ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
metrobüste öpüştüler diye deliren adam
-
"kim namus ve ahlâk şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu o' dur." -friedrich nietzsche
hayata dair gülümseten detaylar
-
öncelikle tavuk suyuna çorba tadında bir entry giremeyeceğim için bu başlığın takipçilerinden özür dilerim.
efendim, maalesef 10 aylık kızımı iki gün önce havale geçirdiği için hastaneye kaldırdık. ateşten kasılmış, dudakları morarmış kızımın başında damar yolu açmaya çalışan, oksijen veren, soğuk kompres yapan insanlar falan... manzara tarif edilemez, allah kimsenin başına vermesin. neyse... iki gün hastanede yattıktan sonra bir kaç saat önce eve geldik. kızım şimdi yan odada annesinin kucağında mışıl mışıl uyuyor... herşey yolunda... dahası ateşini her kontrol ettiğimde ateşinin 36,5 derece ve buna yakın bir değer gördüğümde sevinçten ateş ölçeri kıçıma sokasım geliyor. o derece. ben ömrümde mutluluk nedir hiç tatmamışım meğerse be...
evet, gülümsetmek kelimesinin hafif kaçtığının farkındayım. belki yanlış başlığa yazmışımdır. aramaya inandım ama benzer bir şey bulamadım. "öyle bir sevinmek ki sevinçten ateş ölçeri kıçına sokmak" diye bir başlığa da sözlüğün ihtiyacı olmadığını düşündüm. sevincime verin, idare edin.
de'lerin yazılışına takmış güruh
-
ben de bu güruhun yılmaz savunucularındanım. ancak şahsen ben de'ler ve ki'lerin yazılışına göre karşımdakinin zekasını, eğitimini ve sosyokültürel yapısını %80 oranında çıkarabildiğim için üstlerine gitmiyorum, bırakalım öyle yazsınlar, biz de boş beleş adamlarla muhattap olmayalım.
bende ki izlenimide böyle işte, ne yapalım.*
24 haziran 1989 bob dylan istanbul konseri
-
eğer hafızam beni yanıltmıyorsa gerçek anlamda istanbul'da izlediğim ilk konserdi. bundan tam tamına 7521 gün önceydi nerden baksan 21 yıl olmuş . daha gencecik bir yaşam ünitesiyken konsere özel bir sebepten dolayı gidemeyen yengemin ( ah şimdilerde ne kadar üzüldüm ah ne kadar anlatamam ) ben gitmiyorum sen dayına eşlik et gerçek müzik dinlersin demesiyle kendimi daha önce orhan gencebay'ın bir filminde hınca hınç dolu bir halk konserinde isyan edercesine elleri kanarken batsın bu dünya adlı şarkısını seslendirirken gördüğüm harbiye açıkhava tiyatrosunun taş koltuklarında bulduğum konserdi.
o sıralar nasıl bir tarihi ana tanıklık ettiğimi fark edemesem de bunu anlamam için üzerinden çok zaman geçmedi.
konser yanılmıyorsam 17. uluslararası istanbul müzik festivali kapsamında gerçekleşmişti , yine daha sonra müziklerini dinlediğim joan baez'de aynı etkinlik içerisinde sahne almıştı tabi onu izleyememiştim zira istanbul'da yaşamıyordum ve istanbula bir kaç günlüğüne gelmiştim hoş joan baez'i de tanımıyordum açıkçası. ne ayıp!
bugün yıllar sonra aklıma geldi , sanırım haberlerde istanbul müzik festivalinin kurucusu şakir eczacıbaşı'nın ( rahmetle anıyorum) cenaze görüntülerinden etkilenmem büyük rol oynadı. benden hem yaşça büyük olduğu için hafızasına ve müzik bilgisine güvenerek camurlusular'ı aradım ki tarihi teyid ettireyim. 1989 dedi hiç düşünmeden! telefonu kapattıktan sonra eve gittim ve başladığım arşiv sandığını karıştırmaya ve sonunda solmuş bir yaprak kağıt üzerine jun 24, 1989 istanbul, turkey yazılmış playlist'ine ulaştım. konser biletimin diğer yarısı nerede onu bulamadım.
