hesabın var mı? giriş yap

  • daha önce de söylediğim gibi, hatta mark twain benden de daha önce söylediği gibi; mizahın kaynağı neşe değil kederdir, cennette mizah yapılmaz. söylenecek her şeyin söylendiği bu muhteşem yapıta söylenmesi gerekenlerden biri de şu ki; türü absürt değil kara mizahtır. yani çatışmasını direkt güldürü üzerine kurmayan, sizin başınıza gelse gülmeyeceğiniz ama aslında komik olan; komik çünkü anlamsız, çünkü saçma durumları irdeleyen, kurcalayan eserler. absürt nedir? uyumsuz. tabi böyle keskin sınırlar ve kalıplar sanat eserini doğrar, ama bir genelleme yapacak, bir tür belirtecek olursak böyledir. daha çok kara mizah diyelim hatta, sınırlar yumuşasın. yer yer absürte de çalabilir çünkü.

    absürt nedir peki? uyumsuz. orada da çatışma yine direkt güldürü üstüne kurulmaz, (çatışmayı direkt güldürü üsten kuran sitcomdur, fenomen sinemasıdır, fetöcülerdir) uyumsuz durumların bir araya gelmesiyle oluşur. leyla ile mecnun da onun zirvesidir. döner satan, çay satan bakkal; iş arayan iyimser, ev hanımı taksici vs şeklinde özetlenebilir. genel olarak kavramsal biri olmasam da kavram kargaşası anlam kargaşasına dönüşünce müdahale etmek gerekir. gibi'deki karakterler c tipi yaşam süren, birbirleriyle ve başlarına gelenlerle uyumlu gibi gözüken ve bu c tipi yaşam standartları gereği saçmayı ve anlamsızı örtemeyen; şık elbiseler, lüks mekanlar, şatafatlı partilerle anlamlıymış gibi gözükemeyen, bundan sebep de ayan beyan anlamsızlıklarına profesyonel tepkiler verip saçmayı zamanla anlamlı hale getiremeyen…

    bizi ne güldürüyor aslında biliyor musunuz? hangi tip yaşam standardına sahip olursanız olun, yaşamın çoğunluğu gibi'deki gibi anlamsızlıklarla, saçmalıklarla doludur ve biz hepimiz öğütlenmiş idealizm için kalıp anlamlarla, yama anlamlarla onları kapatırız. bu yamalar olur olmadık yerde cart curt sökülür ve biz öğütlenmiş idealizm gereği çoğunlukla utanır ya da sinirleniriz. gibi'deki kahramanlar ise dönüşümlü olarak bu yamaları kazayla da olsa kaldırır ve öğütlenmiş idealizmle cesurca savaşırlar. bu, süpermen'in dünyaya çarpmak üzere olan göktaşını durdurmasından daha çok ferahlatır içimizi çünkü ne kadar pelerini olursa olsun, süpermen'in gerçek olma ihtimali yılmaz'ın gerçek olma ihtimalinden zayıftır. yılmaz direkt bize çarpan göktaşlarını durduran, artık cam bezi ya da tencere tutacağı yapma zamanı geldi dediğimiz tişörtleri giyen bir kahramandır.

  • pırıl pırıl, muhteşem görüntüler.
    görüntülerin en önemli detayı şu:
    taksim meydanı 50 yıl önce bugünkünden herhalde 50 kat filan daha güzel. neredeyse uygar bir şehir meydanına benziyor.

    edit: ayrıca gerçekten de ortalıkta tek bir türbanlının olmadığı, ülkenin balkan ülkesi havasında olduğu görüntüler. o günden bugüne bakınca dubai'ye dönmüşüz hissi geliyor insana.

    edit2: bunun nesi gg yahu? şaşırdınız iyice. ülkenin geldiği hali sevmek zorunda mıyız lan?

  • başlık: beyler mısır piramitlerine gitmeyin bi bok yok

    1. olur da gidecek olursanız diye diyorum gitmeyin yani değmez.

    4. @1 ne olmasını bekliyodun yarraam. firavun çıkıp "selamünaleyküm" mü diyecekti.

  • teşhisi koyana "tutma o zaman bana mı tutuyorsun ?" karşılığını vereceğim var olmayan hastalık.

    hem sen bunu nefsini terbiye etmek için yapmıyor musun abi ? aç kalmak için değil açı anlamak için yapmıyor musun ? e o açların önünde her gün milyonlar tıkınıyor, sen daha 2 yudum su içen adama katlanamıyorsun ama ?

    bu ne perhiz bu ne lahana turşusu ?

    otobüste su içmezse ölecek ateist hastalığı yoktur, orucunu bireysel olarak tutamayan, orucun amacını kavrayamamış insan hastalığı vardır. geçen sene sokakta su içti diye iki kızın dayak yemesi bu hastalığa bir örnektir.

  • ilginçtir zerre heyecanlandirmiyor beni. hatta tam aksine iğrenç geliyor dekolteli kadınlar. şaka be olm, yeni osbir cektim ondan bu artizligim. geçer 12 saniye sonra. abazanım olm ben.