 20’li yaşlarında işsiz güçsüz, s*kini sallaya sallaya, milyonlarca, kayıtsız, kontrolsüz gelip orda burda kadınlara sarkıntılık ederlerse mesela itiraz edeceğiz.
    devletin fakir halkından esirgediği sağlık hizmetlerinden, bedelsiz faydalanırlarsa mesela itiraz edeceğiz.
    bankamatik kuyruklarında jöleli saçlarıyla devletin bağladığı maaşı yıllarca alırlarsa mesela itiraz edeceğiz.
    belli şehirlere, illere, nahallelere yerleşip demografik yapıyı bozarlarsa mesela itiraz edeceğiz….

    ayrıca merak etme gelmezler, çünkü avrupa’da serbest dolaşım hakları var.
    link

  • cenaze evi sahibi olarak bende yaptım bunu. o anda o kadar düşünemiyosun ki, sanki gelen herkesi doyurmak mutlu etmek zorundaymışsın gibi. yanına baklavasını falan da verdim. yine alır mısınız diye de sordum. sanki 2 saat önce babamı toprağa vermemiş gibi misafir ağırladım. kimse de kızım sen otur acını yaşa demedi. ayranın daha soğuğu var mı diyen oldu hatta.
    bende bişeylerle oyalanıp acıdan kaçtım herhalde, şimdi düşününce saçma geliyor ama o an beyin fonksiyonların çok düşük yüzdeyle çalışıyor.

  • calikusu, sekiz-dokuz yaslarinda evde babamin eski ciltli, yer yer parçalanmis ve dili iyice arapçaya kaçan baskisini buldugum günden beri en cok okudugum, kimi yerlerini ezbere bildigim, hayatima damgasini çikmayacak bir sekilde vurmus bir kitaptir. o yüzden simdi bu satirlari yazarkenki zorlanmam.
    bir erkegin (bkz: resat nuri guntekin) bir kadinin içdünyasini bu kadar güzel anlatabilecegini, bu kadar ince, bu kadar hisli, bu kadar içten olabilecegini ben belki son olmasa da ilk defa çalikusu'nda gördüm.
    ve feride tüm zamanlar içinde en sevdigim roman kahramani oldu. tüm ele avuca sigmazliginin, içten coskusunun, çocuk nesesinin altindaki içliligi, kirilganligi, olgunlugu, eh, bunu söylemeden geçmek olmaz, idealistligi ve cesareti, bir de -doktor hayrettin bey'in de hakkinda söyledigi gibi- onu kavuran sevme sevilme ihtiyaciyla çok güzel, çok güzel demenin yetersiz kaldigi bir insan oldu feride benim gözlerimde. ve hatta nickimi lacrima'dan feride'ye çeviresim geldi simdi bir an, o raddededir. ben mi feride'ye benziyordum da o yüzden o kadar sevdim bu romani, bu kadini; yoksa bu kadar sevdigim için mi kitabi o kadar benzedim, ya da benzemek istedim feride'ye.. bilmiyorum. fakat itiraf edeyim ki, çocukluk yillarim dügünümden bir gün önce nisanlimin beni aldattigini ögreneyim de kendimi anadolu'ya vurayim, ögretmen olayim, isik saçayim gibi tuhaf fantezilerle geçti (aslinda bu hususta çok yalniz oldugumu da sanmiyorum, "feride'nin cumhuriyet kadinlari üzerindeki etkisi" ve benzeri birkaç yazidan okuduklarimi hatirlayinca).
    çok okudugumdan mi, yoksa resat nuri'nin içten tarzindan mi, yoksa ikisi mi bilmiyorum, ama bana kesinlikle fiction gibi, yaratilmis gibi, hayal mahsulü gibi gelmiyor anlatilanlar. gelmesinler.
    en sevdigim sahnelerse, ne bileyim, kamran'in at arabasiyla tekirdag'a yolculugu sirasinda enistesiyle feride hakkindaki konusmasi, feride'nin kamran'in evlilik fotografini gördügü an, "kalpsiz", uçar kaçar feride'nin aldatildigini ögrenmesinden hemen önce bir kayanin üzerine oturan kamran'in altina paltosunu serip "bundan böyle seni muhafaza etmek biraz da benim vazifem kamran" demesi, kamran'in buna "bunlar zannederim ki simdiye dek senden duydugum en güzel sözler feride" diye cevap vermesi, zeyniler köyündeki ölüm oyunlari, mühendislerin fransizca bilmedigini sanarak feride hakkinda fransizca konusmalari, müjgan'in feride'ye zorla kamran'i sevdigini söyletip sonra da "zannederim ki o da sana karsi lakayt degil feride" demesi, feride'nin müjgan'la kamran'in konusmasini duymamak için delice kaçmasi, sonra kiraz agacina çiktiginda yasli bir adamla yaptigi sohbet... bunlar saymakla bitmiyor.
    son olarak kitabin tüm güzellikleri yaninda dilinin ve üslubunun da hayranlik uyandirici oldugunu söyleyeyim, çalikusu'nun roman olarak tefrika edilmeden önce (sene 1922'dir) "istanbul kizi" adiyla bir tiyatro oyunu olarak yazildigini ve hatta feride isminin kitabin içerigine, mesajina da uygun olarak "basina buyruk, gururlu" oldugunu da ekleyeyim. kitap nasil bitiyorsa ben de öyle bitireyim bu feci bir his budalasi imaji çizdigimi düsündügüm entryimi: "yanlarindaki agacin dalinda bir çalikusu ötüyordu".