şarkılar tam sırasıyla şu şekildeydi ;
1- (bkz: most likely you go your way and i'll go mine)
2 - (bkz: all along the watchtower)
3- (bkz: ballad of hollis brown)
4- (bkz: just like a woman)
5- (bkz: the water is wide)
6- (bkz: ballad of a thin man)
7- (bkz: highway 61 revisited)
8- (bkz: mama, you been on my mind)
9- (bkz: mr. tambourine man)
10 - (bkz: don't think twice, it's all right)
11- (bkz: knockin' on heaven's door)
12- (bkz: i shall be released)
13 - (bkz: you're a big girl now)
14 - (bkz: leopard-skin pill-box hat)
15- (bkz: like a rolling stone)
16 - (bkz: blowin' in the wind)
17 - (bkz: one too many mornings)
18- (bkz: it ain't me, babe)
19 - (bkz: maggie's farm)
tarihin tozlu sayfalarından, ekşi'de nesli tükenmek üzere olan 5. nesil yazarınız beşinci göz , yine tarihin bir sürü byte'larından oluşan server'larında yerini almasını için bildirdi.
otobüste kitap okuyan artist tip
-
kitap okumayı artislik olarak gören halka sahip ülkenin vatandaşıdır...
kaçak yayın izleyenlere 2 yıla kadar hapis cezası
-
önce kaçak elektrik kullananı içeri atsınlar sonra bakarız!
sınavlarda alınmış komik notlar
-
ders:diferansiyel denklemler
alınan not:02
valla ben almadım hoca verdi.
hocanın not gerekçesi: 01 versem adını yazıp çıktın falan diye sen artist olacaktın ondan 02 verdim. hem böyle daha ezik görünüyorsun. hani yapmış da anca 2 puanlık yapmış gibi.
en güzel sessizlik
-
kar sonrası şehre inen sessizliktir...
mantis karidesi
-
favori hayvanım. boyuna rağmen bir mermi hızında vurabildiği yumruğu kendisini bambaşka bir kategoriye sokmaktadır. yumruğu o kadar hızlıdır ki anlık olarak etrafındaki suyu kaynatır ve hatta bir parça ışık bile ortaya çıkar.
ama beni en çok etkileyen özelliği görüşü. 11 farklı renk konisini algılayabiliyor bu hayvancık ve biz sadece rgb skalasını algılayabiliyoruz yani 3 tane. köpeklerde ve renk körlerinde 2 tane bulunuyor bu yüzden normal insanlara göre çok daha az renk görebiliyorlar. bu arada yanlış anlaşılmasın bunlar renk sayısı değil koni sayısı. bizim gördüğümüz 3 ana renk var (kırmızı, yeşil, mavi) diğer hepsi bunları envai çeşit karışımından oluşuyor. hatta bilgisayarlar ve diğer ekranlar da zaten bu durumu kullanılıyorlar. eğer bir büyüteç ile ekranınıza bakarsanız, şöyle şekiller göreceksiniz. bütün dijital görüntüler bu piksellerden oluşur. yani ekrana baktığınızda sarı rengini görüyorsunuz ya, aslında sarı değil o. sarı ve kırmızı subpixelleri yanan, mavileri sönen piksellerden oluşan bir görüntü o sadece. ekranın hiçbir yerinde sarı yok yani aslında.
neyse konumuza dönersek, gördüğünüz gibi 3 ana renkten milyonlarca farklı renk elde edebiliyoruz ve gözlerimiz de böyle çalışıyor. köpeklerde 2 tane koni var sadece ve onlar bizden çok daha az renk görüyor. düşünün 11 tane olsaydı neler görebilirdik. işin en güzel tarafı da düşünememeniz. olmayan bir rengi hayal edebilmesi imkansız insanın ama sadece bunun üzerine düşünmek bile çok zevkli.
bu da zae frank'in bu hayvanı anlattığı videosu.
çocuklara 5 yaşında programlama eğitimi verilmesi
-
geleceği görmektir.
ingiltere'de uygulanmaya başlanan yeni müfredatta çocuklara 5 yaşından itibaren programlama ve algoritma eğitimi verilmeye başlanmış. özellikle algoritma tarafındaki mantık eğitiminin bu yaşlarda çok yararlı olacağını düşünüyorum.
acaba bu küçük yazılımcılar kızlı erkekli mi alıyorlar dersleri, yemekhanede haşa beraber mi oturuyorlar?
din haneleri boş bırakılırsa zorunlu din eğitimi almak zorunda olurlar mı?
ahlaksız batı bunlardan hiç bahsetmemiş.