ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
gümrük memurunun gezginlere asılması
-
sesi kıs, türkiye detaylarını gizle, konuşmayı altyazılı ver gene ve afganistan sınırı de inanırım.
ülkemizdeki tatil bölgelerine pasaportla girilmesi
-
utanmadan "bizim yaptığımız konsept hiçbir yerde yok." açıklaması yapılan uygulama.
bir düşün niye yok acaba...
personele sinirlenip elindeki parayı yırtmak
dört yıl olması saçma bölümler
death note
-
oldukça aşmış bir satranç karşılaşması gibi ilerleyen anime. kurgu ve hikaye akşı muhteşem. ilk başlarda "hoyt kira yürü be" denilebilse bile sonradan elemanın gittikçe sapıtmasıyla bakış açısında değişiklik olabiliyor. son zamanlarda izlediğim ve konusu her ne kadar böyle bir şeyin varlığı oldukça olasılık dışı da olsa en rahat anlaşılır anime. insan cidden sonunda kimin kazanacağını merak ediyor. bir iki teori geliştirilebilir gerçi izlerken ama yine de sonu oldukça sürprize açıkmış gibi durmakta şu anda.
richard dawkins
-
"şunu hemen söylemeliyim ki, benim ya da diğer ateistlerin din karşısında ara sıra takındığımız bu düşmanca tavır sadece kelimelerle sınırlıdır. ben ilahiyat kaynaklı bir anlaşmazlık yüzünden hiç bir yere bomba atmayacağım, kimsenin kafasını kesmeyeceğim, kimseye taş fırlatmayacağım, kimseyi çarmıha gerip yakmayacağım, kimseye işkence etmeyeceğim veya gökdelenlere uçakla çarpmayacağım." sözünün sahibi.
hayır derseniz 7 haziran sonrasını mumla ararsınız
-
bunu söyleyen adam cumhurbaşkanı başdanışmanı.
demokrasiyle yönetilen ülkelerde bunu söyleyeni yaka paça gözaltına alırlar. biz saltanatı oylayacağımız için bizlik bir durum yok pek.
"istediğimiz sonuç çıkmazsa iç savaş çıkar" demekle, kim jong un'un tek aday olarak girdiği seçimde %100 oy alıp sevinmesi arasında hiçbir fark yok. baktığınız zaman ikisi de demokrasi.
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
artık 14 ve 12 yaşına gelmeye yaklaşmış ergenler olan ege ve ilay hakkında anlatacak pek bir şey bulamıyorum. yani herkes kendi odasında takılıyor, ben de ikinci ergenliğimi yaşıyor gibiyim. evde kimse tv izlemediği için ortak alanları pek kullanmıyoruz. sonra ben çok çalışıyorum, ben işteyken babaannelerine gidip yemek yiyorlar. şükür uzun zamandır bozmadığımız bir pazar takılmacası var... onda da ya pizza yiyoruz, ya kova tavuk ya da burger king falan sipariş ediyoruz. işte o pazar geleneğinde bitmeyen bir geyik dönüyor. bebekliklerinden beri anadan çok oyun ablası gibi bir ilişkimiz olduğu için duyacaklarınızı yadırgamayınız, farklı hayatlar ve değer yargıları var bu dünyada...
romica: eee, dökülün bakalım, haftanın dedikodusu?
ege: ne olsun işte, babamla adaya falan gittik, fotoğraf makinasında sevgilisinin fotoğraflarını gördüm.
ilay: özel hayat?!
romica: (içinden: özel değil bu, genel bu genel) nasıl fotoğraflar?
ege: anne ya nasıl fotoğraflar olacak, kıvırcık saçlı bir kadının fotoğrafları işte...
romica: heee, ok
ege: eee sende var mı haberler?
romica: ne gibi haberler?
ege: açılım maçılım?
romica: ne tür bir açılım?
ege: manita durumları?
romica: yok... şimdilik
ilay: aman iyi olmasın
romica: neden yavrucuğum? turşumu mu kurmaya karar verdiniz?
ilay: yani şimdi ne gerek var, değil mi?
romica: niye len? ben insan değil miyim? sevmeye sevilmeye ihtiyacım yok mu benim?
ilay: ay biz varız, bizi sev, biz de seni severiz olur biter işte temiz temiz!
romica: tamam, hay hay! ömrünüzün sonuna kadar benimle yaşarsınız, yanınıza yaklaşanı vururum iki kaşının ortasından.
ege: yani tabii olmaz öyle ama delikanlının seçiminde bizim de bir söz hakkımız olur. bakalım gözüm tutacak mı? kızı verecek miyim falan...
ilay: bas annemin feminist damarına!
romica: oldu çocuğum, herhangi bir özel sipariş?
ege: dedeme benzesin
romica: yaşlı mı olsun?
ege: yok mizacı diyorum
romica: her şeyin en iyisini bilen ve hafiften asabi?
ege: yok ya iyi yemek yapsın, biraz da zengin olsun
romica: mizaç böyle bir şey mi?
ege: heee, değil. bana benzesin o zaman, yakışıklı, yaratıcı, zeki...
romica: narsist?
ilay: egeist!
ege: yani hediyeler konusunda senden biraz daha yaratıcı olsun, insana ikinci yaş günü hediyesi olarak ilay mı verilir? anca harf oyunlu espriler yapıyor
ilay: ben de seni seviyorum.
romica: sende manita durumları ne alemde? onu da mı teog sonrasına erteledin?
ege: ya sinir oluyorum böyle sen her şeyi bildiğinde...
romica: ben senin ciğerini okur, aklını alırım
ege: ne düşünüyorum şimdi?
ilay: pizza!
ege: doğru...
romica: nasıl len?
ege: bilmiyorum, ilay hep tutturuyor ne düşündüğümü...
ilay: ne zaman aklından bir şey geçir desek pizza düşünüyor, çok yaratıcı ya...
deniz gezmiş
-
evet. ben deniz'den 4 yaş büyüğüm. akrabamız olur.
edit : yaşlılıktan olacak ; bir mesajı cevaplarken nasıl oldu bilmiyorum entry olarak çıktı.
levent kırca-oya başar tartışması
-
mecaz falan kullanıldığı yok arkadaşlar, bu insanlar gerçekten tiyatro yüzünden birbirine girdi ve boşandı.
olayı bilmeyenler ve anımsamayanlar için özetleyeyim:
levent kırca-oya başar tiyatrosu, oya başar yönetmenliğinde al birini vur ötekine oyununu sahneye koyuyordu. başrolünde levent kırca'nın oynadığı bu oyun, oya başar'ın ilk yönetmenlik denemesiydi (son oldu galiba).
oyunda, adalet sisteminin çürümüşlüğü ve mahkemelerde görülen trajikomik davalar işleniyordu. meddahlık geleneğine ve kabareye selam çakmayı seven levent kırca, oyun sahnelenirken metne güncel eklemeler yapıyor, doğaçlama takılıyordu. yönetmen oya başar ise, bu eklemelerin trajikomik oyunun gülmece yönünün ağır basmasına neden olduğunu, dramatik ve eleştirel yönünü gölgelediğini düşünüyordu.
bu iş ikisi arasında inada bindi. levent kırca "kabare böyle oynanır" diyerek doğaçlama güncel esprilere devam etti. oya başar ise oyunun ruhunun bozulmasını ve yönetmenliğine karışılmasını istemediğinden, madem öyle işte böyle diyerek, kapalı gişe oynayan oyunu kaldırdı, artık oynatmıyorum dedi.
bunun üzerine araları açıldı. birlikte çektikleri televizyon programı olacak o kadar'ın çekimlerine oya başar gelmedi. levent kırca da "öyle mi? o zaman ben de eve gelmiyorum" dedi ve tiyatroda yatıp kalkmaya başladı. oya başar boşanma davası açtı. daha sonra arayı bulmak için hatırlı insanlar girdi devreye, araları tam düzelecekken yine oyun yüzünden bozuldu. levent kırca, bu konuda tiyatronun ve olacak o kadar'ın daimi kadrosundan fatma murat ve ebru kural'ı rollerini beğenmedikleri için laf taşımakla ve oya başar'ı kendisine karşı kışkırtmakla suçladı ve onları kadrodan attı. oya başar da arkadaşlarına yapılan bu muameleyi kabullenemedi ve yolları tümden ayırdılar.
daha öncesinde levent kırca'nın girdiği tırışkadan açlık grevi falan var da onlara giremeyeceğim.
özetin özeti: oya başar tiyatroda ilk yönetmenlik denemesinde, sahnede levent kırca'ya bir türlü söz geçiremedi. yönetmenliği ve otoritesi sayılmayınca, oyunu sahneden kaldırdı. dışarıdan anlaşıldığı kadarıyla naz yapıyordu. ama levent kırca bunu anlayamamış olsa gerek ki, evi terk etti. naza karşı naza çekti kendini. ikisi de gurur yaptılar ve bir oyun yüzünden pisi pisine boşandılar. şaka gibi ama gerçek. inatçı keçiler!
plank
-
dışarıdan bakınca dünyanın en kolay egzersizi gibi görünüyor. '60 sn yapacaksınız' diyen elemana 'tamam genç. yarım saatte yaparız nolcek sen ayakta kalma istersen' diye ukalalık yaptırtıyor. ama başladıktan sonra saniyeler sanki direkt dakikaya dönüşüyor. adamın ağzına sıçıyor. çiftesi pek uysal atmış meğersem bu plank dedikleri.
19 aralık 2016 internetin yavaşlaması
-
bu kadar çabuk olması şaşırtıcı.
başında bekleyen bir dayı mı var haber gelince vanayı kapatıyor?